İstanbul’un ayaküstü semtlerinden biri olan Çakmak’a yolum düştü geçenlerde. İsmini semtten alan köprüyü biraz geçince, gözüme görkemli bir tabela takıldı; “MEŞHUR BURSA KEBAPÇISI”. Biraz daha yaklaşınca bu devasa tabelanın bile mekanı tam olarak anlatamadığını gördüm. Burada konaklayıp bir şeyler atıştırılmalı fakat fiyatlar pahalıdır diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi. Denemekte fayda vardır dedim ve içeri girdim. Daha kapıya yaklaşmadan güler yüzlü bir bey hoş geldiniz edasıyla karşıladı beni. İçeri girdiğimde birkaç tane daha hoş geldinize nail oldum. Oturmak istediğim masayı seçene kadar görkemli dekora kapılıp gittim. Allah nazardan saklasın; her şey mükemmeldi. Tarif edilemeyecek kadar özenle dekor edilmiş bir mekan. Sıra lezzetleri tatmaya geldiğinde kendimi bir anda saray mutfağının lezzet tadanlarından hissettim. Buranın işletmecisi kim diye sormadan yapamadım. Namık Altun bey. İstanbul’da yarım asıra yakındır bursa kebabıyla uğraşan ve böyle bir salonu İstanbul halkının beğenisine sunan iyi bir beyefendi. Sıra hesaba geldiğinde hiçte düşündüğüm kadar kallavi değildi. Bana, görsel ve lezzetsel bir şölen sunan Meşhur Bursa kebabçısını herkese tavsiye ediyorum.
uncategorized hakkında tüm yazılar
En çok rüzgar enerjisi üreten ülkeler
itumakina | 02 November 2007 20:18
http://azveoz.blogspot.com/2007/11/en-cok-ruzgar-enerjisi-ureten-ulkeler.html
Kız Kurusu Apartmanında Beşi Bir Yerdesini Bekleyen Gelin Adayının Serüvenleri Episode I: Giriş
bestrafe mich | 02 November 2007 20:04
Çocukluğumun geçtiği apartman dairesine geri döndüm kısa bir süreliğine. Bu dönüş, çocukluğumdan kalan apartman sakinlerine bir geri dönüştü aslında. Apartmanımıza, “ Evde Kalmışlar Apartmanı “ da diyebilirim. Çünkü, her 2 daireden birine 1 kız kurusu düşmekte. Evet, evet kesinlikle geçici bir dönüş benimki, bir bekleme süreci. Çünkü insan misyonunu unutmamalı değil mi?
Geri dönüş niyetinde olduğum yaz başında kiracımızı sepetlemekle apartmanda dedikodu kazanı kaynamaya başlamış. Acaba nedenler, neler oluyorlar sarmış yaşını başını almış az daha kassalar nene kıvamına gelecek apartman hatunlarımızı. Bizim kapı komşumuz 1.50 boyuna yaklaşık 100 kilo çeken E. Teyze hemen fokurdanmaya başlamış. Kendisi günün ortlama 23 saatini evde geçirir. Apartmana geleni gideni not eder, kafasına takılan geliş-gidişlerde ise kapı önüne çöp çıkarmak suretiyle asayişi sağlar. Evin içinde konuşulanları itinayla dinler, anlamadığı yerleri de sorar. Onun evinde de bir adet kız kurusu vardır. Sanırım kırklı yaşlarının son demlerinde. Kızının evlenmediğine falan asla aldırmaz, seni sorar ısrarla, her fırsatta. Evde kalmış kızcağızı ise tam bir özgüven bombasıdır. Genellikle konuşmaya fırsat vermez size. Eline alır almaz mikrofonu, aman ocakta yemek var, aman evden beklerler, aa ben banyodaki musluğu açık bırakmıştım bahaneleri ile arkanıza bile bakmadan koşup gitmeniz gerekmektedir.
