bildirgec.org

kan hakkında tüm yazılar

luminol

mansonilized | 12 September 2007 09:18

kana basma iz olur
kana basma iz olur

Luminol (amin türevi br kimyasal yapı) Amerikan polisiye filmlerinin vazgeçilmez havalı bir öğesidir.

Ancak temelde kimyasal bir tepkimenin gündelik yaşama gayet fonksiyonel bir şekilde uygulanmış halidir. Şu bol bol izlediğimiz, kanıtların peşinde koşan dedektiflerin eli ayağı olan kanıt toplama ekiplerinin en büyük yardımcısı olan luminol görünmeyen kan lekelerini büyülü bir iksir misali görünür hale getirir.

Melek

Cevval Portakal | 04 September 2007 11:56

İşimi seviyorum.

Bir şeylere katkıda bulunmak, yardımsever insanların bağışlarına vesile olmak hoşuma gidiyor. Biliyorum bir gün düzenim bozulacak şartlar değişecek ve ben bir gerekçe belirtemeden bu işten de ayrılmak zorunda kalacağım. Şimdilik herşey yolunda sayılır.

Bu meydan da gündüz kimse olmaz ki. Akşamları dolmaya başlar burası, hava karardığında. Ben de meydanın ortasındaki büyük beyaz çadırda yerimi alırım. Bu durumdan herkes memnun sayılır. Normalde gündüz çalışan arkadaşım ile haftada bir çalışma saatlerimizi değiştirmemiz gerekli, ancak gündüz bomboş meydanın ortasında, serin çadırın içinde, koli koli dizilmiş vişne sularını tüketip gazete okumaktan gayet hoşnut olacak ki, benim sadece akşamları çalışma isteğimi sevinçle karşıladı. Bu kıyağın üzerine çokta sıkı dost olduk.

Yaekosan nerdesin?

acuistic | 16 August 2007 10:56

Sabahın erken saatleriydi, güneşli bir gün başlıyor, ağaçlada oynaşan yapraklar bulutsuz gökyüzünden süzülüp gelen güneş ışıklarını yansıtıyor, bahçedeki gölgelere nefis bir tezat oluşturuyordu. Önceki gece hastanede nöbetçi olduğum için yorgunluktan henüz üstümü değiştirmemiş, oturma odasındaki halının üzerine uzanmış, aralık kapıdan bahçeye bakıyordum.
Birdenbire güçlü bir ışık parlaması oldu, peşinden bir daha… Bahçedeki gölgeler kayboldular, saniyeler önce önümde, zevkle baktığım güneşli pırıltılarla dolu görüntü birdenbire karardı, ortalığı kalın bir toz bulutu kaplamış, herşey toz perdesinin arkasına saklanmıştı. Olduğum yerden evimin bir köşesindeki kalın ağaçtan yapılmış sütunun yana yatmış, evimin çatısının hemen tamamen çökmüş olduğunu gördüm…
İçgüdüm hemen buradan kaçmamı haykırıyordu. Kımıldamakta zorluk çekiyordum; çöküntü ve yıkıntılar yürümemi engelliyordu.
Büyük zorluklarla az önce bahçem olup da şimdi içindeki her şeyin yok olduğunu açıklığa çıktım. Gücümü toplamak için bir an durdum. Birdenbire tamemen çıplak olduğumu farkettim; elbiselerime ne olmuştu ki?
Vücudumun sağ tarafı tamamen kesiklerle kaplanmış, büyük bir odun kıymığı, kanayan bir yaranın ortasında, kasığıma batmıştı. Birden ağzımda ılık, tuzlu bir sıvı hissettim, elimin tersiyle ağzımı silmeye çalıştım, elim kana bulandı; kocaman bir cam parçasıda boynuma saplanmıştı, yara şiddetli bir şekilde kanıyordu. İçgüdüsel bir davranışla cam parçasını çabucak çekip çıkarttım; şokun yarattığı şaşkınlık içinde ellerime bulaşan kana bakıyor, ne olduğunun anlamaya çalışıyordum…
Birdenbire karım aklıma geldi.
‘Yaekosan! Yaekosan!’ diye bağırmaya başladım.
Boynumdaki yaradan kan fışkırarak akmaya başladı; acaba camı çıkarırken şah damarımı mı zedelemiştim, kan kaybından mı ölecektim? Korku ve şok içinde bağırmaya devam ettim.
‘yaekoasn nerdesin, sakın korkma sadece 500 toluk bomba düştü o kadar…’
Birden yıkıntılar arasında onun çıktığının gördüm, çıplaklığının ve yanıp buharlaşmış derisine rağmen rahatladım.
‘Herşey iyi olacak yaekosan, sakın kokma,sadece 500 tonluk bir bomba…’ Ne bomba 500 tonluktu ne de herşey güzel olacaktı…

