bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

OKINAWA

linet | 17 December 2007 17:06

Bir haftasonu daha geçti, kimi zaman dışardaydım, çoğunlukla evimde.. Evde olmak bana huzur veriyor, televizyonun karşında zaman geçirmek,yada hiçbir ses olmadan okunan gazeteler, dergiler ve gözlerim kapanmaya başladığında sıcacık yatağıma girip gündüz uykusu uyumak, sonra karnım acıktığı için uyanmak çok güzel. Uykumda karnım acıkınca önce neler yiyebileceğimi düşünüyorum, hayalimde açıyorum buzdolabının kapısını, olanlara idare etmek en iyisi, çıkıp alışveriş yaparsam aç karnına alakasız şeyler almam mümkün, düşüncelerim daha çok acıkmama sebep oluyor, fırlıyorum yataktan.. Yarım saatte kendime ve evdekilere şahane bir sofra hazırlayıveriyorum, bu sofra öyle geleneksel akşam yada öğle yemeği sofrası değil ama önden çorba, sıcak etli bir yemek ve ardından zeytinyağlı ve duruma göre pilav, makarna yada böreğin yendiği bir sofra olmuyor.. Aklıma ne eserse getirdiğim, özgür bir sofra bu.. Kahvaltılıklar, kurabiyeler, kızarmış sucuk, limonlanmış maydanoz, kekikle harmanlanmış domatesler, belki dünden kalma börek ama illaki ısıtılmış, yeni yapılmış makarna yanına bol soslu sosis asıl yemek bu ama hazırlarken dolapta ne bulduysam sofraya taşımışım, ayran mı içsem yoksa meyve suyu mu kararsızlığımla çayı da demlemişim:) Alakasız bir saat hemde dörbuçuk civarı bu saatte yenen yemek ne akşam yemeği oluyor nede öğle yemeği, o yüzden iyice abartabilirim, kapanışı dolapta köşede kaldığı için gözden kaçmış bir kase puding ile yapıyorum, akşamı meyve ile geçirdiğimde bu aldığım kalorileri dengelemiş olurum diye kendimi kandırıyorum.. Sonra aklıma şu dünyada en uzun yaşayan insanların olduğunu duyduğum ada geliyor bir Japon adasıydı, neydi adı Oki li bişi, şimdi pc başına geçmek istemiyor canım, yarın bakarım diyorum. Ve size bugün o adadan bahsetmek istiyorum. Beyaz Melek filmini seyrettiğimden beri yaşlı insanlara her zaman hürmet etmeme rağmen, aslında hayatımızda ve bu koşturmacada bazen unuttuğumuzu düşünüyorum. Cuma akşamı bir programda duydum bu adanın adını OKİNAWA . Bu adanın özelliği en uzun yaşayan insanların bu adada bulunması imiş.. Okinawa yaşlıları, 80’li yaşlarında pazarda sebze satmaya, seks yapmaya, 90’lı yaşlarda kırlarda dolaşmaya, gülmeye, şakalaşmaya devam ediyorlar .Bu adada eskiyi korumak, eskiye sahip çıkmak, zamanla yaşlıyı korumak, yaşlıya saygı duymak, yaşlıyı kutsamak, anlamak, onu yaşamın içinde tutmak anlayışına dönüşmüş. Yaşlı birinin elinden tutmanın, yaşlıya dokunmanın bile yaşam enerjisi aktardığına, kendilerine uzun yaşam gücü sağladığına (ayaguri) inanıyorlar. Okinava’da her yüzbinkişi içinde yüz yaşını aşkın 34 insan var. Okinava’da her yıl 427 kişi 100 yaşını geçiyor…. Sağlıklı bir okinawalı olmam mümkün değil sanırım bu Pazar öğle uykuları ve öğleden sonra sofrasıyla bu zor gözüküyor:) buradan buyrun

Canım Öğretmenim

senem04 | 17 December 2007 16:41

Herkese merhaba arkadaşlar… Yıllardır merak ettiğim ama bir türlü cevap bulamadığım çok MÜHİM 🙂 bir soru vardı aklımda vce artık buldum. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Anaokulundayken, bize hep sandalye kapmaca oynatırlardı. O yıllar çocuğuz tabi anlayamıyorduk bu oyunujn günün birinde çok işimize yarayacağını ve beden sağlığımızı etkileyeceğini… Şimdi hep okul öncesi eğitim neden bu kadar önemli anlıyorum. Ve açıklamak istiyorum… OTOBÜSTE AYAKTA KALMAMAK İÇİN… Çocukların sadece zihinsel gelişimi için değil geleceğe dair taktiklermiş oysa, ana okulunda öğrendiklerimiz.

