bildirgec.org

kalkan hakkında tüm yazılar

Gladyatör: Kılıcın Ucundaki Yaşam.

Carrion Swarm | 26 January 2010 11:52

2000 yılı yapımı Ridley Scott filmi “Gladiator”, şüphesiz hepimizin aklında belli bir gladyatör profili oluşturdu.

Günümüzde hayvan dövüşleri yapan ve yaptıranlara uygulanan büyük cezalarla kıyaslandığında, şenlik havasında tertiplenen gladyatör dövüşlerinin acımasızlığı, imparatorluk döneminde halk sınıfları arasındaki büyük farklar ve insana verilen “değer” kolayca anlaşılabilmekte.

Gladyatör (Gladiator) kelimesi, kılıç (Gladius) kelimesinden türemiş bir isimdir. Ancak gladyatörler isimlerini aldıkları gladiusları kullanmamışlar, daha kısa kılıçları tercih etmişlerdir.

yıllık izin yazıları part 2

admin | 07 July 2009 10:32

Gölyazı köyünün muhteşem etkilerinden sonra kendimi sahillere vurmak istedim ille kafamı müzik sesleriyle ağrıtmam, plajda deniz ve kum tadını çıkarmam lazımdı, akşamları da içki ile midemi ve karaciğerimi muhakkak yormak gerekiyordu yoksa tatilin tadı çıkarmıydı, bunların plajda üstsüz turistlere bakmak, kız tavlamak, akşam barda yeni birileriyle tanışmak gibi şeylerle hiç ilgisi yok inanın, tamamen dinlenme isteği:)

Tek başıma ilk tatilimdi bu sohbet edecek bir arkadaşsız, memnun etmeye çalışılacak bir sevgili yoktu bu sefer tek tabanca vurmuştum kendimi yollara, tatilim geçen seneki gibi aşk dolu olmayacagı gibi kavga dolu da olmayacaktı, yiyip içip yan gelip yatacaktım.

Gizli Kentler-Fellos-Dövüşen Geyik

turgut bilgin | 03 December 2008 19:10

Gizli Kentler-Fellos-Dövüşen Geyik
Efsaneye göre Likyada, Fellosu çevreleyen ormanların içinde Likya Birliğinin hazineleri saklıdır. Hazinelerin olduğu yerde dövüşen geyik heykeli ya da kabartması bulunmaktadır. Ve dövüşen geyik heykelini kim bulursa Likyanın zengin hazinelerine de kavuşmuş olacaktır. Fellos 5 bin yıllık tarihi olan antik bir Likya kentidir. Kaşın 15 km kuzeyinde ve Akdenizi yay gibi çevrelyen torosların tam doruğunda kurulmuştur.Kent, şehir meydanı, sokakları ve anıt mezarları ile bugün de canlı bir tarih gibi ayaktadır. Fellosa 40 yıl önce ortaokul sıralarında iken bir grup sınıf arkadaşımla birlikte gitmiştik. Önce hemen Fellosun bulunduğu dağın eteğindeki Çukurbağ köyünde yattık. Sabah erkenden yürüyerek ve tırmanarak tepedeki kente 2 saatte ulaştık. Kasım ya da Aralık ayı idi ve hava çok soğuktu. Fellosa geldiğimizde ellerimiz ve burnumuz buz gibi olmuştu. Karşımızda tam bir antik kent duruyordu. Yerlerde küçük taşlar ve bol miktarda paslı demir paralar ve her yerde lahitler vardı. Şehir meydanında iki katlı ve ulaşamayacağımız yükseklikte iki tane büyük aslan başlıklı kral mezarı duruyordu. Tepeden aşağı doğru inerek dövüşen geyik heykelini aradık ve lahitlerin içinde ısındık Bir mağarada birkaç kemik bulmuştuk. Fellosu 40 yıl sonra bugün tekrar görecektik. Şimdi kentin 5 km yakınına kadar yol yapılmış Arabamızı Pınarbaşı köyündeki orman yangını gözetleme kulesinin yanına bıraktık Ağaçlardan dökülen yapraklar ile döşek gibi olan toprak orman yolundan yürüdük. Çam ağaçları, sandal, çalı süpürgesi, geven, pıynar gibi bitkiler dar yolun sağından ve solundan tepelere doğru yayılarak bütün dağı örtüyordu. Hemen yanı başımızdaki çalılıkların arasından pır diye uçan karatavuklar, yolun ortasında ve yanlarında sık sık gördüğümüz ayı, domuz ve tilki inleri bize ormanda kaybolmamamız gerektiği korkusunu vermişti. ormanın içlerine doğru bir saat kadar ilerledik ve sonra yolun sol tarafında sarı “Likya Yolu-Fellos 2.5 km.” levhasını gördük. Hep tepeye tırmanacak ve bu defa tam dağın içinde kayalarda kırmızı işaretlerle belirtilen izlerde yürüyecektik. Antik kent Fellosa geldiğimizde güneş tam tepemizdeydi. Gökyüzü omuzlarımıza dokunacak kadar yakın, dağlar ve adalar Akdenize sanki kollarımızın arasından akıyor gibi idi. Antik kentin sokakları ve lahitler dağ çilekleri ve çalılar arsında dağınık vaziyette ama yine bugün de canlı bir tarih görüntüsü veriyorlardı.Dağ çilekleri arasında yürüyen geyiklerin ayak seslerini duyarak Fellos antik kentinin merdivenlerinden 5 bin yıllık tarihin içlerine doğru gezinti yapmak hissi bizde muhteşem bir duygu bırakmıştı . Gezi için www.bilginotel.com sitesini ziyaret ediniz.

