bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Kumarbaz

belesh | 26 November 2009 10:31

“Beni bırakma!” dedi rehber. Şaşırmıştı yolcu. Yolunu şaşırmış yolcu, kendisine yol göstereceğine inandığı rehberinden duyduğu bu iki kelime karşısında ne yapacağını bilemedi. Durdu. “İnanılmaz.” diyebildi sadece.
– Neden inanılmaz olsun ki?
– Bilmem, daha önce ben de aynı kelimeleri kullanmıştım.
– Yani?
– Ne bileyim işte. Garip geldi bir an. Bu iki basit kelimenin ne kadar dolu olduğunu biliyorum.
– Gitmeni istemiyorum.
-Gitmek istemiyorum zaten.
– Ama gideceksen hiç gelme. Yorma beni. Ne olur.
– …
– Çok yoruldum her şeyden. Yorgunum. Hayatımdaki bütün parantezleri kapattığım bir zamanda, tekrar savunmasız hissediyorum kendimi. Eğer yine aynı şey olursa dağılırım. Yapma.
– Sen rehbersin, bunları nasıl söyleyebilirsin bana? Bana yardımcı olman gereken yerde aklımı daha da karıştırıyorsun.
– Ben sadece uyarıyorum. Tek bir şansım kaldı artık. Lütfen..

Alk. %10 Hacmen
Alk. %10 Hacmen

Kumarbaz, mecbur olduğu için kumar oynar. Mecburdur çünkü o tadı almıştır. Kaybetmek ya da kazanmak onun için amaç değil, araçtır. Sadece aldığı haz önemlidir onun için. Kendini iyi hissetmek için yapar her şeyi. Sen de yaşamaya, hissetmeye çalışan bir kumarbazdın. Bütün oyunlara ruhundan verdiğin parçalarla katıldın. Her seferinde kaybettin. Kazanmak istediğin her oyun senin için ayrı bir yıkım oldu. Bazen taş çaldılar, bazen kağıt saydılar, bazen de oyunun yarısında başka masalara geçtiler. Tek başına öylece kaldın hep aynı masada, arkasından boş gözlerle ona bakarken. Nedenini bir türlü anlayamadın. Ama pes etmedin. “Mutlaka kazanacağım bir gün.” dedin.

Bay/Pas-Zwei

belesh | 26 November 2009 09:36

Her gün yarım saat dedi rehber. Ne olursa olsun yarım saat. Saçmala. Saçma değilse hiçbir şey değildir. Anlam barındırmasın. Kelimelere giydirdiğin kıyafetler yaz kış aynı olmasın. Sen kokuyorum şu an. Üzerime işlemiş kokun. Ve kendimi kokladığımı fark ettim. Köpekler gibi kokunu alıyorum. Köpek gibi özledim. Sigara yaktım kokunu bastırsın diye. Yangın alarmı çalıyor, susuyor, çalıyor, susuyor, çalıyor. “Neden çalıyor bu?” dedim. “Bozuk olabilir, ya da sigara içen içen biri vardır.” Diye açıklama yaparken gözü elimdeki sigaraya takıldı. “Herkes içiyor burada, düğmesi takılı kalmıştır.” Deyip dışarı çıktım. Patron gelmiş, sağlam bir azar işiteceğim sanırım.

Alk. % 15 Hacmen
Alk. % 15 Hacmen

Çay içtik, bayramdan konuştuk. Dün arkadaşım aradı. “Bayramda gelmiyor musun gavur İzmir’e?” dedi. “Yok, çalışacağım” dedim. Yalan. “ Ne bayramıydı lan bu; ramazan mı, kurban mı?” “Oha, aslan sütü yaramamış sana.” Dedim. Midem yanınca süt içerdim ben eskiden. Buzdolabında hep bulunurdu. Artık bulamıyorum.

AŞKTA DEFEKT VAR

elllllla | 25 November 2009 18:31

Ankaradaydım.akşam üstüydü.dostumla birlikte.

İstanbulun kalabalığında boğuluyordum…
atla gel .özledim zaten. ikimizede iyi gelir dedi
atladım…
Ankaradaydım.Akşam üstüydü.
telefonum çaldı…
-evleniyorum
-hayırlı olsun
-bunu beklemiyordum
-neydi beklediğin???
-beni hiç anlamadın…

iş arkadaşımdı.hiç hoşlanmamıştım ilk karşılaşmada.kendini beğenmişti.bende öyleydim.anlaşamazdık…
aylar geçti
utana sıkıla benden hoşlandığını söyledi.
güldüm.
ben hoşlanmıyorum nolucak dedim
sustu…
gülümsüyordum
çıktı.

