bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

ÇİLEK’E MÜSAADE:)

| 01 November 2007 09:45

Hafif apartmanı sakinleri,
Ben artık taşınıyorum. Apartmanımızla alakası yok gidişimin. Sizlerle de alakası yok. Öyle diyor içimdeki hasta ruhun sesi…Dinlemek zorundayım.
Çok güzel şeyler paylaştım sizlerle ve çok şey öğrendim kısacık bir zaman diliminde. Bunları, hayatımda açtığım birçok parantez gibi bir yeni parantez açıp içine koyacağım. Benimle kalacak tüm paylaşımlar. Hepinize bana kattığınız herşey için teşekkür ederim.
Sanırım hayatımı biraz daha “reel” kılmak şu anki niyetim. Gerçeklerime dönmek…Unuttuğum gerçeklerime.
Gitmeden önce birkaçınıza söylemek istediğim şeyler var:
EUQON; biliyorsun, sana söylemek istediklerim çok ama bir o kadar da tek cümlelik aslında: TEŞEKKÜR EDİYORUM…
ZEZ; seni tanımam gerekiyordu ve hafif Tanrının bu amacı için bir araçtı…hayatımda olduğun için çok mutluyum. çok özel ve güzel kadın…
PİLLİ PATİ; yüzüne baktığımda kalbime güven ve huzur akıtan tatlı insan…patilerin yere hep sağlam basacak biliyorum çünkü sen hayatın en zor anlarına bile dimdik durabilen nadir insanlardansın…
LİNET; puff olmak istediğinde haber ver, beraber olalım:) tatlı arkadaşım, hayata hep gülerek bak…
KOPANİSTİ;İzmir’li arkadaşım…İnsanları gülümsetebilmek zor iştir ve bir o kadar da özel…ve sen bana bu güzelliği bin kere yaşattın. İyi ki varsın. Mutlu ol.
LORİEN; pozitif enerjisini şu soğuk ekrandan bile yansıtabilen tatlı kadın…Çizgini hiç bozma. Sen güçlü ve “iyi” bir kadınsın.
İNTERNET CAFE; can dost…tanıdığım dakika itibariyle kanımın kaynadığı nadir insanlardansın, biliyorsun. Yalnızlığıma alışmaya çalıştığım günlerde mesaj kutuma yazdığın kısa “iyi ol çilek” mesajların bana büyük destekti. sağolasın. Bilgili, kültürlü, sevimli insan…
MEFKUD; kalemi harikalar yaratan nazik insan…Güzel ruhunu ve kalbini hep sıcak tut…seni tanımak ve yazılarınla o “özel” iç dünyandan bir parça da olsa nasiplenebilmek çok güzeldi. mutlu ol…
İNAN6666; hafifin asi çocuğu…bir diğer özel insan…içi dışı bir olup da taşkınlığını da sevgisini de doruklarda yaşayacak kadar yürekli insan…bildiğin yolda devam et. iç sesini kaybetme…
MAKALECİ; insan olmanın en güzel örneklerinden birisin sen…sabır, sevgi, şefkat, dostluk, anlayış ve gülücüksün benim için…Öyle kal, e mi?
BUDDHALA; sana hep söylerim bilirsin: özel bir beyinsin sen…dilerim hep güzellikler sunsun sana hayat.
NİCHOLAİ HEL; güzel yüzlü, güzel gözlü kardeşim. “Çilek ablam, rezervasyonu yaptırdım. Kaç kişi olduk ablam ya?” diyen sesin kulağımda kalacak:) için dışın bir…çok iyi adamsın ve hayat da sana bir gün adam gibi bir aşk getirecek. O zaman resim tamamlanacak senin için.
SEDAFLORA; bunalımlarımızı çakıştırmaya devam edersek biraz daha, kendimizi bir akşam meyhanenin tekinde sızmış bulacağız seninle:) dingin ve huzurlu bir hayat diliyorum sana.
PİLLİBEBEKKUYUDA; akıllı ve mantıklı kadın…yorumların ve özel mesajlarımızda benimle paylaşmak inceliğini gösterdiğin düşüncelerin için teşekkür ederim..hepsi aklımda:)
AKONİ; anne…güzel gözlü anne…içindeki o sıcaklığı kaybetme nolur…
DARJEELİNG; seninle ilgili aldığım son habere çok sevindim. Sen gerçek bir aşk kadınısın ve ömür boyu bu duyguyla boğuşmanı diliyorum senin için:) mutluluklar.
ZEYYNEP; güzel yüzün hep gülsün…
GUDDİCİNİ;yuvandaki huzur, yüzündeki güzel tebessüm hiç bitmesin…
EXPRESYON; şarkı söylemeye devam:)
DEVİLOR ANGEL;yazılarını okurken yorulduğum kardeşim:) yazmaya devam ama hep mutlulukla…çengelköy sözünü unutma ablana.
CEVVAL PORTAKAL; seni evlat edinmeye hala kararlıyım:) yaratıcı ve sevimli çocuk, umarım senin gibi gülen gözleri olan bir oğlum olur bir gün.
NECRONAMBER; efendi insan derler ya, işte öyle…
SUUGURRCAAN; hafifn en zor nickini taşıyan çatlak kızım:) neşen daim olsun.
RRB;eski dost…mutlu ol ve hep öyle kal.
XNİCOX;başlarda üzerine şimşekler çeken ve inanılmaz ağır tepkiler alan arkadaşım…Kalbin güzel…İçin çok temiz…sana yöneltilen silahlara bile çiçek sundun. sağol…Yolun açık olsun.
PERİPETTY; periler huzur sembolüdür benim için…huzurlu ve mutlu olmanı dilerim.
KAYVENK; merve’ye söyle, o zillinin peşini bırakmayacağım:)
ACUİSTİC; çözülecek çok şey var değil mi hayatta? Bir gün çözeceğini düşünme…O işi filozoflar bile yapamamış:) Neden mi dedim bunları sana? Bilmiyorum, içimden öyle geçti…mutlu ol.
Ve diğerleri…Ola ki ismini yazmayı unuttuğum ve bir kere bile olsa paylaşımda bulunduğum bir arkadaşım varsa, özür diliyorum…Önemsenmediğiniz için değil, aklım karışık olduğu içindir…Beynimde bin tane ses ayrı ayrı konuştuğu içindir…
Hepiniz kendinize iyi bakın…
AŞK, SAĞLIK, HUZUR VE MUTLULUK YANI BAŞINIZDAN HİÇ AYRILMASIN…
Hoşçakalın:)

