Cok sevdigim arkadasim Q. Noel oncesi Turkiye’den ziyarete geldi. Onunla tarihi yerlere, muzelere, sergilere gittik. Ona cografi olarak kulturel degerlerin birbirine aktigini, insanlarin kulturel aliskanliklari disinda aslinda ayni yapitasina sahip olduklari icin ayni istekleri, korkulari duygulari oldugunu anlatmaya calistim. Bunun da insanlari birbirine yaklastirdigini. Aslinda Dogu-Bati ayiriminin Avrupa’nin kolonilesmesi icin bir bahane, bazi kaynaklari ele gecirmesi icin bir motivasyon oldugunu; ayni sekilde de guclu bireylerin Dogu’da iktidarda kalmak icin bu hayali ayakta tutmaya calistigini. Soylediklerim arkadasimi ofkelendirdi. Bana hayatimin yarisindan fazlasini Turkiye disinda gecirdigim icin, Dogu kulturune yabanci oldugumu, ozellikle 90lar sonrasi Turkiyesini anlamadigim icin bu konuda konusmamam gerektigini soyledi. Ona gore ancak bir konuda yeterli arastirma yaparsam, ve bu konuda uzmanlasirsam fikrimi soylemeliymisim. Ben de “Herkesin bir gorus hakki vardir” fikrini, ve bir konuyu uzman olmadan tartisabilecegini, bu sayede dusuncelerin gelisebilecegini, insnalarin birbirinden ogrenebilecigini anlatmaya calistim. Aldigim cevap “senin sacma fikirlerini dinleyemem, kapa ceneni ” oldu.Ona gore, Dogu- Bati diye keskin bir cizgi sozkonusu. Tipki iyi ve kotu gibi, siyah ve bayaz gibi, arada tonlari olmayan bir cizgi. Bati’yi tarif ederken tanriyi bilimle degismis, materyalist, ateist-hristiyan karisimi, duygusuz ve ahlaki bozulmus toplum; dogu ise bilime gerek duymayan, maneviyata, insan ruhuna onem veren, kiymet bilen, bozulmamis muhafazakar gibi vasiflari saydi.Ona ornek olarak Bati denen kesimin Bati’yi bir Yunan ideali uzerine kurduklarini, halbuki yakin zamanda Avrupa ulkesi kabul edilen Yunanistan’da insanlarin bizden ayiran seyin sadece din ve dil oldugunu, ruh olarak bizlere cok benzediklerini anlatmaya calistim. Bazi kulturel aliskanliklarin cok yuzeysel farkliliklar oldugunu, sinirin otesinde insanlarin ayni korkulari, acilari ve sevincleri oldugunu, ruh olarak cok seyin ortak payda oldugunu anlatmaya calistim. Hatta avrupa ulkelerinin su anki sinirlarinin sonradan konmus sentetik duvarlar oldugunu, insanlarin birbirine din, dil, irk, kultur acisindan kaynasabildigini, sinirlarin, duvarlarin, kulturel kutuplasmalarin sadece kaynaklarin derli toplu sekilde belli gruplarin elinde kalmasi icin uydurulmus bir mit oldugunu soyledim. Tarihte Osmanli Devleti’nin aslinda bu “Dogu-Bati” ayirimini asmis bir imparatorluk olarak, bu cizginin ne kadar sentetik oldugunu ispat ettigini.Tartismanin bir kismi Dogal Tarih Muzesi’nin Evrim kisminda gecti. Burada arkadasim tedirgin oldu, bu teoriye inanip inanmadigimi sordu. Ben de bunun sadece bir teori oldugunu soylemeye calistim. Teoriye inanc gerekmedigini, gercegin bilim adamlari tarafindan arastirildigini, bilimin onyargisiz olarak dogruyu bulma yolunda giden bir surec oldugunu. Ona hayatin tek hucreli canlilardan birden nasil cok hucreliye gectigini, ozellikle Kanada’da (Burgess Shale) bulunan Cambrian fosillerinden Pikaia’nin ilk omurgali hayvanlarin atasi olabilecegini, bu fosillerden geriye taninabilecek canlinin kalmadigini, defalarca tukenme sirasinda cok-cesitli canli yelpazesinin dallari kirilan agac gibi daha komplike, daha cevreye uyumu zor cesitler cikip yok yok oldugunu, viruslerin ise, milyonlarca yil evrimlesmeden kalabildigini, bunun anca tesaduf ve degisen cevre sartlarina uyanlarin hayatta kalabilecegi bir tablo cizmeye calistim.Muzeden ayrilirken, bana bilimin univesitelerde bagimsiz olarak arastirilamadigini, saf bilgiye ulasimin mumkun olmadigini, universitelerin yavas yavas belli “ozel ilgi alanlari”na hizmet eden arastirmalar yapan, belli amaclara hizmet eden kuruluslar oldugunu soyledi. Arkadasima hak vermekle birlikte bilim yapanlarin amacinin bu alanlarin otesinde ve idealist temellerde olduguna ikna etmeye calistim.Ama bilimin Tanri’ya karsi bir savas acip onun yerine oturma hevesi olmadigina ikna edemedim. Arkadasimin Bati hakkindaki bu gorusu esnemiyordu.Muzeden cikarken yagmur yagiyordu. Semsiyemizi trende unutmustuk. Bana “Dua et de Amip’ten gelme Tanri’na su yagmuru durdursun” derken icimde birseyler kirildi.
