bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bıçak

pilli pati | 22 June 2008 13:56

Beni aldattığını öğrendiğimde, sanki sen 10 yaş, belki de 20 yaş büyümüştün: O kadın ve sen yetişkinlerdiniz artık. Bense bu acayip dünyanın düzenini anlamaya çalışan küçük bir kızdım. Sığınağım olan odamda dünya düzenleri bana saldırıya geçmiş, savunmamı yıpratmak için her şeyi seferber ediyorlardı. Ağlamak çözüm müydü? Değildi belki ama, insanın otomatik bilinci devreye giriyordu bu tip durumlarda: “Sus!” diyen sesi duymuyordu; “Güçlü olacaksın!” cümlelerine kahkahalarla gülüyordu. Beynimde bu sesler yankılanıyorken bilincim otomatiğe bağlamış son sürat gidiyordu.

BAL ARISI

baharali | 21 June 2008 17:00

bu sabah durakta fotoğrafını çektiğim çiçek
bu sabah durakta fotoğrafını çektiğim çiçek

Bu sabah durakta beklerden bu fotoğrafı çektim. Arıcığı çiçekten çiçeğe uçarken bir yerde yakalamak ve tırsmadan bu fotoğrafı yakın plan çekmek zor oldu ama başardım. Sonra da bu harika ve mucizevi yaratıklarla ilgili bir yazı neden yazmıyorum diye düşünüp kolları sıvadım.

Arılar da bizler gibi sosyal yaratıklar. Bir topluluk halinde işbirliği içinde olmadıkları sürece yaşama şansları yok. Çalışkanlığın ve disiplinin simgesi olan bu hayvanlar her hangi bir yerde
-ağaç kovuğu, kovan vb..-kurdukları bir kraliçe, 100-500 erkek, 10-80 bin işçi arıdan oluşan, her bireyin üstüne düşen vazifeyi eksiksiz yerine getirdiği bir düzen içinde yaşarlar.

kraliçe
kraliçe

Her kovanda bir adet bulunan kraliçe arı aslında 17.yy başlarına kadar bey arı olarak biliniyordu. 1609 yılında İngiliz Charles Butter koloninin kalbi olan bu arının dişi olduğunu bulmuş bu tarihten sonra da kendisine kraliçe ya da ana arı denmiştir.Her kovanda yalnız bir tane olur. İki kraliçeye yer yoktur. Eskaza bir kovanda iki kraliçe bir araya geldiğinde aralarında ya birinin ölümüyle sonlanan ölümcül bir kavga başlar ya da yaşlı olan ana arı bir grup işçi arı ile birlikte kovanı terk eder. Başka bir yerde yeni bir koloni kurar. Buna oğul çıkarma denir.

Hala Mucizlere İnanmayan?

toz66 | 21 June 2008 16:55

Daha önce sormuştuk, “mucizelere inanmayan var mı?” diye… Kimisi böyle bir şey yok demişti; kimisi elbette ki var demişti. Fakat bunun cevabını asıl zaman verdi. Zaman gösterdi ki her şey sıradan tesadüflerden ibaret değil…
Bir takım düşünün ki som iki maçını son 15 dakika kala şaha kalkarak alsın. Bir takım düşünün ki ilk defa Avrupa Kupası yarı finaline çıksın… Bir takım düşünün ki 23 kişilik kadrosuna 9 oyuncusu eksik olsun… Bir takım düşünün ki çeyrek finalde tam 120 dakika hırsla, azimle ve sabırla topu kovalasın… Bir takım düşünün ki bitime 1 dakika kala eve dönüş golünü yesin…
Sırf onlar yemedi o golü… Tüm 70 milyonun inançlarına karşı yediği bir goldü aslında o.

“İnanın Çocuklar Biz İnandık Siz De İnanın, Bizimİçin Bu Kupayı Alın…”

Ne kadar zafere inanabilirlerdi ki, saniyeler sonra maçım biteceğini bile bile… Ne kadar inanabilirlerdi ki 119 dakika boşa koştuklarını bile bile… Yoksa eve dönme zamanı mı gelmişti? Yoksa tüm hayalleri bir su damlası alıp götürüyor muydu? Hayır, bu olamazdı. Zafere o 11 aslan ve 70 milyon canı gönülden inanmıştı. Maçı kazanmamız için dualar etmişti… Nice analar maç oynanırken onlara 90 dakika dua etmişlerdi. Hatta o analarımız dün fazla mesai yapmıştı. 120 dakika ve penaltılar… Evet, inandık ve bu mucizeyi biz yazdık… 11 futbolcu ve 70 milyon yürek…
Daha önceki maçlara göre çok daha sağlam oynayan futbolcularımız sanki, bugün mucize olmayacak, normal futbolumuzla maçı alıp yarı finale yükseleceğiz derler gibiydi. Ama bir mucize için gol yememiz gerekti. Rüştünün tabiri caizse şişirdiği topta Semih topu ağlarla buluşturdu. Tüm Türkiye neye uğradığını şaşırdı. Bu gol inancın golüydü. Onların inancının mucizesiydi… Mucizelere inanmayanlara inat…

Bulmaca ve Kimsin Sen

toz66 | 21 June 2008 14:06

Mee bulmaca eki :)
Mee bulmaca eki 🙂

Hayat bazen öyle zorlaşır ki bizlere. Nerden başlasak, nasıl etsek de bu karmaşık yapıyı bir düzene koyabilsek. Bir ucundan tutarız öbür tarafı hata verir. Orayı yapalım deriz, bir önceki hatanın getirdiği kafa karmaşıklığı bizi yeni bir hataya iter. Aslında şöyle bir durup baktığımızda görürüz ki hayatımız bir çengel bulmacadan başka bir şey değildir sanki. Ben de merak ettim araştırdım. Bulmacalar… Nerde, ne zaman ortaya çıkmış. Nasıl bu kadar yaygınlaşmış? Bize bir faydası var mıymış ki bu kadar yaygın hale gelebilmiş?..
Hemen google amcaya başvurdum. Dedim nedir bunun tarihçesi. Pek fazla bir cevap alamsam da azimle araştırmaya devam ettim. Eminim hafif kullanıcıları arasında bir gazetenin bulmaca ekini her gün çözen onlarca arkadaşımız vardır. Onlara da yazının sonunda bir sorum olacak elbette… Bulmaca denilen ve milyonları bağımlısı haline getiren bu gazete ve dergi eklerinin tarihi 1800’lü yıllara dayanıyor. Net tarhi bilinmese de çocuklara okuma yazmayı öğretmek amaçlı yatay ve dikey kutulardan oluşan öğrenme kağıtları ilk bulmacalar olarak kabul ediliyor. Ama asıl günümüz modern bulmaca anlayışına dair verilen ilk örnekler ise New York merkezli World gazetesinin bir pazar ekinde 21 Aralık 1913 tarihli bulmacalar… O tarihten sonra halk tarafından ilgiyle karşılanan bu ilginç oyun önce Amerika’Da sonra da İngiltere’de ve sonra da tüm Avrupa’da yaygınlaşacaktır.

mutlu olunacak ol!

| 21 June 2008 13:19

http://video.google.com/videosearch?q=mutlu+olunacak+ol&sitesearch=#sitesearch=&q=k%C4%B1sa%20film%20sinan%20%C3%A7etin