Kimi adamlar hiç anlamazken kimileri kitabını yazar çapkınlığın. İki uçta iki adam Veli ve Hüs. Biri kadınları köle ederken, diğeri hayalini kurarken dahi -kızaran- sıradan yordam bilmezlerden…

Veli küçük bir adamdı, ağır aksak ilerleyen; zor yol alan ama alan. Kendini biliyorsa şayet, bildi bileli, eli kaleme kağıda yatkın olanlardandı. Kurnaz sayılanlardan ama akıllı olamayanlardan sınıfındandı. Bir de ona göre epey iyi olma takıntısı vardı ki, kaybettiği nokta da buydu.Veli para kazanmanın yollarını arar dururdu. Hep atılır, hep kaybederdi. Kadınlar konusunda da böyleydi. ‘Hep ıskalarım’ diyordu. Iskalamayan tam tersi hep kazanan, dibine kadar kazıyan bir arkadaşı vardı Veli’nin.Veli para kazanmanın yolunu düşünürken bu arkadaşı Hüseyin (Hüs) düştü aklına. Ona kısaca Hüs derlerdi, mütemadiyen çıplak gezerdi evde. Zaten ne zaman çalsa kapısını Hüs’ün, Hüs tam az önce çıkmış olurdu o zevk mahzeninden ve Veli ne zaman çalsa Hüs’ün kapısını, az önce bir kız çıkmış olurdu o zevk mahzeni evden. Kızın parfümü burnuna çarpardı kapıyı açınca Hüs. ‘Bu denli sevişilen bir ev ancak zevk mahzeni olabilir’ diye düşünürdü Veli.Kalemi kâğıda sürtüp kendini yeni öykülerin özgür deryasına bırakan Veli, bir an; ‘Bir dakika piyasa kadın cinselliği üzerine kurulu. Hatta ekonomi dahi bundan çorbasını perçinliyor.’Ben kadınlardan anlamam ama anlayan bir arkadaşımdan öğütler alıp, hatta daha ötesi o arkadaşımla röportaj yapsam ve bunu muhteşem bir kitaba dönüştürsem!’ diyerek Hüs’ün kapısını tıklatır heyecanla, bitmeyen coşkusuyla.’Selam Veli, ne haber?’ dedi bir kadın ve kapıdan çıkması bir oldu. Velinin aklı kadını bacaklarının beyazlığına bir de bu sıcakta nasıl o fularla gezdiğine takıldı ki, ‘Gel kahve koydum sana’ diyen Hüs’ün sesine yöneldi.Az önce bir kadın bedeninin şehvetinden ayrılmış/ çıkmış adamın mutlu suratı vardı tam karşısında.-Nasıl beceriyorsun bunu?-‘Nasıl soru bu, ayıp olmuyor mu oğlum? Haha ha!’ diye engin kahkahasını apartmana duyuruverdi birden Hüs.- Yok onu demiyorum. Bu kadınları nasıl bu kadar kolay ayartıyorsun?-‘Anlatılır mu bu?’ dedi bir yandan da, soru hoşuna gitmişti Hüs’ün. Hafif bir gülümseme dudağında; ‘Sigarasından epey derinden bir nefes çekip ciğerlerine, ‘Yani dostum, bana dedemden kaldı. Biz hep böyleydik. Dedem koku yapardı. O zamanlar Isparta’da gül bahçeleri vardı. Sabah güneş ağarmadan toplanır. En verimli gül kokusunu o zaman duyarsın dostum. İşte kadına ellerinde sıcak, ısıtılmış bir/ bin gül yaprağını hissettireceksin. O, kendini senin avuçlarının arasında sevgiyle ısıtılmış kutsal bir gül yaprağı olarak görecek. O zaman delirir sana.-Var mı bunun yolu?