bildirgec.org

türk filmi hakkında tüm yazılar

Seni nasıl mı seviyorum?İşte böyle..

darjeeling | 13 July 2007 09:14

Seni çok seviyorum..
Seni, dinlediğim duygusal parçaların eşliğinde ağlarken seviyorum. Sebepsiz, sırf dinlerken aklıma sen geldiğin için..Seni, senin kedileri sevdiğin gibi seviyorum. Üstüne titriyorum ve sevmeden geçmiyorum. Seni, artık eski Türk filmlerinde kalmış olan romantizmle seviyorum. Günümüze kendimi adapte etmeyip, yozlaşmadan, sadakatsizlik yapmadan seviyorum. Seni, bütün dünyanın keşke duysa diyebileceğim büyülükte bir aşkla seviyorum. Seni kahveyle seviyorum, içindeki şekerimsin, hayatımdaki tatsın diyorum. Seni, keşke üstüne nazar boncuklarından elbise yapabilsem diyecek kadar çok seviyorum, korusunlar seni diye. Seni, yastığıma sinen kokunun yetmezliğinde arıyorum, sen varsın orda diye yastığımı da seviyorum. Seni, o kliplerde gördüğümüz, kocası ölmüş olan kadınların hala masaya bir tabak daha koyduğu aşkla, kocasının giysilerini öpüp kokladığı aşkla seviyorum, bunları yaşamaktan korkuyorum. Seni, hiçbir zaman benim için böyle yazılar yazmayacağını bilerek, ama kimsenin duyamayacağı aşk sözcüklerini hep kulağıma fısıldayacağını bilerek seviyorum,o yüzden hiç üzülmüyorum. Seni, hayatıma girdiğin ve babamdan sonra sevdiğim ikinci adam olduğun için seviyorum. Seni, ‘gösterme duygularını ona’ ‘acı çektir,kanırt’ diyenlere inat tüm doğallığımla, oyun yapmadan seviyorum. Seni, bana sigara içirtmediğin, ömrüme ömür kattığın için bu hayatı daha bir hevesle yaşayarak seviyorum. Daha ötesi var mı?
Ben seni böyle seviyorum…

gemide

mansonilized | 15 May 2007 15:59

Gemide son dönem Türk filmlerinin en başarılı olanlarından birisi.Buyrunuz bir fragman.Türk filmlerini izlemekten genellikle şiddetle kaçınsam da ‘takva’yı izledikten sonra sırf Erkan Can izlemek için alıp vay anasını dediğim filmdir.Denizden kum çıkarıp satan gemi mürettabatı bir gece yiyecek almaya giden tayfanın soyuldum demesi üzerine şehire iner ve bu macera tayfalardan birinin kötü adamların elinden kurtarmak adına Türk olmayan bir fahişeyi gemiye getirmesiyle sürer.Şahane bir filmdir.Senaryo orjinal,oyunculuklar başarılı.Erkan Can ağızda inanılmaz bir lezzet bırakan limonlu dondurma tadında oynamıştır.İnsanın vay anasını diyesi gelir.Efendim film dakikada on bin küfürün kullanılması nedeniyle aile ortamlarında ve cici kız formatında sevgili kız arkadaşlarla izlenmemelidir.Ha bol miktarda tecavüz sahnesi unutulmamalıdır.Kızcağızımız fahişe diye kaçırılmış folloş kıvamına geldikten sonra anaa bu bakireymiş denmiştir.Velhasıl kelam izlenmelidir.Küçücük bir mekanda,zannımca ufacık bir bütçeyle çekilmiştir.Esrar içip kafa bulan kaptanın tayfayı çocuklar gibi koruması,adi bir birahanede dublajsız porno izlenen sahneler herşey gerçekçidir.Birtek folloş kızcağızımızın hiçbir şey olmamış gibi oturup yemek yemesi,olmadı bana da içki verin şeklindeki hareketleri hatunun fahişelik teknikleri ve psikolojisi sınavından başarıyla geçtiğine işaret eder.Tecavüz eden hayvanımsılar mideleri bulundurur şeklindedir.Boksörün tecavüz ettiği,arkadaşına sunduğu kızı sonra da ben aşık oldum diye paçayı kurtarmaya çalışarak son olarak kaptana sunmasıyla patlayan kaptana biz uzaktan da severiz abi demesi 10 numaradır.

Ödülleri
_11.Ankara Film Festivali, 1999
Seçiciler Kurulu Özel Ödülü

Stockholm Sendromu

nevdalist | 10 May 2007 14:10

Dün akşam Avrupa Yakası’nı izlerken Stockholm Sendromu diye bir kelime duydum. Atmasyona bak diye düşünürken bir baktım, böyle bir şey gerçekten var.

Giriş olarak özetlersek bu sendrom sizi esaret altına alan kişiye karşı duyulan hayranlıktır. Aynı zamanda köle efendi diyalektiği diyebiliriz. Öyle ya, Hegel’e göre güçlerin eşit olmadığı her ilişki efendi köle ilişkisine döner. Cümleyi böyle yazınca çok güzel bir anlam çıkıyor, ama işin aslı öyle değil. Susan Sarandon’un başrolde olduğu bir film ve Muse grubunun bir şarkısı var. Ayrıca sendrom özel bir bozukluğu ifade eden, tanıyı kolaylaştıran belirti ve bulguların tümü demektir.

