bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bir Obsesif Kompulsif’ten Günceler – 1

majesty s infinity | 26 May 2010 09:44

Sabah uyanırsınız.

WC’ye gitmeniz gereklidir fakat kompulsiyonlarınız ‘titizlik’ olarak başgösterdiğinden kendinizi WC’de hiçbiryere değmeyecek ve hiçbir yerle temas etmeyecek şekilde hazırlamanız gereklidir. O daracık yerde milimetrik hesaplarla işinizi halletmek için uğraşırsınız. Çoğunlukla bir kuşkuyla ayağınıza düşmesi imkansız görünsede bir damlanın sıçardığını düşünürsünüz. Gider lavaboda elinizi iyice sabunlar, sonra ayaklarınızı iyice yıkar, sonra elinizi tekrar sabunlarsınız! Bu sırada lavabonun

DENİZE HİCRET

il mare | 25 May 2010 17:05

Kim demiş özgür olmadığımızı?
Birilerine nazaran özgür oldukça biz,hep özgür olacağız;ve elbette çok daha az özgür olacağız hep bir şeylerden.Ama önemli olan,daha az özgür hissederken,gene de özgür olduğunu bilmek olsa gerek.

Şu ufuklardan asilliğe bürünmüş, efendilik taslayan;sakinlik çığlıkları attığı kadar yeri geldiğinde, önüne set koyup yol arkadaşı iken potansiyel maktule boyanan dalgalara acımasızca pervanelerini savuracak kadar da delikanlı; ve sahiplenici,rakı beyazı bir bulutun altında kendini daha da ulaşılmaz yapan bir gemiye göre elbette özgürlüğüm, ben bir karınca misali,taşımaya çalıştığım lokmam kadar.

Kader mi? Fıtrat mı? Yoksa Rus ruleti mi?

| 25 May 2010 15:26

Aşağıdaki paragraf 24.05.2010 tarihli Hürriyet gazetesinden.

ENERJİ Bakanlığı’nın yaptığı denetimlerde, özellikle özel maden ocaklarında tespit edilen önemli eksiklikler şöyle:*Ocak çalışanlarına kişisel koruyucular verilmiyor.*Acil çıkış kapısı yok, havalandırma manuel.*Ocaklarda hava ölçüm aleti yok.*Çoğu maden ocağının işyeri ruhsatı yok.*Metan gazı ölçüm aleti sürekli ocakta bulundurulmuyor.*Nefeslik baca havalandırma sistemi kurulmamış.*Acil kaçış planı yok.

Yukarıdaki maddeler enerji bakanlığının denetimlerinden. Muhtemelen burada söz edilmeyen birçok kusur daha vardır. Müfettişler bu eksiklerden birini veya birkaçını tespit ettiğinde yapılan ise, ilgili firmayı eksikliklerini 6 ay içersinde gidermesi için uyarmak.
Diyelim ki metan gazı ölçüm aleti yok ve firma uyarıldı. İşveren 6 aya kadar o aleti madene koyup çalıştıracak. Türkçesi, aynı şartlarda çalışmaya devam. Ondan sonra da, bu süre içinde metan gazı nedeniyle meydana gelebilecek ölümler, ihmal ve sorumsuzluk değil, kader veya fıtrat olacak. Üstüne, bu konuyu eleştirenler, olayı fazla abartmakla suçlanacak.

Sekiz silindirli 66 Buick ve yaşamımızdan yitip gidenler

hayalicindegecti | 25 May 2010 09:46

Kimdi o komşular? Nereye gittiler? Oğullarının ismi Gürbüz müydü? Hani şu yan taraftaki Saadet Apartmanının sokağa bakan birinci katında otururlardı, evlerinin balkonunu çepeçevre saran mor salkımlı evde. Nisanda mı Mayısta mı açardı mor salkımlar? Ortalık nasıl bir yağlıboya resim şölenine dönüşürdü?
İlk taşındıklarında onlara “mahalleye hoşgeldiniz” demeye gitmiştik annemle. Evin hanımı Gönül Duyar biz pırıl pırıl temizlenmiş, limon çiçeği kolonyası kokan salonda misafir etmişti. Evleri iki oda bir salondu, pardon salon salomanje… Duvarda, Saatli Maarif Takviminin hemen yanında duran saatin sarkacıyla, uzayıp giden kurma zincirinin ucundaki siyah abanoz kozalaklar nasıl da hoşuma gitmişti. Yakınına gidip, ayaklarımın ucunda yükselerek incelemiştim saati:
Tik tak, tik tak…” sesleri arasında yelkovan ilerliyordu, birden üstteki minik pencere açılmış ve mavi minik kuş çıkıp “guguk guguk” diye dört kez öterek saatin 16.00 olduğunu haber vermişti. Hiç beklemediğim için irkilmiştim kuşun hareketinden.
Kolonya ikram edilmişti anneme ve halama, benimse başıma döküvermişti damlaları Gönül Teyze. Bunu hep yaparlardı zaten, bir keresinde bir damlası gözüme kaçmıştı da nasıl canımı yakmıştı kolonya.
Sonra bizleri beyaz Amerikandan (*) kolalı örtü serilmiş masaya buyur etmişlerdi. Peçeteyi boynuma iliştirmişlerdi. Kuzineden yeni çıkmış, mis gibi kokan bademli kurabiyeleri, iki şekerli “paşa çayıma” batıra batıra yemiştim. Hala damağımda hissettiğim o lezzet ne muhteşemdi öyle. Ya kayık tabaklardaki çıtır çıtır susamlı simitler, beyaz peynir ve çilek reçeli hele…
Sonra köşedeki divana oturmuş, hele elime bir cilt “Çocuk Haftası” (**) verilince nasıl kopmuştum dünyadan, hanımların sohbetinden:

EVCİLİK OYUNU ??

clique X | 24 May 2010 17:41

EVCİLİK OYUNU MU? YOK ARTIK DAHA NELER!!

