bu sabah durakta fotoğrafını çektiğim çiçek
Bu sabah durakta beklerden bu fotoğrafı çektim. Arıcığı çiçekten çiçeğe uçarken bir yerde yakalamak ve tırsmadan bu fotoğrafı yakın plan çekmek zor oldu ama başardım. Sonra da bu harika ve mucizevi yaratıklarla ilgili bir yazı neden yazmıyorum diye düşünüp kolları sıvadım.
Arılar da bizler gibi sosyal yaratıklar. Bir topluluk halinde işbirliği içinde olmadıkları sürece yaşama şansları yok. Çalışkanlığın ve disiplinin simgesi olan bu hayvanlar her hangi bir yerde-ağaç kovuğu, kovan vb..-kurdukları bir kraliçe, 100-500 erkek, 10-80 bin işçi arıdan oluşan, her bireyin üstüne düşen vazifeyi eksiksiz yerine getirdiği bir düzen içinde yaşarlar.
kraliçe
Her kovanda bir adet bulunan kraliçe arı aslında 17.yy başlarına kadar bey arı olarak biliniyordu. 1609 yılında İngiliz Charles Butter koloninin kalbi olan bu arının dişi olduğunu bulmuş bu tarihten sonra da kendisine kraliçe ya da ana arı denmiştir.Her kovanda yalnız bir tane olur. İki kraliçeye yer yoktur. Eskaza bir kovanda iki kraliçe bir araya geldiğinde aralarında ya birinin ölümüyle sonlanan ölümcül bir kavga başlar ya da yaşlı olan ana arı bir grup işçi arı ile birlikte kovanı terk eder. Başka bir yerde yeni bir koloni kurar. Buna oğul çıkarma denir.
oğul çıkarma
yumurtlamaerkek arılardır. Tek fonksiyonu dişiyi döllemektir. Bu da zaten kovanda sayısı 100-500 arasında olan erkeklerden sadece birine nasip olur. Kendi yiyeceklerini toplayamazlar, bal, polen taşıyamazlar, kovan içi işleri yapamazlar, bir iğneleri olmadığından kendilerini savunamazlar. Kovanda sadece işlerin yolunda gittiği bahar ve yaz aylarında erkek arı bulunur. Son baharda işçi arılar bu savunmasız ve zavallı yaratıkları kapı dışarı ederek ölüme terkeder.
işçi arı
İşçi arılarsa kovanda en kalabalık nüfusa sahip gruptur. Genetik olarak dişi olan işçiler larva dönemindeki beslenme şekilleri ile kraliçe arıdan ayrılırlar. Döllenme ve yumurtlama fonksiyonu yoktur.İşlerin yoğun olduğu yaz aylarında ömürleri 40-50 gün, daha çok kovan içinde kaldıkları kış aylarında 4-5 ay kadardır.
yavru arı
Larva dönemi biterbitmez çalışmaya başlarlar. Üçüncü günden itibaren ilk on gün yumurta ve larva bakımıyla ilgilenirler. 10. günden sonra karınlarındaki balmumu bezleri gelişir ve dadılıtan mimarlık ve mühendisliğe terfi ederek petek inşaası alanında istihdam edilirler. Yirmi gün sonra askerlik zamanları gelir ve kovanın içinde gardiyanlık işine atanırlar. Bir süre sonra vücutlarında iğneyle zerkedebilecekleri bir zehir oluşur ve kovan kapısında muhafız olarak beklemeye başlarlar. Yaz aylarındaki altı haftalık ömürlerinin son bölümünde de bir bal özü ve polen toplayıcısı olurlar.Polen taşıyan işçi arılar yüklerini seçtikleri hücreciklere boşaltır. Bal özü taşıyan arılarsa kovanda bekleyen birbaşka arıya devreder.Yaşlanmış ve hasta olan arıla genç olanlar tarafından kovan dışına çıkmaya zorlanır. Böylece kovan nüfusu her daim güçlü ve zinde tutulur.Fazlasıyla temizdirler. Doğumlarından itibaren kendi vücutlarını ve duyargalarını periyodik aralıklarla temizlerler. Kovanın ve kraliçe arının temizliğine büyük özen gösteririler. Kovana giren ve dışarı çıkaramayacakları kadar büyük olan yabancı böcekleri propolis adı verilen ve içinde mikrop barındırmayan bir madde ile mumyalayarak bozulmayı önlerler.
