bildirgec.org

tutku hakkında tüm yazılar

Bir ben var bende, benden içeri

| 24 January 2007 02:57

......
……

Birşeyler yazmaya ilk defa 13-14 yaşlarımda, “merhaba, ben şuyum, yaşım şu…” tadında günlük ismi altında bir defterle başladım. Ne kadar da büyük bir hevesle almıştım. Yanında da bir dünya janjanlı kalem… O zamanlar farklı birşeydi benim için günlük olayı. Muhtemelen günün bitiminde, özenle, içine hiç bir his katıştırmadan bir kaç tümce yazardım o günkü yaptıklarıma dair. Belirttiğim gibi o zaman başka birşeydi benim için yazmak. Belli bir saatte, bir hayır işiymişçesine, gönüllü olarak çalıştığım bir görev misali. Böylelikle tam bir defter doldurdum. İkinci bir deftere başladığımda, gönlümce işleyebileceğim yepyeni bir hayat vardı karşımda. Cahil cesur olurmuş. Hiç korkutmamıştı yeni yaşamım beni, derinliklerini hiç tanımamış bilmemiş olsam da. O mu beni işleyecekti, ben mi onu işleyip benim hayatım yapacaktım? Hiç birşey bilmeden, tanımadan, sormadan karar vermiştim. Ve aradan sonunda tam tamına dört sene geçti. Ben ben miyim diye soracak olursam kendime, ben aynı ben değilim. Aynaya her bakışımda eskiden yansıyan görüntüyü özlemle hatırlayan bir ben var simdi. Gözlerinin saçtığı anlamı ne yazık ki görmek istemeyen bir ben. Pişmanlık! Ondan kaçan, ondan kaçtığı gibi bir çok şeyden de arkasına bakmak istemeyerek kaçan ve “Hatırlamıyorum… Gözlerimdeki o ışığı bastıran, o anlamın altında yüklü olan acıyı, korkuyu hatırlayamıyorum” sözleri ardına sığınan bir ben. 5 günlük doldurdum böyle böyle derken. Artık bıraktım, günlük sayfalarından bıktım. Aklıma eserse karalıyorum yine birşeyler , adı günlük değil ama. Şimdilerde yazmak bir tutku benim icin. Lanet olsun… Beceremiyorum bu işi. Ama yazamasam da yazmak istiyorum. Saçmalasamda, olmasa da, yırtıp atsam da kusuna kadar yazmak istiyorummmmmm…

Aman bre deryalar

kopanisti | 09 January 2007 09:47

Çocukluğumdan beri tek tutkum deniz oldu, sonradan bu tutkulara başkaları da eklendi. Defalarca da aşık oldum ama bir sonra gelen eskisini unutturdu hep.Unutamadığım sadece son aşkım. Çünkü kavuşamadık O’nunla.
Denize de aşığım, ona sıksık kavuşsam da tükenmiyor aşkım.

Gene denizlere dönmeliyim, ıssız denize, semaya
Bütün istediğim bir gemi ve yolumu gösteren yıldız
Çark vursun, rüzgar söylesin, beyaz yelkenler çarpsın havaya
Ve denizde sisli bir fecir, bir fecir istediğim yalnız

Gelgelelim beni böyle denizlere çıkaracak bir teknem yok. En iyi tekne arkadaşının teknesidir deselerde yine de bir yelkenli teknem olmasını çok isterdim. Böyle arkadaşlarım olduğu için de şanslı sayılırım. Acaba emekli olunca bir tekne alabilecekmiyim diye de hergün düşünmekteyim.

FİLMLERİMİZ “7” (Tutku)

sinemasever | 01 January 2007 13:27

“kaynak gösterilemeden yapılan alıntı, emeğe saygısızlıktır”

TUTKU 1984 Yönetmen: Feyzi Tuna, Senaryo: Sefa Öna, Feyzi Tuna, (Necati Cumalı’nın “ÖÇ” isimli öyküsünden), Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca, Yönetmen Yardımcıları: Biket İlhan, Metin Belgin, Savaş Akova, Sanat Yönetmeni: Deniz Özen, Ses Çekimi ve Miksaj: Erkan Aktaş, Müzik: Cahit Berkay, Kurgu ve Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Yapım: Mine Film (Kadri Yurdatap) Fono Film Stüdyosunda hazırlanıp seslendirilmiştir.

