bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

“Gönlünden ne koparsa çal bana…”

| 05 August 2011 10:56

Aşk uyumaya yüz tutmuşsa bırak uyusun…Orman gideceksin, izleyeceksin tavşanların çiftleşmesini ya da geyiklerin..İzleyeceksin ki aşkın tozunu silkelesin parlatsın onu..

Biz de öyle yaptık; yüzümüzü ormana döndük. “ Bakar mısın? Şu tavşancığa, erkek olmalı ya da dişi.. Adrese bakmadan nasıl da oynaşıyorlar birbirleri ile”
Bizi görünce kaçışıyorlar sağa sola “ Bakar mısın şunlara, ne kutsal saydıkları var, ne ihanetleri var ne kaprisleri ne de karşılaştırmalı hesapları!”
Irmak boyunca ilerliyoruz , ne ses var ne de bir kımıltı..
“Şeytan” ağlarına yakalanmış çırpınıştaki balıklar.. çete nefsinin günlük gıdası olmaya hazır!..
“ Bakar mısın? Onlar da doğdular bu hayata, bir eşeğin sırtındaki yük kadar çilelidir yaşadıkları, şu pislik ağların insafsızlığından çektikleri de cabası..”
Yüzümüz ormana dönük;
Kavaklar tepemizde el değmemiş tabiatın kokusu..Doruklarında hür ve fiyakalı kuşlar bilgeliğin tılsımını haykırıyorlar adeta…
Bir kuş tüyü kadar hafiflemiş, yeryüzünün hiç bitmeyecek, hınçlı ve hesaplı rezilliğine aldırmadan yuvamıza dönüyoruz…
Ateş böcekleri ışıldarken dört bir yanımızda, “ Gönlünden ne koparsa çal bana bana güzeller güzeli çal ki unutalım zehirli günleri” diyen doyamadığım aşkıma sımsıkı sarılıyorum…

Mezbahalar

Woraman | 05 August 2011 09:42

Mezbahalar, oldu bitti ilgimi çekmeyi başarmıştır.Danalar her canlı gibi birbiriyle iletişim kurar,hareket eder,beslenir ve tabi ki çiftleşirler.Ve o an gelir, yani kesilme anı…

Boyunlarındaki birkaç damar parçasının kopmasıyla birlikte , “İnek” olarak adlandırdığımız o canlılar birden 300 kiloluk bir et yığınına dönüşür.İstersen oraya binlerce damar tak tekrar, ama hiçbir işe yaramaz. Artık arada tüketilmeye hazır koca bir fark vardır.Bir o kadar da ipince olan o fark nedir peki?

Garip Bir OYUN

Woraman | 04 August 2011 09:26

O BASİT VARLIK BEYİN

Bazen diyorum ki; Belki de simsiyah bir uzay sonsuzluğundayız(Tabi bize göre siyah).
Fakat duyularımız, bize bir dünyada yaşıyormuşuz gibi algılamamızı sağlıyor. Belki de; Öyle Gerekiyor.

Muhteşem varlık “BEYIN” diyorlar, topraktan gelen vücudun bir parçasına. Onca sanal düşüncenin kökü ; Beyin. Bunu yazmamı sağlayan bile; “O”. (Beklide yazmıyorumdur…)

Herkes gibi benim de “İmkansız” dediğim şeyler oluyor. Sonra diyorum ki; “Kime göre İmkansız?”
Bana mı? Duyularıma mı? Yoksa Dünyaya mı?
Sonra, “Acaba ben ne kadar imkanlıyım?” sorusu geliyor aklıma. “Acaba gerçekten var olabilir miyim?” ya da “Olmalı mıyım?”…

YARINIM UMUT DOLU

nihansage | 03 August 2011 13:48

Sabah güneşi bütün ihtişamıyla gök yüzünde belirdiği zaman, geçen günün vermiş olduğu sıkıntı halinden ancak kurtulmuştu. Yeni günün doğması gibi, insan için de yeni bir başlangıç yapma ihtimali doğmaktaydı. Büyük mutasavvıf ve düşünür olan Mevlana Celalettin Rumi’nin sözleri aklına geldi; ne demişti Mevlana “Düne ait ne var ise dünle beraber gitti can cağızım. Bu gün yeni şeyler söylemek gerek.” Bu gün yeni bir başlangıç yapacaktı. Öncelikle bunu kendisine söyledi. Şimdi sıra ailesine ve hayatına girdiğinden beri kendisini hem dıştan hem de içten yıpratan kişiye söylemesi gerekiyordu.

