bildirgec.org

samimiyet hakkında tüm yazılar

Bir tas yemek ve insan insana sohbet…

bithikotsis | 23 April 2011 11:03

Hep duymuşuzdur. Dünya kadar malı var ama mutsuz. Kulak misafiri olmuşuzdur, neredeyse herşeye sahip ama tatmin olamamış, huzursuz…Evet, var boyle birileri. Sizin, bizim belki ismen bildiğimiz yahut bilmediğimiz insanlar var bu konumda olan.

Regüle Edilmiş Hayatlar

admin | 29 January 2010 14:33

Çıkmaz sokakların suskunluğunda, bir adım ötesinde; bir nefes daha…

Hep orada olduğunu bildiğin ama bir adım atamadığın. Atamadıkça kendinden uzaklaştığın, uzaklaştıkça ona daha çok yakınlaştığın, ona yakınlaştıkça dokunmak istediğin, tam dokunacakken uzanan eline sıkıca tuttuğun anlar, ızdıraplar… Kendinden uzaklaşman ona yakınlaşmanı çözümlemiyor ki, çözüm yollarını bildiğin halde bulamadığın/ yontamadığın yolculuklara gebe kalıyor.

Regüle edilmiş hayatlar, modifiye olmuş enkarnelere çevrimlenmeden bir önce; durduğun yaşam anlarında, öpüyorum dudaklarından.

Recep İvedik ve Samimiyet

universideli | 22 March 2009 10:23

Kim inanırdı ki magandalardan bu kadar nefret eden bir ülkede en çok sevilen karakterlerden birisi maganda olacak ve filmi milyonlarca insan tarafından izlenilip, esprileri ağızlara sakız olacak? Recep İvedik tabir yerindeyse magandalığın dibe vurumudur ve öyle inanıyorum ki ondan ötesi gerçek hayatta mümkün değil barınamaz. Peki, nedir onun bu kadar sevilmesinin ve neredeyse bir halk kahramanına dönüşmesinin sebebi?

Türk sinemasının son yıllarda çok güzel ve özgün filmler ürettiğine şahit olduk. Vizontele, Gora ve Arog, Güneşi Gördüm, Beyaz Melek, Issız Adam ve daha onlarca güzel filmi büyük beğeniyle izledik. Bu filmlerde senaryoların hep kuvvetli olduğuna dair genel bir kanımız vardı ve yerindeydi de. Öte yandan Recep İvedik 1 ve 2’nin her ikisinin de senaryolarının zayıf olduğunu inkar etmenin diğer filmlere haksızlık olacağını kabul etmek gerekirse, Recep İvedik’in bu kadar izlenmesinin ve bu karakterin her hareketinin sempatik görülmesinin nedeni nedir diye sormak istiyorum? Bir diğer ve asıl soru: Şahan Gökbakar bu karakteri hangi kaynaktan beslenerek üretmiştir?

Toplumsal bir çöküşün son yıllarda hızlandığı ve batılılaşmanın yanlış anlaşıldığı ülkemizde, sanıyorum çarpık kişilik oturmaları gerçekleşiyor. Buna hergün ve her ortamda şahit oluyoruz. Lise ve ilköğretim okullarımızda bile flörtlerin olduğunu, her türlü körelmenin ve bayağılaşmanın yaşandığını görmemek mümkün değil artık. Teknolojinin getirdiği iletişim imkanlarını kullanma şeklimiz neredeyse tamamen kişiliklerimize ve zihinlerimize tecavüze yönelik. Evet, çok şey biliyoruz gençler olarak ama bildiklerimizi kimden öğrendiğimiz meçhul olan bir sanal dünyanın içinde yaşıyor, erken yaşlanıyoruz. Sezen Aksu’nun deyimiyle “Bebeler ergen doğuyor” artık ve erken ergenleşen bizler, gerçek ergenlere kulak asmıyor, kendimizi herkesten üstün görüyor, erken ölüyoruz. Ortaya çıkan genç, samimiyetsiz ilişkiler yumağında erken yaşlanmış, ne için yaşadığını bilmeyen, alabildiğine serkeş ve gamsız. Bugünlerde tabir edilen ‘tiki’ tiplemesi ise gençliğin yuvarlandığı çukurun en dibinde uyarı niteliğinde yanıp sönen enkaz feneri gibi. Ve tabir yerindeyse samimiyetsizliğin zirve noktasında duran insan modeli.