BALIK

hipangel | 16 December 2006 20:27

Eh, hafızam bir hayli zayıf.
Bundan da yakındığım yok açıkçası.
Siz insanlar gibi sürekli geçmişte takılı kalıp üzülmekten iyidir bence.
E tabi sizin kötü olarak göreceğiniz yanları da yok değil zayıf hafızamın..
Bu durumumdan yararlanmak isteyenler çok oluyor malesef.
Üstüne bir de iyi niyet ve yumuşak yüreğimi katınca dayanılmaz bir hal alabiliyor bu durum benim için;
Dayanılmazı olumsuz olarak söylemedim ama.
Hani siz sevdiğiniz bir şeyi görüp ”Bu, benim için dayanılmaz.”, dersiniz ya ben de öyle olumlu bir anlamda kullandım bu cümleyi; çünkü güven benim için dayanılmazdır.
Evet, diğerlerini kendimden ayrı olarak görmüyorum.
Sizin yarattığınız dünyaya göre de bu hayli zarar getirecek bir düşünce belki;
Ama bana göre siz ve ben ayrı değiliz.
Aynı güç yarattı hepimizi.
Farklılıklarımız kendi türlerimiz içinde bile çok belki; ama hepimiz aynı ebeveynin çocuklarıyız.
Üstelik siz bize acımasız davranıp yaşadığımız suları kirletseniz bile biz sizi koşulsuzca sevip oksijeninizi üretiyoruz.
İşte söylemek istediğim de bu aslında: beklenti, karşılık..
Hiç kimseye bir davranışı karşılık bekleyerek yapmadığım için onların benim güvenimi sarsıp sarsmamaları söz konusu bile olmuyor..
Bir daha geldiklerinde yine güleryüzle karşılıyorum onları.
Yaptıkları kötülük maddi ya da manevi ne kadar büyük olursa olsun güvenim zedelenmiyor.
İşte asıl cesaret budur!..
Güven benim için bu yüzden dayanılmazdır..
Çünkü güvenin olduğu yerde sevgi vardır.
Sevginin olduğu yerde de özgürlük vardır, serbest bırakma vardır..
Kimseyi değiştiremem, kimseye zorla bir şey yaptıramam;
Görevim bu değil ki,
Benim görevim koşulsuz sevmek, karşılık beklememek, beklentiyi salıvermek…
Yaşamın coşkusu burada işte, sihir burada, sevgide;
Çünkü kendimi en özgür hissettiğim anlar kafamdaki tüm yargıları atıp merhametli ve bağışlayıcı davrandığım anlardır.
Ne gerek var öfkeye ve intikama ya da güvensizliğe.
İşte bu yüzden hafızamın zayıf olmasından yakınmıyorum,
Balık olmaktan da çok mutluyum.
Geceleri görün hele siz beni..
Sevgim ve inancımın dışa vurumuyla parlıyorum derin sularda en güzel renklerimle..
Hayatımın her anı için şükran duyuyorum beni yaratan güce..
Her an yeniden doğuyorum, hafızamın da boş olmasının yardımıyla,
Ve işte bu yüzden her saniye benim için ilk defa keşfedilmiş bir kıta gibi coşku uyandırıcı oluyor,
Ve işte bu yüzden her anımda daha da arınıyorum ve umudum daha da artıyor.
Ben işte bu yüzden hafifim ve neşeli.
Aslında size bir formül verebilirim, uygulayıp uygulamamak size kalmış:
Sevgi, şefkat, bağışlama, inanç, sevinç, esneklik, cesaret, merak, daha çok kahkaha, heyecan, yaratıcılık, anlayış, hoşgörü…
Gerçi formüller zihinde sınır yaratır belki; ama en azından bu formülle özgürlüğünüz için bir adım atmış olursunuz ve daha sonra kendi formülünüzü kendiniz yaratırsınız.

