bildirgec.org

karga hakkında tüm yazılar

Karga ve Ceviz

Chat Noir 1 | 15 February 2011 13:46

Karga karga gak dedi,çık şu dala bak dedi. Bu kargalar ne kadar akıllı. İnce uzun bacaklarıyla ne kadar da sevimliler. Belki daha önce duyduğunuz bir şeyi anlatacağım. İlgili videoyu buradan izleyebilirsiniz. Televizyonda izlediğim görüntülerde kargalar ceviz yiyebilmek için trafiğin işlek olduğu bir caddede araçlar hareket halindeyken cevizi aşağı atıyorlardı.

BALKONA ÇIKMAK

il mare | 27 June 2009 12:19

Şimdi yemeklerini ocağın ateşine emanet etmiş kadınların,camlarının önünde geçirdikleri zamanlarda neler yorumladıklarını anlayabiliyorum galiba.Gözlenenler elbet farklıdır;fakat kendilerinin ne kadar dışına çıkabildiklerini,merak duygularının nasıl da fokurdaştığını falan cidden anlar gibi oluyorum:)

Rüzgarın güzellik katıp kimbilir neyden çalıp getirdiği ferahlatıcı,eski,birşeyleri anımsatan kokusunu da burnumun terkedemeyişiyle,kendine şu sıralar kitap okumaktan başka yapacak bir şey yüklemeyen ben,vaktimin çok büyük kısmını balkonumdaki yüksekcene bir sandalye üzerinde geçiriyorum.Bugünlerde böyleyim.Elimde 500 küsür sayfalık kitabı da gördükçe,sol yanağıma çarpan kokulu rüzgar,kulağıma ‘hiç uğraşma,böyle aval aval dışarı dalan gözlerle bitmez o elindeki’ diye fısıldıyor.Hak verip tebessüm ediyorum kendisine…

The Crow (1994)

deadcall | 29 May 2008 11:20

The Crow, yönetmenliğini Alex Proyas‘ın üstlendiği, başrollerinde Brandon Lee ve Michael Wincott‘un paylaştığı 1994 yapımı film. Brandon Lee filmde rock gitaristi Eric Draven’ı canlandırmaktadır. Nişanlasına tecavüz edildikten sonra ikiside öldürülür. Fakat Eric geri dönecek ve intikam alıcaktır. İnanışa göre; dünyada bazı işlerini tamamlayamadan ölenlerin ruhları bir karganın bedeninde tekrar dünyaya gelirler. Ve ancak kendilerine yapılan yanlışları düzelttikten sonra diğer tarafta huzur bulabilirler. Sıradan bir konu gibi görünmesine rağmen film gerçekten etkileyici. Sevginin gücünü anlatmaya çalışan bu filmde, Michael Wincott kötü adam olarak karşımıza çıkıyor. Ve benim fikrim hakkını da veriyor.
Filmin üzücü tarafı ise, film çekimleri sırasında Brandon Lee’nin ölümü. Filmde kuru sıkı kullanılması gerekirken, gerçek silah kullanılıyor. Filmin geri kalan kısmı ise bilgisayar yardımıyla yapılıyor. Benzeyen birini bulup, Brandon’ın yüzü bilgisayarda ona aktarılıyor.

ÖZGÜRLÜĞÜ YAŞAMAK

teacher07 | 01 April 2008 01:12

Bir çalı dbinde dünyaya geldiysen eğer…
Dağ yoncalarının kokusu dolduysa ilk nefesinle
ciğerlerine…Deve dikenleri arasında emeklediysen…
Ağaç dalından at bindiysen çayırlarda…Ormanı,kuşları, domuzu, ayıyı tanıdıysan. Tavşanı gördüysen ymuşacık.Kuyruk
savuran tilkiyi tanıdıysan.Binbir çeşit çiçeği,böceği ,
karıncayıizlediysen.Ağustos böceğini dinlediysen.
Geceleri ateş böcekleri ışltısında dans ettiysen.
Yarasa gördüysen karanlık mağaralarda.Kartalı
gördüysen yalçın kayalıklardaki yuvasında.Keklik
gördüysen kınalı, kargaları da sevebildiysen.
Kopamadıysan dağlardan, gecesi çekiyorsa seni
aya, yıldızlara.Gündüzleri koyu gölgesinde ıhlamurun, düşlere yolculuk ettiysen.Düşlerin
alabildiğine geniş, alabildiğine uçsuz bucaksızsa.
Düşüncelerine kimseyi sokmuyorsan, karışamıyorlarsa sana.Düşünme yasalarını kendin yaptınsa eğer… Pirinç ayıklar gibi ayıkladıysan
bir, bir…

Karga

| 10 December 2007 17:56

az evvel çıktım dışarı.. kargalar huzursuz.. çığırışıyorlar yine.. binlerce çığlık ile inliyor karacaahmetin mezartaşları..

gün battıktan hemen sonra.. gökyüzü henüz karaya çalmadan evvel.. koyu bir gri, açık bir lacivert gibi iken.. yüzlercesi havalandı.. çılgınca dönüyorlar prefabrik ofisin üstünde şimdi..

mezarlıklar niye çeker bu hayvanları..? acaba eric haklı mı..?

istanbulun çeşitli yerlerinde görmek mümkün bu kuşları ama burada yüzlerce, binlerce.. dönüyorlar havada.. kargadan bir bulut.. selvilerin üstünden havalanıyorlar canhıraş çığlıklarla..

