bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

O ZAMAN ANLADIM DAHA ÖĞRETMEN OLAMADIĞIMI.BUNCA YILDAN SONRA YİNE OLAMADIĞIMI

| 15 June 2008 09:46

Yeni bitmişti okulu.Acı, açlık,yoksulluk ve orada burada çalışarak geçen bir ünv hayatı sona ermişti işte.Memleketine döndü.Yeterlik sınavına mı hazırlanacaktı.Yoksa bir yerlerde çalışıp öğretmen olana kadar para mı kazanacatı.Nihayet bir duvar ustasının yanında çalışmaya başladı.Ağrı ile geçen günler.Öğretmen adayı ve taş duvar ne kadar yanyana koyabilirsin ki.Bitti yeterliklik sınavı.Kazandı da.Duvarın bitmesine yakın bir zamanda çıktı tayini yurdumun en ücra köşesine.Gitmeliydi gittide.Hikaye de burada başlıyor zaten.Bir yıl çalıştı ve döndü bir yaz tatilinde memleketine.İlkokul öğretmeni ile karşılaşt.Bir çay bahçesinde konuşmaya başladılar.Öğretmeni sigara verdi utandı içemedi.Ama aklında yıllar öncesine dayanan bir olay vardı yeni öğretmenin.Anlatmaya başladı yılların çınarı usta öğretmenine…
Genç öğretmenin ilkokul yıllarında yaşadığı bir anıydı bu.Yanında M… diye bir kız ile oturuyordu.Öğretmeni oturdukları sıranın yanına yaklaştı.Ve erkek olan öğrenciye dedi ki.Hadi koş aşağıdan bana bir bardak su getir.Genç öğretmen koştu getirdi suyu.Suyu getirdiğinde koca çınar m… nin tarafına geçmişti.O arada birşeyler oldu ve su m… nin üzerine döküldü.Koca Çınar dedi ki hadi
-hadi kızım bak ben bir bardak suyu bile içemiyorum.Eve git annen önlüğünü çıkarsın
ve bu olay böylece kapanmıştı.Aradan geçen on yıl sonunda tekrar canlanmıştı bir çay bahçesinde.
Koca çıbar ile genç öğretmen bu konuyu onuşurlarken koca çınar demişti ki…
-Ne oldu biliyor musun?
Tabi ki bilmiyordu genç öğretmen.Koca çınar açıkladı: M.. altına kaçırmıştı.Genç öğretmen bile yanında oturduğu arkadaşının bu durumundan habedar değildi.Bilerek dökmüştü M’nin üzerine suyu.
Sonra düşündü genç öğretmen kendi kendine dedi ki
-Öğretmenliğin bir yılı boşa geçti.Asıl şimdi öğreniyordu öğretmenliği.Öğretmenlik ancak böyle yapılabilirdi.M şimdi üst düzey bir bürokrat.Koca Çınar bu dünya da değil.Düşünüyorudmda Koca Çınar ya o şekilde davranmasydı
sevgiler

Bir Gün

suphi | 15 June 2008 09:44

Günün evveliyatını anlatmayı uygun görmediğimden ortadan başlayacağım.
Nasır tutmaya başlamış eller, taşıdığı yükü kaldırmakta zorlanan ayaklar, susuz ve yorgun bir beden..Bir elimde poşet; içinde kirli bir tulum, t-shirt ve bir çift çorap.Yolda rahatsızlık vermesin diye iki ayrı poşete koymuşum. Güneş batmaya yüz tutmuş ama hala yakıyor.Hava sıcak, dudaklarımı dilimle ıslıyorum.Az ilerde güvenliğe yaklaşıyorum,önce su istemeye çekinip ilerliyorum fakat susuzluğun tesiriyle geri dönüp tekrar yaklaşıyorum. Memur meraklı gözlerle yaklaşıyor yanıma.O daha bir şey demeden “Çok susadım da suyunuz var mı?” diyorum. “Şu karşı ki binaya gir içerde köşede su var” diyor memur.Teşekkür edip suya doğru gidiyorum. İçeri giriyorum,bina boş.Sesleniyorum; “kimse yok mu!”.Ses yok.Köşede damacanayı görüyorum.Ve su..Alnımda ter damlacıkları, oda serin, su soğuk..Bir bardak daha içiyorum.Bir bardak daha içebilirim fakat çekiniyorum.Neden, kimden? Ben de bilmiyorum.Dışarı çıkıyorum. Memura tekrar teşekkür edeceğim fakat yok.Gitmiş anlaşılan.Durağa çıkıyorum. Bir otobüs geliyor; benim bineceğim değil.Aslında çokta fark etmez ama binmiyorum işte. Bekliyorum.Farklı bir otobüs, bir diğeri derken deminkinin aynısı bir daha.Bekliyorum.Başkaları da geliyor durağa.Sonra onlar biniyorlar.Benim bineceğim otobüs gelmiyor.Bekliyorum ilk giden hattın dördüncü arabası geliyor. “Bineyim mi?” diyorum kendi kendime. “İlk gelene binmedin, ikinciye de binmedin, üçüncüye de binmedin” diyorum.Kendime kızmamak için olsa gerek binmiyorum.Yarım saatten fazla bekledim galiba ve nihayet otobüs göründü! Biniyorum. Oturacak yer yok.Ortada bir yerde, bir elim poşette bir elimde otobüsün tutunma yerinde bekliyorum.
Belkide en fazla zevk aldığım şeylerden biri otobüste insanları ve dışarıyı seyretmek..

