bildirgec.org

portakal hakkında tüm yazılar

Stresten Korun

meflug | 06 January 2011 12:24

Şu hareketli hayatlarımızın içinde ara sıra dinlenmeye, stres atmaya hepimizin vücudunun ihtiyacı var. Acaba hepimiz yeteri kadar dinlenebiliyor, sağlıklı uyuyor muyuz? Strese karşı ne kadar savaşıyoruz?

Stresin vücudumuza olan yan etkilerinden devamlı bahsediliyor. Bir süre önce katıldığım bir eğitimde stresin etkilerini anlatılırken bir anti-stres çayı tarifi vermişlerdi.

Eti cin gülsün

witamin | 03 May 2010 10:04

Eti Cin Facebook üzerinden oynanan bir oyunla her hafta 25 ipod shuffle ve oyun sonunda birinci olana 1 adet apple macbook kazandırıyor. 23 Nisan 2010 tarihinden itibaren 6 hafta boyunca sürecek olan yarışma bu adreste yer alan “hemen katılayım”a tıklamanızla sizin için de başlamış olacak. Bundan sonra facebook hesabınız üzerinden oynadığınız oyunda fabrika kurup bu fabrikayı büyütmeye çalışacaksınız. Eti cin size oyun konusunda yardımcı olacak.

Portakal kabuğu gibi sandalye…

Lorilleux | 26 April 2010 18:01

vücut hareketlerinize uyumludur...
vücut hareketlerinize uyumludur…

Peel Chair soyulmuş portakal kabuğundan esinlenilerek tasarlanmış. Ürünün öncelikli amacı günün yorgunlugunu üzerinizden alabilmek. vücut hareketlerinize göre esnek bir yapıya sahip olan sandalye etrafında 360 derece dönebiliryor.
Buradandetaylı inceleyebilirsiniz.

ocak ayı gelirken yemek haberleri

admin | 09 December 2009 13:22

2.Uluslararası Altın Kep Aşçılar Yarışması Yarışması 20 – 23 OCAK 2010 tarihleri arasında Antalya Expo Center Fuar ve Kongre Merkezinde gerçekleştirilecek.Yarışmaya 4000 aşçı katılacak ve 11 dalda yarışacaklar.

14-24 Ocak 2010 tarihleri arası Mövenpick Hotel Istanbul’da düzenlenecek “Dünya Lezzetleri Festivali” baharatlara doğru bir yolculuk vaad ediyor.

Boyalı Mandalina ve Anımsattıkları…

MollaFettah | 14 November 2009 21:10

Normal grip ve kuş gribinden sonra, ortaya şimdi de domuz gribi çıktı. Şaka bir yana bu hastalıktan ölen insan sayısı da hâyli arttı.

Gribe önlem için, ilk olarak akla aşı gelmektedir. Aşı, vücuda verilen bir miktar virüsten oluşuyor. Vücut virüsle tanışır ve ona karşı bir bağışıklık kazanır. Fakat aşı konusunda da ortada bazı anlaşmazlıklar var. Bazı kesimler aşı olanların durumlarına bakıp aşı olup olmamak konusunda bir fikir arayışı içindeler. Diğer kesim ise “grip de kimmiş, bana dokunmaz” modundalar.

Tereddüt

pilli pati | 28 October 2009 10:12

Kaleden aşağı doğru salına salına iniyoruz. Yol, parke taşlı ve biraz eğimli. Fenerin yanından geçerken denizden yansıyan güneş ışınları gözümüzü alıyor. Güneş gözlüklerimi saçlarımdan kurtarıp takmaya çalışırken yazdan artmış bir günün tatlı esintisi altında böyle bir manzarayı izlemek bir anda ruhumu bir tür serbest kalma isteği ile dolduruyor… Sırtımda bir anda kanatlar çıksa, havalanıp uçsam, ne güzel olur!

