bildirgec.org

izmir hakkında tüm yazılar

İZMİR’DEN BENDE KALAN SESLERE ÖZLEMDİR

| 04 September 2007 10:26

Yorucu bir otobüs yolculuğu nihayet bitiyor 9 saat sonra…
İzmir’deyiz. Sabahın çok erken saatleri… Birkaç gevrekçi, mesaiye yetişmeye çalışan birkaç telaşlı Karşıyakalı, vapurdakilerin onlarla seve seve paylaşacakları gevrekleri bekleyen martılar ve biz.
O kadar yorgunuz ki, bir an önce “hocam”ın evine varıp kendimizi birer fincan kahveyle şımartmak istiyoruz. “Hocam”…Eski ev arkadaşım, eskimeyen dostum…Karşılıyor bizi evine yakın bir köşede ve hızlı adımlarla dalıyoruz daracık sokağa.
Kutu gibi denilen cinsten sevimli evine geliyoruz nefes nefese. Bavullar ne kadar ağırmış…Ve hava ne kadar sıcak…
Hemen yapıyorum kahvemi. Çöküyorum koltuklardan birine. Özlediğim sohbete dalıyoruz hocam, ben ve sevdiğim adam…İşte o sohbet için değer saatlerce çekmeye sevimsiz yolları.
Akşam oluyor. Birkaç dostla buluşup sahile atıyoruz kendimizi. İçiyoruz, sohbet ediyoruz oradan buradan. Kah gülüyoruz, kah dertleşiyoruz, kah tartışıyoruz. Çok keyifliyiz. Sıcakta ilaç gibi gelen soğuk biralar kanımızda dolanıyor, zaman akıp gidiyor, gece yarısını buluyoruz. İlk günün yorgunluğu var üzerimizde. Eve dönüyor ve hemen uyuyoruz.
Ertesi gün önce Kızlarağası’na gidiyoruz. İzmir’e kadar gelip de burada Türk kahvesi içmeden dönülmez diyerek…Hala çok sıcak, nefes alınmıyor…Ama olsun, İzmir’deyiz ya…
Akşam üstü Kordon’a doğru yürüyoruz. Sevdiğimiz iki dost daha…Güneşi batırırken güzel Kordon’da Ata’mızı da anıyoruz yeri gelmişken…”Şurada güneşin batışına karşı rakı içmediyse ne demeye işgal etmiş Yunan komutanı bu şehri?” diye sorduğunu hatırlayıp gülüyoruz.
Saatler süren sohbet bir anda yanımızda bitiveren “müzisyen ekip”le son buluyor. Eski ama eskimeyen dostlarım gelmişler…Çok cazip bir teklifle üstelik. Kordon’da çimenlere yayılıp müzik sefası yapacakmışız. Biralarımızı alıp yerleşiyoruz yeşil alana…Etrafımızda bir sürü genç insan. Kimi sevgilisiyle romantizmin doruklarında denizi ve mehtabı seyrediyor. Kimisi bizim gibi almış gitarını gelmiş, şarkılar söylüyor, eğleniyor.
Önce, aslında neyzen olan ama o akşam gitarına sarılmış olan bu genç adamın, Volkan‘ın, güzel sesine bırakıveriyoruz kendimizi…Hayranlıkla dinlediğimiz bu genç adamın sesi ve yeteneğinin etkisinden çıkmamıza fırsat kalmadan asıl vurgunu yiyoruz…Klasik kemençe…Burada gitarıyla dinlediğiniz Mahmut Sözer’in, büyük bir özenle ve tutkuyla çaldığı klasik kemençesini dinliyoruz…Allah’ım o nasıl bir tını…O nasıl bir ses…Gözlerimi kapatıyorum…Çok uzaklardan geliyor sanki ama aynı zamanda çok da yakından. İçime doluyor, anlatılır, tarif edilir bir duygu değil. Sessiz, sözsüz kalıyorum bir anda. Ruhumu teslim ediyorum kemençenin sesine…Derken bir vurgun daha. Yeteneği ve başarısı herkes tarafından kabul görmüş bir diğer genç arkadaşımızın flütünden dökülen nağmeler eşlik ediyor klasik kemeçeye…Dağılıyoruz…Ruhlarımız ne kadar da açmış…Beslendikçe büyüyoruz gecede…
Sevgilime dönüp: “İzmir’i dinle bak…” diyorum. “Aklımızda bu sesler kalsın buralardan…şu geçen boyozcunun sesi, meltemin uğultusu, kemençenin, flütün, gitarın sesi…olur mu?”
Çimenler uzanıp dinlemeye devam ediyorum bu harikulade sesleri. Yıldızlı ve dupduru bir gecede şımartıyorum kendimi…”Ellerinize, yüreğinize sağlık” diyorum sürekli içimden…
Şimdi İstanbul’da, küçük odamda o sesleri hatırlayarak bir şarkı mırıldanıyorum ben de:
“İzmir özledim seniGözümde tütüyorsun…”

Biz Denedik Tam Anlayamadık. Kordon’da Bira içmeye Gidiyoruz.

