bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Edvard Munch: Hayata Atılmış Bir Çığlık

admin | 01 February 2010 13:06

Self Portrait with Burnin Cigarette (1895)
Self Portrait with Burnin Cigarette (1895)

Yaşam, aşk, acı, korku ve melankolinin dışavurumcu ressamı Edvard Munch 12 Aralık 1863’te gözlerini dünyaya açtı. Çocukluğunda tanıştığı ölüm, depresif sanatına yansıyacak en büyük olguydu. Henüz beş yaşındayken annesini, 1877 yılında da tüberkülozdan ablası Johanne Sophie’yi kaybetti.

Çocukluk dönemini şöyle ifade eder: “Deliliğin tohumlarını devraldım. Korku, hüzün ve ölüm melekleri doğduğum günden beri başucumdalar.”

1879’da mühendislik eğitimi için kaydolduğu teknik okulda fizik, kimya ve teknik resim derslerinde başarı gösterir. Eğitimine kronik hastalıkları engel oluncaya kadar devam eder, eğitimini yarıda bırakır. Babasının olumsuz tavrına rağmen “ressam” olmak için 1881’de The Royal School of Art and Design of Kristiania’ya kaydolur. Ortak bir öğrenci sergisinde sergilenen eseri “Karl Jensen-Hjell’in Portresi” eleştirmenler tarafından “sanat saçmalığı” olarak nitelendirilir. İlk “nü” çalışmaları “Ayaktaki Çıplak” (Standing Nude, 1887) hariç taslak halindedir. Nihilist arkadaşı Hans Jæger’le ilişkileri ve bohem hayatı babasını öfkelendirse de sanatı için belirleyici izler oluşturmuştur.

1886’da ablasının ölümünden etkilenerek yaptığı “Hasta Çocuk” (The Sick Child) tablosu yine eleştirmenler tarafından yerden yere vurulur.

Sümük Avcıları

admin | 01 February 2010 12:11

“Üç buçuk yaşındaki bir kızla başa çıkmak ne kadar zor olabilir ki?” diyorum kendime. Benim hayat tecrübem ona on basar, bir. Yapılmaması gereken şeylerde kararlılığımın üstüne yoktur, ikii. Ne çok disiplin ne de çok gevşeklik anlayışıyla hareketi düstur edinmişim, üüüç. Ne olursa olsun onu hep seveceğim ve sevdiğimi de sık sık söylüyorum, etti mi dört! Etti. Gayet iyi değil mi? Evet. Peki bütün bunlar üç buçuk yaşındaki bir kızın burnunu silmeye yeter mi? Hayıııırrrr!

eskilerde çocuk olmak

admin | 01 February 2010 10:33

Hep küçüklüğümüze dair yazılar yazarız, okuruz, konuşuruz. Seksenlerin sonu, doksanların başında çocuk olmak gibisinden çeşitli özlem dolu konulara dalarız. Şimdiki imkanların bizim küçüklüğümüzde var olmadıgını ama yine de o günlerin çok güzel oldugunu anlatır dururuz.

Diş macunu ve fırçası bilmediklerinden bahseder kayınvalidem, en azından yaşadıkları köyde yokmuş.Her yemekten sonra dişlerini mutlaka tuz veya kömürle temizlemelerini sıkı sıkı öğütlermiş rahmetli babası. Gerçekten de dişlerimiz bembeyazdı diyor, kömürle ovulan diş su ile durulanınca harika sonuç ortaya çıkıyormuş. Düğünlere giderken üşenmeden çantaya atılan iğne iplikle kısaltılan etekler eve geri dönüşte tekrar sökülerek eski haline gelirmiş.

DOSYALAR BEKLEMEKTE

admin | 01 February 2010 09:24

Pencerenin önündeki saksıda bir tutam yeşillik… Bu havasız, toz dolu odaya bir tutam gökyüzü getirebilir mi? Camın ardında kalan tüm yeşilleri ve mavileri; camdan yapılma, gerçek dışı şeyler olmaktan çıkarıp; onlardan bir iz, küçücük bir dokunuş ya da koku ulaştırabilir mi bize?

Kimbilir; bu büroda, bu dört duvar arasında, yerinden bir an için kalkmadan ne kadar oturulabileceğini birbirine kanıtlama yarışına girişmiş görünen bu insanlara, koca bir ayna tutabilir belki de, bu bir saksı dolusu yeşillik. Onlara neleri gözden kaçırdıklarını gösterebilir.

Ahmet & Ayfer

admin | 31 January 2010 15:00

Ahmet Erzurumlu. Zor bir hayatı vardı. Fakir bir ailenin okumaya hevesli, hayallerinden başka bir şeyi olmayan çocuğu.