  • Bugün otobüse bindim. Ayakta uzuuunncaa bir süre kaldım. Ve anlamdım ki ben sandalye kapmaca oyununu iyi öğrenememişim anaokulunda. Öğrensem bu kadar ayakta yolculuk yapmazdım. Öğretmenlerimiz çok çekmiş demek ki bize bunları aktarıp bizi kurtarmaya çalışmışlar. Burdan onları saygıyla selamlıyorum 🙂

içimdeki sesle sohbet:)

gkaraarslan | 17 December 2007 16:20

bugün sokaklar bomboştu.iznini alan,okulu tatile giren bavulu toplayıp bir yerlere gitmiş anlaşılan dedim içimden.he hee diye kıs kıs güldüm.ben gazete almaya çıkıyorum,bu garibanlar aşti’de birbirlerini eziyorlardır.artık bayramda bir yere gitmeyen kalmıyor.eş dost göriyim diyosun kapı duvar olmuş.aslında onlar da haklı.bütün yıl çalışıyorlar,fırsatını bulunca kaçıyorlar,kafa dinliyorlar.benim de param olsa bende bir dakika durmam heralde.acaba nereye giderdim?yok yok akraba yanı olmasın gene iş güç var orda.amaan boş boş düşünüyorum bende.sanki gidicem de nereye gideğimin derdine düştüm.oturcam paşalar gibi evimde.yarında temizlik var zaten.perdeler ve toz işi bitti çoktan.çarşamba tatlımızı yaparız.bir de saçımı yaptırmaya giderim.ohh.bayram günü banyolar yapılır babam namaza gider.biz de kahvaltıyı hazırlarız.bayramlaşırız.sonrada eş dost görmeye gideriz .bu kadar basit.yani şimdi param olsa kimbilir neler düşünmek zorunda kalcaktım.iyiki yok di mi?

GİDERAYAK PUSULASI

| 17 December 2007 15:13

ellerim gri bir sessizlik
hayatım kuş tüyü yastıklarda
fagot ile nakkare sana yaraşır
hayatım tiyatro, suflör o
dekorları şua derdi, kim wilde çattı kaşlarımı
seyirciler kuburda alkışlıyor bedenimi
ışıkçılar fener’de, 3 perdelik bir ömür var serde
fahişeler geçtiydi içimden sereserpe
senden geçmeyen gözlerimi tut sepya bir karede

perde!

Oldu da Bitti Maşallah

lorienn | 17 December 2007 14:26

Sünnet nedir? Soruya cevap aramaktan daha çok bu işin ilginç noktalarına bakalım istedim. Ama hala sünnetin ne olduğuna ilişkin bilgi edinme inadınız varsa buradan lütfen
Geçmişi bir tazeleyin hafızanızda hadi… Belki çoookkk eskilere gitmenize gerek kalmayacak. Bir erkek evlat sahibi iseniz ve yakınlarda bu töreni yaşadıysanız ya da kendi sünnet
töreniniz, abinizin, kuzeninizin sünnet törenini hatırlayacaksınız. Erkek çocuk dünyaya gelir gelmez karar yıllar öncesinde verilir. “Filanca zaman kısmetse inşallah Arslan Oğlum’u kestirecem” denilir. Denilir de Arslan Oğlan sünnetin ne olduğunu eğer az buçuk biliyorsa gözleri yuvalarından fırlar. Konu komşu yanında sık sık bu seramoniden bahseder, sorar soruşturur “ne zaman” diye Kendinden yaşça büyük, tecrübeli ağabeyleri geçmişteki korku dolu dakikaların acısını bu yavrucaklardan çıkarmak için “oluuummm hiç acımıyo lan, baltayla şöööleee bir vuruşta” gibi abartılı laflarla çocukcağızın aklını başından alırlar. Sünnet düğününe bir yıl kala hazırlıklar hızlanmaya başlar. Anne en güzel yatak takımlarını almak için ya mağaza mağaza gezer ya da en kaliteli caf caflı kumaşları alarak nakış için, işleme için usta bir ele bırakır. Gün yaklaştıkça hazırlıklar yetişmeyecek krizine girilir. “Oğlan’ın” sünnet kıyafeti için yüz bin kez çarşı pazar dolaşılır. O renk olmadı bu renk, o gümüş renk bu altın sırma falan filan… O sırada bizim çocuk üç buçuk atmakta, babasının ASSSLAN OĞLUM BENİM! KOÇUM LAN GEL BURAYA! Nidalarına karşılık korkmuyormuş pozlarına girip çıkmaktadır. Kimi garibandır. Sessiz sedasız mütevazı hazırlıklarla yapılıverir töreni. Bir mevlüt okutulur hayırlı uğurlu olsun diye… Kiminin topluca olur erkekliğe geçiş töreni. Belediye üstlenir. Karınca kararınca hayırsever kişilerin bir araya gelmesiyle bu iş olur biter… derler ya oldu da bitti Maşallah… Ama ne olursa olsun zannediyorum bu erkeklerin akıllarından hiçbir zaman çıkaramayacakları en önemli gündür. En önemli gün…korkulası ya da gurur duyulası. İlginç kareleri toparladım netten. Bazıları yorumsuz bazılarına dayanamadım… Buyrun…

Yüzme

kopanisti | 17 December 2007 14:14

Bu yazımızda size yüzme sporunu tanıtıp, yüzmenin güzelliklerinden bahsedeceğiz.

Yüzmesporuna, sporların sporudur diyebiliriz. Atletizm nasıl sporların sporu ise, yüzme sporu de en az onun kadar sporların sporudur.
Yüzme sporu havuz denilen su dolu üstü açık dikdörtgenler prizması şeklindeki yapısalın içinde ifa edilir. Ancak bu yapısalın altının her tarafı eşit yükseklikte değildir.

Hem hem eğlenceli, hem serinletici hem de dinlendirici bir aktivite olması bakımından yüzme insan vücuduna fevkalâde faydalıdır.

Bol bol yüzün, eğlenin, spor yapın, vücudunuza iyi bakın.
Hiç yüzenle yüzemeyen, spor yapanla yapmayan bir olur mu?