bildirgec.org

karamsarlık hakkında tüm yazılar

BÜYÜMEDEN ÇOCUK KALSAYMIŞIZ KEŞKE…

metezade | 27 April 2011 11:03

Çocukken çok uzaktaymışım gerçeklerden. Sabah bir yere yetişecekmiş gibi yarım yamaklak bir kahvaltıdan sonra koşarak dışarı çıkardım. Sokak benim oyun dünyamdı, arkadaşlarımla kılıktan kılığa girerdik saklambaç, evcilik, körebe, istop, domino… oyunların sonu gelmezdi. Sokağın zevkini tamamem emdiğimizde ağaçlara dadanır, daldan dala atlardık. Düşüp biyerimizi kırdığımız da olurdu elbet, Ağacın tam tepesindeyken (oyunun en zevkli yeri gibi gelirdi hep) akşam ezanı okunurdu. Bu sesi duyunca yüzümüz düşerdi, artık eve dönme vaktiydi. En büyük üzüntümüz buydu o zamanlar…

Eve girice, annem bıkmadan usanmadan her gün aynı tepkiyi verirdi: ”Hemen dizlerinin üzerinde banyoya git sakın yere basma yeni temizledim evi leş gibi olmuşsun…” bu sözleri bazen koro halinde söylerdik hiç unutamadım aklıma kazındılar:)

Niye herşey yalan?

huzunlugunes | 21 February 2011 11:03

Niye sevgiler, aşklar hep yalan… Tam güveniyorsun bağlanıyorsun en sonunda herşey sahte çıkıyor. İşte tam bu dediklerimiz niye hep bizi kandırıyor. Sevilmek bu kadar mı zor? Keşke hep çocuk kalsak da bu kadar yanmasa canımız. En zor olanda çok güvendiğimiz bir insanın bizi sırtımızdan vurması. Niye güzel aşklar fazla yok? Niye herkes ayrılıyor? Keşke sevdiğimiz kadar sevilebilseydik…

Su bütün dertleri siler

hayalicindegecti | 26 August 2010 17:00

İlk adımın biraz çekingendir, sonra hızlanırsın, ama koşmazsın hiç. Sabahın köründe koşmak sinirine dokunur, hem zaten o enerji çoook gerilerde kalmadı mı?
Yürürsün yürürsün, hızla nefes alır verirsin. Son günlerin terslikleri, felaketleri tatsızlıkları, suratsızlıkları ise hep aklındadır:
Onu öyle yapmasaydım, neden ona öyle dedim ki? Kırılmıştır kesin.
-Hay Allah, kalp krizi geçirmiş ve 48 saat yaşamış sadece… İnanamıyorum onun öldüğüne, tamam kabul ediyorum, çok yakın değildik, ayda yılda bir bile aramazdık birbirimizi ama hala yaşasaydı keşke…
-Karşıdan gelen şu adamlar ve kadınlar da ne suratsız öyle? Olur mu ama yahu? Her gün bu parkurda karşılaşıyoruz. İnsan biraz gülümsemez mi?
-Ufff ya şu referandum ne olacak? Ya evet çıkarsa? Zaten kan uyuşmazlığın olan bu idarenin daha da ceberrutlaştığını düşünebiliyor musun?
-O zaman onun iş bulması daha da mı zorlaşacak? Zaten kimsenin ne ehliyete ne deneyime baktığı var, öyle değil mi?

Adımların gittikçe hızlanır, güzel bir rüzgar eser. Kendi kendine bir oyuna girişirsin, o suratsız kadına gülümsesem karşılık alır mıyım? Ah evet, hem öyle güzel gülümsedi ki. Hiç de suratsız değilmiş, dişleri de bembeyazmış. Hele şu yaşlı adam, gülümsediğinde en az on yaş gençleşti gibi…
Yürüyüşünün son dakikalarında nedense kafandaki bütün olumsuzluklar gitmiş, sihirli bir el bütün düşüncelerini değiştirmiştir:
-Ona söylerim, biliyorum seni ihmal ettim ama bunun sebepleri vardı derim… Seni aslında o kadar çok seviyorum ki derim. O da bana gülümser hemen.
-Biliyorum ölüm çok acı, ama ne yapabiliriz ki, yaşamın kanunu bu… Hiç olmazsa acı çekmemiş. Hem kaç yıl oldu bilmiyorum ama son görüşmemizde nasıl güldürmüştüm onu.

