bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Yeniden o kız …

kahramancayirli | 26 October 2010 14:01

Şimdi bütün sular Soner Sarıkabadayı’ya doğru akıyor Türk popüler müziğinde. On yeni şarkı yayınlansa abartısız beşi, altısı Sarıkabadayı imzalı. Üretkenlik anlamında benzer bir yoldan da Sinan Akçıl yürüyor. Mevzu popüler müzik olunca, değerlendirmek için başka yönlerden yaklaşmak gerekebiliyor şarkılara. İki sene sonra bu üretilen şarkılardan kaçını yine dinliyor olabiliriz örneğin? Bu, önemli.

İki yeni hoş geldin şarkısı için kalkıştım bu yazıya. Reyhan Karaca’nın Yeniden’i ile Ayşegül Aldinç’in O Kız’ı. Yeniden, sözü müziğiyle Şehrazat’a; O Kız ise Sezen Aksu’ya ait. Yeniden, hareketli ritmiyle çok hoşuma gitti. Eğlenceli. O Kız’da ise Aksu yine çeşitli müzikal altyapıları tek şarkıda bir araya getirmiş. Sözleri açısından da bir adım daha önde.

turkcebilgi.com adresinden alınmıştır.
turkcebilgi.com adresinden alınmıştır.

Reyhan Karaca’yı ilk hafızalarımıza yerleştiren Aydan Şener’li dizi şarkısı Gölge Çiçeği’dir. Hâlâ bir sürü şarkı listesindeki hüzünlü yerini korur. Sonra Mustafa Sandal destekli Sevdik Sevdalandık, Karaca’yı 90lı yıllar hatıraları albümünde saygın bir yere oturttu. Karaca’nın 1997 yılından sonra yayınladığı şarkılar arasında Ayna Ayna haricindeki şarkıları ben sevmedim açıkçası. Sesine, kendine uygun şarkılar bulmakta zorlandı sanki sanatçı bu yıllar boyunca. Ve nihayet “Yeniden”le döndü..

Yalnızlık Merasimi

HBOZTOPRAK | 26 October 2010 12:07

Hiç gülmez,
Hiç sevmez,
Hiç söz etmez,
Hiç gün görmez,
Hiç birşey istemezdi o adam…

Gayri meskun hayatın mekan-ı viranesi,
Metruk bir meskenin kiremit altı kesimi,
Nefse dair sadece bir-iki güvercin sesi,
Bu güzey hanede olmadı başka nedimi,

Ortada; bir ayağı kırık, pürüzlü, ahşab masa,
Etrafına dizili; iki minder, üç gazete yaprağı,
Dahası; bir iskembe, bir çömlek, bir maşrapa,
Ve de bir resim üzerinde mazinin toz toprağı,

Yüzünde olan silinir resmin lakin resimdekinin,
Yüzünden olanlara vebal harfiyat yığını yıllar,
Meftunu belki hala laçin gözlü o mahbubenin,
Üzerine çöken taş, toprak olsa da hatıralar,

ON PARMAK KLAVYE

| 26 October 2010 09:11

Teknolojinin hızla ilerlediği günümüzde artık bilgisayarlar bir çok alana hakim olmuş vazgeçilmez bir araç halini almıştır. Genellikle veri depolama araçları olarak kullanılmakta ve mevcut bilgilerle bilgisayarlardaki kurulu sistemlerle çeşitli online işlemler yapılmaktadır. Bu tür işlemleri gerçekleştiren sektörlerde iş alanında öne geçmek terfi almak için bilgisayarı etkin kullanmak şarttır. Çünkü iş veren sizden ne kadar verim alırsa kurum içi terfilerdeki tutumu ona göre şekillenecektir.

Ülkemizdeki eğitim seviyesinin yükselmesi ve iş yerlerinin eleman alımlarında artık fakülte mezunlarını tercih etmesi sebebi ile eğitim konusunda iş arkadaşlarınızla aranızda pek fark kalmamaktadır. Yerinizi sağlamlaştırmak, kalıcı olmak ve kariyer için geriye sadece iş tecrübeleriniz ile çalışma azminiz kalıyor.

zaman…

aravani | 25 October 2010 15:45

aynı anda kimimize göre çok yavaşken, kimimize göre haddinden hızlı geçen, ama hiçbir zaman elimizde olmayarak akıp giden zaman.
zamanın hızı hakkında bir fikrimiz var mı? 1 saatteki hızı ne kadar mesela? yada dur kalkları varmı? sayıyor muyuz, saydığımızı mı zannediyoruz?
benim de bu sorulara verebilecek net bir cevabım yok. ama bir fikrim var.
yok aslında böyle birşey. ne olduğunu bilmediğimiz birşeyi gözlerimizi karartan cahilliğimizle ölçmeye çalışıyoruz. kaç saat, kaç gün, kaç hafta. ama karşılığı olmayan ölçümler bunlar. yok aslında zaman. tek mutlak yaşadığımız bu an.