19.yy dan kovan örneği
Arıların yeryüzünde 25 milyon yıldır ikamet ettiğine dair kanıtlar var. Biz insanların ise yeryüzndeki tarihi 100.000 yıldan öte gitmiyor. Ama insanoğlu merakı ve azmiyle arıları da kontrolü altına almayı başarmıştır. Önceleri doğada kendiliğinden oluşan balı toplayan insan oğlu sonraları çömlekleri ve hasırdan ördüğü küçük klubecikleri kovan olarak kullanmaya başlamış.Ama bu yönemle bal alırken arılara zarar verildiğinden zaman içinde üstten açılan kapaklı kovanlar ve çerçeve sistemi geliştirilmiş ve koloninin yapısı analiz edilerek günümüzde modern arıcılık ortaya çıkmıştır.Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Bal_ar%C4%B1s%C4%B1http://www.beyazkovan.com/content/view/24/33/
yorumlar
Arıların bu kadar hamarat olduklarını bilmiyordum. Resimler çok güzel, anlatım da öyle. Benim çocukluğumda manavlarda üzüm ve tatlı meyvelerin üzerlerinde arılar uçuşurdu oysa şimdi çocuklarımıza gösterebileceğimiz bir tek arıya rastlamak mümkün değil, arıların neslini tükettik sıra bize geliyormuş:(
ır.Doğanın kanunu bu… İşi biten yöreyi terk etmelidir, terk ettirilir. İnsanlarda da böyle değil mi…
insanlar çok daha kötü, acımasız ve çıkarcı. Ben belki hayvanları bu yüzden çok seviyorum..
Akoni sen insanı sevmeye devam et, sana verecek mutlaka bir cevapları olur..Konuşarak anlaşan insanlar yine de..
@pbk insanları seviyorum ama bazen hayıflanmadan yapamıyorum. Şu küçümsenen hayvanlar kadar olamıyoruz:(
aklıma çok küçükken izlediğim “my girl” diye bir film geldi. çok yakın iki arkadaştan biri arıların saldırısına uğruyordu ve arılara alerjisi vardı. 10 yıldan fazla oldu izleyeli, ama çok etkilendiğimi hatırlıyorum.
Teşekkür ederim Akoni. İnsanlar konusunda da sana katılıyorum – çoğu zaman değil ama bu aralarda ben de umutsuzum- Hayvanlar yaşamak için, nesillerinin devamanı sağlamak için ne yapmaları gerekiyorsa onu yapıyorla. İnsanlar hep daha daha daha fazlası için doymak bilmeyen bir ihtirasla birbirlerinin hakkını yiyor, aç susuz bırakıyor, öldürüyor.
işçi arıların, işe yaramayan arıları erkek arıları, yaşlıları kovan dışı etmesi çok ilginç. dünyaya uyarlarsak bunu! işimize yaramayan ya da boş verin işe yaramayı da…isimlerini vermeyelim ama bir kaç siyasetçimizi dünya dışına atsak fena olmazdı ya:) ölüm de demiyorum bakın ben. aya, marsa falan gönderelim:)
çok güzel yazı, teşekkürler.