Kafamın içinde şarkılar.. Hepsi de senden dem vurur..

absynthe | 01 November 2007 09:08

Biz değil, şarkılar yaşadı aşkımızı, sen de fark ettin mi bilmem… Ah, hatırlayabilsem ilk hangi şarkıyla seni sevmeye başladığımı; o kadar şarkı geçti ki üstünden… Fakat senin beni sevdiğini anladığım parça, neydi adı, Twist in My Sobriety, Tanita Tikaram‘dı, değil mi? Benim doğduğum yılın şarkısı… Belki de benim sende doğduğum anın şarkısı… Aslında hiç alakası yoktur o şarkının aşkla, nasıl da anladık ama değil mi, o şarkıdan sonra her şeyin değişeceğini… Değişti de… Şarkıları daha bir iyi anladık o şarkıdan sonra.

İNTERNET ÇILGINLIĞI VE YABANCILAŞMA

Ahmet Meliksah | 31 October 2007 23:50

Modern çağın en önemli kazanımlarından biri olan internet, hayatımızda sahip olduğu konumu gün geçtikçe daha da güçlendiriyor. Fiyatların düşmesi ve ekonomik kullanım paketlerinin servise sunulması sonucu her eve girmeye aday olan internet, birkaç yıl önce olduğunun aksine lüks olmaktan tamamıyla çıkış durumda. Herkesin “kartında” internet ve e-posta adresleri var artık. Mağazaların ve ticari araçların üzerinde artık internet sitelerinin reklamı yapılıyor. Eşe, dosta, markete, okula, kitapçıya artık e-posta ile ulaşılabiliyor. Msn’de sesli ve görüntülü “çet” yapılabiliyor, öyle ki, neredeyse telefonların bile papucu dama atılacak. Postaneye ve telefon kulübesine gitmeyi zaten çoktan bırakmış olan modern insan, küreselleşme fantezisi ile dünyayı “küçük bir köye” dönüştürdü bile…
Sadece iletişim mi, forumlarda filmler, müzikler, resimler, elektronik kitaplar paylaşılıyor. Her tarafta internet konuşuluyor, kaçırılan dizilerin eski bölümleri Youtube’dan izleniyor. Hiçbir zaman okunmayacak olan e-kitap ve hiçbir zaman dinlenmeyecek olan mp3 koleksiyonları yapılıyor, üç boyutlu oyunlarla fantastik eğilimler tatmin ediliyor. Kitap almak için kütüphaneye ya da kitapçıya gidilmiyor. Müzik marketler sinek avlıyor. Eskiden film kiralanırdı, artık internetten indiriliyor. Kitaba, kasete, cdye, tabloya dokunulmuyor artık, hepsi bilgisayar ekranından seyrediliyor, dinleniyor. Gazete almak için gazete bayiine gitmek ise, internetle henüz tanışamamış olan küçük ve gelenekçi azınlığın talihsizliği…
Uçsuz bucaksız bir veri evreni haline gelen internetten alışveriş de yapılıyor. Kredi kartı numarası giriliyor, hoop, siparişler kısa bir süre içinde kapıda beliriyor. Araba, ev, dükkan, arazi kiralanıyor, satın alınıyor, satılıyor. Rezervasyonlar yapılıyor. Kız-erkek arkadaşlar bulunuyor. İşin kötüsü, ülkemizde henüz yirmi yıllık bir geçmişi bile bulunmayan internet, gün geçtikçe çılgın bir virüs gibi yayılıyor. Girilmemiş kalelere giriyor, istila etmek için yeni kaleler inşa ediyor, burçlara bayrak dikiyor ve katıyla çarpılan mutlu bir sayı gibi enleniyor ve boylanıyor. İnternet şirketleri sağ olsun, kıyasıya bir rekabetle, her an müşterilerine daha ucuz ve hızlı internet hizmeti sunabilmek için formüller üretiyorlar, yol kenarlarında ve sokaklarda, insanları evlerine internet almaya ikna ediyorlar.
