bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

El Aynası

mavilikler | 28 June 2011 09:13

Yaşlanmak buydu işte! Bir kapıyı açıp girmek ve bir gölge gibi süzülmek içeriye… Gülüşün, bakışların oradaki yüzlerden tekinde bile bir yansıma bırakmadan; aynasız kalarak oradaki sandalyelerden birine ilişivermekti.

Oturur oturmaz çantasına saldırdı ve el aynasını çıkarıp büyük bir susuzlukla yüzünü seyretmeye başladı. O ayna günlerce çıkmazdı o köşedeki yerinden. Gözler kendisine bu kadar küskün değildi o zamanlar. Kendinden izleri bol bol görebiliyordu her yerde. Bir gülüşte, fazla uzayan bir bakışta saçlarının evden çıktığı kadar mükemmel göründüğünü keşfedebiliyordu.

serüven..

morfik | 27 June 2011 16:30

Ben de insan olarak doğdum. Çok geçmeden demasoni oldum. Oldukça meraklıydım. Merakımı, iki ya da üç yıl masa olmam törpüledi. Yeterince durdum.
Bir sabah, alpaka ile antilop arası bir yaratığa dönüşüvermiştim. Durmaktan nefret ettiğimden mi bilmem, çok koştum o dönem. Hep yetişmek istiyordum. Koşmaktan zayıf düşmüştüm. Yetişemeyeceğimi anlamamda cabası idi.
Böylece felsefenin birinde yalnızca bir terimden ibaret olmaya başlamıştım. Mikrokozmos. Beni oradan güçlü kuvvetli bir kadın aldı. Düşüncelerinde yer verdi. Öyle kalabalıktı ki denizde su damlaları seyrek diye anılmalı. Bu nedenle her an çarpıyordunuz, ya da size çarpıyorlardı. Neyse ki, bir vakit birine beynini açtı. Ve hepimizi salıverdi.
Kanatlarım olmasına sevinmiştim. Kuş olup olmadığımı anlamadan vuruldum. Ne kadar baygın kaldığımı hatırlamıyorum. Dolayısı ile nasıl elma olduğumu da bilmiyorum. Ama, en uzun elma olarak geçirdim. Olgunlaştım. Olgunlaştım ve yendim.
Elmadan yeniden insana dönüşeceğimi ve öylece bu serüvenin biteceğine emindim. Yanılmışım. Hiç beklemediğim bir şey oldu. elmayı alıp koparan adamın elleri oldum.
Anlık değişimlere uğruyor ve yeniden ellerine dönüşüyorum. Az önce bir şiirdim, uykuları da böyle çalındı. Böyle söylendi. Ve yine elleri oluverdim.

Einstein ile Aşk

Humeyra8 | 27 June 2011 14:38

Başım döndü, ölemeyecek kadar diriyim. Artık tabuta koyup gömersiniz varlığımı. Savaş ilan etmiyorum kendi kıyılarımdan başka, hepinizi ölü kabul etmişken yok başka çare. Adıma söyleyemediklerim değil, adıma söylediklerim bile aynı ritmin nakaratsız yanı.

“Şerefe” dedi, kahvesini yudumlamasına rağmen, şaşkınlığımı fark edince “Ayıklığım benim en sadık sarhoşluğum” diyerek göz kırptı, “pekiyi” dercesine. Başımı sağa doğru hafifçe eğdim. Hem nereden çıkarmıştı onu umursadığımı, onun sarhoş düşlerini merak etmiyordum ki!

terli-k

morfik | 27 June 2011 13:12

Yüzümü avuçlarımın arasına almaktan vazgeçiyorum. Başlangıçlara tanıklık etmiyor. Sadece yüzümü avuçlarımın arasına almıyorum.
Ellerim bacaklarımın yanında kıpırtısız duruyor. Yığın halinde duruyorum yatağın üzerinde. Soluk alıyorum. derin ve uzun soluyorum.
Bu hal, hal değil. Kalkıp yüzümü yıkadığımı düşünüyorum. Kalkıp yüzümü yıkıyorum ve yeniden yığın halime dönüyorum.