pofff
bir kovanda birden fazla ana arı olamayacağı, biraz müdahale ile arıcılar tarafından aşılır. bu, ana arıların karşılaşamayacağı şekilde, katlar arasına ince tel örgüler -hehe, dikenli tel değil, elek gibi olanından :)- çekilerek 2 yada 3 katta bir ana arı olacak şekilde düzenlenebilir.böylece, bal mevsiminde gerekli olan yenilenme hızı sağlıklı oranlarda tutulabilir.işçi arılar ve kraliçe dişi olmasına rağmen üreme yetisi sadece kraliçede vardır. bunun nedeni, yumurtalar içerisinde özenle seçilen bir tanesinin arı sütü ile beslenmesidir. arı sütü ile beslenen petek gözü daha genişler, genelde petek ucundan seçilmiş olur ve bu kısım arılar tarafından genişletilerek bir uzantı haline gelmesi sağlanır. buna genelde meme denir.herhangi bir nedenden dolayı karaliçesi ölmüş olan koloni, içlerinden seçilen bir işçi arıyı arı sütü ile beslenerek yumurtlayabilir hale getirilir. ancak bu yumurtalardan sadece erkek arı çıkar. böylece bu koloni sönmeye mahkum olur.bu gibi durumu arıcı her günkü düzenli kontrollerinde gözden geçirir. böyle bir durumla karşılaşıldığında, arıcı, yalancı ana’yı eli ile öldürür. kraliçesi olmayab koloniye kraliçe takviyesi 2 şekilde olabilir:1. başka kovanda kraliçe olması için arılar tarafından petek memesi haline getirilmiş, içinde henüz doğmamış ama doğmasına yakın olan kısım petekten kesilerek kraliçesiz kolonideki bir peteğe iliştirilir. buradan çıkan yeni kraliçe koloninin devamını sağlar.2. bu gibi durumlar için özel olarak, kovanlardan ayrı da beslenen bir yedek kraliçe, beraberinde birkaç arı ve biraz bal ile, üzerinde birkaç delik açılmış bir kibrit kutusuna konularak kovana yerleştirilir. arılar bir süre sonra delikleri genişletecek ve kraliçe kovanda serbest kalmış olacaktır. bu süre içerisinde kovanın kokusu sinmiş olan kraliçe artık yabancı olmayacak ve koloninin devamını sağlayacaktır.arılar için en önemli duyu kokudur. koku aracılığı ile arının kovana aidiyeti belli olur. bir arı gece dışarıda kalmışsa kovanın kokusunu kaybedeceğinden, kovanına geri dönse dahi ya içeri alınmayacak ya da öldürülecektir.
bu yazı garip bir şekilde dilime zuhal olcayın pervane şarkısının takılmasına neden oluyor. bana ilk hatırlatan arkadaşa tekme tokat girmek ister deli gönül.
@absconder verdiğiniz ayrıntlıl bilgi için teşekkür ederim. Ben dedemin arıcılık yaptığı dönemlerden biraz aşinayım arılara. Ama o zamanlar biz arıcılığı bu kadar bilinçli yapmıyorduk tabi.
babam alaylı arıcılardandır, çekirdekten yetişme, annemse okullu arıcılardandır ;)gerçi hiçbir zaman ticaret için arıcılık yapılmadı bizde. kendimize ve çevremize yapılırdı.ama, son kovanı söndüreli beri epey zaman geçmiş. o zamanki balın tadı artık hiç bir yerde yok.çam ağacından oğul indirmekse bambaşka bir keyifti.eski günlere götürdüğünüz için ben teşekkür ederim 😉
Ben de çocukluğumda dedemlerden gelen peteklerin tadını bu gün marketlerde satılan kavanoz ballarında bulamıyorum.
BAHARALI, yazı için çok teşekkürler..!Dün arıcılık kursuna başladım, kaynak ve tecrübeleriyle yardım edecek olan olursa,çok minnettar kalırdım 🙂
arıcılık kursu mu? :)) böyle bir kurs var mı yahu? biraz bahsetsene, turritopsis.
Halk eğitim merkezlerinde çok nadir açılan kurslardan bir tanesi, arılar, arı bakımı, bal elde etme, balı artırma yöntemleri hakkında bilgi ve arılıklarda yapılan uygulamalardan oluşan kısa bir kurs, kurs bitiminde arıcı belgesi veriliyormuş. Daha yeni başladım 🙂
yeni başladıysanız dikkat edin bazı arılar gözünüzün yaşına bakmaz, arı sokması fena bişey.
Evet, biliyorum:) çok şükür, alerjim yok, dikkat ederim, teşekkürler 🙂
Bilim dünyası arılar hakkında henüz yolun başında… Mucizevi bir varlık..