Bombaların babası
Bombaların babası

CİNAYET

| 10 August 2007 09:07

Dayımlar bir üst katımızda oturuyordu. İlk defa görüyordum üst kata taşındıklarını. Evlerine gittim. Yengemle kavga ediyorlardı, neden olduğunu anlamadım. Üzüldüm. Mutfakta oturuyordum. Onları rahatsız etmek istemedim. Patırtı gürültünün arasına girmem hoş olmazdı. Dayım mutfağa geldi. Yüzüme bile bakmadı. Sinirliydi çok. Büyük bir hırsla açtı çekmeceyi, çatal bıçak şangırdadı hızla açılınca çekmece. İçinde bir tane ekmek bıçağı var. Aldı… Hızlı adımlarla mutfaktan çıkıyordu ki, bana döndü “git” dedi. Çok korkmuştum. Hemen indim alt katta ki evimize. Annemle korkmuştuk. Dayımla yengemin sesi kesilmişti. Çıt bile duyulmuyordu. Bir ara aşağıya birinin indiğini duydum ama korktum, bakamadım. Annemle korkmuştuk. Annem de duymuş kavgalarını. Çok garip bir sessizlik vardı apartmanda. Herşey susmuştu bir anda. Kapının arkasına oturduk annemle. Neler olduğunu anlamıştık ama sesimizi çıkarmıyorduk. Sanki ikimizde dilimizi yutmuştuk. Ben konuşamıyordum annemin beni dalgınlığımdan uyandırmak için attığı tokatlara rağmen. Şok geçiriyordum. Bir süre kapının arkasına sinmiş bir vaziyette sessizliği dinledikten sonra apartmanda çok hafif “pıt pıt” diye sesler duyduk. Annem cesaret edip kapıyı biraz aralamıştı. Kafamı uzattım baktım. Yukardan bizim kata doğru dönerek inen merdivende iki küçük ayak görebildim. Titriyordu. Sadece bakıyordum, hiçbir şey yapamıyordum. Dilimi yutmuş gibiydim, heryerim kaskatı kesilmişti. Minik ayaklar üç basamak daha inince kabarıp inen göğsünü gördüm. Andelinaaaaaa…Yüzüne bakmaya korksam da bir kaç basamak inince kan içindeki yüzü göründü. Bizi görünce ağlamaya başladı, elinde kanlı bir bıçak vardı. Ann-nee-an-nem yere- yer- de ya-ya-tı-yor” Biçağı yere atıp annemin boynuna atladı. Titriyordu her yanı. Hıçkırıyordu.

