bildirgec.org

nostalji hakkında tüm yazılar

Kasisler

contravener-hafif | 17 December 2003 20:20

Benden rahatsız olanlar bilir uzun bir zamandan sonra bayramda İstanbuldaydım. Bir heves bir merak bir endişe ile başladığım 3 haftalık serüven son buldu. Yediğim içtiğim benim olsun gördüklerimi benim gibi gariban gurbetçilere anlatayım.

Öncelikle uçaktan iner inmez bir sigara kokusuyla karşılandım sadece koksa eyvallah sözünü etmem. Ama Bloomberg’e nazariye yaparcasına uçaktan platforma yürüdüğümüz boru duman altıydı. Ecnebilerden altta kalmadığımıza ise bavulları taşımak için el arabasına 5 milyon verdiğimde kani geldim. Yalnız şuna da dikkat çekmek isterim kuru bir kopyalama değil bu. Türkiye’ye yakışır biçimde bir doğu batı sentezi ile vücud bulmuş olay. Şöyle ki: onlarda makinaya atılan para ile sahip olabildiğiniz el arabasına atatürk hava limanında makina orada olmasina ragmen bizzat ücreti yetkiliye teslim ederek kullanma hakkı kazanıyorsunuz. Samimi bir toplum olduğumuzun şiarı daha bismillah kapıdan çıkmadan gavura kanıtlanıyor.

Bulutlar arasında B.

knemo | 30 November 2003 18:05

ip üstünde dansettik. ivana-markus-anett-eva-katerina-göksun . erkeklerin kıskançlığı daha acımasız oluyormuş. puslu-karanlık-ıslak. geniş caddelerde saatlerce yürütüyor. randevuya geç bırakmak için. buluşuyoruz. Anett’in müzikli evi. Karışıyoruz. saklan ve bul. Barbar Aga’da falafel ve kave ve nargile. Ud ve darbuka. tuhaf süsler. her taraf arap. bu berberi kahfesinde. erkekler giderek daha hızlı el çırpıyor. ortada baston dansı. konuşmak zor. şarkı yüksek seste. seyahat acentamın ismini Titanic olarak değiştirdim. gülüyorlar. 15’inden sonra. Geçici işe girip biraz para biriktirebilirsem…Söz. ben de sahte bilet hazırlayacağım.

experimental literature

sui | 23 November 2003 19:06

sabah bir çinliyle konuşmaya başladik.. bir süre sonra konu muzige geldi. Müzik dinlemiyormuş. cok sinirlendim (bana ne aslinda). “ama dinlemelisin dedim”, “anlamiyorumki sozlerini dedi” eee.. muzik sadece sozmu yaa…?.. sonra onunla konusmak istemedim.. itiverdi beni.. napiim.. sonra müzik aramaya basladim. dun gece birsey olmustu.. “i love rock’n roll” diye bi parca calmaya basladi.. bende gittim dj e kizdim.. sen yapmassin boyle seyler dedim. o daha cok kizdi bana.. iyi dinle dedi.. : (… hay allah yaaa.. bende braytni den nefret ediom ama.. bu parcada bayaa bi tanidik geliyodu.. megersem Joan jett miş.. hey gid jett bee diyip.. aradim kazaa da.. ablacim neler neler yapmiş yaaa.. derken başka şeyler de indirmeye başladim… 6 saattir indirip dinliyorum.. halaa sikilmadim. atin olumu arpadan olsun. eve gitmem gerekiyo ve gidemiyorum.. simdi cektigim butun parcalari cd ye yazicam.. dogru taxime..

Tutarlı yaşamlar

contravener-hafif | 07 November 2003 17:13

Site tam rayına oturmuş iç dünyalarımızın aynası olmuşken bende iç dünyamı s.kik kullanıcılarla paylaşayım istedim. Türkiye’ye geliyorum iki haftasonra. Kendim adına köprünün altından çok sular aktı. 2.5 seneden beri uzaktayım. 2.5 sene ki benden ise daha da uzaktayım. En büyük endişem arkadaşlarım‚ arkadaşlarımla aramızda ki muhabbet. Açıkçası hasret duyduğum geçmişim değil… İsteyerek zorlayarak (örn: Derya Arbaş) olmasa da farklı ilgi alanları çeşitli yaşama hedefleri edindim. Oysa arkadaşlarımın dakikası dakikasına ne yaptıklarını hala tahmin edebiliyorum. Aynı bar‚ aynı amaç‚ aynı yorum‚ aynı günlük akış. Neden bu kadar eminim? Çünkü 6 yıl süren beraberliğimizde dakik bir saat gibi aynı şeyleri tekrarladık durdukta o yüzden. İsabetle açtığım telefonlarda onları tahmin ettiğim şeyleri yaparken yakalabildim ve düşün bazında o anı paylaşabildim. Bu kadar mı tekdüze olmalı yaşam? Kaliteli olanın eğlenceli olanın üzüntülü olanın heyecan verici olanın tanımı bu kadar mı net olmalı?