miniminicik
| 02 November 2007 17:52
“…birbirine teğet geçen hayatların hikayesi..” dedi ses.. sesin ardındaki mekanik titreşim.. siyah cep telefonunun yan yüzündeki ufak deliğe ince bir jak vasıtası ile bağlanmış kablonun ucundaki küçük hoperlörün membranının titreşimidir bu mekanik sesin kaynağı.. bu titreşimin ulaştığı algı merkezlerinden iletilen sinyaller bir çok sinaps aktivitesi ile sayısız veri sentezine sebep oldu bir kaç milisaniye önce yumuşak, kıvrımlı, tavası leziz olan beynimde.. mekanik titreşim sonucu oluşan kimyasal işlemler nihayetinde bir çok anı, hatıra, resim, ses, duygu kaydı harekete geçti.. ve bilinç denen, tanımlanamayan, garip, ne idüğü belirsiz (idük nedir ki?) varlıktan açığa çıktı.. sonra benzer bir mekanizma ile hızla unutuldu tekrar.. unutuldu.. unutuldu.. unu.. unutmak da bilincin üzerine yamanmış bir yafta.. aslında herşey kimyasal değil mi üstadım..? milimiliminicikmikrogramlarla ifade edilen dozlarda binde birlik bir sapma nelere kadir.. herşeyin sorumlusu bu saçma sapan kimyasallar üreten bezler değil mi..? o zaman, her şey böylesi kimyasal, herşey böylesi mekanikse nedir bilinç..? nerde bu işin sorumlusu ey kadim dost..? yok ki cevabı.. ruh da derler adına, can da.. ama kimyayı, mekaniği çözen insanevladı bunun pozitif bir açıklamasını yapamamış.. zahiri ilimlerin ilerlemesi elbet mühim.. ancak bu ilerleme dahi, varlığımızın “öz”ünü açıklamaya yaklaşmıyor bile.. narın kabuğunu yiyip, dolgun, kırmızı, baştan çıkarıcı sulu danesini es geçiyor.. ya ruh..? hep varsayımlar ile konuşuluyor bu hususta.. insanın mayasındaki bir yerlere bağlanma, kendinden güçlü bir varlığa sığınma isteği de hor görülüyor bu zahiri ilim ehli tarafından.. zaafiyet olarak isimleniyor çoğu zaman..
RİCE IN BEKLEMEDİĞİ İKİ SORU!
toggo | 02 November 2007 17:48
http://www.turkolmak.org/haberler/son-haberler/ryce-in-beklemedyey-yky-soru.html
Ses ve Nefes’in Önemi,Teknikleri,
emrahp_ | 02 November 2007 16:38
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=6917
Jandarma Özel Harekat Timleri Sınırda
ladress | 02 November 2007 16:37
http://ladress.blogspot.com/2007/11/jandarma-zel-harekat-timleri-snrda.html
Başarılı Türk Teknik Patronlar
ladress | 02 November 2007 16:26
Başarılı Türk Teknik Direktörleriden Fatih Terim
1959 yılından itibaren Türkiye 1. lig şampiyonlarına bakıldığında ilk sırayı 13 şampiyonlukla Türkiye gelmektedir.
Türk teknik direktörlerinden sonra ise 10 şampiyonlukla Yugoslavya, 7 şer şampiyonlukla Almanya ve İngiltere, 4’er şampiyonlukla Brezilya ve Macaristan, 3 şampiyonlukla Romanya ve 1 şampiyonlukla ise Belçika gelmektedir.
Kocasına kızdı ve köpek dışkısı yedirdi
SCAR TISSUE | 02 November 2007 16:14
jill martin
Jill Martin isimli bir kadın kocası Donald Martin’in hazırladığı yemeğin içine köpek dışkısı koymuş. Olaydan sonra Jill Martin’in ifadesinde, eşine köpek dışkılı yemeği yedirdiği sırada kahkahalarla gülmeye başladığını ve hemen ardından yemekte dışkı olduğunu kocasına itiraf ettiğini belirtmiş.
21 yıldır evli olan çiftinin ilişkisinde sorunlar olduğu ve son 5 yıldır ise Bayan Martin’in kocasına psikolojik baskı yaptığı açıklanmış. Daha sonra çift avukatlar aracılığıyla karşılıklı boşanma taleplerini hakime sunmuşlar.
hala bekliyorum
bahard17 | 02 November 2007 15:22
hala bekliyorum
10 yıl oldu hala bekliyorum
verdiği sözleri hiç tutmadı,yaralarımı sarmadı daha başkalarını yanlarına açtı
o kadar çok kanadıki içim artık hissizleşti yüreğim
acı duymuyorum artık
işin komik tarafı
onu sevmek için 10 yıl sonra kendimi zorlar oldum
büyük çabam var sevmeye artık sevmediğimi bile bile
hissetmiyorum artık birşey yüzüne bakınca ,öpünce
hala sabrediyorum ve bekliyorum
10 yıl olmasına rağmen
ben hala kendimi kandırarak yaşıyorum
alıştım acısına hiç bir şey hissetmiyorum
şimdi gerçekleşse dileğim
o an bile büyüsünü yitirdi kalbimde
hiç heyecan duymuyorum
keşke kalbimi söküp atabilsem yeni bir aşkla dolu bir kalbi yerine koyabilsem
belki kanamazdı yüreğim ısrarla
belki gülebilirdim hayata