İnternet su gibi akıyor, şimşek gibi çakıyor… İnsan internetin derinliklerine battıkça batıyor. Artık yalnızlık sendromları yok, internete giriliyor ve sanal arkadaşlarla msn’de stres atılıyor. Webcam’lerle hattın ucundakine gülücükler yollanıyor, “dostum, üzülmek için neden yok,” mesajları yazılıyor. Ücretsiz msn ifadeleri ile komiklikler yapılıyor. Modern insan bilgisayar başındaki rahat koltuğuna gömüldükçe gömülüyor ve bisküvi ile kola tüketip duruyor. Akşamüzeri arkadaşlarla buluşmaya gerek olmuyor, çünkü arkadaşlar da bilgisayar başında oluyor. Arkadaşlara şarkılar ve resimler yollanıyor. Anlamlı slayt gösterileri “forward” ediliyor ve “bunu doksan kişiye gönderenin ilk dileği yerine gelecek, inanmıyorsan dene de gör,” notu ekleniyor.
İnternet, insanı hızla sanal bir dünyanın parçası yapmakla meşgul… Yalnızlıklar, o mutlu “kendini bulma” fırsatları, sanal kalabalıklar tarafından yok ediliyor. İnsan kendine yabancılaşıyor. Duygularına ve duyularına yabancılaşıyor. Arsız bir röntgenci gibi insanı gözleyen web kameraları, insanların yatak odalarını bile dünyaya taşıyabiliyor. Sanal fanteziler insanı yeni ve keşfedilmemiş psikolojik baskılara maruz bırakıyor ve henüz çaresi bulunamamış hastalıkların pençesine sürüklüyor. Görüntülerle yaşıyor artık insan, üç boyutlu madde taklitleriyle avunuyor. Dokunma duyusunu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya, klavyeden başka bir şeyi hissedemiyor. Elektrikler gitmeye, ekran kararmaya-görsün, sanal gerçeklikten kopan insan sanal bir mutsuzluğun kucağında buluyor kendini… Gerçi şarzlı pilleri ile uzun süre yaşayabilen “laptoplar” da var artık ya; olsun ama, yine de teknoloji bu, bazen ekran kartı yanabiliyor ya da bilgisayar bir virüs tarafından göçertilebiliyor. Aslında benim korktuğum şey, elektriklerin gitmesi ya da şarzın bitmesi değil: bilgisayarlara bulaşan ve makinenin işlem yapma özelliğini baltalayan virüslerin bir gün insana bulaşabileceği düşüncesi ürkütüyor beni… Allah korusun, ya tuşlara basamazsak!

İKİ KERE KAÇ

| 31 October 2007 23:02

iki kere yanmışız ya çaktırmadan sek sek oynarken
iki tek atıp tek kişilik aşka bahane ararken
ikilik çıkarmasın bu seyyah sevdan
ruhum kana ererken
tek tek söktüğüm yaradır bu düğüm
talan edilmiş bir sözcüğün ızdırabı kalbimden sızarken
ikilesin şimdi bu kırık, daima yutkunduğum ölüm
bana sormazsanız sormayın!
işte orda, ortada sıçan lök gibi hüzün!

E. İnönü’den fıkra gibi anılar

Pasteis de Nata | 31 October 2007 23:02

Değerli bilim adamı ve siyasetçi Erdal İnönü’yü kaybetmenin ardından insanlar kendisiyle olan anılarını anlatmaya, yazmaya başladı.
Bu haberlerden birini de NTV yapmış.
NTV’nin derlediği anılardan bir tanesinde Erdal İnönü sinema çıkışı sizi artık buralarda pek göremiyoruz diyen gazeteciye “göremezsin tabi, sinemada salonlar karanlık” diyor.
Bir başka anıda ise neden siyasete girdiği sorulduğunda “Ülkemi benden daha kötüleri yönetmesin diye.” cevabını veriyor.
NTV’nin ilettiği diğer anılara ulaşmak için tıklayınız.