mutluydum.çünkü aşık olmuştum ilk karşılaşmada hoşlanmadığım adama.aşık olmuştum ilgisine,ela gözlerine.o herkesin gözdesi,istediğini istediği zaman elde eden adam pervaneydi yanımda.şimdi beni sevdiğini söylüyordu…bunu kullanmalıydım…içimdeki şeytan daha fazla kırbaçla bu aşkı diyordu.yeter bende istiyorum dedikçe devam etmemi söylüyordu durma devam et…
durmuyordum…

gözgöze bile gelmiyorduk artık.bakmıyordu yüzüme.bense en umursamaz tavırlarla en mutlu maskemi takıyordum.neden acı çektiriyordum ona? kendime?
gerçekten beni inandırmasınımı istiyordum bu aşka…ya sandığım gibi değilse?ya geçerse?ya temenni giderse?
eğer öyleyse doğru yoldaydım.devam etmeliydim.
günler geçiyordu.ben işten çıkıyordum o geliyordu,o çıkınca ben teslim alıyordum.
kader kimden yanaydı bilmiyordum.tahmin edebiliyordum ama benden değildi…
2 ay 16 gün geçti…
odamda bir not
bekleyeceğim seni.git uyu önce.dinlen yorulmuşsundur.16:00’da hastanenin önündeki cafede.gözlerine bakmayı çok özlediğimi söylemek için.bekleyeceğim seni…

radyoda bir şarkı….söyle buldunmu aradığın aşkı söyle
yoksa yalnızmısın sen yine…
yalnızdım…
gururum,yersiz kibirim,nedendi bu aşkı bunca zaman erteleyişim?
şimdi gitmeyi çok isterken gidersem gururumu yarı yolda bırakıp ona haksızlık etmeyecekmiydim?
ya gitmezsem,kendime yapacağım haksızlıktan öte ne olacaktı?
bir soru yumağı kafamda…napıcaktım?
çıktım odadan.
evdeyim.duş aldım.uzandım.uyuyamadım.kalktım bişeyler atıştırdım.biraz okudum.kafam başka yerdeydi okuduğumu anlayamadım.
yorgundum zorlada olsa uyumalıydım…
12:00 gibi uyuyakaldım.tam 15:30’da uyandım.
lanet olsun.daha hazırlanıcam…
çok güzel olmalıyım.ne giyeceğim?trafikte var.offff…
bi dakika ya gidiyormuyum?

evet hazırım.nerde arabanın anahtarı?hah burdaymış.bu elbise olmuşmu ya?çok mu süslendim meraklılar gibi..?
offf hadi çık geç kalıyosun ela…

saat 17:00
gitmişmidir?
cafedeyim…
oturuyor:)
-merhaba
gülümsüyor…
-hoşgeldin
bekleyeceğim dediğin için,ayıp olmasın diye ne söyleyeceksen söyle çok vaktim yok gibi hazırladığım cümleler aklıma bile gelmiyor…
gülümsüyorum.
-hoşbulduk

2 yıl geçiyor aradan mütemadiyen mutluyuz.
evlenmek istiyor.kızımız olur hem(çocukları çok sevdiğini biliyorum)
-eee bişey söylemeyecek misin?
bende istiyorum ama susuyorum.gururdan değil bu kez çaresizlikten
beni sevdiğinden artık emin olduğum güzel,sağlıklı kalbine seni daha çok seven delik kalbim evet diyemiyor…
susuyorum…
3ay daha geçiyor.hastayım.arada soluğum kesiliyor.kalbimdeki defektten sızan kirli kan bu aşkı kirletiyor.ritmi bozuk seyredecek bu sevdanın belli.elimden hiçbirşey gelmiyor…ilişkimiz zaman zaman soluk bile alamıyor..
ne kadar aptalmışım.gururuma yenilmesem,onu daha çok görecek,ela gözlerine daha çok bakacak,ellerini daha çok tutacaktım…beraber daha çok film izleyecek,ona daha çok hediye alacaktım…o bana daha çok gül verecekti.kırmızı…kıpkırmızı…