Donnie Darko

infuscoare | 01 November 2003 10:23

. Bir-th

Yirmi yıl öncesinin çocukları, hayal güçlerini daha fazla kullanmak zorundalardı belki. Belki dünyayı TV ve bilgisayar monütöründen değil de, kendi tecrübe ve gözlemleriyle anlamaya çalışmak için daha fazla zamanları vardı. Ya da belki sadece daha aptaldılar. Süslü hikayelere kolayca inanırlardı.
Bütün çocuklar doğum günlerini sever. Fakat yirmi yıl önce, doğum günlerinden nefret eden çocuklara rastlamak daha kolaydı. Pek tabii onlar, ilk doğum günlerinde yalnız kalanlar, her bir diğerinde yeniden ve yeniden ilkokula başlayan çocuklardı. Onlar, karınlarında kelebekler, kızgın öğretmenlerinin kendilerine ders vermesini bekler…
Ben onlardan birini tanırdım. Hep kızgındı, biraz da ürkütücü. Çocukluğundaki güneşin, tıpkı bütün diğer bebekler gibi annesinin kanıyla boyalı, kırmızı ışıklar çıkararak gölün içinden doğuşunu anlatırdı. Gölün ışıldayarak akşam olmasını bekleyişini ve geceleri sevgili güneşini yine koynunda saklayışını. Bir de, geceleri gölün dibinde uyuyan güneşi aradığını. “Akşam olacak bir gün” derdi…
Bir de fotoğraf albümü vardı. “Annemle birlikte çekilmiş fotoğraflarımız var daha çok içinde” demişti. İçinde olan şey ise sadece, yerlerinden oyulmuş ve başka bir fotoğraftaki annenin yanına yapıştırılmış çocuklardı.
Öldü sonra. Ya da akşam oldu sonunda, uykuya daldı o da. Unutuldu tabii. Neden kızgın olduğunu hiç kimse merak etmedi, her şey ortada değil miydi zaten… Ben yine de merak ederdim, çünkü en çok bana kızardı.

Yazdan kalma bir gün derler ya öyle işte

frannyglass | 21 October 2003 19:19

Bu sabah kalktığımda pencereden gördüğüm günün güzelliğine vurulmuş, günün güzelliğinin keşfini kahvemle sigaramı balkonda içerek kutlamıştım. Ama sonra kuş gibi şakıyarak pek bir hevesle başladığım günü iki haber ağırlaştırıverdi: 60 küsur yaşında bir adamın kendini trenin altına atması ve 20 yaşında bir delikanlının kendini asmak için askerden kaçıp evine sığınması. Sonra toplantı ve günlük iş rutini -ki ölüm, cesetler işimin parçasıdır benim- unutturdu bana günün güzelliğini de, intihar eden o iki erkeğin içaynamın sırrında açtıkları belli belirsiz izleri de. Derken kendimi Taksim’de buldum, bir ay kadar önce kafe açan arkadaşıma uğramak, kafesinden yudumlamak maksadıyla. Aklımda ortak bir tanıdığımız vardı, aylardır görmediğimi hatırlayıverdiğim beyoğlu kaldırımlarında. Ortak arkadaşımız intihar etmiş, kendini asmış o da. Haziran’da. Hızla kayıp düşerken, içaynamızın sırlarında tırnak izlerini bırakan ama işte tam da bu yüzden belki de, aradığında çok işimiz varmış gibi yaptığımız, ancak altı ay görmezsek sorduğumuz, ölümünü ortak bir tanıştan duyduğumuz biri işte. 30’unu görmüş müydü onu bile bilmiyorum. Sormadım hiç yaşını. Bu ölümün üstüne kafemizi içtik, havadan sudan konuşarak. Sonra da dışarıda beni ayartmak için bekleyen güzeller güzeli akşamüstüne karıştım. Eve dönerken, utanmadan gidip Gloria Jean’sten Swiss Mocca aldım, zira yürürken kafe içmek Londra nostaljisi.

