İşimi seviyorum.Bir şeylere katkıda bulunmak, yardımsever insanların bağışlarına vesile olmak hoşuma gidiyor. Biliyorum bir gün düzenim bozulacak şartlar değişecek ve ben bir gerekçe belirtemeden bu işten de ayrılmak zorunda kalacağım. Şimdilik herşey yolunda sayılır.Bu meydan da gündüz kimse olmaz ki. Akşamları dolmaya başlar burası, hava karardığında. Ben de meydanın ortasındaki büyük beyaz çadırda yerimi alırım. Bu durumdan herkes memnun sayılır. Normalde gündüz çalışan arkadaşım ile haftada bir çalışma saatlerimizi değiştirmemiz gerekli, ancak gündüz bomboş meydanın ortasında, serin çadırın içinde, koli koli dizilmiş vişne sularını tüketip gazete okumaktan gayet hoşnut olacak ki, benim sadece akşamları çalışma isteğimi sevinçle karşıladı. Bu kıyağın üzerine çokta sıkı dost olduk.Sedyenin yanındaki tabureme oturup beklemeye başladım, üzerimde beyaz önlüğüm ile melek gibi görünüyor olmalıyım. Çadır bezinin üzerindeki kocaman “Kızılay” yazısının arkasında, tam bir iyilik timsaliyim. İnsanların çoğunlukla sarhoş olmak için geldiği böyle bir yerden binlerce yardımsever çıkmasını beklemek saçmalık olur. Bir akşamda 20 kişinin kolunu sıvaması bile beni sevindirmeye yetiyor.İşte günün ilk iyi insanı. Uzun kızıl dalgalı saçlar, çocuksu bir yüz, el değmemiş bir güzellik olduğunu farketmemek mümkün değil. Merhaba, diyerek içeri girdi. Gülümsedim, elindeki formu bana uzattı, yanımdaki ufak masanın üstüne, diğer formların yanına koydum. Eldivenlerimi takıp, kolunun iç tarafına iki parmağımla vurdum, bembeyaz pürüzsüz bir ten üzerinde iki yeşil çizgi hemen belirginleşti. Tedirgince koluna bakıyordu. İğneyi damarına batırdığımda, korkunun boşuna olduğunu anlar bir ifade yakaladım yüzünde. Öyle narin görünüyorki.
Genelde bu sürenin dolmasını beklerken insanlarla konuşurum. Bu sefer konuşmak gelmedi içimden, sadece izledim onu. O da pek konuşkan değildi ki hiçbir girişimde bulunmadı. Beyaz, ince boynunun üzerine düşen kızıl saçların kokusunu aldım. Öyle genç, pürüzsüz bir teni vardı ki, kendimi zor tuttuğumu hissettim. Bu işkence yarım saat sürdü. İsteyipte ulaşamamanın verdiği kıvanç dolu acıya tahammül etmek gitgide zorlaşıyordu.İğneyi kolundan çıkarttım. Eldivenlerim elimde değildi, gitmeden en azından tenine dokunabilmiş olmak istedim. Koluna bastırması için verdiğim pamuğa bulaşan kanın kokusu etrafa yayıldı.Mesaim bitene kadar 12 kişi daha geldi. İyi insanların sayısı gitgide azalıyor. Mesai arkadaşımla birlikte ortalığı toparladık, o dışarıdaki başvuru masasını içeri taşımaya çalışırken bana yevmiyemi alacak fırsatı tanımış oldu. Kan dolabını açtım, nadide parçayı diğer ünitelerden ayrı bir yere koymuştum, “AB+” ne kadarda lezzetli. Kalın naylon torbayı ceketimin iç cebine yerleştirdim. Bu gece çekeceğim ziyafetin hayalini kurarak evime doğru hızlı adımlar atmaya başladım.İşimi seviyorum…