En büyük günahların sebebi aşk ve yalnızlık değil mi?

gokyuzuX | 27 June 2011 11:57

İnsanoğlu’nun içinde her türlü kişiliğin olduğu bir gerçek. Saf, kurnaz, zalim, bencil…
Bence kişilik, insanın kim olmak istediği ile ilgili veya hayatta ki duruşunun nasıl olması gerektiğine karar vermesiyle zamanla gelişen bir olgu. Değer yargılarımız, vicdanımız kişiliğimizin oluşmasında belirleyici iki önemli unsur.Geçenlerde izlediğim bir filmde 1560-1614 yılları arasında yaşamış olan Macar Kontesi Elizabeth Bathory’nin hayatı anlatılmaktaydı. 14 yaşında nüfuslu bir Lord’la evlenen Elizabeth, kendisinden oldukça genç olan Istvan’a aşık olur. Ve bu gençle tutku dolu bir aşk yaşamaya başlar. Ama mutlulukları kısa sürer. Istvan’ın babası, oğlunu bu kadından ayırmak için planlar yapar. Elizabeth’e göre Istvan ona duyduğu aşktan vazgeçmiştir. Bu acı, Kontes’in hayatını önemli bir şekilde etkiler. Mutluluğu bir anda bulmuş ve kaybetmiştir. 40 yaşında olan Elizabeth, yaşlandığını düşündüğü için güzelliğini kaybetme korkusuyla birçok genç kızın hayatına kıymıştır. Bir gün hizmetkarı olan genç bir kız, onun saçlarını tararken canını acıtmasından dolayı kıza öyle bir tokat atmıştır ki, genç kızın yüzünden düşen bir damla kan Kontes’in ellerine düşmüştür. Bu olaydan sonra kanın, kendisini gençleştirdiğine dair takıntılı bir düşünce beynine yerleşmiştir. Evliliğinde aradığı sevgiyi bulamayan ve aşığı tarafından terk edilen Kontes, yaşadığı bu hayal kırıklığı sonunda daha zalim biri olmaya başlamıştır. Gittikçe akılı sağlığını kaybeder. Gençlik ve güzelliğini kaybetme, kocası öldükten sonra yaşadığı ölüm korkusu nedeniyle yüzlerce bayanı öldürtüp genç kalma düşüncesi, beyninde saplantılı bir düşünce halini almıştır.Filmi izlediğimde aşkın bir insanı nasıl değiştirebildiğine, yalnızlık ve aşksızlığın insanın doğasındaki bencilliği ortaya çıkarabildiğine tanık oldum. Bu hikaye de Kontes’i yaptığı korkunç cinayetlerden dolayı haklı bulmuyorum; ama öyle olmuyor mu gerçek hayatta da? En büyük günahların sebebi aşk, yalnızlık ve kıskançlık değilmi birçoğumuzun hayat hikayesinde olduğu gibi?

Orjinal olarak doğarız, kopya olarak ölürüz

gokyuzuX | 27 June 2011 10:19

İnsan olmanın anlamını sorgulamak, onun insanlığını ve kimliğini sorgulamaktır. Dünya’nın birçok yerinde hala kadınların ve çocukların şiddete maruz kalmaları, tecavüze uğramaları, çocukların çocuklara uyguladığı şiddet günümüzde hala devam ederken bulunduğumuz ortamı gururla uygarlık diye adlandırıyoruz. Ancak uygarlığın içinde hakim olan yasalar ve güçler, bize karşı ruh ve bedensel mutluluğumuzu hedef alan bağımsız bir varlık geliştirmiş durumdalar. Bilgi toplumu çağında yaşamamıza rağmen, geçmişimizden ders almamız yüzünden biribirimizle daha fazla çatıştığımız bir dünyada yaşıyoruz.