son tohum

| 07 October 2008 23:00

Tevekkeli değil, vaktiyle ” la rahati fiddünya !” dememişler!,
Rahat yüzü sadece insanoğluna mı haram? gece yarısının bi vaktinde, bedenime musallat olan şu sineğe haram değil mi? Belli ki, yaşamak onun için de kuşkulu bir hal almış; Hergeleye bak! aklı sıra en yakınındakinin kanını emecek..gel lan gel! neye kime yapışırsan yapış, eninde sonunda ona benzersin. itikadında ahlakında meylettiğin şeye mahpus olur kalır.. senden dürüstük beklemiyorum. yaygara koparmadan yap işini sittir git..
Şu müşahade ettiğimiz ve içinde yaşadığımız hayatın, tedavi usulleri bilinse bile, ıslah çareleri anlaşılsa bile, işin ucunda nefisle çarpışma olduğu için meselelerin mahiyetini kavramak kolay değildir.hal beyleyken şu ibinetor sineğin kan emiciliğine , farenin kemirdiği bayat peynire neye kızıyoruz?..
Sivri ile kesişiyoruz; benzer taraflarımız öylesine çok ki, nefesi dötümüzden aldığımız müddetçe, şu muazzam insan, hayvan, nebat fabrikasının nakkaşını görebilecek hissin galatlarını tashih edecek kuvvei zinhar fark edemeyeceğiz..

Bu Ne vahşet!

