bildirgec.org

sevgili hakkında tüm yazılar

Bu İlişkinin Heyecanı Kalmadı

| 13 September 2007 11:25

“İnsanlar, bu insanlar ne kadar da tuhaf olmaya başladı? İyilik yapmaya kalkıştıklarında bile, mutlaka işin içinde kendi çıkarları söz konusudur.” bu şekilde dünyada olan bitenler, oluşan kargaşa ortamı hakkında düşüncelerimi aktarıyordum. O da sakince, tek bir kelime dahi etmeden beni dinliyordu. Tabakta biraz kalmış döneri de yedikten sonra, çıktık lokantadan.

Bi süre yolda yürümeye başladık. Ben hala konuşuyor, o da beni dinliyordu. İçimden “İnsan biraz haklısın, doğru diyosun diye destek çıkar lan. Desteksiz sallıyormuşu gibi oluyo böyle” diye yakınıyordum. Sevgilim ise, hala tek kelime etmeden beni dinliyordu. Çok konuştuğumu, işi iyice b.ka sardığımı düşünüp, sustum. Bi süre daha yürüdükten sonra, sevgilim dile geldi ve “Ben artık ayrılmak istiyorum. Bu ilişkinin heyecanı kalmadı” dedi. Ben de, kısa süreli bi şok yaşadıktan sonra, “Bence de kalmadı. Ama bu ilişkimizi bitirmek için yeterli bi sebep değil. Bi müddet daha devam edelim” dedim. Etmedi, gitti. Beni öylece, yalnız bi halde bıraktı. Oysa ki ben onu sevmiş, gönül vermiştim. Onun için bu ilişki, bu kadar mı basitti? Bu kadar mı kolaydı her şeyi bitirmek?… Bunları düşünüyordum ki, mahallenin bi köşesinde oturmuş, gelen geçen kızları ahlaksızca kesen, arada da laf atan rezil arkadaşım Erman’ı gördüm. İşsiz güçsüz, sadece mahallede takılan bi insan olduğu için pek seveni yoktu. Lakin benim çocukluk arkadaşımdı ve her zaman onu kırmamak için büyük çaba sarfederdim.

Tek İstediğim Biraz Eğlenmekti

| 05 September 2007 13:38

İçeride oturmuş keyif yaparken, aniden kapı çaldı. Yerimden kalktığım gibi kapıya yöneldim. Açmadan önce kapının kolunu şöyle bir inceledim. Boyası çıkmıştı. Bir süre daha inceledim. Dışarıdan “Açsana lan kapıyı” diye ses duymamla birlikte, gerçeklere döndüm. Kapıyı açtığımda, karşımda biricik arkadaşım Erman vardı. Kulağında kulaklık, mp3 playerla mal gibi duruyordu. “Ooo Erman, gel içeri” dedim. O da “Yok abi sağol, gidecem şimdi, bir şey sormaya geldim” demek yerine yüzsüzce içeri girdi.

“Geç otur şöyle koltuğa” demeye kalmadan, koltuğa oturmuş, eline de bi muz almış, yiyordu. En iyi arkadaşım, böyle davranarak, sanki kendinden soğutmak istiyordu beni. İçimden “Y.vşağa bak, babasının evi sanki” dedim. O da bana “Noldu, bi şey mi dedin?” şeklinde şüpheci bi soru sordu. Ben de “Yok yok. Rahat ol, keyfine bak” diyerek, belki alınır da, toparlanır diye söylendim. En ufak bi değişik olmadı. Karşımda fütursuzca, suratındaki ebleh ifade ile muz yemeye devam etti. Bir an aklıma National Geographic belgeselleri gelmesiyle birlikte, Erman’ı muz yiyen maymunlar gibi görmeye başladım. Elimdeki Olips şekerini kafasına doğru fırlattım. Şekerin kabını çıkartıp da, afiyetle yemesini, büyük bir zevkle izleyecektim ki “Abi nabıyorsun yeaaa?” demesiyle birlikte kendime geldim.

Denizin dibi

kopanisti | 28 August 2007 11:51

Mayna demir, bas ırgatın düğmesine, çıpa çıksın yuvasından, o çıpa çarpsın suya zinciriyle, o sular fırlasın yıkasın teknenin ahşabını, sonra o çıpa ulaşsın dibe, sonra o çıpa uzansın dipte kumlara, sonra sarılsın beğendiği bir kayaya.

Soyunalım sonra, dökünelim de hatta, atlayalım denize, sonra yüzelim içinde, sonra dalalım içine, sonra inelim derinine. Bakalım etrafta neler var. Deniz bu. Üstü başka alem, altı başka, içi başka, dibi ise bambaşka.

Rengarenk bir dünyanın içindeyiz, denizin içindeyiz, tıpkı kadının içindeymiş gibi.

Sarsın o deniz sarsın seni, kollarına alsın seni, yumuşacık ipek gibi dokunuşlar mest etsin seni, sonra kaybol onun içinde, sonra yoklasın heryerini.

Bir deniz kestanesi, ölmüş. Belki bir ahtapota yem olmuş. Kadındır deniz, annedir de hem. Sonra yuva olur o kestaneye, sonra kestane de yuva oolur tırtıllara, ve sonra yeni bir hayat başlar denizin dibinde, annenin kucağında, kadının bedeninde.

Ellemeyin öyle herşeyi. Uzaktan bakın ürkütmeyin onu. Sonra seyredin nefes alış verişini, sonra o alışsın size, sonra desin misafirimiz var, sonra yavaşça uzaklaşın yanından

Sonra yüzün doya doya denizin içinde, seyredin etrafınızda olan biteni, sonra düşünün herşeyi, sonra yine düşünün herşeyi.

Bakın, seyredin, düşünün

Çıkalım mı artık yukarıya, hayır biraz daha kalalım,

Ama havamız bitti, artık çıkalım.

Nutella

| 21 August 2007 10:03

“Hangimizi çabuk söyle hangimizi” diye haykırıyordu. O ise cevap vermedi, vereedi. Öylece baktı. Peki bu olanların perde arkasında hangi gerçek yatıyordu” tam romanıma bu şekilde başlamıştım ki, birde telefonum çaldı. Uzun uzun çalıyordu telefon. Bakmadım. Birkez daha çaldı. Yine bakmadım. Yine çaldı. Sanki birisi sırf kendi menfaatleri uğruna, bana gıcıklık olsun diye, uzun uzun çaldırıyordu telefonu. Gittim baktım. Keza 2 gün önce bakkal hasan amcadan biraz peynir, bi de nutella almıştım. Veresiye yapmıştım ilk defa. Belki de telefonun diğer ucunda bakkal hasan amca vardı. Lakin telefonu açtığımda, gerçekleri tüm çıplaklığıyla öğrendim. Arayan Hasan ın çırağıydı. “Efendim” dedim. Çırak “Abi kaç gündür dışarı çıkmıyorsun. Acıdım vallahi sana, çık biraz dışarı. Yok hasan amca” dedi. Bu sözler beni derinden etkilemişti. Ani bir sinirle “Sana ne olum. Sana mı soracam. İşine bak sen” dedim. O da bana “Abi gel ne istiyorsan al, sonra verirsin. Hazır hasan amca da yok.” diyerek, beni yumuşattı. “Tamam, geliyorum.” deyip kapadım telefonu.”