Besle kargayı

kopanisti | 06 August 2007 13:53

Bu yazıda, ‘’Besle kargayı oysun gözünü’’ özdeyişinin nasıl doğduğunu ve bu özdeyişle yayılmaya başlanan ve günümüze kadar gelen ekin tarlalarından kargaları kaçırtmak için konan korkulukların hikayesini ve karga beslememe geleneğini okuyacaksınız.
Vakti zamanında bir genç varmış, bu gencin bir gün tarlada ekinler arasında dolanırken bulduğu yeni doğmuş cılız ve sevimsiz minik yavru bir kuşu merhamet ve sevgi dolu hislerle eline alıp, ahıra götürüp, besleyip iyi etmek büyütmek ardından salıvermekti tek düşündüğü ve buna karar verdiği anda buraya nasıl geldiğini, annesinin nerede olduğunu da düşünmeden edememişti. Ahırdan içeri girdiğinde keskin bir at kokusundan asla rahatsız olmazdı, bilakis bu kokuyu hissetmeden geçireceği bir günü kayıp sayardı. Sakin adımlarla ahırın sonuna kadar yürüyüp bir kutunun içine doldurduğu samanların arasına minik ve tüysüz yavruyu bırakıp tekrar dışarı çıktığında, ahırın yanındaki salatalık tarlasındaki toprağı eşeleyerek bulduğu birkaç solucanla kuşu beslemeye başladığı günleri daha dün gibi hatırlıyordu. Gel zaman git zaman birkaç hafta emek vererek besleyip büyüttüğü bu kuş palazlanıp da şekillenmeye başladığı anda, bunun birkaç hafta sonra bir karga olacağını geç de olsa tahmin etmiş ve onu ahırın önüne artık uçsun gitsin diye bırakmıştı. Gelin görün ki bahis konusu olan bu karga canlısı ekmek elden su gölden türünde yaşadığı bu bohem günlerin keyfini ahırda sürerken, ayağına kadar gelen solucanları da yalamadan yutar bi de üstüne pişkin pişkln geğirir ve osururdu. Her zaman solucanı ve suyunu ayağına beklemiş olmasına rağmen, delikanlı saf duygularla onu aç bıraktığı anda uçup gideceğini zannetmeye devam ede dursun, üstüne üstlük karganın ahırda yaptığı tüm pislikleri de hergün deterjanlı sularla temizleyip, atlar rahatsız olmasın diye de ellerini zefranlı sularla da yıkadığı bir günün sonunda yorgunluktan ahırda uyuya kaldığı savunmasız bir anında, karganın haince saldırısına uğrar ve aç olan karga tarafından gözleri oyulmak suretiyle yenilir, afiyetle bitirilir. Karnını kanlı gözlerle vahşice zevkler ile doyuran karga uçarcasına kanat çırparak gagasından kanlar damlaya damlaya mahalden uzaklaşırken, yerde göz yuvaları kanlar içinde kalan genç bir delikanlı bırakır.
Karganın annesi, yavrusunun büyüyünce bir cani uçucu yaratıksal yaşam formu olacağını daha doğduğu anda anlayıp onu kimse bulamasın diye bilhassa ve bilhassa tarlada ekinlerin arasına atarak ölüme terk etmesinden sonra yavrunun bulunarak beslenmesi, olacakla öleceğin önüne geçilemeyen bir yazgı, kara bir talih idi genç delikanlı için.
İki gözü kör olan genci, canını verecek kadar çok sevdiği, sevgilisi olacak kaltak da ‘’ben hayatım boyunca bir köre bakmak için gelmedim bu dünyaya deyip’’ terk etti ve kasabadaki çırçır fabrikası sahibinin mersedesli oğluyla evlendi. Bunu duyan genç iyice yıkıldı ‘ulan ben böyle dünyanı te dibine koyayım’’ deyip, çıkın torbasını hazırlayarak, kaptı bağlamasını, sadık dostu reks adlı goldın red river köpeği ile beraber o dağ senin bu taş benim gezmeye ve yanık yanık aşk türküleri okumaya başladı. Türkülerini yedi düvel dinledi, ezberledi. Ezgileri yedi denizlerde yankılandı.
Öykü dilden dile geçti, günümüze kadar geldi. Siz siz olun kimsenin işine burnunuzu sokmayın düşüncesi sahibi insanlar da o gün bu gündür hiç kimse gözleri oyulmasın diye karga beslememe geleneğini günümüze kadar yaşattılar. Tüm tarlalara kargaları kovalamak ve korkutmak maksadıyla siyah şapkalı, yırtık pırtık siyah paltolu, ve samandan gövdeli çirkin ucube cansız, zombi görünümlü korkuluklar konmaya başladı. Maksat gençlerimizin gözleri oyulmasın, sevenler ayrılmasın, sevgiler para pul ile satın alınmasın.