Fazlasıyla şaşırmış ve gecikmişliğinde, etraftaki ağacı, börtü böceği de şaşırtmış yaz artığı bir günden bahsediyorum size. Arlanmazcasına bizim de kanımıza giriyor. Birden arkadaşım “Buralarda yatır varmış, gidip yerini bulalım” diyor. Yol üzerindeki satıcılara başka işimiz yokmuş gibi, en önemli işimiz buymuş gibi, mütemadiyen yatır soruyoruz. Neredeyse her tezgaha. Hepsi satacakları tülbent ve dağ otlarının derdinde. “Daha aşağıda” diyorlar da hiçbirisi tam yerini söylemiyor, ne hikmetse. Aslına bakılırsa üzerimdeki kıyafet gereği yatırı ziyaret edemeyeceğim. Belki uzakta durup onu beklerken, etrafın nefesini tutmuş, sadece kuşlara meydanı bırakmış halinin fotoğraflarını çekebilirim. Tepeden aşağı yol aldıkça artık adımlarımız zorlanmıyor fazla, alışıyoruz eğime ya da eğim de azalıyor belki. Muhteremin ebedi istirahatgahına yaklaştıkça kuş sesleri oldukça nadir çalınıyor kulağa. Bodur ahlatlar beliriyor etrafta. Hala meyve olgunlaştırma peşinde hepsi. Yabani ve pembe renkli çiçekler çıkmış kayaların arasından, bizi izliyorlar. Sarı çiçekler de var. “Mezarlık çiçeği” de denir bunlara. Toprağa çok sıkı tutunan soğanlı kökleri vardır. Burası çok sessiz bir yer. Eski bir mezarlığın içinden mi geçiyoruz? Bana mı öyle geliyor? Ürperiyorum birden. Yakında bir bedesten görüyorum. Yıkıntılarının arasından eğik eski taşlar farkediliyor. Hislerimde yanılmamışım. Hoşlanmıyorum bu sessizlikten, soğuk bir yalnızlık çökmüş etrafa. Ağaçların arasından gördüğüm deniz manzarası İstanbul’daki ada manzarasını hatırlatıyor. Siliyorum çabukça hafızamdan. Uzak bir sahil kasabasındayım ama hafızamdan sildiklerim yerine aniden uzakta başka bir sahil kasabası beliriyor. Burada her yan portakal kokuyor da arada sanki aklıma gelen görüntü yüzünden baskın çıkan yasemin kokuları da dolanıyor. İnsan sırf bir anı yüzünden bir kokuyu anımsayabilir mi? Tereddüt ediyorum ama inatçı tarafım “Yürü” diyor. Attığım adımların tersi istikamete dönüp bir iki adım gittiğimde, dikkatli bakınca görüyorum. Sağımda, eski bir bahçe çitinden sıkılmış da bir de o çitin yanındaki ağaca tutunmuş. Sarılmış da sarılmış ona. Orada idame ettiriyor yaşamını. Kokusuyla bu çevreden kırk yılda bir geçecek kim varsa, mevsim bu zamanlar, sarıp sarmalıyor bulabildiği herkesi.

Altın Portakal Film Festivali / Tarihi

omeroguz | 12 October 2009 13:58

Altın Portakal Film Festivali Asya’nın ve Avrupa’nın en önemli film festivallerinden birisidir. Türkiye’nin en önemli film festivalidir.