Elindekilerle yetinmek

darjeeling | 28 April 2007 00:24

Saçından yüzüne düşen bir perçemi geriye doğru attı ve şarap şişesine uzandı elleri ardından.
Zaten son bir kadehlik içkisi kalmıştı şişede.Sonra? Her gece olduğu gibi ağlaya ağlaya uykuya mı dalacaktı, resimlere mi bakacaktı, yoksa ona telefon mu açacaktı bu ruh haliyle,bilemedi..
Bugün sevdiği adama ‘elimdekilerle yetinmeyi bilmeliyim’ demişti. Yani ‘bana gösterdiğin ufacık ilgi,şevkat kırıntılarıyla yetinmeyi bilmeliyim. Dünyadaki çoğu kadını güzel bulduğun ama benim için bu cümleleri yılda anca bir sarf ettiğin gerçeğini de hazmetmeliyim’ demekti aslında bunlar.
Hatta ve hatta beni,sevgilini öç alacak kadar az sevdiğin gerçeğini de hazmetmeliyim demişti içten içe..
Ne kadar çok şeyi hazmediyor, ne biçim bir mideyle kaldırıyordu bunları. Klasik bir Türk filminden fırlamış karakter gibi hissetti kendini. Hep ağlayan, hep sızlanan, hep ilgiye aç, insanları derdiyle boğan, kendini elleriyle boğan kadın.
Nereye kadar azizim?
Nereye kadar bu siyah-beyaz dram sürecekti? Ve mutlu son neredeydi? Film kaç dakikaydı ve onlar kaçıncı dakikadalardı şuan?
İstememek, hiç beklememek, odun gibi yaşamak hangi kadının doğasında vardı?
O da öğreniyordu işte elindeki o KOCAMAN aşkı ufaltmayı ve karşısındakine öyle sunmayı.
Belki bir gün sırf yaşattıkları yüzünden bu sefer karşısındaki adam elindekilerle yetinmek zorunda kalacaktı, kimbilir……..

vizyondakiler

pesimist01 | 14 December 2006 10:56

Şuan vizyonda birden fazla film bulunmaktadır.Bunlardan bazıları şunlardır;
sınav
dünyayı kurtaran adamın oğlu
dondurmam gaymak
eve giden yol
son osmanlı
Bu güzel filmeri daha yakından görmek ve ayrıntılarını öğrenmek istiyorsanız;

Hayatım sinema

dacryos | 13 April 2006 03:25

Sinema, hayatı farklı bakış açılarıyla anlatan bir sanattır bence. Bazen kendimizi filmin başrolünde buluruz, bazen de sadece bir figüran olarak, ama kimse kötü karekter olmak istemez. Hoş vakit geçirmek için bir meşgaledir veya rüyalarımızın beyazperdeye yansıması.
Film bitip salondan çıktığınızda ise bambaşkasınızdır. Artık senaryosuna hakim olamadığınız kendi hayatınızın başrolüsünüz. Çevrenizdekiler ise figürandır.
İzlediğim her filmin bir etkisi olmuştur bende. Kalitesine göre az veya çok.
Küçükken Bruce Lee olmak isterdim. Mahallede kimseye göz açtırmayacaktım. Ufak çaplı mahalle kavgalarımız bir anda Kadirizm’in fanatikleri ağır abilerin ‘Dağılın laann!’ nidalarıyla biterdi. Okulda hep hababam sınıfına düşerdim. Mutlaka dalga geçilecek bir inek şaban olurdu bu sınıflarda. Mahmut Hoca’ya hiç rastlamadım nedense. Sanki hocalarımız bu filimde yokmuş gibi. Dedem ‘Züğürt Ağa’ydı, amcam ‘Rambo’.Apartman boşluğuna kendi el yapımımız olan aliminyum borulara barut koyup yaptığımız bombaları (!) atıp kaçarken gizli ajan James Bond olmuştuk. Turist Ömer gibi hep avare dolaşarak geçti gençliğimiz. Ofsayt Osman gibi bir golümüz yoktu şöyle fiyakalı tam doksandan.
Üniversiteye hazırlanıp hayatın anlamını sorguladığım yıllarda Matrix takıldı kafama ama artık büyümüştüm, nereye kadar bu özenti diye düşünürken yalnız olmadığımı anladım. Filmi beraber izlediğimiz bir arkadaşım olaya kendini fazla kaptırmış ve ‘What is The Matrix ulan’ diye denize atlamış. Gerçek dünyanın soğuk denizi onu bir anda kendine getirebilmişti. Ağlarmısın, gülermisin diye düşünürken, bir başka arkadaş da ‘Haydi bizde bir Fight Club kuralım, hem stres atmış oluruz’ teklifi, olayın toplumsal vehametini açıkça ortaya koyuyordu.
Ve Eşkıya ile yeniden izlenilir olan Türk sineması bu sefer tekrar hayatımıza girdi. Vizontele replikleri her yerdeydi. Filmi 1 defa sinemada para verip izlemiştim ama hergün beleşe yeniden tekrarları veriliyordu her muhabbette.
Eski Türk filimleriyle dalga geçilir oldu. Geyik muhabbetlerine düştü koca Kara Murat. Oysa ki az mı kavga edilmişti ‘Kara Murat Benim ulan’ diye. Kusura bakma Cüneyt abi, gençler utanıyor artık.
Eski Türk Filimlerini ti’ye alanlar oldu. Güldük eğlendik. Aslında bizi ağlatan o filimlerden bir intikamdı bunlar.
Oysa ki ne kadar çok özlemişiz onları. Çünkü Onlar bizi anlatıyordu, hayatı. ‘Babam ve oğlum’ çıktı, 3milyon kişi izledi. Gittim, izledim ve doya doya ağladım ama göz yaşlarım hep içime aktı. Uzun zamandır sinemada hayatı izlememiştim. Hep başkalarına konuk oluyordum. Kendimi beyaz perdede görmekten korkmuştum.
Son olarak Vizonteleden bir replik:
Sinema işte.