Chat Noir 1 | 08 July 2008 23:23

Dün akşam yumurcak tv’de bir program izledim.Çocuklar için hayvanları tanıtan bir programdı.Yunusları balinaları anlatıyordu. Araştırmacı yazar olan bir kadın, açıldığı tekneyle balinaların yunusların resimlerini çekiyor,aynı zamanda turist gruplarını da yunusların bulunduğu bölgeye onlarla beraber yüzmek için götürüyordu. Bu sevimli hayvanlara olan sevginin artması ve korunmaları için çabalıyordu. Programda yunusların kendi iletişim dilleri olduğundan, bir anne yunusun yavrusuna nasıl avlanmayı öğrettiğinden bahsediliyordu. Bu arada teknelerle yarışan, kuyrukları vasıtasıyla suyun üstünde durup insanlara hoşça kal diyen yunuslar gösteriliyordu. Bir anne ve yavru yunusun birbirlerine olan sevgi gösterilerini görmeliydiniz. Bu sevimli ve akıllı memeli canlılar, biliyorsunuz engelli çocukların tedavisinede de yardımcı oluyorlar. Çok cana yakın olduklarını zaman zaman insanların hayatlarını kurtardıklarını bile duymuşsunuzdur. İzlediğim bu programı da oyuncak sevimli bir fare sunuyordu. Neyse her şey çok güzeldi, sevimli yunuslar,deniz manzarası,yunusların sıçrayışları ve sevgi gösterileri derken program bitti.Kanallar arasında gezinmeye başladım.Liberty tv fr‘yi izliyordum.Kanalda Fransızca konuşuluyordu.Anlamasam da manzaralar çok güzeldi.Zenci bir kabile kanolarla yüzüyorlardı.Zaman zaman yeşillikler gösteriliyordu. Su çok berrak ve cam göbeği mavisiydi. Yerli kabilenin denizde yarış yapar gibi bir halleri vardı. Her kano da ayrı renkte bir bayrak vardı.Ben de bakıp ne güzel doğayla baş başa huzur içinde yaşıyorlar dedim.Teknolojiden uzaklar,bizim sahip olduğumuz pek çok şeyden yoksunlar ama bak ne kadar eğleniyorlar mutlular dedim kendi kendime. Kanolarıyla karşı kıyıya yakın bir yere vardıklarında bir tanesinin kanonun ortasına oturarak suyun içinde ellerini birbirine vurduğunu gördüm. Sanırım iki elinde de tahtaya benzer bir şey vardı. Ve ses çıkarıyordu. Sonrasında dikkatli bakınca sadece onun değil hepsinin aynı hareketi yaptığını gördüm. Birden bir yunus sürüsü belirdi. Suya bir dalıp bir çıkıyorlardı. Sonra bu vahşi yerliler kanolarından inerek yunusları yakaladılar ve beşer onar kanolarına çıkardılar. Olamaz dedim, benim yarış sandığım şey aslında bir av partisine doğru yola çıkışmış. Karşı kıyıya vardıklarında kanolarına aldıkları yunusları bir bir kıyıya serdiler. Biraz dinlendiler ve sonrasında kocaman bıçaklarıyla gelerek zavallı yunusların kafalarını gövdelerinden ayırdılar.Her yer kan içindeydi.Sahil şeridi kandan kıpkırmızı olmuştu. Bazıları yunusları kocaman bıçaklarıyla parçalamaya devam ederken bazı çocuk ve büyükler kandan kıpkırmızı olmuş suyun içinde yüzüyorlardı. Gözlerime inanamadım. Sanki koskoca okyanusta yiyecek başka balık kalmadı, ki yunuslar memeli canlılar ve son derece zeki ve insancıllardır. Bu vahşet görüntülerine daha fazla dayanamadım ve kanalı değiştirdim.Benim için ilginç bir tesadüf oldu doğrusu.Öncesinde yunusların ne kadar sevimli, akıllı, cana yakın olduklarını anlatan bir program, arkasındansa koca bir yunus sürüsünün katledildiği böyle bir vahşet. İnsanların ne kadar acımasız olabileceklerine bir kez daha şahit oldum. Ülkemizde ise 1380 sayılı su ürünleri yasasına göre yunus avcılığı yasaklanmıştır. Ancak Akdeniz ve Karadenizde mersin, kalkan ve kılıç balığı avcılığında kullanılan ağlar fok balığı ve yunusların hayatlarını tehdit etmektedir.Buradan balıkçılara sesleniyorum:lütfen çoluğumuza çocuğumuza ekmek götüreceğiz diye bu masum,sevimli ve akıllı hayvanların canına kıymayın.Ne deniz ne toprak ne de gökyüzü sadece bize ait değil.Yaşarken diğer canlılarında yaşam hakkına saygı göstermeliyiz. Hayatta kalmaya çalışırken böyle nesli tükenmekte olan hayvanların hayatlarını ellerinden almayalım. Torunlarınızın yunus ve fok balıklarını sadece ansiklopedilerdeki resimlerden görerek tanımalarını istemiyorsanız vicdanınızın sesine kulak verin ve balık avlarken bu canlılara zarar vermemeye özen gösterin. Unutmayın ki doğanın dengesini bozmak bindiğin dalı kesmektir ve önce size zarar verecektir.

