bildirgec.org

perde hakkında tüm yazılar

GÜN ve BEN…

| 06 February 2009 16:17

Bu sabah, yine güneşin şehrime ayırdığı aydınlıkla uyandım. Her zaman yatmadan önce bıraktığım 2cm’lik perde aralığımdan sızan ışık, bugün yağmurlu ve ne yazık ki güneşin sabah hırçınlığı ile savurduğu keskin ışıkla gözlerim oyun oynayamadı; lakin yağmurun inceden akışı yeryüzüne, tatlı bir dokunuş gibi geldi. Güne uyanmak, yeni hatırlanacakları bana getirir ve hatırlamak istediğim gibi yaşamaya gayret ederim, ben günümü.
Malum sabah uğraşlarımı bitirdim. Evden çıkarken, az önce dinlediğim şarkının sözleri; hep başa sarıyor ve nabzımın ritmini unutacak kadar dalgınım. Madde mi, maneviyat mı ağır basarcasına iş ortamım beni bekliyor. Bazen işte bugünkü gibi dalgın olan bünyem, insanlık oyunu sahnesinde ikinci karakteri oynar. Tam bu nokta da sevgi depomda kaçak olduğunu düşünürüm, şu benzetmeyi duyduğumdan beri, “Her çocuğun içinde, sevgi ile doldurulmayı bekleyen bir duygu deposu vardır. Fakat sevgi deposu boş olduğu zaman, çocuk yanlış davranışlar da bulunacaktır.”
Bu dalgınlıkla yanlışlar yapmamam ve kabuğuma çekilmemem için, sevgi depomu doldurmam gerek diye düşündüm. Bu düşüncem beni bir yolculuğa çıkardı. Yolculuk dediğim 2km’lik yürüyüş mesafesinde olan iş yerime doğru… Sevgi deposunu dolu tutmayı, tıpkı bir otomobilin benzin deposunu dolu tutma ile eş değer görürüm.
Bu yolculuğum esnasında çevremi izliyorum: 1) Bir hengame de olan trafik, bana 1 litrelik sevgi dolduruyor; çünkü yürümeyi seçtiğimden dolayı trafiğin keşmekeşinde değilim.

kim yok oluyor?

il mare | 31 January 2009 10:33

Pembe perdelerimin arkasından dışarı baktığım zaman anlarım kendimin hayatımın yaşamımın kıymetini.İçerideyken herkes ben gibi ya da benden daha iyiymiş gibi gelir.Duvarı boyalı odalar,renkli bir avize ama heryere aynı renkte ışık veren bi ampul.Pembe değil benim ışığım dünyam gibi sarı.Kitap okumak için başucuma koyduğum ışık florasan ama,beyaz.Bilmem kaç saat dayanıyormuş,farkında olmadan yapılan bi tasarruf!Dışarı bakarım sonra,pembe perdelerim siyah olur birden.Dışarıda çöpleri karıştıran çocukların ellerindeki kirleri hissederim perdemde ve yüreğimde.ve acısını.Acırım ama acımayı hiç sevmem.Bişey sanıyormuş gibi olurum kendimi.Çünkü hiçbir hakkım yok onlara acımaya.Bugüne kadar onlar için hiçbirşey yapmadım çünkü.Hayatın vahşileştirdiği kişiliklrinden korktum hep,onları görünce diğer kaldırıma geçtim,uzaktan izleyenlerden oldum hep.Halbuki acıma duygusunun içinde çabaların verdiği sonuçsuzluk vardır.İçten içe ağlama vardır.Bunu kendimde görememek üzer beni.Artık neye gerçekten üzülüp sevindiğimi bilemem.Dünyanın dört bir köşesinde sadece kameraların takıldığı,bunlar haricinde kamerasız yerlerde kimbilir kaç canın gittiği bilinmeyen haberler üzer gibi yapıyor beni.Spikerle uyum sağlayarak izliyorum haberi,ölümü.spiker acı bir ifade veriyor suratına acı haber gelince,arkasından murat taşdemir banuyu öpmüş,gülüyor bizimki.Kendime bakıyorum bu saçma haber yüzümde hafif bir tebessüm beliriyor!İŞTE O ZAMAN KENDİME GERÇEKTEN ACIYORUM!Esas acınacak kişinin kendim olduğunu anlamakta geç kalmıyorum.Bi de kuşlara acıyorum.Eskiden babamın da benim de hersabah istinasız bayat ekmekle beslediğimiz minik serçelere;mutfak balkonumuza konup bizden pirinç isteyip yine istisnasız onları bulgurla pirinçle beslediğimiz ve annemin pirinç kavanozunun yarılandığını görünce beni tatlı tatlı azarlamasından sorumlu olan güvercinlere acıyorum.Acıyorum çünkü kendimi yararlı hissediyordum onlara karşı.Karınlarını doyurdum onların belki benim sayemde rahat uyuyorlardı.Yoldan geçen yaşlılar da simitle çekirdekle besliyorlardı onları,hepsinin yüzünde bir tebessüm…Kuruyemişçilerin önleri mısırları kapmaya çalışan birbirine kanat atan güvercinlerle doluydu,onların yanından geçip kanatlarının oluşturduğu rüzgarı hissetmeyi seviyordum.Şimdi yok oldular ama asıl yok olan biz olduk.Onlar var hala,panjurların altında korunuyorlar yağmurdan ama biz yokuz artık.Gitgide yok oluyoruz.Kahrolası tıp bizi iyi yapacağı halde yok ediyor.Hergeçen gün bişeye dokunmamak,birşeyi yememek zorunda kalıyoruz.Birşeyden daha soyutluyoruz kendimizi.Tıp,teknoloji bizi yokediyor.Bunların getirdiği mikroplar bizi yokediyor.Taş devrinde yaşamayı o kadar isterdim ki…Kendi kendimizi yok etmemeyi öyle çok isterdim ki…