Eski Sevgilim

belesh | 25 November 2009 17:48

Alk. %90 Hacmen
Alk. %90 Hacmen

Etrafını saran ağır, karanlık bir sis tabakası. Seni çepeçevre sarmış uğursuz, lanet bir bulut. Nereye gidersen git seninle beraber gelen sadık bir köpek gibi. Gözlerinden içeri girdiğinde gözlerin yanar, bütün sinir uçlarını acıdan kör eder ama. Bakarken göremezsin, bakar körsündür. Kulaklarının içini öyle bir bir doldurur ki hiçbir şey duyamazsın. Sessizliğin gürültüsü kulaklarını sağır eder. Uğultudan beynin zonklar.
Almaya çalıştığın her solukta ciğerlerine dolan o soğuk şey yüzünden nefesin kesilir, boğulacak gibi olursun. Ciğerlerinden kanına karışır, en ince damarlarına kadar işler. Parmak uçlarına kadar hissedersin onun soğukluğunu. Yakıcı bir soğuk. İçin ürperir, terletir.
Bütün beyin hücrelerin onunla meşgul(dolu) olduğu için düşünebileceğin fazla bir şey yoktur. Sürdürmeye çalıştığın yapmacık yaşantında, rol icabı katıldığın hayatta hep kurtulmaya çalışırsın ondan. Ama hep aklındadır o. Su içerken, toplantı için sunum hazırlarken, kahveni fincana koyarken, elinde kalem çevirirken, televizyon izlerken… Tam o anlarda, tam zihninin boş olduğunu sandığın o anlarda aniden çıkar ortaya. Bir an durusun. Yüzlerce şey, binlerce soru gelir birden aklına. Gözlerin dalar. Binlerce yıl gibi geçen bir an. Her yıl ayrı bir soru sorarsın kendine, hiçbirinin cevabını bulamazsın. Her defasında bulamamışsındır, bundan sonra da bulamayacaksın. Sonra, o an geçer birden. Ama gün içerisinde defalarca tekrarlanır. Hayatın akışı ile üstü ötülür. Başkalarının hayatları, dertleri ile ninniler, masallar anlatılarak uyutulur. Susturulur. Daha doğrusu öyle olduğunu sanırsın. Ta ki hava kararıncaya kadar…
Akşam evin kapısına geldiğinde içeride seni beklediğini bilirsin. Acaba dersin, acaba arkadaşıma mı gitseydim? Kapıyı tırmalaması, kesik kesik senin adını fısıldaması dikkatini dağıtır bir an için. Derin bir nefes alıp kapıyı açarsın. Ve işte o, tam karşında. Yılların eskitemediği dostunuz, daha bir özlemiş şekilde kucaklar seni, sarıp sarmalar. “Nerede kaldın?”
Yemek yemek istemezsin, çünkü onunla beraberken yediğiniz yemek midenize oturur. Çoğunlukla iştahınızı kaçırır. Film izleyeyim bari dersin. Komik bir sahnede beraber gülmek için başını yan tarafa çevirirsin istem dışı olarak, onu görürsün. O an atacağın kahkaha boğazında düğümlenir, büyür. Müzik dinleyeyim bari dersin. Ama her dinlediğin parçanın onun için olduğunu bilir, sen de bilirsin. Tam karşında, suratında sinsi bir gülümseme ile şarkılara eşlik eder. O sevinir, sen üzülürsün.
Bitmek bilmez o geceler. Öyle zamanlar olur ki konuşmamaktan sesin kısılır. Konuşamamaktan daha doğrusu. Kendi kendine konuşursun bazen geçsin diye. Çatallaşmış sesler çıkar dudaklarının arasından henüz kelime olmamış. Onunla geçirdiğiniz her saniye acı verir. Onu besleyen şeyde budur zaten, bilirsin. Ama sistem oturmuştur. Sen acıyı çekersin, o büyür. Büyür, seni çeker. Canı, sen çeker. Senin canını çeker. Ruhunu soğutur. Yavaş yavaş yaşama sevincini alır içinden. Ama yaşamak dediğin şey nedir ki zaten? Sabah kalk, işe git, öğle yemeği, tekrar iş, akşam işten çık, eve git. Msn, mailler, film (dipteeyiiim, sondaayıım, depresyondayıııım..) olmadı kitap oku, uykun gelsin, uyu, uyuma. Sabah kalk, baştan başla. Bunu mu alacak benden. Al, senin olsun. Gereksiz bir hayat gibi. Sistem böyle ama sanırım. Olmadı, beceremedim. Sisteme uyamadım. Keşke mavi hapı seçseydim diyorum bazen kendi kendime. Hiçbir derdim olmazdı. Allahın belası masallara inandım yine. Nefret ediyorum masallardan.

