bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

AZİZ NESİN

akoni | 19 August 2009 12:31

AZİZ NESİN 90′ lı yılların başında bu milletin % 60′ ı aptaldır demiş. Ben inanmıyorum.

mutfak ve erkek bahsi

nazokiraze | 19 August 2009 11:55

Mutfağa sadece su içmek, yemek yemek için giren evde su verecek biri olmadıgı zaman bardak bile bulamayan klasik erkeklerden başlayalım bugünün boğaz konulu yazısına. Bu türlerin eşleri veya anneleri bazen onlar mutfaga girecek diye çok korkarlar, kırdıkları bardağın, döktükleri yagın, tezgahın üzerindeki çarşamba pazarı görüntüsünün haddi hesabı olmaz. Mutfaktan uzak yaşayan bu bünyeler ikiye ayrılır hayatında gerçekten bir tutam tuz yemege atmamış, mutfağa sokulmamış, girmemiş margarinin neye benzedigini bile bilmeyenler, diğeri ise öğrencilik hayatında makarna haşlayıp yumurta kırmaktan, ilkel şartlarda karnını doyurmaktan, askerlikte patates soymaktan bıkmış aslında mutfagı iyi bilen ama asla girmeyi düşünmeyen tiplerdir. Ayrıca sahanda yumurtaya yağ konulacagını bile bilmeden her yedigi yemekte gurme gibi ahkam kesenleri unutmamak lazım, bu fikir adamları istesem sekiz kişiye en baba sofrayı kurarım ama siz dururken ben neden yapayım diye konuşup dururlar.(Mutfakta Erkek Var..)

Arada bir mutfaga giren erkek tiplerine gelince, onlar hiç girmeyene göre biraz daha iyidir dersek yalan olur. Bunlarıda kafamıza göre ayrıştıracak olursak içlerinde ara sıra eşe yardım etmek adına masaya iki bardak koyuyormuş gibi yapanlar, bazen salata yapmak için mutfaga girerek mutfagı sebze haline çevirip bırakanlar, eşi bulaşık yıkarken durulamak yada kurulamak için veya bulaşık makinesini boşaltmak için arada bir gerçek anlamda yardım edenler, sadece kendine kaseye cips, bardaga kola koymak için girenler gibi pek çok çeşit sayabiliriz. Arada bir girenlerin birde aman mutfak işi dediginiz bu mu , amma kolay işmiş, ne zevkliymiş yemek yapmak gibi cümlelerle evin hanımının damarına basanları da yok değildir.Hatta başınızda durup herşeye karıştıkları vakit delirme sebebidirler.

Mutfak bilgisi kesinlikle olmayan ama mutfaga sürekli giren maceracı tiplere gelelim, bunların mutfaga girmesini engelleyemiyorsanız işleri oluruna bırakmaktan başka çare yoktur. Ketçaplı makarna oluyorsa ketçaplı mercimer çorbası neden olmasın diye yaratıcı olan beyinlerini mutfakta tavana havuç rendesi yapıştırmayı başararak, buzdolabının tuma yerini domates içinde bırakarak boşa harcarlar. ,

sadece bir Hikaye

TeMoR | 19 August 2009 10:58

BoNkas;
ince bir çığlık gibi geçiyordu arkamızdan güneş,
arabada akşam üstü bir yaz günü çalıyordu ve kemanın sesi sarıyordu bütün bedenini…
kendi şarkını dinler gibiydin.
sen, ben, güneş, zaman ve bakımsız bir coğrafya…
herkes suspus olmuş nağmelerin usulca geçişini izliyordu….
ellerınle eteğinin ucunu kaldırmış
dans etmeye hazır bir çingene gibi bakıyordun.
her yanınını sarıya bulamıştı sonbahar ve bacaklarına tutunmuştu zaman,
donmuştunuz bir karede
sen, güneş, sarıya bulanmış bir coğrafya ve zaman
sessizce size bakıyordum….

Ambjörnsen;
Mutsuzmu yoksa mutlumu olduğuna
karar veremediğin huzurunun anahtar deliği gibiydi onlar,
ve herşey o delikten bakınca anlam buluyordu sanki…
Gökyüzüne başımı eğip hissedebildiğimde tüm göremediklerimi,
her defasında farklı ve eşsiz bir tabloyla ödüllendiriliyordum…
sen, güneş, sarıya bulanmış bir coğrafya ve zaman,,,
yapmak isteyipte yapmadıklarım, …
gerçekleştirmek isteyip vazgeçtiklerim,
kovalayıp da yarı yolda bıraktıklarım bu tabloda hayat buluyordu,
o karede donmuş bir halde ‘yaşıyorduk’.
gülerek, ağlayarak, umutlanarak, üzülerek, susarak, konuşarak,
izleyerek, izlenerek, hayal ederek, vazgeçerek, yürüyerek, koşarak,
yokuş inip çıkarak'(!) havalandırıyorduk tüketilen tüm anılarımızın sarı tozbulutunu
o anda çalan şarkı (Nací en Alamo) ince bir çığlık gibi geçiyordu arkamızdaki güneşle,
(-gece, yolculuk, yol, yolcu,,.)
bacaklarıma tutunmuş zamanı harekete geçirmek için dans ediyordum, zamanın ruhu oluyorduk…

sONSUZLUk dANSÇISı

| 19 August 2009 09:45

Bir

İki

Üç

Kırmızılara bürünmüş bakışların en alıcı noktası. Yerde iz bırakan parmak uçlarıyla, cehenneme yol haritası çıkarıyordu. Elleriyle yalnız zamanlara ait azılı cesetleri saçıyordu. Kollarını iki yana açmıştı bütün geleceğe meydan okur gibi. Baş parmak ve serçe parmak birbirine dokunurken diğer üç parmak havaya mahkumdu. Bu karanlık hiç bu kadar tırsak olmamıştı. Bu aydınlık hiç bu kadar korkunç kükrememişti. Sahnenin perdeleri tavanı sayıklıyor, zeminin her halinden nefret ediyordu. Rengindeki siyahlık bütün renkleri çehresinin kuytularında tutsak ediyordu.

bir hamilelik dönemi yazısı

nazokiraze | 19 August 2009 09:12

Hamile kalanyada hamileliğe hazırlanan her kadın canının ne isterse yakınları tarafından bulunup getirilecegini, istenebildigi kadar şey istenebilecegini düşünür ve tatlı tatlı heyecanlanır. Sabah bulantılarından, canının çektigi yemeklerden daha fazla olan tiksinilen yemeklerden, her yerde ansızın geliveren hiç zevk vermeyen miskinlik ve uykudan habersiz ben şimdi bunlara gecenin körü mango diye tutturup Çiçek Pasajı’na falan göndereyimde görsünler diye şımarır durur ve erkeklere ulan keşke ben hamile olsaydım dedirtir.(aşerme genellikle limon,turşu,tatlı, erik,karpuz, gibi yiyeceklere olur)

Kızımda aşermek falan yaşamadım ben yaşadıysam da yaşımın küçüklüğü ve kavak yellerimin yüzünden hissetmedim. Ne bulantı ne uyku nede canımın bir şey çektiği görülmemiştir.Ancak oğlumu taşırken yeşil eriği düşünüpte sinsi sinsi gülümsedigim dakikaları bilirim, yemek yerken bir anca bitse de uzanıp eriklere yumulsam diye heyecanlanırdım. Eşim bir gece kalktıgında önümde erik çekirdeğinden bir tepe görünce yemekten fenalaşıp öldüm zannettigini anlatır durur.