yorumlar
Ne yazık ki ülkemiz böylesine “at gözlüklü” bireylerin çoğunlukta olduğu bir ülke…Batı – Doğu ayrımının tinselliğe ( onların sözcükleriyle; maneviyata, ruhsallığa ) verilen değerle ölçülmesi yanılgısı, bu yanılgının ardına gizlenen “tembellik” yanlışı, “miskinler tekkesi” uyuşukluğu bağlamında…Nasıl ki kadın-erkek ayrımı yalnızca yataktaysa, nasıl ki kadın-erkek arasında ussallık-duygulanım gibi insana özgü değerler bağlamında ayrım yoksa ( Kadınların anaç, merhametli oldukları safsatası gibi…Eğer bu safsata gerçek olsaydı; çocuklarını cami kapılarına, terk eden analar ya da cinayet işleyen kadınlar hiç varolmazdı ), kuşkusuz insanların Doğulu – Batılı coğrafyada yaşıyor oluşu nedeniyle insana özgü ayrımlar da yoktur. Ayrımlar elbetteki toplumsal gelenek, görenek, koşullandırmayla yönlendirilen ya da buyruklarla yerleştirilen tutum ve davranışlar bağlamında başkalıklar gösterebilir ki bu da genellikle yetkesini, egemenlik alanını korumak isteyen buyurganlarca ( ki aileden devlete tüm kurumlar ) belirlenmiş olanlardır. Nedense Türk toplumunun tanımadığı toplumlara korkulu bakışında; hep kendinin diğerlerinden kirlenmemiş, bozulmamış, gelenek ve göreneklerinden kaynaklanan üstünlüğü olduğu saplantısı olagelmiştir, bu saplantının varlığı da buyurganların/egemenlerin hep işine gelmiştir. Oysa zincirlerini koparıp, kabuklarını kırıp dış Dünya’yı tanıma girişimiyle; tüm insansoyunun nedenli birbirine benzeştiklerinin belirlenmesi sonucunda endişeler, önyargılar ortadan kalkacak, kurulan sağlıklı ilişkiler sonucu insanlararası korkudan beslenen buyurganların, egemenlerin ( özellikle de siyasal anlamda ) yetkeleri sarsılmış olacak, belki de daha barışçıl bir gelecek gerçekleşecek insansoyu için…Buradaki anahtar sözcük; “tanımak” , bir diğerini “tanımak” olmaktadır…Güzel bir konuyu yansıya taşımışsınız…
Konuyla ilgili bir alıtıya buradan göz atabilirsiniz.
Arkadaşınızın “at gözlüklü” ya da “miskinler tekkesi” uyuşukluğunda olduğu teşhisini koymadım ki onu savunma gereğini duymuşsunuz…Yoksa bu savunmanız bir çeşit “bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” alınganlığı mı?…Bir kez daha okuyup, yorumlamaya çalışırsanız; yazımda göreceksiniz ki bir genelleme var…Üstelik “esneklik” ve ortaya konulan “teorinin doğruluğu” sorunsalına gelince; pozitif bilimler bağlamında değişmeyen, tek “doğru”dan sözedebiliriz, ama sosyal bilimler alanında ve sosyal bilimlerin deneyim/sınama/test alanı toplumsal yaşamda değişmeyen, tek “doğru”dan sözedebilir miyiz?…Kuşkusuz hayır…İnsan ilişkileri bağlamında “Ne kadar insan varsa, o kadar doğru vardır” gerçeğini yadsıyabilir miyiz?…Elbetteki esneklik, elbetteki empati, elbetteki bir diğerini anlamaya çalışmak, elbetteki bir diğerini “tanımak”…Üstelik “tartışılarak” eğilip, bükülen konular arkadaşınıza göre değilse; toplumsal yaşam nasıl arkadaşınıza göre yaşanılabilir oluyor, pek de anlaşılır gibi değil…Çok bilinen deyişle; “insanlar konuşa, konuşa anlaşır” ve tartışmalarla, sorunlar çözülür, tartışmalarla savunmalar yapılır ( ki hukukda; tartışmalarla, savunmalarla “haksız” konumunda olan, “haklı” konumuna bile gelebilir ya da “haklı” olduğunu ileri sürenin gerçekte “haksız” olduğu tartışmalarla kanıtlanır), başta kişiye özel değildi yorumum ama, bu açıklamanızla biraz kişiye özelleşti…Neyse; yine de arkadaşınıza bu kişiliğiyle yaşamda varolma savaşını sürdürebilmesinde kolaylıklar dilerim…Toplumsal yaşamda; “matematikte doğru tektir” çıkarsamasındaki gibi yaşamak/varolmak hiç de kolay olmasa gerek…
Clicia X,Darwin, benim için teori bile değil ama arkadaşınızın üslubunu çok sert buldum. Bazı fikirlerine katılabilirim. Fakat “genellikle anlaşmazlıklar konuyla ilgili değil de üslupla ilgili olaraak çıkar” sözüne katılırım. Yani sizin üslubunuzdan çok şey öğrenilebilir. Fakat sizden fikir almaya hazır olmak lazım.Hayatta benim için bir kaç konu dışında tek doğru olduğunu düşünmüyorum.Sık sık yabancı ülkelere giden biri olarak, sizi bir parça anlıyorum. Farklı kültürlerle harika bir alışveriş yapılabilir. Fakat cesur, açık ve sabırlı olmak gerekiyor.Saygılar