Gizli Kentler-Xanthos

turgut bilgin | 30 January 2008 10:33

Gizli Kentler 5 – XanthosXanthos Antik bir Likya kentidir., Kaş Kınık beldesinde ve Eşençayı kenarındadır. Eşen çayı burada Antalya – Muğla il sınırlarını çizer ve Patara ve Letonda denize dökülür. Bugünkü Kınıklılar gözüpek anlamında kullanılan beşkazalı lakabı ile namlıdırlar. Likya tarihinde de Xanthos halkı onuruna düşkün ve özgürlük savaşçısı bir halk olarak bilinir. Heredot, Xanthos için,

“Pers ordusu başlarında komutanları olduğu halde Xanthos ovasına indiği zaman Xanthoslular bitmez tükenmez kuvvetlere karşı az sayı ile döğüştüler. Yiğitlikle nam saldılar ama yenildiler. Kadınları, çocukları, hazineyi ve köleleri kaleye doldurdular. Ateşe verdiler. Öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine yeminle bağlanarak düşmana saldırdılar. Ve hepsi de savaşarak öldüler.” diye yazmıştır.

Gizli Kentler-Kaş-Megisti

turgut bilgin | 23 January 2008 22:09

Gizli kentler – Kaş ve Megist

Işık şehri Kaş, tarihi Likya bölgesinin tam ortasındadır. Kaş, akdeniz, turkuaz koyları ve adalarla kucak kucağa bir doğaya sahiptir. Turkuaz kelimesinin orijini ve torosların denizden karaya çıktığı yerdir. Kaşın karşısındaki Megisti adası(Meis, Kastellorizo)Yunanistanın Türkiyeye en yakın mesafede olan adasıdır ( 5km). Meis, yunancada gözbebeği anlamına gelir. Kaş adı da bununla ilgilidir. Gözbebeğini çevreleyen Kaş anlamındadır. Zaten konumu da Kaş gibidir. Her iki taraftan da akşamları karşıdaki evlerin ışıkları görünür, sabahları horoz sesleri duyulur. İkinci dünya savaşı öncesinde Megisti, akdeniz ticaretinin en önemli gemi ticaret merkezi olmuş ve 12 bin nüfus yaşamıştır. Nicolas Cage’in oynadığı Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini adlı filmin aslında Kastellorizo adasında geçtiği, filmdeki İtalyan subayı ile Yunanlı kız arasındaki aşkın bu adada yaşandığı bilinmektedir. İkinci dünya savaşında Kastellorizo adasındaki yunanlılarla, italyan ve alman müttefikler arasında geçen savaşın canlı tanıkları olan kaşlılar savaştan hemen sonra bir alman ve bir italyan subayının birlikte bir,iki ay kadar topal Veli’nin evinde saklandıklarını ve bu aşktan topal Veli’ye söz ettiklerini anlatırlar. Bu savaşta Megisti adası yakınlarında batan üç pervaneli italyan savaş uçağı batığı bugün dalış sporu ile uğraşanların çok sık dalış yaptıkları batıklardandır

Gizli Kentler-Xanthos

turgut bilgin | 23 January 2008 22:02

Gizli Kentler – Xanthos

Xanthos Antik bir Likya kentidir., Kaş Kınık beldesinde ve Eşençayı kenarındadır. Eşen çayı burada Antalya – Muğla il sınırlarını çizer ve Patara ve Letonda denize dökülür. Bugünkü Kınıklılar gözüpek anlamında kullanılan beşkazalı lakabı ile namlıdırlar. Likya tarihinde de Xanthos halkı onuruna düşkün ve özgürlük savaşçısı bir halk olarak bilinir. Heredot, Xanthos için,

Pers ordusu başlarında komutanları olduğu halde Xanthos ovasına indiği zaman Xanthoslular bitmez tükenmez kuvvetlere karşı az sayı ile döğüştüler. Yiğitlikle nam saldılar ama yenildiler. Kadınları, çocukları, hazineyi ve köleleri kaleye doldurdular. Ateşe verdiler. Öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine yeminle bağlanarak düşmana saldırdılar. Ve hepsi de savaşarak öldüler.” diye yazmıştır.