Ooo, yarım saat nasıl da akıp gitmiş sen yürürken. Heryerinden şıpır şıpır ter akıyor. Haydi koş şimdi kumsala… Kumlar nasıl buz gibidir. Ayakkabılarını, çoraplarını çıkarıp at bir kenara. Kumlara bas. Ohhhh nasıl serin…
-Aslında hayat çok güzel. Bu bana verilmiş bir şans, tek bir şans tamam mı? Ve bunu sonuna kadar değerlendirmeliyim.
-Yeni bir sayfa bugün… Bembeyaz yepyeni bir sayfa. Hiçbir şeye üzülmek zorunda değilim. Üzülmeyeceğim, söz.
-Amaan, referandumdan ne çıkarsa çıksın. Ben miyim yani o yükün altına giren? Sonuçta her toplum layık olduğu biçimde yönetilmiyor mu?

Uffff boşver bunları. Haydi at kendini suya…
Ayakların suyun içinde, haydi koş, iki adım sonra su derinleşir, kulaç atmaya başlarsın… Ne güzel, denizde günün bu saatinde sadece sen varsın, önce seni ürperten serin sular, saçlarını da ıslattığında sanki bütün dertlerini de söküp, siler atar.
Birazdan eve dönersin. Güzel bir çay demlersin, yanında domates, peynir ekmek, biraz da üzüm… Gazeteni alırsın eline…
Yaşamak güzel şey be kardeşim (*)dersin.

Ya Umutlarda Biterse….

ZKUD | 23 June 2009 09:51

Bugünlerde içimi bi huzursuzluk kaplıyor nedendir anlamıyorum. Okulum bitti bi iş bulmam lazım bir de askerlik yaklaştı sevdiklerimden ayrılcam acaba bunlardan dolayı mı diye düşünüyorum. Ama sorumun cevabının bu olmadığına karar veriyorum aniden.

Çünkü bunları düşünen birisi sevdiklerine daha yakın olmaya çalışır. Bense arkadaşlarımdan,sevdiklerimden kaçıyorum veya kaçmaya çalışıyorum sürekli. Bende anlamadım kendimi 🙁 Bi huzursuzluk bi karamsarlık kaplıyor duruyor içimi son günlerde…
Tabii ki böyle kestirip atmıycam çabalıycam, direnicem, hayata tutunmaya çalışacam. Ama bi an bi arabanın arkasında yazan o 3 kelimeden oluşan cümlecik aklıma takılıveriyor:

“YA UMUTLARDA BİTERSE?”…

Haftanın sözü-5-

| 11 March 2009 17:08

foto: www.resimler.us/
foto: www.resimler.us/

“Karamsarlık ve Umutsuzluk birbirine dost; lakin insanın en büyük düşmanıdırlar.”
by buklet of the word.

Umudu bekleme, arama; oluştur.
Rölantide bekleyen karamsarlığa; kapılma, olma, düşünme.