Bay/Pas-Bir

belesh | 25 November 2009 16:48

Yeni defterimi buldum dağınık odanın içinde. Açtım, içinden Kemıl Baks çıktı. Selpak kağıda yazmıştım bir gece İzmir’de. Kendimi bulmaya gittiğim ve eliboş döndüğüm Smyrna’da. Bir başka kurbağa prens hikayesi. Tükenmez kalem akıtıyordu, mürekkebini dağıtmıştı. Ellerimi boyamıştı. “Onlar halka değil, fil.” Cümle sonundaki noktaları halkaların tam ortasına getirmeye çalışarak yazmak eğlenceliydi. Ama ışık yoktu. Yan odada uyuyanları uyandırmamak için telefonun ışığında yazdım. Ama bitmedi hikaye, bitmiyor. Bitmeyeceğini söyledi bana. Biterse anlamı olmaz. Sigaranın sonu çok pis bir tat bırakıyor ağızda. Küllük gibi oldu ağzımın içi. Kamil Koç’un dörtyüzkırkdörtlü numarası cevap vermiyor. Madem cevap vermeyeceksin, bu ne lahana turşusu. Ama su böreği çok güzeldi. Bence senin yüzünden. Doktor Ötkerin sıcak çikolatası sütle yapılınca, insanın damağı bayram yerine dönüyor. Mehmet Yaşin amca işe almadı beni hala(şapkalı). Nestlenin sıcak çikolatası çok şekerli aynen söylediğin gibi, katılıyorum sana şeker.

A’NIN KARESİ

il mare | 25 November 2009 15:41

iç iç,fondip..
iç iç,fondip..

Dün çok fena düştüm…Havada savrularak,bilinçsiz bir rövaşata eşliğinde..Evde..

Epey olmuştu ben biryerlerden düşmeyeli,düşündüm şimdi hatırlayamadım..Bu araya giren zamandan mıdır bilmem,en fazla bir saniyede gerçeklemiş olan o savrulma anına baya bir odaklandım,yaşadım,uçtum,resmen uçtuğumu hissettim.Uçarken de anladım ki ben daha önce hiç böyle havada savrularak düşmemişim… En fazla bir saniyede gerçekleşen bu savruluşta odaklandığım tek şey,yerle temasımın getireceği acı ya da olayın sonuçları değil de o an iki ayağımın birden yerden kesilmesinin anlamsız bir şekilde verdiği zevkti…Minik bir andan ibaret olan bu hissiyatın akabinde yerle temasım gerçekleşir gerçekleşmez savurduğum bir küfür,bu durumdan aslında hoşnut olmadığımı kendime gösterdiğinden,mazoşist damgasından kurtardı beni ama ben hala ayaklarımın aynı anda havada olduklarını gözlerimle görmekten aldığım hazzı yaşıyor gibiyim…Hep seviyeli düşüşlerim olmuş benim,şöyle adamakıllı savrula savrula sermemişim kendimi öyle,düşerken bile hep baskı hep baskı…Düşerken de özgür olmalı insan…Korkmamalı,kaymış bi kere ayağın,salisenin biri, kaçışın yok düşeceksin artık,toparlamaya çalışma kendini,çırpınma hiç,yıkıldı bi kere fizik kuraları,altüst oldu tüm denge diye fısıldarken kulağına,elimi şuraya koysam kafamı kurtarırım,kafamı koysam elimi tarzındaki hesaplar için, herşey için geç artık iştee… Sal kendini,kendini izle…

Teraneler 14 – Makedonya İçin Seferberlik!

Yuzeysel Fikirler | 25 November 2009 14:55

dost ve kardeş ülkeler
dost ve kardeş ülkeler

Dün elime Makedonya Fahri Konsololosluğu orijinli ve elde ele dolaşan forward maillerinden biri geçti. Normalde hiç haz etmem bu tür şeylerden. Edeni de sevmem.

Şehir efsanelerinin ve hoax’ların yayılma alanlarıdır forward mailler. Ancak bu sefer durum farklıydı. “Is
Macedonia Hellenic?” sorusu soruluyordu. Ve bu yunanistanın panhelenik tezini destekleyecek bir tartışma konusuydu.

Forum konusu deyip geçmemek lazım 700.000e yakın oy verilmiş ve 100.000e yakın yorum var yani aktif bir konu bu. İşte konu burada. TIKLAYIN.

Dondurucu Soğuğun Mucizesi

turritopsis | 25 November 2009 14:19

İnsan vücudunun donması en iyi takdirde ciddi hastalıklara, en kötü durumda ise ölüme neden olmaktadır. Ancak her zaman değil. Bazen olağanüstü tehlike durumlarında nerdeyse buz parçasına dönüşen bazı insanlar hayata dönmekte, hiçbir tıbbi müdahalesiz yaşamlarına devam etmekteler.

Bunun nasıl bir açıklaması olabilir? Bu durumla ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, birçok teori mevcuttur. Bir teoriye göre, korkunç soğuklarda insanların hayatta kalma nedeni, o anda yaşanan şokun beynin, biyokimyasal süreçleri yöneten merkezi sinir mekanizmasını bloke etmesidir. Sonuç olarak, tüm biyokimyasal süreçler durmakta, ancak yumuşak ısının etkisi ile tekrar işlevselliklerini devam etmekteler. Ancak her olay ayrı ele alınmalı, çünkü olası tepkiler her vücudun kendisine özgü özelliklerine ve onun eşsizliğine bağlı olarak gelişmektedir.