Yüzümü avuçlarımın arasına almaktan vazgeçiyorum. Başlangıçlara tanıklık etmiyor. Sadece yüzümü avuçlarımın arasına almıyorum.Ellerim bacaklarımın yanında kıpırtısız duruyor. Yığın halinde duruyorum yatağın üzerinde. Soluk alıyorum. derin ve uzun soluyorum.Bu hal, hal değil. Kalkıp yüzümü yıkadığımı düşünüyorum. Kalkıp yüzümü yıkıyorum ve yeniden yığın halime dönüyorum.Uzun uzun terliklerimi tanımlamak aklıma düşüyor. Gitmeler belki yok olur. Bu hal, hal değil.Bej renginde terlikler. Bulutlara bakıp bakıp bulamayacağınız o karmaşık renk, beyaza kül katılmış gibi, griye beyaz misali.. Ayakta durmasını sağlayan iki deri parçası var.. Ve bu deri parçalarını tutturan bir siyah toka.. Siyahın bir parçası bej derinin üstünde ve üç delik var tamı tamına.. ve diğer parça daha kalın sanki, deliklerden birine geçmesini sağlayan çıkıntısı var.. Küçük, kısa bir silindir.. Yine de, deliğe ve deliye sormalı tüm bu olanları.. sonra kahvesi var tabanında. Dut gövdesi gibi. Dut gölgesinde otururken hiç dikkat etmediğimiz o kahverengi işte.. ve mutlaka oturmuşuzdur en azından bir kere o gölgede..bir çift terlik üzerine kitap yazılabilirmiş,topukları var, dikişleri, en altında numaraları, üç sağda-üç solda olmak üzere plastik çivileri, hatta tarihçesi var..varmış.bu kadarını beklemiyordum. çok güvendiğimiz birilerinin cebindeki hançer misali, beklemediğiniz bir sınav sonucu gibi.. bin dokuz yüz atmış dört.. tarih üzerinde bir ayak ve kıvrımları gösteren çizgi.. ustasından dinlemek güzel olurdu belki,, sanırım gerçek bir kitap ortaya çıkabilirdi.ilk deri yapımı, yazık kaybolmuş zamanda.. ya da biz bulamıyoruz.. biz mi kaybolduk yoksa!Ve daha nelerin farkına varamıyoruz, kendimize bakıyoruz yalnızca !!!