Laleler

mavilikler | 31 July 2011 11:36

Şu çok gelişmiş ülkelerden birinden gelmişti. Medeniyet, refah, adil gelir dağılımı kavramlarının havalarda uçuştuğu bir masal ülkesi… Peki neden yüzü yalanlıyordu geldiği yeri? Bir hayalet gibi varlıksız, en küçük bir boşluğu doldurmaktan korkarcasına süzülüp duruyordu aramızda.

“Neden oturmuyorsun?” dedim. Oturup da varlığını hatırlatmaktan mı korkuyordu yoksa? Kahvaltı soframızın neşeli havasına uymayan bir şeyler olduğunu düşünüyordu belki de kendinde. “Lütfen otur!” dedim itiraza meydan vermeyen bir kesinlikle.

Yanımdaki sandalyeye yaklaştı, her adımda uçuruma bir adım daha yaklaşmışçasına yavaşlayarak… Nihayet kendisini bekleyen değiştirilemez kaderle yüz yüze gelmişçesine sandalyenin yanına ulaştı ve kendisine çekerek hala son anda onu bu zulümden kurtaracak bir mucize beklercesine bir kaç saniye daha oyalandı. Nihayet oturduğundaysa onun kadar biz de inanamıyorduk, nasıl olup da son anda kaçmadığına.

ÇAKAL ÇATAR

super hero | 28 July 2011 16:31

Suadiye’de çalıştığı butikte boynundan bağlamalı sırtı açık bluzla duran ama Sultanbeyli’deki evine gitmeden önce bütün düğmelerini boğazına kadar iliklediği yelek giyen Serap ile tatil için İstanbul’a dayısıgile gelmeden önce on günlüğüne iPhone kiralayan Ömer, o gün giydiği yüksek topuklu ayakkabı ayağını çok fena vurduğu için o sıcakta bir türlü bitmek bilmeyen yolu topallayarak yürümek zorunda kalan Ebru’ya çarpmamak için ani fren yapan minibüste yanyana oturuyordu.

Ben o sırada evde, yazarın beni yazmasını bekliyordum. Çok susamıştım; ama yazar su içmeme izin vermiyordu.

Yumurtalı Kızarmış Ekmek, Peynir ve Çay ile İlişkiler Üzerine

debre | 26 July 2011 13:31

Biz insanlar acıktığımızda kişisel özelliklerimize göre farklı beklentiler içinde yemek yeme ihtiyacımızı karşılarız. Kimimiz mutfağa girer on parmağımızdaki on hünerle sofrayı donatır kimimiz de rutin alışkanlıklarımızla orta karar bir şeylerle karnımızı doyurur geçeriz. Kimimiz aperatif bir şeyler atıştırır kimimiz de telefonla eve sipariş bir şeyler söyleriz.

Yemek yeme ihtiyacımız zamanımız, pişirme yeteneklerimiz ve yemek yeme eylemine gösterdiğimiz önemle ilişkili olarak farklılıklar gösterir.

Fakat ihtiyacımızı ne şekilde karşılamaya çalışırsak çalışalım hepimizi buluşturan tek bir ortak nokta “BEKLENTİ”dir.

Büyülü Gülüş

mavilikler | 23 July 2011 12:45

Bu kıpırtı… bir hoş ediyordu içini. Bir an rahat vermiyordu ona. Şu karpuzu yerken, sular ağzından akıyordu ya, öylesi bir iştahla saldırmak istiyordu bu yaşam denen zengin sofraya. Öyle çok çeşit vardı ki üzerinde, birine uzansan uzanamadıkların uzak bir rüya gibi sızlatıp duruyordu içini.

Her şey bu kadar dokunacak kadar yakınken sahip olamadıkların yaşamında kendilerine koca boşluklar açıyor, yerlerini başka bir şeyin doldurmasına izin vermiyordu. Keşke bu kadar güçlü olmasaydı! Hayatın kimi yanlarını görmezden gelmesini sağlayacak eksiklikler, imkansızlıklar kendisinde de var olabilseydi keşke!