INTERNET CAFEE | 27 August 2007 11:06

Sirena
Sirena

Hafif’ten tanıdığım arkadaşlarımdan biri, biranın çocuklara zararlı olduğunu anlatan bir yazı yazınca, Kopanisti insanı ve ben, Hafif’in iki sokak çocuğu olarak, ahkamlarda uzun uzun biranın faydalarından bahsetmiştik. Ancak ikimizde, fikrimizden emin olamayıp, gidip denemeye karar verdik. Gittik ve denedik. Biranın böbreklere iyi geldiğinin inanılmaz bir bilinmeyen olduğunu gördük. Ancak geçen gün yine sevdiğimiz bir arkadaş, biranın faydalarından tekrar bahsedince, bu yeni öğrendiğim faydalarını da, gidip yerinde tespit etmek ihtiyacı duydum.

Hacı Sirani
Hacı Sirani

Şimdi efenim, Kordon’da, Sirena diye on numara forma giyip santrafor oynayabilecek bir mekan yapmış babalar.

Bikini Giyen Hatun
Bikini Giyen Hatun

Üstelik de bikini manzaralı. Ben, 3 Eylül pazartesi günü gidip, biranın faydalarını test etmeyi düşünüyorum Sirena’da. Sanki siz geldiniz de, almadılar. Kamuya açık bir mekan kardeşim. İsteyen gelir, isteyen gelmez.

En iyi savaşçı, hiç savaşmayandır. SunTzu, Savaş Sanatı
En iyi savaşçı, hiç savaşmayandır. SunTzu, Savaş Sanatı

Yalnız, şu internet cafee’ye acaip gıcığım, gidip de orda kafasını gözünü patlatayım diyenler varsa, öncelikle karate ve judoda siyah kuşak sahibi olduğumu ve en iyi savunma saldırıdır kaidesini düstur edindiğimi bildirir, abicim ben şiddete karşıyım, gelin sizi bir öpeyim kanalını açar dinlemeye başlarım.

Ege Rock Fest 2007

absynthe | 24 August 2007 16:37

İzmir’de şimdiye kadar adamakıllı bir festival düzenlenemediğini gören ben, Ege Rock Fest için epey bir heyecanlanmış durumdayım. Gerçi festivalin ücretsiz olması, bu kadar çok grubun bazı kaynaklara göre 3, bazılarına göre iki günde sahne alacak olması gözümü korkutmadı değil. Festivalin sitesi burada.

Festivalin kendi site forumunda yer alan çıkacak gruplar listesi de burada.

Ayrıca festivalin gerçekleşeceği yer olan Forum Bornova’ya da buradan ulaşabilirsiniz.

2 gün, 2 yer, 2 yolculuk ve 2 insan…

| 24 August 2007 15:42

Dikili’den bindim İzmir otobüsüne. Dikili izmir’in güzel bir sahil beldesi. Saat 13:00 da. Akşam mersin’e gidecektim. Neyse. Bindim dikili’den otobüse. Biletsizdim. Yol kenarından binmiştim. Ayaktaydım. Oturacak yer yoktu. Benle beraber 5 kişi daha ayaktaydı. Kulaklıklarımla gömülmüştüm medcezir’e. Gelen çağrılar ve devamlı volta atan muavinden başkası kesmiyordu keyfimi.Yaşlı bir amca da tıpkı benim gibi ayakta yolculuk yapıyordu. durduğu koridorun iki yanında iyi giyimli iki bayanla yanında küçük kız çocukları oturuyordu. Çocuklar da koltuklarda oturduğuna göre biletliydiler. 2,5 saatlik yolculuk sonra geldik izmir’e. hemen yeni bir bilet aldım ve tuttum mersinin yolunu. Sabah otogara vardım ve akşam için dönüş bileti aldım. İşlerimi bitirip akşam otobüse binmek için otogara geldim. Ancak otobüs gelmiyordu bir türlü, anlamıştım korsan bir firmadan almıştık bileti ve artık dönüşü de yoktu. Bir saat sonra otogarın 500 metre ilerisinde bir benzin istasyonundan bindirdiler bizi otobüse, çok şükür ki biletlerimiz vardı ve oturduğum koltuğu sadece bana satmışlardı. Ama korsan firma işte dolmuş gibi yoldan ne kadar yolcu bulursa topluyordu. Bir ara genç bir bayan ve yaşlı bir teyze bindi otobüse biletsizdi ve oturacak yer de yoktu. Benim olduğum koltuğun hemen yanında dikeliyordu yaşlı teyze, o anda arkamda ki genç delikanlı doğulu şivesiyle “gel ana buraya otur” dedi. Gencin bileti vardı, hem de oturduğu koltuğun bileti. teyzenin bileti yoktu, pazarlıkla binmişti zaten, yani koltuk gibi bir derdi de yoktu. Ama yine de verdi doğulu oğlan yerini teyzeye. O an aklıma dikili otobüsünde koridorda ayakta yolculuk eden yaşlı amca ve iki yanında oturan küçük kız çocukları geldi, onlar da biletleriyle binmişti. Haklarıydı mutlaka o koltuklarda oturmak buna itirazım yoktu. Fakat onlar aynı nezaketi gösterip vermemişti yaşlı amcaya yerini. Nedendi bu farklılık? Neredeydi kaybeden ve kazanan? Kimdi?
Aklınıza; “mersin otobüsünde sen niye yaşlı teyzeye yerini vermedin” diye geldi mi?
Geldiyse cevabım: Çünkü bende izmir’liyim.

not: kimse alınmasın kendimi yazdım…