bildirgec.org

iskele hakkında tüm yazılar

Zaro Ağa

nazokiraze | 29 August 2009 15:44

Birisi doğduğunda Allah uzun ömürler versin şeklinde dileklerde bulunuruz. Ülkemizde bu dileğin gerçekleşmiş olmasının en büyük örneği sayılan bir efsane yer alır.
Yaşadığı dönem tüm dünyanın ilgisini çeken ,öldügünde ise akciğerleri,beyni ve kalbi araştırma için çıkarılan Zaro Ağa 157 (bazı kaynaklara göre 160)yaşına kadar yaşamıştır.(mezarı Eyüp tedir)

Ülkemizin en uzun yaşayan insanıdır Zaro Ağa, Bitlis’te doğmuş hamallık yapmak için İstanbul’a gelmiştir. On padişah görmüş ,pek çok ülke ziyaret etmiş pek çok kere evlenmiştir. Atatürk’ün huzuruna da iki kere çıkan Zaro Ağa bu kadar uzun yaşayarak herkesi hayretler içinde bırakmıştır. Kendisinin sırtından hem yaşarken hem de öldükten sonra paralar kazanılmıştır.

-Neden bu kadar çok evleniyorsun

-Ne yapayım, aldığım kadınlar çabuk ihtiyarlayıp ölüyorlar

Şerif Mirza Aşiretine bağlı Kürt asıllı Zaro Ağa Rohat Alakom’un Eski İstanbul Kürtleri adlı kitabında, yakışıklı,iri vücutlu olarak tasvir edilir.Zaro Ağa askerligini sarayda yapmış ve Selimiye Kışlası .Ortaköy ve Tophane Camiileri inşaatında çalışmıştır.

yaşam denen vapur

sbaskentli | 22 April 2006 02:12

HIzla çark etmeye başlamışdı vapurun pervaneleri , deniz anaları arasında yol alarak çıkıyordu iskeleden büyük bir gürültü ile ve derken süzülmeye başladı boğazın engin sularında arkasında karınca misali bir insan kalabalığı bırakarak….

Biz de vapur misalimi yaşıyoruz hayatımızı acaba diye düşünmekten alamıyor insan kendini bu manzararnın bildik bi şarkının akaratı gibi herhün tekrarlanışını izlerken….

okullar ilk iskelelerimiz küçük balıkçı barınakları gibi….
Onlarca insan biniyor ve iniyor bizim vapurumuza…..
Her okul ayrı bir balıkçı barınağı , ama okul ilerledikce büyüyen kalabalıklaşan barınaklar…

yorgunum bu gece hayattan ve yaşamaktan

sbaskentli | 10 February 2006 01:17

Saat gece yarısını biraz geçiyor.Bilgisayarın başına oturdum maillerime mesajlarıma baktım bir kısmına cevap yazdım cevap bekleyen bir kısım resmi mailler ise sırada bekliyor. Sabah tahminen 06:00 sularında kalkıp yeni güne başlamam gerekecek tabi biraz da ha burada oyalanırsam hiç yatmama bile gerek kalmayabilir.

Şöyle camdan dışarı bakıyordum 2 dk önce yazmaya ara verdiğim bir boşlukta. Ne kadar da hızla akıp gecmekte zaman denilen kavram. Daha dün ilk aşkımı kan kardeşleriminde sevdiğini öğrenip yıkıldığımı hatırlıyorum henüz ilkokul sıralarındaydık o zamanlar…

Eski kitap kokuları

ezilmis_leylaklar_kitabi | 19 February 2004 09:47

AŞKOLSUN

Kadıköyün’de yağmurun ince bir rengi vardı. Aşağıda iskelenin oralardan bir deniz kokusu gelir, alırdı aklını adamın. Güz akşamları erken kararan havalarda, rıhtımdaki büfelerde sosisli, döner satan büfelerin kırmızı ışıkları olurdu. Eski bir lodos unutulmuş şarkılar söylerdi bana.