Nerede o eski çizgiler…

Judas the Bane | 30 September 2003 15:45

75 yaşındaki babam,hala TRT binalarından Heidi’nin kasetlerini arar.Der ki,o tepenin üstündeki ahşap direkte falanca tarih yazıyordu..Yağmur başlar,Peter ile Heidi sığınacak yer ararlarken sisten görünmeyen uzak zirvelerin hatları,arkalarında çakan şimşeklerle keskinleşir…Peki hatırlar mısınız Clementine’i ve peşindeki acımasız kötülük Mermoth’u.(Böyle mi yazılıyor du yaa?!)Şapkasında pervane olan kedisini.Hele,hele müziği.Hani çizgi film başlarken çalan o şarkı var ya,hatırlayamıyorum onu bir türlü,hatırlayamıyorum…Dur,sakin ol diyeceksiniz.Ama olamıyorum artık…

bi dilim salçalı ekmek…

petito | 29 September 2003 11:03

elimde bi dilim salçalı ekmek,tıpkı çocukken yaptığım gibi..tori i don’t like mondays diyo bi yandan öte yandan benim göz pınarlarımı zorluyo sabah sabah..mutsuzum ben yaaa,çocukluğuma geri dönsem ben,kimse karışmasa,okul demese,iş demese,sorumluluk hayat hiç demese..ben sokakta oynayıp dönüp pis ellerimle topraklı yüzümle koca bi dilim ev salçalı ekmek yesem… bi dilim salçalı ekmek geri götürmez mi beni o günlere?…:(

zift

eceligelenfare | 13 August 2003 15:21

Taa eskilerde tüm insanların çıplak dolaştıkları ve bir kralın bundan rahatsız olduğu için çıplak dolaşmanın günah olduğunu ortaya çıkardığı ve bu batıl inancın günümüze kadar gelmesiyle her gün o kalın yeşil hırkayı, tarhana çorabasını anımsatan tüylü turuncu kazağımı ve belimi bir balıkçı pantolonu gibi sıkan kadife pantolunu giymek zorunda olduğumu annem canımı yakarak üstüme geçirirken düşünürdüm. İşte bu günlerde evimizin dışardan merdivenlerinden birinci kata inerken sonradan dedemin ikinci karısından olduğunu öğreneceğim ve bu yüzden babamla kardeş olup olmadıkları fikrinin beynimi kurcalayacağı amcamı sigara ve çay içerken görmüştüm. Bana intihar ediyor gibi gelmişti. Zift gibi demli çaydan bir yudum aldıktan sonra baş ve işaret parmaklarıyla tuttuğu kısa samsun dan derin bir nefes çekip ciğerlerine eziyet ediyordu. Bir kaç gün önce ışığı yakmak üzere çıktığım su bidonu ile devrilip alt kattaki tuvalet deliğine sularla birlikte girip kaybolacağımı düşünerek ve bu yüzden çok korkarak yuvarlandığım merdivenlerdeki parmaklıklara kafamı sokmuş amcamı izlerken meraklı bakışlarıma o pos bıyıkları altından gülerek ve göz kırparak cevap vermişti. Alt katta dedem ve diğer amcamla beraber yaşayanlarla babamın iyi geçinemediği için büyüyünce bizimde babalarımız gibi birbirimizden nefret edeceğimiz amca çocuklarından başka birinin bize değil bir şey söylemesi, göz kırpması bile içimizde korku uyandırıyordu. Merdivenlerden inerken sağ tarafta bulunan pencereden gelecek büyük amcamın ürkütücü sesini duymamak için sağır olur, suretini görmemek için kör olurduk. Merdiven bittikten sonra kurtuluşa, eğlenceye, özgürlüğe, tozlu toprak sahada satılan limonataya yani sokağa uzanan uzun, rutubetli ve duvarların üzerinde dolaşan kedilerin bir gün üzerime atlayacağından korktuğum koridor her gün biraz daha uzuyordu. Koridorun sonundaki kapıyı açmak için zıplamak zorundaydım. Bir gün kapıyı zıplamadan açabilmiş ve bunu önüme çıkan herkese defalarca anlatmıştım.

Kablo Uzmani

axedir | 24 July 2003 20:28

Yahu bir site vardi… Sevgi ile dosenmeyen kablo bir gun kopar… gibi biseydi. Muhtesem bir siteydi, pembe ustune orjinal icerik.. Amcamizin resmi vardi, ustune gelince uzman yazardi. Amcam kablocuydu galiba??

Bu siteyi birine gostermem lazim ama bulamiyorum. Bookmarklamis birisi adresi bi zahmet sevabina sureya post edebilir mi acaba?

Sevgiler