Atığımız her adım doğru olmayabilir. Kimi zaman büyük umutlar bile hüsranla sonuçlanabilir. Ardından askıda bekleyen karamsarlıklarımız bizi esir alabilir, olabilir vs… Bilirlerimizi, yani olabilirlerimizi biz belirleyebiliriz. En kötü karamsarlıklarımızı bile karamsar olmama haline döndürebiliriz. En kötü umutsuzluklarımızı, umutlu hale getirebiliriz. Nasıl mı? Elimizde, inatla elimizde, inatla bize bağlı; olurlar Tanrıya, olanları olabilirlere döndürme bize bağlı…

LEYLEK…

sevde837 | 31 January 2009 17:44

Gelme bu diyarlara,soğuk havalar.
İnsanlar soğuk,yaşam soğuk burada
Sevgi de yok.
Güvensizlik diz boyu.
Karamsarlık kara pençe.
Ümitsizlik kanatlarını açmış uçamıyor
Çünkü ; kanadı kırık.
Ne yaptığını bilmeyen insanlar var burada
Bilinçliler de yok değil
Fakat onları bulmak sorun işte…
Bulduğum zaman
İşte o zaman gel derim sana
Kanatların sevgi dolu olarak gel bana
Leylek…

(28-04-2002)

Mutlu (!) doğumgünü çocuğu..

darjeeling | 18 April 2007 11:26

Bugün yarın derken dolu dolu 26 yaşında oluyorum ben.
19 Nisan’da doğmuşum. Çok mu önemli ? Çoğunuz için hayır tabiki. Zaten klasik bir bahar günü olmasından daha özel bir tarafı da yok kanımca.
Ama geçen yıllara baktım. Ne mutlu ve coşkulu olduğum zamanlar ve ne karamsar günlerim olmuş diye. İnsanoğlu böyle! Ne tamamen mutlu ne de mutsuz.
26 yaşı yaşıyorken yapmayı isteyip yapamadığım şeylere baktım bir. Evlenmek, güzel çocuklar doğurup anneliğin güzelliğini hissetmek, yüksek lisans yapmak, yurtdışında yaşamak, aileme para gönderebilcek kadar huzurlu refah düzeyine kavuşmak, 2. bir yabancı dil öğrenmek..
Bunların bir sırası yok, yani kafamdaki sıralamaya göre yazmadım.. Sadece bunları hala gerçekleştirememiş olmak canımı sıktı bugün yine düşününce.
Boş durmuyorum elbet. Çalışıp hayatımı kazanmaya çalışıyorum. Bu söylediğim cümleler sizlere fakir edebiyatı gibi gelmesin ama bu psikopat şehirde kadın başıma ayakta duruyorum belki de çoğunuzun denediği gibi..
Bazı şeyler oluyor bazıları olmuyor.
Hayattan tatminkarmıyım? Hiç duraksamadan hayır diyebilirim. Diyeceksiniz ki elindekilerin değerini bil ya da şükret. Bunları elbet yapıyorum ama yetmiyor bazen.
Yıllar geçiyor ve sanki öylece kendi yerimde sayıp duruyorum.
Bu bana göre değil. Ve nerden başlayacağımı bilmiyorum…
Doğumgünlerini sevmiyorum.

CEVAPLARI TATMİN ETMEYEN SORULAR

hipangel | 12 December 2006 22:39

Umut, sevgi, güvenin yönetmesi varken,
Neden karamsarlık, acı ve güvensizliğin ellerine
Bile bile bırakır insan kendini?
Kahkahanın yerine neden gözyaşını seçer?
Yeni anılar yaratmak varken eskiye saplanır bu kadar?
Neden sağlam ve dimdik olmaz da
En ufacık şeylerde yara alır,
Huzursuzluk ve ızdıraba bırakır kendini?
Kahraman olmak varken kurbanlığı seçer?
Üretmek yerine tüketmeyi,
Hem de özellikle kendini tüketmeyi
Nasıl göze alır?
Nasıl bir cesarettir bu?
Nasıl bir hayat,
Nasıl bir yalnızlıktır?
Hüzünlenmek, üzülmek, acı ve keder
Uğruna erimeye, yok olmaya değecek kadar güzel mi?
Hayat, geçmişe sıkı sıkı tutunup anılara gömülecek kadar
Basit ve anlamsız mı?
Zaman, oyalanacak kadar değersiz mi?
Hayat, oyalanmak mı?