bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Farkındalık…

onsekizsifirbir | 23 August 2009 16:36

Merhaba;İyi bir giriş yapamayabilirim, hem bilgi dolu da değil yazdıklarım…İki sene sonra nette eski isimlerime bakarken buldum yeniden burayı ve “eski ben” imi. Evet eskimişim. O zamanlar onsekiz yaşında olan ben şimdi yirmiyim, pek bir farkta yok hani. Zaten olay da bu değil, olay benim hala aynı karamsarlıkla ve hatta hissedebildiğim tek duygu -utanarak söylüyorum- öfkeyle yoluma devam etmemde…Bu zaman zarfında -kazara- bir üniversite kazandım… Gitmemek için çok direndim, hala direniyorum. Neyse konu şimdi bu değil, konu şu ki bugün aylardır beni izleyen biriyle tanıştım,uzun süredir kabuğundan çık-a-mayan bir salyangoz gibi dolaşırken birilerinin beni farketmesine şaşırmakla birlikte içten içe güldüm. Yeniden birilerine kendini tanıtma serüvenleri klasik tanışma fasılları geçtikten sonra uzun bir konuşmaya daldık. Biraz zaman geçtikten sonra farkettim ki iki lafımdan biri “sevmiyorum”… Sonra geri dönüp bir baktım tanıdığım bütün insanları doğduğumdan beri tanıyorum, yeni insanlarla tanışmak bana eziyet, hatta onları kendimden uzaklaştırmak için elimden geleni ardıma koymuyorum. En sonunda bana dönüp “neden kendine eziyet ediyorsun, sahi sen neyden mutlu olursun?” dedi.Yemin ediyorum tıkandığımı hissettim, çünkü cevabım yok, cevap veremiyorum. Ben neyden mutlu olurum bilmiyorum. Duraksadım ve ilk defa nasıl mutlu olabilirim bunu düşünmeye başladım, sonra çevremdekilere biraz içerledim, çünkü benim her huysuzluğumu sineye çektiklerini, benim hatalarımı hiçbirzaman bana söylemediklerini farkettim. Sonra en yakınım saydığım bir başka arkadaşımı aradım, ona “bana karşı neden gerçekçi olmadıklarını” sordum. Bana verdiği cevap müthişti ” biz sana sadece sabrediyoruz “dedi. Aman tanrım ben ne yapmışım.Farkındalık; bugün birazda bunu öğrendim, ve yalnızlık,kendimi ellerimle nasıl sürüklediğimi an be an zihnimde canlandırdım. Ve ne yazık ki, bu zamana kadar ne sevmeyi öğrenebilmişim, ne arkadaşlığı, ne dostluğu, ama artık farkındayım, bu bence en önemlisi.
Bu yazdıklarım dünyanın sorunlarından belki de en en en küçüğü, çünkü tamamen bireysel, ama işte benlik öyle birşey ki bazen kendinden başka herşeyi unutturabiliyor. Kimbilir bu zaman zarfı içerisinde bana ihtiyacı olan kaç kişi vardı ve ben hiçbirini görmedim… Bunların içinde bana “sadece sabreden” yakınlarım da vardı elbet. Bir insanın “insan” olarak düşebileceği küçük durumlardan biri, yani başka birisi tarafından “sabredilmek”.

ELİF Ş.’IN ‘AŞK’I BÖYLE YORUM GÖRMEDİ:)

il mare | 23 August 2009 14:16

Yakın zamanda kendisinden aldığım ve bilgisayarımın her başına geçtiğimde açıp okuduğum,biricik dostumdan gelen bir mail! Benim için Elif Şafak’ın Aşk’ının bundan başa tüm yorumlara kapandığı nokta,bir kitabın tahlilinden alabileceğim maksimum haz! Onun bu kitaba bakışını burada fazlasıyla paylaşmak istedim…!

Sevgili dostum,senden habersiz mailini aynen kopyaladığım bu yazı yayımlanınca ilk işim seni haberdar etmek olacak,belki yazını burda görünce,sana burda yazman konusunda ettiğim ısrarlarım bir sonuç alabilir…Hafif’te böyle bir üslup eminim ki çok sevilecektir…

Nasıl Yazı Yazsam…

24black mamba24 | 23 August 2009 12:06

Uzun bir süredir izliyorum hafif.org‘u. Hafif.org kullanıcıları hangi yazıları beğeniyorlar, hangi yazılara daha fazla yorum yapıyorlar gibi izlenimler elde etmek istedim. Ama fazla da izlenim elde ettim diyemem çünkü gelişine bir yazıya hiç tutulmaz dedim fakat kullanıcılar beni ters köşeye yatırmayı başardı. Hiç beklenmedik bir yazıya inanılmaz yorumlar gelebiliyor.

