bildirgec.org

kültür hakkında tüm yazılar

Haliç Medeniyetinde Yolculuk

qtarantino | 08 February 2007 20:23

Bu habere göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., tarihî, kültürel ve fizikî yapısıyla İstanbul’un en güzel yerlerinden olan Haliç’in tanıtımı için tekne ile kültür gezileri düzenliyormuş. ‘Haliç Kültür Gezileri’, büyük teknelerle Haliç Turu şeklinde yapılacakmış.

Bütün İstanbulluların ücretsiz olarak katılabileceği turlar her hafta pazar günleri 14.00-17.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek.
İlgilenenler bu gezilere katılım için şu adresten ücretsiz kayıt yaptırılabilecek.

Yabancıların Türklere Bakış Açısı

Guitarist | 08 February 2007 10:30

Scrubs dizisinde,Turk adlı bir karakter var. Hani zenci olan.Tabiki bunun bizim Turk’le alakası yok,o isim olan Turk.

Bu bölümde Turk karısı ile kafede öpüşürken,yanlarında onları izleyen arkadaşı,bıktım Turk’ten diyor ve espri olarak arka masadaki Ömer isimli Türk kendisine denildiğini sanıyor. Espri,komiklik olsun diye. Bunda sorun yok.

Asıl sorun,ömer isimli türkün giyim şekli,hani mısırda filan olur ya uzun entari ve kafada bir sarık. İŞte Ömer de öyle giyinmişti.

Bizi müslüman ülkesinden çok arap ülkesi olarak düşünüyorlar. Onlara kızmıyorum. Böyle düşünebilirler,bizi böyle tanıyorlar. Ama neden? Biraz da suç bizde değil mi?

Avrupa’lı Olmak İsteriz Ama: Madeni Euro’larınızı Almasak?

pilli pati | 18 January 2007 03:32

Biz enflasyona alıştık, sevdik onu. “Neden?” derseniz, bu sevgi bizi cebimizde madeni para taşıma derdinden kurtardı.

Biz 5 kuruş, 10 kuruş sevmeyiz. Bunlar da var tabii ama bu kuruşlar ismiyle gezer, piyasada. Bir aralar belki görmüşlüğümüz vardı? Ne zamandı? Unuttuk… Arada sırada elimize geçince nostalji yaparız, gözlerimiz dolar, aslında fena da sayılmaz. Duygusal milletiz, yakışır bize.

Şimdi biz, bir de hayaller kuruyoruz ya, “Avrupa’lı Olacağız” diye, işte bu hayallerimize “madeni euro’ları almasak” diyoruz. Nasıl desek? Ağırlık yapıyorlar da…

Doğu – Batı Farkı Üzerine Farklı Bir görüş

semazem | 08 January 2007 16:35

Bu aşağıdaki metni sadece bir kitaptan alıntı olmaları nedeniyle gönderip göndermemekte çok tereddüt etmiştim. Zira başlık altındaki fikirleri çok merak ediyor ama maddi bir amaca yorulabileceği için de tereddüt ediyordum.

Sonra bugün Clicia x arkadaşımızın “Dogu” ve “Batı”nın Sentetik Ayırımı isimli yazısını gördüm ve göndermeye karar verdim.

Bu paragraflar Hakan Günday’ın MALAFA isimli kitabından alıntıdır. Sözler yabancı bir ülke vatandaşı tarafından bir Türk vatandaşına söylenmektedir :