nasılsın ?

| 12 September 2008 09:56

duyup da unuttuğun
duyup da hatırladığın
öyle sözlerdi ki
gücendiğin, kırıldığın

onlar ki yüreğinin kanatlarına
taşınması zor birer yük olmuş
sahibinin ağzından buz gibi
seni yakan bir ateş olmuş

ve öylesi de vardır ki
yüreklere ferahlık saçan
sıkıntın dağ olmuşken
bir gül goncası gibi açan

ne söylediğin bir ise
nasıl söylediğin bin olur
bazen basit bir sözcük
bin derde deva olur

her şeyin bir fiyatı var
paraya taptığımız şu zamanda
söylesene kuyumcu amca
nedir en içten “nasılsın”ın fiyatı

bildirgeçten gerçekten para kazanabileceğime inanamaya başladığım an ! :)

taninmayan-68170 | 24 November 2007 08:32

o gün hesabıma girdiğimde resmen şok olmuştum
yani günde 3,5$ nedemek !? yani ayda 30×3,5=105$ demek gibiydi ama malesef papaz her zaman pilav yemez misali ! 🙁 dahası bizde papaz değiliz ! 🙂 ama genede
100bin üyesi olan bir sitede günlük ortalam %1
bile almak , ailesine maddi yönden bağımlı bir öğrenci için her ay ttnete verilecek internet erişim masrafına bir noktada sargı bezi oluyor.

ama ben yinede kesinlikle bildirgeçe yazı yazarken
diğer arkadaşlar gibi alıntı haber veya konu başlığı olayına fazla bulaşmadan , daha doğrusu benim yapmak istediğim pc ile ilgili teknik projeleri zaten
başkaları çok daha önce maddi olanaklarla yaptıkları
için bir noktada olayın tamamen felsefi açıdan değerlendirilmesi ve bu şekilde bir teknik içerikli bir yorumumun ortaya çıkmasıki bu da yapılan işin kalitesini ve kalitede beyeniyi artıran bir faktördür.

Leşliğin Reytingi

andrew love sam | 22 October 2007 02:48

Neden bilmiyorum bu dünyada nerdeyse tüm kavramlar ve değerler içi boşaltılmış, çürütülmüş, yozlaştırılmış ve deforme olmuş durumda günümüzde. Bu yazının kahramanları ise deformasyon kümesinin daimi elemanları olan samimiyet ve içtenlik kavramları. Öncelikle kendilerine yazımıza hoş geldiniz diyorum. Yazı öncesinde kuliste konuştuk biraz ve onlarında aslında epey dertli olduklarını gördük bu ‘yeni imaj’ larından’. (evet aslında kavramların dili olsa ‘hayıııır bizler öyle değiliiiiiz, bunlar sizin uydurmanız’ derlerdi bize sanırım)

‘Belden aşağı’ dialoglar, espriler ve anlatılar samimiyet olarak adlandırılıyor artık ve alkış alıyor. Bu alkışların desibeli epey yüksek ve içerdiği bu gürültü ruhlarda kalıcı algı bozukluklarına neden olabilir. Ntv’de yayınlanan ‘haydi gel bizimle ol’ isimli programda oyuncu Müjde Ar’ın ‘ar-sız’ söylemleri çok sevildi ve duyduğuma göre youtube’da bu ‘çok içten’ oyuncumuza ilgi ve alaka epey artmış durumda. Reytingi hayırlı olsun. Etiketler: Ne harbi kadın.. ya çok samimi.. evet çok doğal.. işte bu ya kadınlarda espri yapabiliyor’u herkese gösterdi.. ne kadar özgüvenli..