İlk olarak 1950’li yıllarda tarihi Aspendos Tiyatrosu’nda konserler ve tiyatrolarla başlayan şenlik Altın Portakal’ın temel taşını oluşturur. O zaman ki sosyal ve ekonomik sıkıntılara rağmen halkın yoğun ilgisi olur.1960’ın başlarına kadar her yaz düzenlenen bu etkinlik Dr. Avni Tolunay’ın 1963 yılında Belediye Başkanı olmasıyla farklı bir hal alır. Antalya Film Festivalini bünyesine katarak Türk sineması için önemli bir adım gerçekleşir. Dr. Avni Tolunay Antalya ve Festival için bir amblem arayışında olur yörenin simgesi olan portakalı, deniz, tarihsel öğeler ve Venüs heykeliyle bütünleştirir. Heykeldeki portakal Antalya’nın eteklerdeki dalgaları Venüs ise Antalya’nın güzelliğini anlatır.( Menderes Türel zamanında bu heykelin kaldırılmasına rağmen bu sene Mustafa Akaydın ile beraber Venüs heykeli geri gelmiştir. Antalya kamuoyunun ve yönetiminin kararı ile gerçekleşmiştir) İlk genel kapsamlı festival 1964 yılında güç koşullarda gerçekleştirilmiştir. Bu senede halk ilgisi oldukça fazla olmuştur. Festival amacına karar vermiş olur: “Türk sinema sektörünü maddi manevi desteklemek, Türk film yapımcısını nitelikli yapıtlar üretmeye teşvik ederek; Türk Sineması’nın uluslararası platforma açılmasına zemin hazırlamak” 1964–1973 yılları arasında devam eden festival 1973 yeni belediye başkanı Selahattin Tonguç tarafından devam ettirildi. 1978 yılında festival daha da büyümüş ve Plastik Sanatları da bünyesine katılmıştır. 1985 yılında Belediye başkanı Yener Ulusoy tarafından kurulan Antalya Kültür Sanat Turizm Vakfı tarafından festival düzenlenmeye başlar. 1985’te Festival’e Akdeniz Akdeniz adlı Uluslararası Müzik Yarışması da eklendi 1985 – 1988 yılları arasında Antalya Altın Portakal Festivali bünyesinde gerçekleşti. 1995 Büyükşehir belediyesi tarafından kurulan Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı 2002 yılından beri Antalya Kültür Vakfı (AKSAV) olarak hizmet veriyor.2005’te Avrasya Uluslar arası Film Festivali adıyla uluslar arası filmler için yeni bir yarışma başlatıldı. Bu yıl 46.sı yapılacak ayrıca bu sene ilk defa Başkan Mustafa Akaydın ile birlikte Portakal tekrar halkın portakalı oldu geçen senelerde gösterileri filmleri sadece davetliler izleyebiliyordu. Etkinlik sayısı az oluyordu ama bu sene ise etkinlikler arttırıldı ve şahane bir Portakal oldu.

‘Kısaca Bu Portakal Halkın Portakalı Türkiye’nin Oscar’ı’

Portakalın resmi sitesi

ben size para vereyim sizse duygularımı

il mare | 31 January 2009 09:21

Aklın esir aldığı bir köle de benim.
Göztepe’de yıllardır ikamet ettiğim halde sizin çok iyi farkına varıp da benim varamadığım portakal ağaçları orada duruyormuş meğersem.Hem de en sevdiğim renk olan turuncu turuncu!

Hep siyahları görmüşüm;masumlukları,temizlikleri,mutluluğu,aşkı,sevgiyi,tüm güzellikleri demirden bir duvar gibi arkasında aç susuz bırakan siyahı görmüşüm.Unutmuşum beyazı,maviyi,turuncuyu,sarıyı.Ancak kış aylarında,televizyonların on saniye yer verdiği kar manzaralarında görür olmuşum beyazı.Sonra yine haber sunan o güzel insanın yüzündeki acımsı ifade,bir kötü haber daha…SİYAH Ardında gülen bir yüz,belli ki iki medyatik insan aşklarını itiraf etmişler yine;onların beyazları işte,tekrar acımsı bir ifade,5 ölü 10 yaralı!!!Bir gülüyor bir ağlıyor spiker,yani siması öle söylüyor.Kendi de farkında değilne yaptığının,içindekileri bilmiyor,ağlamalı mı gülmeli mi,ya da sadece rolünü mü yapmalıen güzel ve en mağdur şekilde?Ona da öğretilmişti.Bir robot gibi,bunu okuyunca tebessümü yerleştir yüzüne,bunda ise kaşlarını öyle bir şekle sok ki yüzündeki acıma duygusu kimsenin gözünden kaçmasın.

Dankek 8 Kek ile seçme derdine son

rpc | 22 January 2009 19:28

Kek pazarına yenilikçi açılımlarıyla giren Ülker Dankek; yeni ürünü Dankek 8 ile tek pakette iki lezzeti bir arada sunuyor. Muzlu mu yoksa çikolatalı mı? sorusuna ikiside cevabı veren tek kek Dankek 8 in ayrıca karamel-çikolata ve portakal-çikolata çeşitleri de bulunuyor.