Rwenzori daglarindaki sisli ormanlarda yaşayan dağ gorillerinin sosyal yaşamı veya 21. yy.da kriminal biyoloji ve adli tıp çalışmalarının geldiği nokta gibi hususların Türk insanının ilgisini çok da çekmediğini biliyoruz. Daha çok kimin şeyi kimin şeyinde tadında programlar ve diziler ilgi görüyor. Yapımcılar da sürekli halkın bu zayıf karnına çalışarak para arttırmanın yollarını deniyor.

Geçen gece kanalları gezerken denk geldiğim bir program bana gerçekten bu işin sınırlarında dolaştığımızı gösterdi. Programın adı Evcilik Oyunu. Görebildiğim kadarıyla 4 çift evcilik oynamaya çalışıyor. Ayrıca yeteneğine saygı duyduğum Yıldız Asyalı’yı da kemanını bırakmış olarak böyle bir oluşumun içinde görünce şaşırdım. Yarışma formatı da bi garip. Adı Evcilik Oyunu ama kızlar koskoca yatakta yatarken, adamlar kanapede yatıyor. Küçük yaşlarda kızlarla evcilik oynayarak erkek arkadaşlar tarafından madara olmayı göze aldığımız o günlerde tek tesellimiz onlara sarılarak uyuyor taklidi yapmamızdı. Hatta çiftlerden biri evcilik oyununu yanlış anlamış olacak ki, erkek evde, hatun dışarıda çalışıyor. Bu oyunu küçükken oynadıysan kızın elindeki pembe renk bir tepsiden plastik fincanlarda çay/kahve namına çok su içmişsindir, bari bunu hatırla. Yok o da yok. Diyaloglar saçma/gereksiz, sürükleyiciliği sağlayacak unsurlar mevcut değil, zorla mı çektiriyorlar yarışmayı tüm ekibe anlamadım. Sanki yönetmenin iç sesi şöyle diyor.

HER YÖNÜYLE, HER RENGİYLE DÜNYA SİNEMASI (3)

astral | 24 May 2010 16:40

Türk Sinemasının Dünya Sinemasındaki Yeri

Türk sineması kendi içine kapanık bir sinema olmuştur. Türkiye’nin coğrafi yapısı belli bir alanda sinema yapmasını engellemiştir. Etkilenmeler ise çok olmuştur.

Türk sinemasının üretimine baktığımızda Avrupa sinemasını henüz yakalamış değildir.

Aldığı ödüllerle Yılmaz Güne (Yol) ve Metin Aksoy (Susuz Yaz) Türk sinemasının dünyada ilgi görmesini sağlamıştır.

Susuz Yaz
Susuz Yaz

3. Sinema Kavramı

Bir ülkede sinema değerlendirirken çeşitli faktörler devreye girer. Türkiye’de ilk sesli film 1931’de yapılmıştır. Muhsin Ertuğrul’un İstanbul Sokaklarında adlı filmi ise ilk ortak yapımdır. (Türkiye, Yunan, Mısır)

tren düdüğü

super hero | 24 May 2010 11:33

Çalışma hayatıma Şair Şevket Bey’in müsveddelerini temize çekerek başladım. Günlük harçlığımı ancak çıkarabildiğim basit bir işti. Çalışma koşulları hiç zor değildi. Hem hayatımda ilk defa kendi paramı kazanıyor olmamın verdiği gururdan, hem de Şevket Bey’in karalamalarının içinden o kelimeleri çekip çıkararak ortaya bir şiir koymak çok hoşuma gittiğinden, işimi büyük bir keyifle yapıyordum.

Ancak zamanla, Şevket Bey’i ne kadar sevip saysam da başkasının müsveddelerini temize çekmektense kendi şiirlerimi yazmanın çok daha güzel olacağını düşünmeye başladım. Bu fikir kafama ilk defa girdi, nasıl gelişti hiç bilmiyorum; ama beni öylesine etkisi altına aldı ki artık işimi doğru dürüst yapamaz oldum. Beni o kadar sevdiğini bildiğim Şevket Bey bile birkaç seferinde müsveddelerini artık eskisi kadar özenle temize çekmediğim için beni azarlamak durumunda kaldı.

Sonunda dayanamayıp işten ayrıldım. Zar zor biriktirmiş olduğum paranın neredeyse tamamına yakınını kendi müsvedde defterimi almak için harcadım. Sonra da büyük bir hevesle başladım şiir yazmaya.