Sessiz ve içe kapanıktı. O bölgelerde okumak zor. Gerçektebn hayal, hele paran yoksa, hele ailen de çok çok hevesli değilse seni okutmaya. Ahmet on beş kilometre uzaktaki bir okula gidiyordu. Sonrası yatılı okul. Sonrası Hacettepe tıp, sonrası ABD’de devam etti bursla okumaya. Uzmanlığını da yaptı. Sonra tekrar ülkeye döndü.

Ahmet aynı içe kapalı Ahmet lakin. Hiç değişmemiş. İlk yakınlaştığı ve gözlerini kaldırıp gözbebeklerine bakabildiği ilk kızla; Ayfer’le evlendi. Ayfer evlenilecek kadın diye düşündü. Annesi de memnundu, kendi de. Lakin Ayfer dillere destan. Günde on kez Ahmet’i arar. Dışarıda içecekse şayet Ayfer’le içer.
-Nerdesin Ahmet?
-Ayfer’le şuradayım, buradayım.

kadın kokusu

admin | 31 January 2010 13:23

On iki yaşındaydım. Bankonun önünde uzanan zakkumlar vardı. Boylu boyunca uzanırdı. Güzel kokardı. Lakin o kadar alışmışım ki o kokulara dikkatimi çekmezdi. O zakkumlara ince bir çizik atılır. Oradan yağı gibi bir sıvı akardı. Bir tarla zakkumdan bir avuç parfüm özü çıkardı. Benim için herhangi bir kokuydu zakkum. Taa ki…

Lisedeydim. Hayalimdeki kadın karşımda duruyordu. Evliydi. Hayallerim olamazdı. Otuzlarında. Bana göre epey olgun. Bedenine bakardım, bedenini ortaya çıkartan kıvrımlarına… Böyle bir karım olmalı derdim. Edebiyat öğretmenimdi. Edebiyata deli gibi çalışırdım. Kompozisyonlardan hep on alırdım, gözüne gireceğim ya… Aşıktım. Bir gün ona kavuşacaktım. Onun gibi birini bulacaktım. Dünyadan haberi olan, bedenine giysileri, diline cümleleri yakıştırmasını bilen, ayakları yere basan. Anladım ki, o zakkum kokuyordu. Tek bir koku vardı. Salt zakkum. Buram buram zakkum kokardı. Derin bir nefes çekerdim ciğerlerime, o gelsin diye içime. Zakkum dolardı içim. O zakkumdu. Benden başkası almazdı bu kokuyu.

Kanserle Oyun Oynayan Bilim Adamı: Sigmund Freud

admin | 30 January 2010 13:36

Sigmund Freud
Sigmund Freud

Doktor Sigmund Freud, tesadüfen ziyaretine gelen özel doktoru Felix Deutsch‘a, ağzındaki küçük şişi gösterdi. Kendince pek önemli değildi bu şiş, ama son zamanlarda onu oldukça rahatsız etmeye başlamıştı. Deutsch, sağ tarafta, damak ile çenenin birleştiği yerdeki şişkinliğin kanser olabileceğini düşündüğünde, elinde olmayarak sarardı, heycanlandı, ne diyeceğini şaşırdı.

Bu olay 1923 yılı Nisan ayında meydana geliyordu. Psikanalizin kurucusu Dr. Freud bu tarihten sonra 1939 yılı Eylül ayına değin yaşadı; 16 yıldan fazla bu hastalıkla korkunç bir savaş verdi. Kendisi ve yapıtlarını mahvedecek her türlü zorluklara, tehditlere, sevdiklerini kaybetmesine, hatta Nazi rejimi yüzünden memleketinden kovulmasına karşın, hiç durmadan çalıştı, ara sıra dayanılmayacak kadar ağır olan ağrılarına rağmen pes etmeden çalıştı.

Kadının ve Kokunun ilahı Hüs; Yordam Yoksunu Veli

admin | 30 January 2010 10:34

Kimi adamlar hiç anlamazken kimileri kitabını yazar çapkınlığın. İki uçta iki adam Veli ve Hüs. Biri kadınları köle ederken, diğeri hayalini kurarken dahi -kızaran- sıradan yordam bilmezlerden…

Veli küçük bir adamdı, ağır aksak ilerleyen; zor yol alan ama alan. Kendini biliyorsa şayet, bildi bileli, eli kaleme kağıda yatkın olanlardandı. Kurnaz sayılanlardan ama akıllı olamayanlardan sınıfındandı. Bir de ona göre epey iyi olma takıntısı vardı ki, kaybettiği nokta da buydu.