Electronic Arts – NFS serisi

suganzm | 29 November 2006 02:40

Need For Speed

En az oyununun isimi kadar karizmatik bir isime sahip olan Electronic Arts firması tarafından hazırlanan NFS serisi 1994 yılından bu yana bilgisayar camiasında yarış oyunlarının patronu olarak kabul edilmekte.Seriye The Need For Speed oyunu ile 1994 yılında başlayan firma , 2006 yılında piyasaya sürdükleri Need For Speed : Carbon ile de patronluklarını sürdürmekte. 12 yıllık süreçte 12 farklı Need For Speed piyasaya sürerek güncelliklerini korumayı başardılar.
NFS serisinin bu kadar cok tutulmasında ki esas neden sürüş keyfini oyunculara yaşatabilmiş olmasıydı. Kaldı ki oyunlarda ki görsellik , soundtrack’ ler , simülasyon başarısı , ve edinilmesi çok zor olan sıradışı yarış otomobillerinin detaylarının birebir aktarılmış olması bu başarıyı katladı. NFS Underground oyununa kadar bildiğimiz otomobil yarışı sınıfında bulunan NFS , Underground ile tamamen kendi tarzını yaratmayı başardı. Netekim bu oyunda yarış severlere kendi otomobillerini modifiye etme imkanı sunuluyor ve oyuncuların kendi tarzlarını oluşturmaları hedefleniyordu ki bu konuda kesinlikle başarılı olduklarını söylemeliyim. Şu anda da Carbon ile yoluna devam eden NFS serisi , fikrimce serinin bir önceki oyunu olan Most Wanted ‘ a göre biraz düşüş kaydetmiş olsalarda piyasayı kasıp kavurmakta. Diğer yapımcı firmaların bu oyunun başarısına eş değerde bir yapım ortaya sürememelerinin nedeni ise Electronic Arts’ ın bir sır gibi sakladığı oyun motoruna (oyunu işleten temel yazılım ) eşdeğerde bir işletim sistemi bulamamış olmalarıdır.

Futbol ve takım aşkı

| 26 April 2006 14:45

Şiirin genelde,tutkulu bir aşkın ardından ya da sonu yıkımla,trajediyle sonuçlanmış bir aşktan damıtılanlarla (bu platonik bir aşk da olabilir,günümüzde böyle şeyler pek kalmadı gerçi)yazıldığı,genel bir kanıdır.Hoş,şair eğer dünyaya ”şiirsel”bir gözle bakıyorsa,bir kuş kanadına ,bir ağaç yaprağına bile dizeler,yazabilir,imgeler doğurabilir.Tutmak,bir şeyleri tutmak,hayata tutunmanın bir yoludur..
Bir takıma duyulan aşk,tutku,oldukça uzağında olduğum bir duygu durumdur.(küçük bir çocukken,renklerinden ötürü,Beşiktaş’ı öylesine severdim,büyüyünce geçti).Bu haber, ,tutkuyla seven ve tutanlara,tuttuğu takım aşkına 45+1 şiir yazabilmeye bir örnek.

tutkuyla yaşam

deborahhh | 19 December 2005 23:39

bazı şarkıları dinleyince dünyadan tamamen uzaklaşabilen bir arkadaşım vardı,kendi kendine dalar giderdi.Bir başka arkadaşımda play-station oynarken kayboluyordu,bir diğeri sabahtan akşama kadar dalga teorisiyle uğraşıyor,momentuma kütleyi nasıl dahil edebileceğini düşünüp duruyordu,başka birinin kendini notaya,solfeje verdiğini hatta uluslar arası başarılar elde ettiğini biliyorum.Bir diğeriyse kendini yamaç paraşütüne adamıştı,bütün rutin işlerini bitirip haftasonunu beklemeye başlardı.Bu örnekleri o kadar arttırabilirim ki..Faydalı ya da faydasız,veya kimine faydalı,kimine faydasız..Öyle ya da böyle kimi insanlar bir şeylere tutkuyla bağlanabiliyorlar.Hayatlarının merkezine koysalarda koymasalarda,kimi insanlar kendilerinden uzaklaşabilecekleri dünyalar bulabiliyorlar kendilerine..Bu azmi,çabayı nereden nasıl temin edebildiklerine anlam verememişimdir.Ben de bir şeylere ne zaman tutkuyla bağlanabilirim.Galiba bunun tek nedeni maymun iştahlı oluşum ve hiç bir şeye karşı kendimi yetenekli görmeyişim.Tutkuyla yapabildiğim yegane şey okumak.Ama sanki bu da işin kolayına kaçmakmış gibi gelmiyor mu?ben uzaktan okur,önceden birilerinin yaşadığı heyecana ucundan kıyısından ortak olurum.Üstelik burnum bile kanamaz,oturup çalışmam,kafa patlatmam gerekmez…Burada hazır yaşanmışı var.ben dışardan seyredersem yeter mi?