- Bu bir koku sanatı. Kokuları çok, çok iyi kullanmayı bilirim. Kimi kadınlar sadece zakkumdur, kimisi sadece gül. Kokusuna göre farklıdır kadınlar üstad. Bunu da çok iyi bilmek lazım ama herkes sezemez bunu. Bir de dedeme gelelim, dedim ya marifet onda diye. O, dehşet kokular bıraktı bana. Dedem bir gün Neslihan, odam otu, bir tutamda ceviz suyu, misk, badem yağı karıştırır ve birazda; biraz da ağaç kokusunu sağlayacak olan ağaç yağlarını katar karışıma. Sempatik olmayanlarından ama sadece sert ve doğal, doğaya yakın ve hatta hayvana yakın olan bir koku bulur. Bu zor bir uğraş. Lakin üzerinde haftalarca ve bir koku üstadı hanımefendiyle yıllarca yıllarca uğraşmıştır. Bu karışıma bir şey daha karıştırmıştır lakin söylersem bana inanmayacaksın ya da fal taşı olacak o masum gözlerin…-Nedir Hüs? Hadi ama bunun dahi zevkini çıkartıyorsun anlatırken.-‘Peki, bir parça erkekliğinin mahremi sayılan…’ der ve susar. Arkadaşının bilmesini isteyen kurnaz bakışlarla.-Ne yani sperm deme yani, daha neler!-Dedim işte sana, böyle tepki vereceğini.-Tamam dostum ben öğrenciyim, sen engin öğretmen. Sadece dinliyorum.- Ha, bir de; kadınlar iyileri sevmez üstad. Benim gibilere gelirler. Gizemin anahtarı, çok iyi görünme. Benim gibiler onları terk ettiğinde senin gibilere gelirler lakin dostum yalnız omzunda ağlamak için gelirler. Kadınları fazla güzel laflarla yormamalısın ayrıca. İlk önce hoşlarına gider lakin o kadar çok açarsın ki kendini, ne gizem kalır geriye ne arzu ne de şehvet üstad. Anlıyor musun?-Ne yazık ki, bu benim değil mi?-Ha ha! Bak dostum bir parça hep sende kalmalı. Sözler işe yaramaz. Beden yarar beden. Dokunuşlar da, hüzün de, duygu da, kahramanlığın da, dostluğun da, aşkın da; her şey ortaya çıkar bedenin dokunuşlarında; sözler safsatadır. Kadınlar bilindiği gibi pek saf değildir. Onu acıtacak olanı arar bulur benlikleri derinlerden, çıkarır koyar dünyanın varlığına. Onlar bilir, koku da kimden yayılır, erkeklik de. Acıtılmak da çok umurların da değildir. Bir bakıma bunu isterler de. Sorarsan sözde acıtanı, kıranı istemez, lanet okurlar ama bu böyle değildir. Güçlü görürler, kahraman ilan ederler ve ‘Kendine güveni var!’ derler böyle erkeklere. ‘Kendi dünyasında o denli tam ki, orada ben de olmalıyım’ diyerek tırmalamaya başlar seni tüm baştan çıkaran dişiliğini ortaya dökerek. İşte bu üstad. Biraz kötülük, biraz tılsım, biraz misk. Biraz koku, biraz kadının içini tanımak, ne istediğini ve nasıl sana koşacağını bilmek. Hepsi bu kadar işte, hepsi bu kadar…Veli, bu sefer doğru yolda olduğuna tamamiyle inanmıştı. Hem Hüs’den çok şey öğreneceğini hem de bunları yazarak çok çok para kazanacağını düşünerek, uzun zamandan beri hiç olmadığı gibi -ağzının tadı yerinde- koca sıcak bir yudum aldı sütlü kahvesinden ve kitabının kapağını düşünmeye koyuldu bir yandan da Hüs’ü dinlerken aklına geldi:-Bu arada az önceki ablanın boynundaki fular neydi öyle bu sıcakta kuzum?-Malum boynunda bir morluk oldu da, Allahtan benim fularlarımdan birini beğendi, çıtırım güzelim.1- (Yazılar herhangi birine yazılmamış olup, hayal gücünün özgür uçuşlarıdır.2- Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)