Fazla birşey kapamamış olsamda aklımda kalan bazı şeyler var. Kendi yazdığım yazılarda da gördüğüm gibi, yazım hataları çok fazla dikkat çekiyor. Yazının içeriğine göre ahkamların çok daha farklı olduğu görünebiliyor. Yazıların aldığı ahkamlar genelde kullanıcılara bağlı, yani demek istediğim tek bir kullanıcı yaptığı bir yorumla bütün kullanıcıları etkileyebiliyor.

Şehvetle Şeyederim Enstrümanı Ben!…

Kuduz maymun | 23 August 2009 10:24

Sabah vakti. Otobüse bindim. Hemen muavinin ardındaki koltuğa çöktüm. Muavine;
‘Afedersiniz saat kaç?’ dedim.
‘Yirmi dakika sonra orada oluruz abla’
Demek yirmi dakika sonra orada olurmuşuz. Çevremdeki herkes –bendeniz müstesna- matematik olimpiyatlarına gitmeye hazırlanıyor herhalde. Demek ineceğimiz vakit bana saati söyleyecek, ben de söylenen vakitten yirmi dakika düşüp ilk bindiğim zamanki saati hesaplayacağım.
İnince bir taksiye bindim.
‘Günaydıııın, ablam!’
‘Günaydın.’
Ve 5 dakika boyunca beyabimiz karadenizli olduğunu, 65 yaşında olduğunu ama ‘20’ hissettiğini söyleyecek fırsatı buldu. Aslında taksici olmadığını, müzisyen olduğunu söylerken iyice coştu.
‘Ben o müzisyenlerden değilim!… Ben var ya. Şu ben, ta Amerikalı müzisyenlerle çaldım Paris’te. Adam hayran oldu. Ben çalmam enstrümanı. Sevişirim. Şehvetle şeyederim enstrümanı. Bak yanlış anlama abla’
‘Yok estağfurullah çok iyi anlıyorum sizi’Vapura bindim.
Bir aile. Aşağı yukarı 15 kişi var. Enik-encik doluşmuşlar. Ellerinde torbalar, kilimler, halılar, bavullar, denkler, heybeler, bohçalar… Bir tanesi halıyı yere sermiş. Diğerleri de vapurun orta yerine yayılı bu halının üstünde oturuyorlar. Bir genç kadın. Rüzgar çarpmasın diye oturduğu halı üstünde battaniyeye sarınmış. Derken o battaniyenin altından bir velet çıktı bir süre sonra. Uyuyormuş çocuk.
Karşımdaki kanepede oturan bir kadın bacağını kaşıyor. Yanındaki adam dişleriyle bıyıklarını çiğniyor. Arkamda ayakta duran bir grup genç var. Ellerindeki simitlerden kopardıkları parçaları martılara atmaya çalışıyorlar. Kucağım simit parçacığı doldu. Yesem mi acaba. Kafama da geldi bir parça.
Hasbinallah…

İzcilik Yıllarım -2

24black mamba24 | 22 August 2009 20:14

İkinci kampım Muğla/Fethiye‘ydi. Fethiye’ye mali sıkıntılardan dolayı gidemeyecektim ama liderimizin beni bedavaya götürmesi üzerine Fethiye’yide görmüş oldum. Bu kampa daha fazla eşya götürmeliydim çünkü bizi deniz bekliyordu.

Eşyalarımı, annem hazırladıktan sonra yolculuğumuzun başlayacağı yere ulaştım. Yolculuğumuzun zevkli geçeceği şimdiden belliydi. Herkes büyük bir hazırlık yapmış ve heycanlıydılar.

Fethiye
Fethiye

Muğla’nın merkezine uğramadan Fethiye’ye geçtik. Kamp yapacağımız yer, genelde izcilerle doluydu. Denize yaklaşık 200 metre uzaklığındaydı. Kaldığımız alan ise ağaçlıklar altında güneş gelmeyen güzel bir alandı.