Ordaydım. O ilk gençliğin tükendiği yerde. Ara sokaklardan hep aşağı doğru inerdim. Sevgilim yoktu, sevenim yoktu, tek başımaydım. Yüzümde arkadaş evlerinin kirli sarı kokusu, içimde geceden kalmış bir kanyak-çay acılığı. Yürüyüp giderdim. Üniversiteli, gözlüklü, ceketli bir öğrenciydim. Uzun bir yağmurluğum vardı, atkım karışır giderdi rüzgara.
Çantamda bir dolu şiir, ucuz kitap, renkli kalem, eski resim…Ders kitaplarından ölmüş babama mektuplar atardım. Annem uzaktaydı Eskişehir’de , gelip geçenleri gören bir tren istasyonunda. Ordaydım ve tektim.

Son Gün

plumprune | 01 November 2003 00:57

Bugün son gündü, “işte son gün…” diyerek sahile indim önce, otelin suni havasından kurtulmak için, yaklaşık elli metre uzaklıkta olan balıkçı iskelesine gözümü diktim, oraya doğru yol aldım. Yan site sakinlerinden sevgili Cafer Ağa’nın üç köpeğinin tatlı haykırışları ile yolum kesildi, onlarla oynaştım. Denize taş attım, getirdiler; taş kaydırdım, durup beklediler. Her tarafım köpek koktu, tokamı ve ufak çantamsı şeyimi ellerinden zor kurtardım. Evlerine dönmelerini sağlamak olası değil, boş arazide otlayan atları kovalıyorlar, ben nereye gitsem peşimden geliyorlar. E benim ayak bastığım yerler, onların da mülkiyeti sayılır. Tatlı mı tatlı Suzie’ye teslim ettikten sonra iki azman ve bir bidillağı, belirlemiş olduğum hedefime tekrar yönlendim, iskelenin ucuna gidecektim. Deniz, balık ve köpek kokusu sardı etrafımı. Derin derin içime çektim. Sürat motorları, kayıklar, ufak restoranlar derken sonunda uçtaydım. Deniz, yaz sezonunda olmadığı kadar berrak ve davetkar, havanın soğuk olması umurumda değil, ancak altımda bikinim yok, atlayamadım. Hayıflandım, sözde evlerine teslim ettiğim köpekler de burnumun dibinde bitti ansızın. Oturduk üç köpek bir de ben yanyana, bekledik belki yunuslar gelir diye. -Heyecana gerek yok, gelmediler. Zaten hikayemin sonunda da enteresan bişii olacağı yok, herhangi bir beklenti içine girmeyiniz.- Otelde son gündü, son müşteriler de yarın ayrılıyordu; ben de sezonu bitirmenin tadına, balıkçı iskelesinde varıyordum. Yalan söyleyemeyeceğim, geldim geleli bi tane bile kitap okumadım, ama çok yakında gireceğim bir sınava, az buçuk hazırlandım. Çalışma kitabında salak hatalar vardı, sıkıldım, bir kenara attım. Alkol tükettim, saçmaladım, taş topladım. Sabah akşam yoğurt yemeyi ihmal etmedim, sağlam kafa, sağlam kemiklerin üzerinde ikamet eder. 29 Ekim’de İzmir’de olmak istedim, Fransız Bayramında balonlar şişirilip, özel kutlamalar düzenlenen otelde, 29 Ekim için bi bok yapılmadı, rüzgar gibi geldi geçti. Bingo yaptık, allem ettim kullem ettim, çıkan rakamlarla bağlantı kurup, bayramı kutladım. Bu arada sahildeki iskeleden yola çıkıp, bingo (tombala) mevzuuna ben nasıl daldım? Neyse… İskele o kadar muhteşem kokuyordu ki, görselliği geride bıraktı. İçime çektim bol bol kokuyu, belki saklayabilirim diye, ama otel restoranına yaklaştıkça, büyü kayboldu, asabım bozuldu. Odaya çıktım, sukunet, kendim ile başbaşa bir iki saat geçiririm ümidiyle, elime de aldım kitabımı, okuyacağım. Heyhat ne mümkün, odaya daldı, elimdeki kitaba bakmadan, salak muhabbetler açtı. Sustum… cevap vermedim… sallamadım… anlamadı. Israrla uğraşıp, kafamı dağıttı. Attım kitabı, ona baktım. “Son gün, son gün…” diye sayıkladım.

Şimdi öğrendim, son gün değilmiş, bi gün daha varmış…