Mayna demir, bas ırgatın düğmesine, çıpa çıksın yuvasından, o çıpa çarpsın suya zinciriyle, o sular fırlasın yıkasın teknenin ahşabını, sonra o çıpa ulaşsın dibe, sonra o çıpa uzansın dipte kumlara, sonra sarılsın beğendiği bir kayaya.

Soyunalım sonra, dökünelim de hatta, atlayalım denize, sonra yüzelim içinde, sonra dalalım içine, sonra inelim derinine. Bakalım etrafta neler var. Deniz bu. Üstü başka alem, altı başka, içi başka, dibi ise bambaşka.

Rengarenk bir dünyanın içindeyiz, denizin içindeyiz, tıpkı kadının içindeymiş gibi.

Sarsın o deniz sarsın seni, kollarına alsın seni, yumuşacık ipek gibi dokunuşlar mest etsin seni, sonra kaybol onun içinde, sonra yoklasın heryerini.

Bir deniz kestanesi, ölmüş. Belki bir ahtapota yem olmuş. Kadındır deniz, annedir de hem. Sonra yuva olur o kestaneye, sonra kestane de yuva oolur tırtıllara, ve sonra yeni bir hayat başlar denizin dibinde, annenin kucağında, kadının bedeninde.

Ellemeyin öyle herşeyi. Uzaktan bakın ürkütmeyin onu. Sonra seyredin nefes alış verişini, sonra o alışsın size, sonra desin misafirimiz var, sonra yavaşça uzaklaşın yanından

Sonra yüzün doya doya denizin içinde, seyredin etrafınızda olan biteni, sonra düşünün herşeyi, sonra yine düşünün herşeyi.

Çıkalım mı artık yukarıya, hayır biraz daha kalalım,

Ama havamız bitti, artık çıkalım.