Ne Yazdığınızın Farkında mısınız?

genc01 | 24 June 2011 10:52

Her gün sizlere burada çok sayıda yazı paylaşılıyor. Bu yazıları içtenlikle yazmaya özen gösteriyoruz. Bazen hepimize tebessüm ettiren, yapılan küçük hatalardan bahseden yazılarda yayınlanıyor. Ama bazen tebessüm edip geçtğimiz bir olay tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Size kısaca bahsedeyim.
Bir zamanlar Microsoft’ un resmi Polonya sitesinde bir fofoğraf yayınlandı. Bu fotoğraf, ABD sitesinde yayınlanan fotoğrafla neredeyse aynıydı.Tek bir farkla tabi. ABD sitesinde yayınlanan fotoğrafta masaya oturan siyahi bir Amerikalı var; Polonya sitesinde ise siyahi adamın yerine beyaz bir adam oturuyor. Vücut aynı sadece kafa Photoshop ile değiştirilmeye çalışılmış. Sadece çalışılmış çünkü yapan çok kötü bir iş çıkarmış. Ortada tebessüm edilecek bir hata var. Fakat işin korkunç yanı siyahi adamla beyaz adam yer değiştirmiş ya ; bu olay Microsoft gibi bir dünya devine ırkçı damgası vurmak için yeterli olmuş. İnternette araştırırken gözüme çarptı bi sitede ”Irkçı Microsotf!” adıyla başlık atmışlar. Düşünün yani nerden nereye gelmiş olay. Bu kadarına da pes denir.

Aristo Mantığı

gokyuzuX | 24 June 2011 09:34

Varoluş çelişkilidir. Çelişki, yaşamın kalbinde yaşar. Çelişki; zıtlıklar sayesinde ortaya çıkar, o zıtlıkların dengisidir. Ve bu dengeyi tutturabilen kişi yaşamı, hayatı, Tanrı’yı daha iyi anlamaya başlar. İşin sırrı dengedir. Sezen Aksu’nun ‘Denge’ isimli şarkısının sözlerinde dile getirdiği gibi. ‘ Ben kendime göreyim, ben dünyaya göreyim, ama sizin adınız ne’? Yaşamın zıtlıklarını anlamayan, Tanrı’yı yok saymaya çalışan insanların çoğu hayatın farklılıklar sayesinde güzel olduğunu kabul etmek istemez. Bizler Aristo mantığına göre yetiştirildik. Mantık, Aristo’ya göre düzdür. Ama yaşam zıtlıkların dengesidir. Erkek varsa kadın, fakir varsa zengin, çirkin varsa güzel, kötü varsa iyi olması gerektiğini kabul etmeyiz birçoğumuz. Zıtlıklar olmadan, aslında her şey çok daha anlamsız olurdu. Dünyadaki tüm eğitim sistemleri Aristo’ya inanıyor. Ve bilim şimdi yaşamın mantık değil, diyalektik üzerine kurulu olduğunu anlıyor. Ölüm olmadan, yaşamın var olmayacağı fikri birçoğumuza ters geliyor. Ölüm yaşama arka fonu sağlar. Ona renk ve derinlik verir, bu yüzden yaşamın karşısında değildir. Ölüm yaşamın içindedir, sahici bir yaşam sürmek isteyen her insan, sahici bir şekilde öleceğini öğrenmelidir. Yaşamda başımıza gelen zorluk ve güçlüklerden Aristo Mantığıyla kurtulmak okadar kolay değildir. Yaşamın içinden ancak hatalarından ders alarak çıkabilir ve zorlukları aşabilirsin.

Cennet Bahçe

mavilikler | 23 June 2011 09:20

Ben nerde kaybettim o duyguyu? Nasıl anlatsam, bir çardak altındayım sanki. Bir yerlerden su sesi geliyor. İçleri serinleten bir serpinti oluyor şırıltılar… Yaprakların gölgesi vuruyor üzerimize. Çay bardakları var masada. Duvarlar çevreliyor bahçemizi. Bize yabancı gelen her şeyi öte yanda bırakan…

9-10 yaşlarındayım diye hatırlıyorum. Yanımda yaşıtım bir kızla cıvıltılar saçıp duruyoruz bahçeye. Annem de masanın bir yanından bize klavuzluk etmekle meşgul… Bu yaşların huzurunda tekin olmayan bir taraf vardır, biliyor bunu. Küçücük bir bakış ya da kelime bitmek bilmez çağrışımlara yol açabilir. O yaşlarda huzurlu olmak bir amaç olarak seçilmediğinden, kararlılıkla onu savunma gereği de duyulmaz. Bu yüzden büyükler kollama gereği duyarlar küçüklerin küçük dünyasındaki güzel gülüşleri.