Benden rahatsız olanlar bilir uzun bir zamandan sonra bayramda İstanbuldaydım. Bir heves bir merak bir endişe ile başladığım 3 haftalık serüven son buldu. Yediğim içtiğim benim olsun gördüklerimi benim gibi gariban gurbetçilere anlatayım.


Öncelikle uçaktan iner inmez bir sigara kokusuyla karşılandım sadece koksa eyvallah sözünü etmem. Ama Bloomberg’e nazariye yaparcasına uçaktan platforma yürüdüğümüz boru duman altıydı. Ecnebilerden altta kalmadığımıza ise bavulları taşımak için el arabasına 5 milyon verdiğimde kani geldim. Yalnız şuna da dikkat çekmek isterim kuru bir kopyalama değil bu. Türkiye’ye yakışır biçimde bir doğu batı sentezi ile vücud bulmuş olay. Şöyle ki: onlarda makinaya atılan para ile sahip olabildiğiniz el arabasına atatürk hava limanında makina orada olmasina ragmen bizzat ücreti yetkiliye teslim ederek kullanma hakkı kazanıyorsunuz. Samimi bir toplum olduğumuzun şiarı daha bismillah kapıdan çıkmadan gavura kanıtlanıyor.


Jetlag’ı daha üzerimden atamadığımı farkeden yakınlarım uyum safhalarında ilk uyarıyı yapıyorlar “aman arabadan iniyorsan içinde biri bile olsa anahtarı üstünde bırakma. İçindekilerle kaçırıyorlar!” üzerinde durmayarak fakat genel havayı biraz olsun teneffüs ederek geçiyorum. Bir çatı altına girene kadar tatilim boyunca bana eşlik edecek kasislerle gecikmeden de buluşuyorum. Bu nadide petrol ürünü öyle birşey ki İstanbul’un kardiyografisi gibi olmuş. Ani çıkıyor ani iniyor. Öndeki tekerlek inmeden arkadaki tekerleğin kasis üzerine çıkmasının caydırıcı olmadığı keşfeden mahalleli yöresel kurallara uymayanları cezalandırmak arabalarına zarar vermek amacıyla inşa etmiş bu yapıyı. Sayılarındaki belirgin artışı farketmemenin mümkünatı yok.


Yapılaşma sadece kasislerle sınırlı kalmıyor zira İstanbul nadasa bırakılmış. Hatıralarımın arka fonunu İstanbul belediyesinin yoğun çalışmaları oluşturuyor. Bu nadasın sonunda muasır medeniyetleri bir tokat bekliyor çünkü bütün meydanlar granit kaplanıyor. Herşeyden önce temizlemesi kolay! Yalnız kötü gelişmelerde olmuyor değil komunizmin işareti raylı sistem baş göstermiş. Bu İstanbul’un daha da büyümesini gelişmesini engelleyecek’ zira göçmenlerin en önemli ekmek kapısını kapatmayı hedefliyorlar. Değerli müteşebbislerimizin -minibus- yolu tıkacak gibi.


Halka gelince halinden memnun gibi. Sorunlarından sıyrılmış. Sonunda da sağlığını ön plana almış. Kapalı yerlerde durmuyorlar açık havayı tercih ediyorlar. Herkes sokakta. Mutlular ama‚ vakurluğu da elden bırakmıyorlar. Gülen insan görmedim desem yalan söylemiş olmam.Ben sağlığımı tehlikeye atarak ayrıldığım yerden başlamak amacıyla Cumhuriyet meyhanesine gittim. Aynı arkadaşlarla tükettiğimizin üçte birini tüketmemiz işletmeciyi kandıramadı. Hatta yanıltmaya yönelik hareket saymış olacaklar ki dolar bazında iki misli fiyatla cezalandırdık. Cezayı yedikten sonra ve zaten arkadaşlarımın konsantresini bozduğum için ziyaretimin geri kalan kısmında kısa kısa bahçe izinlerinde görüşmeye karar verdik. Konsantre bozukluğu dediğim şey ise Türkiyede haftasonu tatiline inanılmayan inşaat sektöründe çalışan arkadaşlarım birde iyi eleman olduklarını kanıtlamak için günde 10 11 saat çalışarak düzenli bir hayat kurmuşlar kendilerine. Bi tabi benim gelişim bu eşşiz düzene çomak sokmaya benzedi.Aylık masraflarımızın aynı olduğunu duymak her ne kadar onlar için bir gurur kaynağı olsa da mesaiye kalmanın para etmediği işlerinde bu haklı gururu onlara sağlayan işverenelerine borçlu olduklarını hissedip hemen işlerine geri döndüler.


Velhasıl kelam herkesin ortak sorusu “ne zaman dönüyorsun?” ’a el işi kahve fincanları‚ rakı bardakları‚ kilim‚ Istanbul belediyesinin 4 cd’lik Istanbul şarkıları türküleri çalışmasını alarak cevap verdim. Zaten bir kısım site ahalisi çoktan siktirip gitmiş olmamı coşkuyla takdir edecektir. Arkamda bıraktığım kasisleri işte onlara armağan ediyorum.