Kampüste Cinayet

karuma76 | 25 October 2010 12:46

Gözleri dalıp gitmişti Mert’in. Kapıya bakmasına rağmen geçtiklerini içeri girince farketmişti. Gelmişlerdi sonunda, hem de birlikteydiler. Şimdi kolaylaşmıştı herşey. Bir taşla iki kuş vuracaktı belki de. “Haydi rastgele.” deyip bulunduğu yerden ayrıldı. Fakat plan biraz değişmişti. Kapının önünde olması gereken şey koridorlarda gerçekleşecekti. “Olsun!” dedi. “Seyircimiz daha fazla olur.” Emin adımlarla okul binasına girdi. Buraya daha önce de defalarca gelmişti ama başka amaçla. Şimdiyse ölümü kucaklayacaktı burada. Kantine bir göz attı. Kantine uğramamışlardı. “Ya derse girdilerse?” deyip sendeledi.Fakat ağır ağır merdivenleri çıkıyordu. Eli belindeki silaha takıldı. Ürpermişti. Duvara yaslanıp derin derin nefes almaya başladı. Hayır, bu iş bitmeliydi. Kendini toparlayıp ilerlemeye devam etti. Koridora açılan kapıya geldiğinde iyice kendini kaybetmişti. Kapı aralığından dolapların önünde beklediklerini gördü. Silahını eline aldı ve derin bir nefes alıp koridora girdi. Etratailer paniğe kapılmış, çığlıklar atıp sağa-sola kaçışıyorlardı. Semra ve arkadaşı ise olup bitenlere anlam verememiş, donakalmışlardı. Aralarında birkaç adım kalmıştı ki, Mert durdu ve silahını onlara yöneltti. Az önceki şaşkınlığı ve heyecanı geçmişti Semra’nın. Sanki bu olanları tahmin etmiş ve hazırlıklı gibi davranıyordu. Şimdi Mert ve Semra dışında herkes dehşet içindeydi. Oysa ölecek ve öldürecek olan kişiler çok rahattı. Ve Semra’nın secgili arkadaşı… O herkesten çok korkmuş gibi görünüyordu. Benzi solmuş, şaşırmış yüzüyle şaşkın şaşkın bir Semra’ya bir Mert’e bakıyordu. Semra’ya sıkı sıkı tutunmuş ve tirtir titriyordu. Ölüm korkusu ona herşeyi unutturmuştu. Kaçmayı tek çare olarak gördü ve kaçtı. İkisi de arkasından bakakalmış, Mert yüzündeki alaycı gülümsemeyi gizleyememişti.
Başını öne eğmişti Semra: “Bu muydu benim sevdiğim güvendiğim kişi, bu mu beni mutlu edecek? Beni ölümün eşiğinde yalnız bırakan biri beni nasıl sevebilir, neyle mutlu edebilir? Oysa biri gerçekten sevmiş ve şimdi sevgisinin karşılığını alacak.” Bunları düşünürken Mert de silahı doğrultmuş öylece bekliyordu.
“Hadi!” dedi Semra. “Bas tetiğe de bitsin bu işkence. Herşey son bulsun. Korkak birinin arkadaşlığıyla yetinmektense, beni seven birinin kurşunuyla ölürüm daha iyi.” Bunları söylerken gözleri parlamıştı, yüzündeki tatlı gülümseme hiç eksik olmamıştı. Fakat sözleri bittiğinde ağlamaya başlamıştı. Sendeliyor, ayakta zor duruyordu. Bu arada etraftakiler ne olup bittiğini anlamamış fakat çoğu kimse kaçmak yerine olayı izlemeyi tercih etmişti. Şimdi kafalarda beliren soru : Acaba Mert ateş edecek miydi?
Mert bir adım geriledi ve tetiğe hafifçe dokundu. Herkes heyecanlanmış ve geri çekilmişti. Fakat Semra’da en küçük bir tepki yoktu ve sanki ölümü kabullenmişti. Sonrasında birkaç el silah sesi duyuldu. Koridoru koyu bir barut kokusu kapladı. Çığlıklar yükselmiş, oluşacak manzaraya şahitolmak istemeyenler gözlerini sımsıkı yummuştu. Silah sesleri kesildiğinde Mert elindeki silahı atmış, dolapları tüm gücüyle yumrukluyordu. Duvarın dibine bıraktı kendini. Hüngür hüngür ağlıyor, başını duvarlara vuruyordu. Sonra gözleri kapandı…

TARIM TV

deLe | 25 October 2010 12:28

http://www.tarimtv.gov.tr/

sadaka taşı

nazokiraze | 25 October 2010 11:27

Bir kaç metre boyundaki üzerinde bir çukuru olan sadaka taşı geçmiş zamanda hayırseverlerin ve ihtiyaç sahiplerinin şimdi çoğu yerdeki gibi kibir, övünç ,reklam ve utanma gibi kavramlardan uzak bir şekilde hayır olayının amacına uygun şekilde gerçekleşmesini sağlayan çok önemli araçlardan biriydi.

Hayır işlemek isteyen kişilerin gönüllerinden geldiği miktarda gidip bıraktığı paralar ihtiyaç sahiplerince lazım olduğu kadarıyla alınırdı, böylece hayır sahibi ile ihtiyaç sahibi birbirlerini görmez hem yardım eden sadakasını gizli yapmış olurdu hemde fakir kimseler mahçup olmazdı.

seni bekledim

yamurtanesi | 25 October 2010 09:36

Sen dünyanın bir ucundasın ben bir uçundayım belki
Seni yıllardır bekleyen bir satır bile yazmadığın
Bir hatıra defteri olarak düşün beni
Anlat,anlat ki tanıyayım seni
Kalbimin en gizli köşelerinde saklayacağım
Yazdığın her heceyi her kelimeyi
Neredeydin şimdiye kadarHangi namussuz seni bu kadar oyaladı
Hangi hoyrat eller çanını yaktı
Anlat,anlat ki tanıyayım seni