Çıkmaz sokakların suskunluğunda, bir adım ötesinde; bir nefes daha…
Hep orada olduğunu bildiğin ama bir adım atamadığın. Atamadıkça kendinden uzaklaştığın, uzaklaştıkça ona daha çok yakınlaştığın, ona yakınlaştıkça dokunmak istediğin, tam dokunacakken uzanan eline sıkıca tuttuğun anlar, ızdıraplar… Kendinden uzaklaşman ona yakınlaşmanı çözümlemiyor ki, çözüm yollarını bildiğin halde bulamadığın/ yontamadığın yolculuklara gebe kalıyor.Regüle edilmiş hayatlar, modifiye olmuş enkarnelere çevrimlenmeden bir önce; durduğun yaşam anlarında, öpüyorum dudaklarından.Standart ayak izleri, toz duman etmişken düş bozumlarını; her şey evet her şey tarifsizliğin ortasında fazlalık gibi duruyor. Geriye bir tek kalıntı kalıyor.O çok zor söylediğimiz, gerçeği kendimize yalanıysa savrukça kullandığımız yalanlar var ya; kendimizden tiksinerek kaçmamıza neden olurken yılana sarılıyoruz, bile bile…Kalp şebekelerimizin hepsi çökmüş. Hepsi başkasına ait olabilecek kadar, bize ait değil. Biz kime aitiz?En son sanman gereken senin sana ait olduğun gerçeği. Aldığın mesafeler, kendine doğru değil. Kullandığın tüm sistemler senin sana küsmeni sağladı sadece. Sen kendinden kaçarken başka birine de aşık olamazsın çünkü ilk önce kendini sevmen lazım ama biliyorum ki, en son duymak isteyeceğin cümleler bunlar olacaktır.Yok oluş pazarlarında, kendine gizli bir yer ayırmışsın, sığındığın; kendini mutlu sandığın. İnanıyor musun o pazarda mutlu olduğuna? Aynada kendini gördüğünde içine sıcaklık doluyor mu? Hatalı ölçüm dediğin kaçırdığın hayaller olmasın? Peşinden gitmeye hiç kalkmadığın mutluluklar… Onu bunu değil, ertelediğin o ya da bu değil; sensin. En büyük ihaneti kendine yaptın, kendini erteleyerek.