GELİNCİKLER

baharali | 14 June 2008 20:00

gelincik tarlası
gelincik tarlası

Gelincikler ana vatanı Asya, Avrupa ve Afrika olan tek yıllık (nadiren iki yıllık da olabilen), gelincikgiller familyasından bitkilerdir. Kıpkırmızı çiçeklerini haziran ortasında açmaya başlar. Haziran sonlarında ve temmuz başlarında aralıklarla büyük gruplar halinde çiçeklenirler ve bu çiçeklenme azar azar da olsa ekim sonuna kadar devam eder. Bir tek bitki 1-400 arası çiçek açar.

SAFRANBOLU EVLERİ

referee37 | 14 June 2008 18:42

safranbolu dan bir kış manzarası
safranbolu dan bir kış manzarası

safranbolu
safranbolu

SAFRANBOLU EVLERİ

Safranbolu’nun her tarafında bir tarihi eser bulmak mümkündür. Çünkü şehir pek çok dönemde önemli bir yerleşim merkezi olarak tarihteki yerini almıştır. Fakat Safranbolu deyince ilk akla gelen 18. ve 19. yüzyıllarının özelliklerini taşıyan evlerdir. Bu evler Türk şehir kültürünün günümüzde yaşamaya devam eden en önemli yapı taşlarıdır. Safranbolu’da yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır. Bu eserlerin 800 kadarı yasal koruma altındadır. Safranbolu evlerinin en büyük özelliği birbirlerinin ışığını kesmeyecek şekilde inşa edilmiş olmalarıdır. Bunun yanında tavan süslemeleri, kapı süslemeleri ve evlerin içlerindeki havuzlar turistleri büyülemektedir.

ileri japon keşif teknikleri: su yakarak çalışan araba

OguzKagan35 | 14 June 2008 18:42

bir capon samuray sözüne göre “ihtiyaç bütün keşiflerin anasıdır”. bunu duyan ninjalar ise hemen babalara gelip “ihtiyaç bütün keşiflerin babasıdır” deyip samuraylara suikast düzenlemeye kalkmışlar. her ikisindende kurtulup çok hızlı aydınlanmak(!) isteyen capon işadamları ise “petrole bağımlılığımız bizi mahvetti, möhendislere söleyin, derhal alternatif enerji kaynakları keşfetsinler” demiş. o gün bugündür caponlar petrole bağımlılıklarını bitirecek enerji kaynakları aramakla meşguller. bizim devleti aliyemizin nevi şahsına münhasır borukıratları ise laikliği başörtülülerden koruyup günü ve koltuğu kurtarmakla!

vakit tamam, bu bir VEDA havasıdır …

kelebeklerozgurdur | 14 June 2008 18:36

9 ay 12 gün önce, aynı başlıktaki bir yazı ile başladım “HAFİF” hayatıma…kısa bir süreç gibi görünse de, ilk başladığım günlerde bebek bekleyen bir anne adayı varsayımı ile yola çıkarsak, bu zamanlarda onu dünyaya getirmiş olacaktım…

Bu güne dek beni eğlendiren, ağlatan, düşündüren, güldüren, öfkelendiren, merakta bırakan, bilgilendiren, şaşırtan, heyecanlandıran, gerginleştiren, sakinleştiren, mutlu eden, hüzne boğan binlerce yazı ve ahkam okudum.

Kendime yakın bulduklarım da oldu, uzağımda kalanlarda..Herkesi kafamda şekillendirmeye çalıştım bunca zamanda. Ama kimseyi diğerine
benzer bulmadım
.
Niceleri geldi, niceleri gitti, niceleri gelmekte…

Milli takım formasının rengi turkuaz olmuş, vah vah vah…

pekiyasimdi | 14 June 2008 18:36

Son günlerde çok tartışılır oldu milli takımımızın formasının yeni renkleri. Büyük bir çoğunluk karşı çıkmakta: Olur muymuş, koskoca milli takımın rengi nerden çıkmış da turkuaz ile yer değiştirmiş. Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir şey?

Genel olarak baktığımızda bayrağında hakim renk kırmızı olan ülkeler, bu duruma daha bir dikkat gösteriyorlar ve kırmızıyı her türlü ulusal simgelerine yerleştiriyorlar. Kırmızının dışında renkte bayrağı olan ülkelerse (ki bunların birçoğunun bayrağı genellikle çok renkli oluyor) ya bayraklarının renklerinden birini tercih ediyorlar ya da bayraklarında bulunmayan, kendileriyle özdeşleştirdikleri başka bir rengi seçiyorlar.

Hayat Bir Tiyatro…

toz66 | 14 June 2008 18:35

İnsanlar ne garip varlıklar… Yaşadığımız şu dünya, nede garip bir yer. İnsanlar nasıl da birbirlerinden farklı, ne tiyatro havası var şu dünyada . Herkesin farklı bir rolü var.

Kimi zengin, kimi fakir, kimi dünyalı, kimi dünyalıdan beter, kimi de sevdalı… Kimisi işçi, Kimisi bir beton ustası, Kimisi de bir tezgahtar. Düşünsenize,
Hayatımız da bir insan grubu bile olmasa, dünyanın düzeni nasılda değişir nasılda farklılaşır düzen bozulurdu. Çünkü, herkesin rolü o kadar güzel tanzim edilmiş ki. Herkes görevini biliyor, iyi veya kötü yapıyor. Hani derler ya ” benim hayatım tiyatro, bir orta oyunu zaten ” diye.