diye….?

dasein | 05 September 2008 15:40

Diye
Umursamaz bir çığlıktı
İZİMİZ.
Kaçıncı izimiz, izne çıkıyordu ?
Kaçıncı ŞİİR yoruluyordu ?
Efendim anne
Bir yalandı.
Yalanın, ucu kırık, içine gömük
Yeni bir yalana dönüşüyordu.
Yeni yalanlarını kaybetmişti
d.Dünya, yıkılmayan bayraklar, yıldıkça sesler, açılıyor gölgen.
Kaç, kaçıncı gölgen seni, benimsiyor
Bilemiyoruz. Sırlıca.
Kalemce yalan yeni burası
KORKU adı, yeri, dünyası.

elektirik üreten perde

kemal118 | 21 June 2008 10:39

Amerikalı bilim adamları, özel bir kumaştan yaptıkları güneş perdeleri ile elektrik üretti.

Massachusetts Institute of Technology’deki (MIT)bilim adamları ısıyla karşılaştığında elektirk üreten maddeler üzerinde çalışmaya başladılar.Fotovoltaik (ısıya maruz kaldığında enerji üretebilen) maddeler yapabilmek için çalışan uzamanlar ilk prototiple elektrik üretti.

Güneş kumaşı (solar textile) adındaki bu maddeler Türkiye’de “günısı” olarak bilinen güneş panelleri gibi fotovoltaik hücrelere sahip.bu maddeler yarı iletken olması özelliğiyle ışığı tutarak elektrik enerjisine dönüştürüyor.MIT ekibinin ürettiği perdeler güneş gören bütün evlerde kullanılabilecek.
kaynak

İçine sevgimi de kattığım yemek

aRRoGaNTe HoMbRe | 08 May 2008 10:39

Evet dostlar, bugün de bana ayrılan sürenin sonuna geldik. (-nasıl ya daha yeni başlamıştın. bu ilk cümle değil mi? neresinden okumaya başladım laaan yazıyı..! – yazıyı, yazıyııı aRRoGaNTe’nin delirdiğini yazıyı) Hiç üzülmeyin dostlar, kaçırdığınız bir şey yok. Bu, klişeleri yıkmak isteyen aykırı ruhumun bana ve dolayısıyla sizlere oynadığı bir oyun. Yazı sonlarında görmeye alıştığımız cümlelerden birini ilk cümle olarak kullandım, nedir yani. Bence oldu, böyle de güzel durdu. Evet nerede kalmıştık var bir de. Onu da henüz bir şey anlatmamışken burada kullanayım da aykırı ruhum şenlensin, sonra da sefam olsun hahhayyt. Ama zaten bir şeyler anlatmayan biri olduğum için bu klişeyi hiç kullanmasam da olur. Bu da amacına uygun bir eylem aslında. Kullanmamak, evet kullanmıyorum lan.

Güneş ışığı taklidi yapan stor perde

bircoksey | 25 April 2008 12:30

imitasyon güneş ışığı
imitasyon güneş ışığı

Güneş ışığı almayan odalar için, Japon tasarımcı Makoto Hirahara tarafından geliştirilmiş, kendinden ışıklı, orijinal stor perde. Güneş giren eve doktor girmezmiş ama, bu güneşin girdiği eve doktor girer mi, bilinmez. Buradan ve buradan lütfen.

ASCII Karakterlerle Perdelerdeki Sanat

fReewave | 26 March 2008 14:00

Gerçekten inanılmaz yaratıcı bir düşünceyle hazırlanmış olan bu perdeler uzaktan bakıldığında sade bir şekilde üzerindeki işlemeyi gösteriyor. Fakat yakına gelip baktığınızda bu resimleri ASCII karakterlerin oluşturduğunu görüyorsunuz. Nienke Sybrandy tarafından tasarlanan bu ürün hakkında daha detaylı bilgi için buraya bakabilirsiniz.

manyetik perde

hoodly | 07 February 2008 13:52

manyetik perde
manyetik perde

sahip olduğu manyetik yapı sayesinde istediğiniz bir çok şekile sokabileceğiniz bir perde tasarımı. Florian Kräutli tarafından tasarlanmış.

manyetik perde
manyetik perde