bildirgec.org

sancı hakkında tüm yazılar

DAYANAMAM

mavilikler | 22 October 2010 10:38

Eğer gözlerini dört açıp her bir yöne aynı dikkatle bakarsa, gördükleri karşısında en fazla birkaç saniye içinde sımsıkı kapayacağından emindi göz kapaklarını.

Onları tekrar dünyaya aralamak içinse oldukça uzun bir zamana ihtiyacı olacaktı.

Nihayet açmayı göze alabildiğinde de kesinlikle öncekinden çok farklı bir şekilde ‘merhaba’ diyecekti her şeye. Gözleri dışarıdan bakan birinin bakış açısından, olabildiğince açıkmış gibi görünse de sadece kendisinin bildiği o gerçek değişmeyecek, aslında çevresindekilerin son derece sınırlı bir bölümünü görüyor olacaktı yine.

YETMİYOR ARADA BİR GELMEK, HEP ORDA KALMAK GEREK, DOĞDUĞUN YERLERDE FİLİZLENMEK

pillihafif | 18 September 2010 18:26

Küçüktüm… Yalnız başına evde kalamayacak kadar küçük… Babam uzaklara her gittiğinde gözyaşlarına boğulacak kadar küçük…

90’lı yıllardı acının ne olduğunu bedenimde ilk hissettiğim vakit. Yine birkaç yıl sonrasıydı güven duygusunun ne olduğunu, kaybetmekle anladığım sancılar… Hiç aşık olmamıştım. Aşık olmak lükstü yaşadığım hayata ve bulunduğum coğrafyaya o yıllarda. Çalışmalıydım. Çok. Sadece çalışmalıydım. Babamın yardıma ihtiyacı vardı. Çok yardıma…

Günler hızla ilerliyordu. Uzaklarda buldum kendimi sonra. Sonra mı? Hep uzaklarda…
Öteki uzağa hasret …

17 YAŞ SANCISI

il mare | 15 July 2010 10:58

Nasıl desem,
Sabundan sevdalarımı suyla terbiye edercesine,
Ateşten umutlarımı beyaz kağıtlara serercesine,
Seni 5 e katlayıp kendimi 55 e bölercesine,
Ya da ne bileyim;
Külotlu çorabımın üstüne yırtık pantolonumu geçirircesine,
Tabanları yıpranmış beyaz çoraplarımla,ökçeleri kahverengi siyah ayakkabılarımı buluştururcasına…
Bembeyaz bir dudak kaleminin çevrelediği dudağımı,siyaha boyarcasına…

Sanırım bu tür saçmalıklarla sevdalandım sana.
Ne yazdığımı bilmezcesine…
Çok susayınca bir kutu çikolata götürürcesine ya da okumak isteyince sayfalarca yazarcasına;
Yaşama sevinci kulağımı sağır ederken, bir idama hazırlanırcasına,
Avuçlarımı açıp ibadet ederken şeytanla dost olurcasına,
Yol almak isterken ,aldığım yolları da iade edercesine,
Tüm kapılarımı ardına dek açıp da ,her geleni geri çevirircesine,
Başım ağırmışken müziğin sesini açarcasına,
Bir fotoğraf çekilmek isterken, hep yere bakarcasına,
Bilinçli olmak isterken,bir damla senle sarhoş olurcasına,
Dengeyi felsefe edinmişken,bir bacağımı feda edercesine,
Zamanı unutmak isterken adını zaman koyarcasına,
Ve her hatırlamak istediğimde ölümü zamana yoldaş edercesine,
Mavi bir denize kucak açarken ,dirseklerimle onu, itercesine,
Farkında olmak istiyorken bir yandan,salağı oynarcasına,
Ve çok seviyorken aslında, nefrete bürünürcesine,
İşte böyle anlamsız hallerle, vuruldum sana. Demiş ya hani şair,
Ateşten bir nehri, mumdan bir kayıkla geçercesine…

Ben de öyle sevdim seni…
Çok haykırmak isteyip de hep lal e düşercesine…

Sakla Yüreğini

ceyhunak | 07 January 2009 12:28

Giderken sakla yüreğini,
pamuk ellerinin içinde sakla;
hiç bir şey olmasın;
kırılmasın, dökülüp incilmesin diye sakla..
Uzat o üşümüş pamuk ellerini,içinde yüreğin olan ellerini,
dokunmasın kimse,
zamana inat sende dokunma bırak öylece..
zaman ne çabuk geçiyor değil mi, her gün bir başka yaprak düşüyor,
kaderimizden günler eksilirken, biz hala geçmişi düşünüyoruz..
Şimdi elimde gökyüzü,
kayıp giden yıldızları saymama gerek yok ki,
yitirdiğim bir şey warsa o da şuurum,
gerisi önemli mi ki..
pamuk gibi avucunda ismim,
güneş kadar sıcak bilirim hala,
güz kadar serinim ama sen beni yinede bırakma..
sakla yüreğini, o pamuk ellerinde..
pamuktan ellerinde..