bildirgec.org

Sinepil hakkında tüm yazılar

Abim Evin Tek Çocuğu – Mio Fratello E Figlio Unico

absynthe | 05 May 2008 09:13

Abim Evin Tek Çocuğu, 60’lı yıllarda geçen bir İtalyan filmi. Accio, önce dindar, sonra faşist olurken, evde komunist olan abisi Manrico’yla sürekli çatışır. Bir de abisinin kız arkadaşına aşık olunca işler iyice karışır. Zaman zaman güleceğiniz, izlerken keyif alacağınız bir film. Ayrıca film İtalyan Oscarları olarak bilinen David di Donatello Film Ödülleri’nde en iyi kurgu, en iyi senaryo, en iyi erkek oyuncu (elio germano) ve en iyi yardımcı kadın oyuncu (angelo finocchiaro) ödüllerine sahip ve imdb’de 7.1 puan almış.

Harald Zwart ‘filmimi indirmeniz benim için gururdur’ dedi

pillidarko | 04 May 2008 17:04

Norveçli yönetmen Harald Zwart‘ın son filmi Lange flate ballær II sinemalara girmesiyle birlikte Norveç’te torrent’ten en çok indirilen dosyalardan biri olmuş. Buraya kadar her şey normal, ülkemizde de yaşadığımız bir durum. Ama yönetmen bu konuyla ilgili eşine pek de rastlamadığımız türden bir açıklamada bulunmuş. Filminin internetten indirilmesinden rahatsız olmadığını, hatta bu kadar çok indirilmesinden gurur duyduğunu söylemiş. Zward ‘bence günümüz internet çağında böyle şeylerin olmamasını ummak çok naif bir düşünce tarzı. Biz bunu bir iltifat olarak kabulediyoruz. Sonuçta biri sinemaya kamerayla gidip bütün filmi kaydetmiş.’ şeklinde şükranlarını dile getirirken tek kötü yanının korsan kopyanın kötü kalitesi olduğunu ve filmin kalitesinin sinemada izlendiğinde anlaşılacağını eklemiş.

Gerçekten ilginç bir o kadar da gerçekçi bir bakış açısı. İki tıklamayla istediğimiz filme ulaşabildiğimiz bir çağda telif hakkı tartışmalarına daha yaratıcı çözümler gerektiği bir gerçek. Yani artık bu filmi indirene hakkımı helal etmem demek pek de etkili olmuyor 🙂

İlk Türk Filmi

exorientelux | 04 May 2008 14:49

Ayastefanos Anıtı
Ayastefanos Anıtı

Fuat Uzkınay adı pek çoğunuza tanıdık gelmeyecek, ilginizi çekmeyecektir belki. Peki, ilk Türk filmini çeken kişidir desem, dikkatinizi celbeder mi? O zaman sizi şöyle alayım.

Ayastefanos’daki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı 150 metrelik bir belgesel niteliğindeki film, I. Dünya Savaşı sırasında 14 Kasım 1914’te Fuat Uzkınay tarafından çekilmiş ilk Türk filmi olarak kabul ediliyor. Konu Ayastefanos’taki Rus Abidesinin yıkılışı 🙂 93 Harbi olarak bildiğimiz 1876’daki Osmanlı-Rus savaşında Ruslar çekilirken ilerleyebildikleri en son noktaya yani Yeşilköy’e bir anıt dikmişler. I. Dünya Savaşı’nda Ruslarla tekrar karşı saflarda yer alınca anıtın yıkılmasına karar verilmiş. Bunun için önce yabancı bir yapımcı şirketle anlaşılmış. Sonra, o zamanlarda sinemayla ilgili çalışmalarda bulunmuş (aynı yıl ilk Türk sinema salonunun açılmasında ön ayak olmuş kendisi) Fuat Uzkınay’da karar kılınmış. Uzkınay da anıtın yıkılışını an be an görüntülemiş. Böylece ilk Türk filmimiz çekilmiş.

Özel bir kadın: Erin Brockovich

Piknik | 04 May 2008 10:36

Bu özel kadın başka, sevgili sinepil’ciler… 🙂 Julia Roberts’la özdeşleşen “Pretty Woman: Vivian” değil, yine Roberts’ın canlandırdığı gerçek bir kadın -gerçek bir hayat hikayesi-: Erin Brockovich. Hangi kadın O’nun gibi olmak istemez ki?! Altı yıl boyunca üç bebek baktıktan sonra (sayılarla arası pek iyidir, maşallah:) hayat şartlarının dayatmasıyla tekrar iş hayatına atılmak zorunda kalan; son derece zeki, ağzı iyi laf yapan, ikna kabiliyeti yüksek, tuttuğunu koparan, müthiş bir hafızaya sahip, güven veren ama tarzından ödün vermeyen, araştırmacı, mücadeleci, davasına inanan, üstelik güzel mi güzel, sevgi ve şevkat dolu bir anne… İşte filme ismini veren Erin Brockovich (Julia Roberts) tam da böyle bir hatun ama iki eksiği var: diplomasının olmaması ve tutkulu bir işkolik olması.

“Bu kadar meziyete sahipse kim takar diplomayı?” diye düşünmeden edemiyor insan doğrusu.:) O da öyle diyor zaten ve yanında ‘zorla’ işe başladığı deneyimli avukat Ed Masry (Albert Finney) ile birlikte A.B.D’nin hukuk tarihine geçecek bir çevreci davaya girişiyor. Davanın konusu ve Brockovich’in dava sürecinde yarattığı harikaları, filmi henüz izlemeyenlere bırakayım ama bu filmin gerçek bir hikayeye dayandığını bir daha vurgulamadan geçemeyeceğim.