Dam üstünde saksağan

kopanisti | 09 August 2007 13:53

Söz uçan canlılardan açılınca aklıma hep bu trajikomik hikaye gelir. Aşağıda okuyacaklarınız dünyamızın bir yerinde yaşanmış olduğundan canlı ve mahal isimlerini vermekten özellikle kaçınılmıştır, olayın kahramanları rencide olmasın. Uçan canlıları sadece kanatlılar olarak görürsek büyük bir yanılgıya düşer olayı tam manasıyla yeterli önem ve ehemmiyetiyle anlayamayız ki kavrayamadığımız bu olay başımıza dert olur, aynı hataya biz de düşebiliriz. Aman sakınmak, dikkat vermek gerekir.
Evinin damına gecenin bi vakti konup da saatlerce gakdıgak gukdıguk diye viyaklayıp öterek ev halkını unutmayan saksağan kuşunun, gecenin bi vakti, yeter artık gına geldi bu hayvandan, bu duruma bir çözüm bulması yolunda beyini dürtüp uyandırmak için soluna döndüğü anda beyinin yatakta olmadığını fark edip ne yapsın kazmayı kaptığı gibi çıkarak dam üstündeki saksağanın beline vurup kazmayı yavrum dama çıkmaktan başka hiçbir kusuru bulunmayan hayvanceğizin ruhunu bedeninden ayırdığında, hayvanın biçare gözleri ne yaptın be hanım ne günahım vardı damınıza çıkmaktan başka dercesine bakan masumane bakışlarına takılır da gözleri hiç de pişman olmadan damdan inmeye başladığında beyinin de başka bir dama konduğundan habersiz, belki tuvalette çiş yapıyordur gereksiz adam deyip yatıp uyumakta bulur çareyi, sabah ola hayrola diye düşündüğünden mışıl mışıl dalar uykusuna, sorunu çözmenin verdiği gönül rahatlığı ve iç huzurla.
Tam da bu esnadan iki saat ve oniki dakika kadar önce cep telefonuna gelen bir mesajı değerlendirip, bu kaknem karı uyuyo gine bari keyfime bakayım deyip usulca yataktan çıkarak, uçarcasına başka bir eve konan beyinin, kimin koynunda sabahı edeceği yada edemeyeceğinden habersiz olan evin hanımı, uyuya dursun, beyimiz de konduğu evin yatak odasında kocası iş seyehatine giden bu evin hanımının yanıp tutuşan bahçesine itfaiye hortumuyla dalmıştır bile, ihtirasla kavrulan bedenler olacaklardan habersiz aman sabaha kadar sevişelim bitmesin bu anlar yarın evin adamı gelene kadar yaşam dolu dakikalarımızı zevkle bezeyelim tarzında yatağın içinde bilmem kaçıncı uçuşu gerçekleştirirken aniden büyük bir acıyla bağırır da kadın sanki içinde ince bir sızı da hisseder aynı esnada. Nedir bu yandım anam, canavar mı var içinde çıkaramıyorum şeyimi ısırdı bırakmıyor diye bağara dursun korkudan kanter içinde iyice birbirine yapışan bedenler öylece kalırlar bir süre böyle alt alta üst üste. Mümkün değil geri çekemiyordur, içerde bir diş tutuyordur sanki de hatta bırakmıyordur, aman nedir bu ne soktun içinde diye inlerken, hanım uzun süre önce doktorunun uyarılarına kulak vermediğini ve yerinden kayan spiralinin sorun yaratabileceği uyarılarına aman nasıl olsa kocam olacak hıyarla aylardır yatmıyorum sonra hallederim diye düşündüğünü hatırlar ve bahis konusu olayı usulca anlatır üzerindeki genç sevgilisine, acaba bu olabilir mi diye. Neeee eyvah bittik biz ne yapacağız şindi, mahvolduk, demelerini panik yapmayan evin tecrübeli hanımı usulca doktorunu arayıp duruma el koyması için çevirir numarayı da, o esnada şükür ki hastanede nöbetçi olan ve boş boş oturmaktan sıkıldığından başhemşire ile başhekim odasının makam masasını kullanan doktorun acı acı çalan cep telefonuna küfürle karışık bakıp da masa üzerindeki yaptıkları çalışmaya hastasının sağlığı için mırın kırın ederek ara vermek zorunda kalırak sağ eliyle fermuarınıyukarı çekerken sol eliyle de telefonundaki 3 tuşuna basar, otomatik çevrilen acil ambulansın numarasından karşısına çıkan şöfere, ambulansın hazırlanması için emir verirken başhemşire’de dağılan başhekim masasını toparladıktan sonra beyaz eteğini çekip gömlek düğmelerini de tekrar ilikleyerek çıkar odadan doru ameliyatjhaneyi hazırlamaya gider. 18 dakika sonra bir ambulas ve 2 pratisyen doktor kapıda belirir, nasıl kalksın yataktan birleşik bedenler durumu camın kırılması suretiyle içeri girilip çarşafa sarılarak doru hastaneye getirilir. Ameliyathaneye alınan bedenlerin ameliyatına giren hemşireler ilk defa gördükleri bu duruma yorum yaparak bu yaşıma geldim böyle şey görmedim kıkırdamaları arasında başarılı bir operasyon ile bedenleri birbirinden ayırırlar, suç aleti spirali çöpe atarlar, bedenler aman organlara da zarar gelmeden ufak tefek sıyrıklarla olayı atlatırlar da maazallah bir daha uçmamaya tövbe ederler. Olur da hanım soracak olursa bu sıyrıkları böcek ısırmıştır heralde ne bileyim ben gibilerinden umarsızca cevaplar verileceği önceden tasarlanır da eve sağ salim dönülürken, aldatan kadın evine bırakılır nezaketen, umarsız kadın kıkır kıkır gülmekten neredeyse donuna işeyecektir de adam da sinirinden deliye dönmüştür. Neyse aldatan koca da evine gider, aldatılan kadın hala uyumaktadır yatağında, aman uyusun uyuz da ben de dinleneyim der ve dalar uykuya.
Olan olayda hiç suçu olmayan saksağana olur, belki de evin beyi evde olsaydı, hişt pişt deyip kovalayacaktı hayvenceğzi de, hayvanceğiz de canından olmayacaktı. Ne diyelim eşler birbirini sevsin, saysın, aşkları sevgileri bir ömür boyu sürsün, heyecanları istekleri azalmasın, bi yastıkta kocasınlar da başka alemlere dalarak, sürekli uçuşmasınlar, işi tadında bıraksınlar da mazallah olmadık işler gelmesin başlarına, şeytan kulağına kurşun.