Bu Gün …

hypatia | 03 May 2007 16:53

 Hayatımın tek varlığı...
Hayatımın tek varlığı…

Bu gün, içimden ağlamak geldiği halde senin o muhteşem yüzünü, sıcacık, ne oldu der gibi bakan koca gözlerini gördüğümde gülümseyeceğim. Bu gün için, ne giymek istediğinin seçimini sana bırakacağım, gülümseyerek ne kadar yakıştığını söyleyeceğim. Bu gün, çamaşırları yıkamaktan vazgeçip seninle parkta oynamaya gideceğim. Bu gün bulaşıkları lavaboda bırakıp 24 parçalık her gün yaptığın puzzle parçalarının nasıl birleştirildiğini bana öğretmeni izleyeceğim. Öğleden sonra telefonun fişini çekip, bilgisayarı kapatacağım ve oturup seninle köpükten balonlar uçuracağım. Bu öğleden sonra sana yaptığım dondurma teklifi karşısında senin attığın çığlıkların keyfini çıkartacağım. Bu gün senin o koca sesinle, öğrendiğin şarkı ve türküleri söylemeni dinleyeceğim ve bunların cennetin melodileri olduğunu anımsayacağım. Bu gün tüm o bilgiç tavırlarınla beni uyarmalarına karşılık sana teşekkür edeceğim. Bu gün o tavırları sergilerken sana eşlik eden o minicik ellerinin ve yüzündeki mimiklerinin tüm hatlarını ölene kadar unutmamak için zihnime kazıyacağım. Bu gün büyüdüğünde ne olacağın veya hangi okula gitmen gerektiği hakkında hiç canımı sıkmayacağım. Ya da senin geleceğin hakkındaki konularda hiç bir düşünce üretmeyeceğim. Bu gün kurabiye pişirirken bana yardim etmene izin vereceğim ve çalışmayacağım. Bu gün Mc Donald’s a gideceğiz ve iki tane çocuk menüsü isteyeceğiz ki, iki oyuncak alabilesin. Bu gün seninle bebeklik resimlerine senin istediğin kadar süre bakmaktan hiç sıkılmayacağım. Bu gün senin bebekken yumurta ya mayna, makarna ya manina, karpuza babua demeni anlatırken, senin “tekrar söyle anneciğim” demene hiç kızmayacağım, istediğin kadar tekrar edeceğim. Bu gün sen hangi kitabı istersen onu okuyacağım. Bu gün kitabını okurken her kelimede araya girip okutmamana veya fikir değiştirmene büyük bir sevinçle bakacağım. Bu gün banyoda saatlerce balonuna su doldurmana ve suları bana sıçratmana hep güleceğim ve sana hadi yeter artık demeyeceğim. Bu gece geç saate kadar oturmana hiç karışmayacağım ve oturup seninle sonuna kadar çizgi film izleyeceğim. Bu gece seni kollarımda tutacağım ve nasıl doğduğunu seni ne kadar çok sevdiğimi anlatacağım. Bu gece yanına uzanıp en sevdiğim her şeyi bir kenara bırakıp parmaklarımı saçlarında dolaştırırken bana en büyük armağanı verdiği için Tanrıya şükredeceğim. Bu gece yanağına iyi geceler öpücüğünü kondururken seni biraz daha uzun tutacağım kollarımda. Bu gece sen uyurken çizgi gibi olan o koca gözlerini seyredeceğim. Tüm gece her uyandığımda senin mis gibi kokunu içime çekip, ipek gibi tenini okşayıp, öpeceğim. Geceleri uyurken senin en sevdiğin nesquik li sütünü biberonunla nasıl içtiğini seyredip, işi biten biberonu bana uzatmana güleceğim. Bu gün sana hiç “dur, yeter artık” demeyeceğim bebeğim…

Bir Kız Çocuğu

| 08 March 2007 10:05

Bugün bir kız çocuğu gördüm.5-6 yaşlarında…Bana ismimle hitap ederek “abla” dedi “şunu verir misin?(başka birine lazım olan birşeyi istedi)”.Ses tonu o kadar şirindi ki,daha yüzünü görmemiştim,anında bakma isteği oluştu.Kafamı kaldırdım..Nasıl masum,nasıl şirin bir yüzdü o.İlk gördüğüm,10-11 yaşlarındaki ablasıydı,ben o yaştayken hiç o kadar sevimli ve nazik değildim.Hiç tanımadığım birine başkasından öğrenip ismiyle hitap edebilecek kadar cesur ve sıcak olamamıştım çocukluğumda.

O an anladım insanlara kim olursa olsun hiç tanımasan bile birdenbire ismiyle hitap edildiğinde çok garip duygular uyandırıyor.Ama asıl konu isim filan değildi.O iki kızın masumluğuydu,sıcaklıklarıydı,bana abla deyişleriydi.Onun boyu diğer kardeşine göre daha uzun olduğundan ilk ablayı gördüm,birde ilk o bana hitap ettiğinden dolayı ilk sesin geldiği yere baktım.