Contact

akinal | 04 May 2008 10:30

Contact 1997 yapımı bir Robert Zemeckis filmi. Zemeckis’in diğer filmlerinden bazıları Geleceğe Dönüş 1, 2 ve 3, Forrest Gump, Lanetli Tepe, Hayalet Gemi, Beowulf: Ölümsüz Savaşçı.

Contact bir bilim kurgu filmi. Daha doğrusu “bilim kırgı” filmi, çünkü konusu bilimin hayatta her şeyi açıklayamayacağı üzerine kurulu. Bilimin sadece akla hitap ettiği, ama insanın yaratılışında ruhun da olduğunu ve onun ihtiyaçlarının da sadece bilimle karşılanamayacağına değiniyor. Filmin senaristleri Michael Goldenberg, James V. Hart ve Carl Sagan (kitap). Oyuncuları Jodie Foster, Matthew McConaughey.

İzlediğiniz tüm filmleri kaydedin : Criticker

nihilanth | 03 May 2008 22:22

Criticker‘dan daha önce bildirgeç‘te de bahsetmiştim ama sinepil tam yeri olduğu için bir kez daha yazı konusu yapayım dedim. Öncelikle yaklaşık 3 senedir üyelerinin yorumları ve gayretiyle git gide daha fazla gelişen, dünyanın her yerinden sinema bağımlılarını buluşturan, izlenen filmleri oylamaktan çok daha fazlasını veren bir site bu.

Üye olduktan sonra karşınıza üyelerin en fazla oyladığı filmler çıkacak ve siz de onları izlediyseniz seen it diyerek, puanlayarak, dilerseniz kısa eleştirinizi yazarak kişisel database’inize kaydedeceksiniz. Oyladığınız filmler çoğaldıkça site sizin film zevkinize uygun filmleri tavsiye etmeye devam edecek ve ayrıntılı tablolara da ulaşacaksınız.

The League of Extraordinary Gentlemen

dionysia | 03 May 2008 18:33

Blade ile adını duyuran Stephen Norrington‘ın yönettiği ve Sean Connery‘nin başrollerden birinde rol aldığı 2003 yapımı The League of Extraordinary Gentlemen(kısaca LXG), aslında aynı adlı çok satan çizgi romanın, çekildiği dönemde özellikle çizgi romanın fanatikleri tarafından heyecanla beklenen uyarlaması.

Alan Moore ve Kevin O’Neill tarafından 1999 yılında yaratılan ve edebiyat dünyasının meşhur kahramanlarının maceralarını, nefis bir kurgu ve hayal dünyasının sınırlarının çok ötesinde bir atmosferde betimleyen tam bir steampunk örneği çizgi romandan yola çıkan film vizyona girdiğinde, çizgi romanın sağlam temellerinin aksine son derece yüzeysel ele alınmış olması nedeniyle pek çok sinemaseverde hayalkırıklığı yaratmıştı.

My Blueberry Nights (Benim Aşk Pastam)

queennothing | 03 May 2008 12:31

Cannes Film Festivali‘nin 2007 açılışını yapan film My Blueberry Nights, ünlü yönetmen Kar Wai Wong‘un çektiği ilk İngilizce film olma özelliğini de taşımaktadır.

Derin bir aşk acısı çeken Elizabeth, gerçek hayatla yüzleşmek zorunda kaldığını anlayınca kırık kalbini onarmak ve tekrar iyi hissetmek için kendine yeni uğraşlar arar. Sürekli gittiği kafede çalışan Jeremy ile aralarında kendilerinin bile fark edemedikleri bir yakınlık doğar ama Elizabeth’in tüm bunlardan uzaklaşmaya ihtiyacı vardır ve rotasını Amerika’ya çevirir.

‘Dante 01’ – Marc Caro Uzayda Yolunu Şaşırmış

pillidarko | 03 May 2008 10:33

Marc Caro,artık soundtrack parçasını hepimizin ezberlediği Amelie filminin yönetmeni Jean-Pierre Jeunet‘nin Amelie öncesi karanlık filmlerinde birlikte çalıştığı bir yönetmen. Bahsi geçen filmler Şarküteri

ve Kayıp Şehrin Çocukları ki bence dünya çapında başarı kazanan Amelie’den çok daha sağlam filmlerdir. Her iki filmin ortak noktası karanlık ama bir yandan da garip bir mizah anlayışıyla bezeli, hem hüzünlü, hem neşeli atmosferleridir. Şarküteri insan eti satan bir kasap ve komşularının hikayesini anlatan bir filmden beklediğiniz üzere gerilim öğeleri taşımaz. Ortadaki sorunlar insan eti yenmesinden çok daha sıradandır. Filmin karanlık yapısı, ilginç karakterleri birşeyler olmasa da birşeyler olacağı şüphesi uyandırır. Kayıp Şehrin Çocukları ise çocukların gözünden anlatılan, çocuklarla ilgili bir macera için fazlasıyla puslu ve güvenilmezdir.

JIM CARREY HAPiSHANEDE HAYATININ AŞKINI BULUYOR! ‘I Love You Phillip Morris’

pillidarko | 02 May 2008 14:16

Jim Carrey hapishaneye düştü ve hayatının aşkını buldu!
Başarılı oyuncu Jim Carrey ‘komik adam’ imajından sıyrılmak için elinden geleni yapıyor. Man On The Moon ve The Truman Showfilmleriyle sadece yüzünü şekilden şekile sokabilen bir komedyen olmadığını da kanıtladı. Eternal Sunshine of the Spotless Mind‘da aşık adam oldu yüreğimizin tellerini sızlattı, 23 Numara‘da paranoyak oldu ne bulduysa 23’e tamamladı. 2009’da gösterime girmesi beklenen I Love You Phillip Morris‘de ise nasıl bir performans sergileyeceği merak konusu.