“Dogu” ve “Bati”nin sentetik ayirimi

Clicia x | 05 January 2007 23:01

Cok sevdigim arkadasim Q. Noel oncesi Turkiye’den ziyarete geldi. Onunla tarihi yerlere, muzelere, sergilere gittik. Ona cografi olarak kulturel degerlerin birbirine aktigini, insanlarin kulturel aliskanliklari disinda aslinda ayni yapitasina sahip olduklari icin ayni istekleri, korkulari duygulari oldugunu anlatmaya calistim. Bunun da insanlari birbirine yaklastirdigini. Aslinda Dogu-Bati ayiriminin Avrupa’nin kolonilesmesi icin bir bahane, bazi kaynaklari ele gecirmesi icin bir motivasyon oldugunu; ayni sekilde de guclu bireylerin Dogu’da iktidarda kalmak icin bu hayali ayakta tutmaya calistigini. Soylediklerim arkadasimi ofkelendirdi. Bana hayatimin yarisindan fazlasini Turkiye disinda gecirdigim icin, Dogu kulturune yabanci oldugumu, ozellikle 90lar sonrasi Turkiyesini anlamadigim icin bu konuda konusmamam gerektigini soyledi. Ona gore ancak bir konuda yeterli arastirma yaparsam, ve bu konuda uzmanlasirsam fikrimi soylemeliymisim. Ben de “Herkesin bir gorus hakki vardir” fikrini, ve bir konuyu uzman olmadan tartisabilecegini, bu sayede dusuncelerin gelisebilecegini, insnalarin birbirinden ogrenebilecigini anlatmaya calistim. Aldigim cevap “senin sacma fikirlerini dinleyemem, kapa ceneni ” oldu.

japonca bazı çeviriler

codellnet | 01 December 2006 08:49

Konnichi wa!
Merhaba! / Iyi günler!

Ohayoo gozaimasu!
Günaydın!

Konban wa!
İyi akşamlar!

Oyasumi nasai!
İyi geceler!

Hisashiburi desu ne.
Ne zamandır görüşmedik, değil mi?

Gokigen ikaga desu ka?, Ogenki desu ka?
Nasılsınız?, İyi misiniz?

Okagesama de. / Genki desu, arigatoo.
İyiyim, teşekkür ederim.

Totemo genki desu.
Çok iyiyim.

Doo, genki?
Ne var, ne yok?

Maa maa desu.
Eh, şöyle böyle.

Waruku wa arimasen.
Fena değilim.

Anata no namae wa nan desu ka?
Adınız nedir?

BİR TRABZON MASALI…

koza 68 | 28 November 2006 13:30

Fenerbahçe teknik direktörü, maç esnasında sağına soluna düşen her cismi inceledi…Sonra eliyle koluyla bir takım işaretler yaptı…
“futboldan en iyi anlayan” Trabzon tribünlerinden Zico’nun kafasına çakmak, pil, para ve televizyondan baktığınız zaman “tanımlanamayan” cisimler yağdı…
Öyle anlaşılıyor ki , “ futboldan en iyi anlayan” Trabzon taraftarı, sahadaki oyunu beğenmemişti ve tıpkı bir tiyatro oyununu ya da showu beğenmeyen seyirci gibi , sahadaki baş aktörün üzerine çürük yumurta attı… Ne var bunda?…
İyimser yanım böyle düşünmek istiyor…
Ama nereye kadar…
Maç sonu görüntüler ekranlardaydı… Stad harabeye döndü…
Trabzonlular, Fenerbahçe’yi sevmiyor… Olabilir !…
Orada oynanan farklı maçlara bakıyorum…Yaşananlar aşağı yukarı aynı…
Trabzonlular kimseyi sevmiyor…Eski toleransları yok…Hoşgörü ve sağduyunun yerinde yeller esiyor…
Burada “Derinliğine bir toplumsal şiddet tartışması” başlatacak değilim. Ancak, şiddeti, kulüpler tarafından beslenen “bir avuç insana” bağlayan düşünceye de katılmam mümkün değil…
Elbette ki bu görüşün de irdelenmesi,değerlendirilmesi gerekir, doğruluk payı da vardır,ama maç içinde ve sonunda bir stadın altı üstüne getiriliyorsa , böylesine bir eylem , bir avuç insanın eseri olabilir mi?…
Sahada futbol oynayanların seyirciyi “tahrik” eden bir hareketleri yok, misafir takımın kenar yönetiminden tahrik edici bir hareket bir jest yok…
O halde Karadeniz’de neler oluyor?…
Belki de Trabzon kentinde kültürel bir değişim yaşanıyor…Öyle ya , dağılan Sovyet Birliğinden akın akın gelen , genç “Nataşalar” Trabzon’lu gençlerin “kültürel” yapılarına önemli katkılar yapmış olabilirler. Bu ülkeden gelen bayanların kendi ülkelerinde “yüksek sanatlarla” ilgilendikleri ve böyle bir kültürün temsilcileri olduğu gerçeğinden yola çıkarak,kendi estetik zevklerini, Trabzon’lu gençlere aktardıklarını düşünüyorum!…Dolayısıyla “Futbol oyunu” Trabzonlulara eskisi kadar doyurucu gelmiyor da olabilir!!!…

türk kızları somurtmasın artıkın..

ocak | 11 November 2006 00:43

türk kızları her zaman kibirli ukala kendini begenmiş olmak zorundamıdır.. dikkat edin (istisnalar kaideyi bozamaz) bizim ülkenin yeni nesil kızları hemen hemen aynı.. sorsanınız utanmadan dünyanın merkezi benim diyecekler.. ama omlet yapmasını dahi beceremezler.. ülkemizin kültürü degiştikçe kızlar daha cok degişiyor.. mütevazi kız bulmak inanın zor.. bunlar benim düşüncem kırılanlar varsada özür dilerim ama yarası olan gocunur diye düşünüyorum.. sanırım vefakar ve cefakar kadınlar sadece geçmişten günümüze kültürü bozulmamış annelerimizdir..

Eskişehir ne kadar Eski?

MerakliKedi | 30 October 2006 14:05

Şeker bayramında Eskişehir’e gitme önerisi geldiğinde “iyi ama neden” dedim içimden. Ama öneri güvenilir yerden geliyordu ve bir gece kalınacaktı. Kısa ama iyi bir kültür gezisi olabilir diye düşündüm. Bayramın ikinci günü, erken saatte yola çıktık ve beş saatlik yolculuğun sonunda Eskişehir’e ulaşmıştık bile.

Yazıyı buraya kadar okuyanlar ve gitmemiş olanlar, açık açık söylemeseler de benimle aynı şeyi düşünüyordur; Eskişehir’de ne var ki? Öncelikle çok iyi bir rehberle başladık yolculuğumuza. Ertuğrul Algan sanat tarihi eğitimi almış bir üniversite hocası. Tüm sorularımızı eksiksiz cevapladığı gibi bize kültür, tarih ve doğa gezisi yaptırdı.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi dışında da adını duyurabilecek özellikle sahipmiş. Örneğin Odunpazarı’ndan sonraki ilk durağımız olan Ballıhisar (Pessunus), Frig’lerden kalan anıtlarıyla inançları sorgulatıyordu. Ana tanrıça Kibele’ye yapılan ibadet, rahiplerin kendini adama şekillerini dinledikçe, Muazzez İlmiye Çığ’ın kulaklarını çınlattık bolca. Ballıhisar bu güne kadar çok az kazılmış. Rehberimiz köyün sit alanı ilan edildiğini ve çok kısa bir sürede baştan sonra kazılacağını söyledi. Efes boyutlarında bir antik şehir çıkması bekleniyormuş.
Oradan Sivrihisar’a geçtik. Şirin bir köy. Ama köydeki kocaman Ermeni kilisesine inanamazsınız. Bu boyuttaki bir köyde bu kadar kiliseye gerek var mı diye düşünürken cevabını rehberimiz verdi. 1800’lerin başında 32.000 olan nüfusun 15.000’i gayri müslim imiş ve bunun da 1500 kadarı Ermeni. Bu toprakların nasıl bu kadar yaratıcı olduğunun göstergesi sanki bunlar. Bir zamanlar nasıl da böylesi sevgiyle yoğrulmuş, kardeşlik içermiş bu topraklar. Sonra ne olmuş? Gerçekten sonra ne olmuş acaba – zira yıllarca bir arada yaşayan bu insanlar gittikten sonra ibadethaneleri neden gübre deposu olarak kullanılmış? Bunu anlamak, buna inanmak o kadar zor ki…

Profesyonellerden Afrika Fotoğrafları

nocsd | 24 October 2006 11:06

Afrika'dan İnsan Manzaraları
Afrika’dan İnsan Manzaraları

Bir proje yapılmış, 2002 yılında 26 ülkeden 100 fotoğrafçı Afrika’da muhteşem fotoğraflar çekmiş… Fotoğrafları burada inceleyebilirsiniz, gerçek fotoğrafçılardan Afrika’da hayatın çarpıcı fotoğrafları…