bildirgec.org

hırs hakkında tüm yazılar

SİYASET ve HIRS

necronamber | 04 May 2007 09:12

Birliktelikleri, ait olduğu toplumu kökünden yıkıma uğratacak kuvvetteki bu iki kelimenin, olduğu ve olması gerektiği boyutlarını ortaya döken anlamları tek tek açalım.
SİYASET: İnsanlar arası ilişkileri, bazı bireylerin hususi çıkarına kullanılmayacak biçimde düzenleyen organize bir hukuk sistemi. Türk Dil Kurumu’na göre siyaset , İnternet de sözlüklere verilen yanıtlarda siyaset
HIRS: Ruhunu durak tanımaz bedensel isteklerin sınırsızlığına mahkum etmek. Toplumsal hakları vicdansal körlüğün duyarsız ortamında, kişisel çıkarlarının azgın iştahı ile boğulmaktır. Yada “Kendinden başka herkesi hiç bir şey, kendini vazgeçilmez her şey sanan”, “yalnız ben!” saplantısı. İnternet sözlüklerinde hırs, Türk Dil Kurumu’nda hırspeki sizce hırs ?
SİYASET VE HIRS : Bu ikisi bir araya gelince, sonu kan, gözyaşı ve intikam dolu bir tablo sunuyor topluma. Dünya tarihi, hırs denen belanın hem siyasetçiye ve hemde o tür siyasetçilerin yönettiği topluma verdiği zararlar ile doludur. Bu zararları görmek isterseniz dönüp tarihimize bakarsanız görecekseniz. Bu ülke kaç tane darbe gördü, neler yaşadı ve yaşatıldı. Öfkesi ve hırsı artan ismet paşa 27 Mayıs 1960 darbesi ve onlarca kişi darağacına asmaları. Dünya da Naziler,Stalin gibi örnekler mevcut. Peki birde hırs siyasetten pay kapmaya başlar ise; ÇÖKÜŞ

Hayallerin başladığı yer

plakton | 12 March 2007 17:37

Hırs iyi bir şey değildir. Hayatı unutacak kadar hırslı olmak neleri kaybettiğinizi bile görmenizi engeller. Ama ya hırsın kazandırdıkları? Ya da şöyle demeliyim belki de. Yeteri kadar hırsla neler kazanabiliriz?

Bir hayalim vardı. Sekiz sene boyunca bu hayalimi gerçekleştirebilmek için sürekli peşinden koşmam gereken. Koştum da. Tanıyanlar hırslı olmadığımı söylerler aksine hırs yerine “aman boş ver olmazsa ölüm yok ya ucunda” yaşadığımı. Bu hayalim bitince fark ettim ki, hırslı ve sabırlı bir takipçiymişim meğerse. Hayalim hüsranla son bulmamıştı. Yâda olmadığı için hüsranla son bulmuştu. Hırsım ise olduğu gibi duruyordu içimde bir yerlerde. Hırsımın da sönmesi gerekirdi belki de. Ama o içimde daha da büyümeye başladı. Biten hayalimin bırakın yeşermesine doğmasına bile imkân yoktu.

Balina penisi

kopanisti | 31 January 2007 13:05

Balina. Dünya denizlerinde yaşayan en büyük memeli. Filmlere ve pekçok romana konu oldu yıllarca. Mobidik, Orca, Özgür Willy ve diğerleri. Avlandılar yıllarca acımasızca. Dişinden kuyruk ucuna kadar tüm bedenlerini acımasız ve düşüncesiz insanın kullanımına sundular. Ve onlar da tıpkı insanlar gibi ağladılar yavrularını yada ailelerini kaybedince.

Amerika. Yeni Dünya. Avrupa’dan pek çok insan yeni bir hayat kurmak için, yeni umutlarla gemilerle bu kıtaya gitti. Atlas Okyanus’undan geçerken hepsinin hayalleri vardı. ‘’Makarnacı’’ lakaplı Al Capone da bu gemilerden biriyle kafasındaki hayallerle genç yaşta yolla çıktı. O’nun hikayesi de onlarca kitaba ve filme konu oldu. Ama buradaki konumuz O’nunla değil balinalarla ilgili.
Rum asıllı bir ailenin 1906 yılında İzmir’de bir bebekleri dünyaya gelir. 17 yaşına kadar İzmir’de yetişir genç bir delikanlı olur, 1923 yılında Anadolu’nun işgalden kurtuluşu sonrasında, yangın yerine dönen İzmir’de, harabelerin içinden içkiler ve eşyalar toplamaya başlar bunları yabancılara satmakla para kazanmanın zevkini tadar. İlk işadamı olma tohumları burada atılır. Bir süre sonra ailesiyle birlikte İzmir’den ayrılır ve tek başına Cenova’ dan Arjantin’e giden bir umut gemisiyle açılır Atlas Okyanusu’na. O’nun da kafasında hayalleri vardır mutlaka, okyanus kokusunu alırken, balinaları seyrederken, güneşin batışını izlerken geleceği hakkında planlar kurar. Kısa süre sonra Arjantin pasaportuyla bir tütün şirketinde çalışmaya başlar, telefonlara bakar ama tatmin olmaz kazandığı paradan. Yavaş yavaş Türkiye’den tütün getirtmeye ve bunu büyük şirketlere pazarlamaya başlar. Genç yaşta çok paralar kazanır. Bildiğimiz asıl şöhretini 1930 yılında yakalar. Ekonomik kriz ile birlikte o ana kadar biriktirdiği paralarını nasıl değerlendireceğini düşünürken, okyanus geçişi sırasında gördükleri önemsiz şeyleri hatırlar ve bir anda ne yapacağına karar verir. İflas eden bir Kanada şirketinden fırsatçılığını da kullanarak çok ucuz fiyata 6 tane gemi satın alır. Artık o Armatör Onasis’ tir. Savaş zamanı silah ve eşya taşıma işini başarıyla sürdürür. Devletlerden büyük paralar kazanır. Arkadaşları artık devlet başkanlarıdır.

2.dünya savaşı sonrasında ise Yunan ortağı Costa ile birlikte bu gemilerle balina avcılığına başlar. Hatta daha da ileriye gider balinaların göç yollarını inceleyen bir bilim kuruluşundan sızdırılan bilgilerle sürülere saldırmaya başlar. Balinaların göç yollarına dalar. Kazandığı paralar az gelir, tutamaz kendini balinaların sevişme ve yavrulama alanlarına da girer, tam bir katliam başlatır. İşini ve kazandığı paraya öylesine tutkuyla bağlanır ki tüm sektöre hakim olmak ister. Bu amaçla 1952 yılında Olympic Challeger isimli bir fabrika gemisini denize indirir. Okyanusta avcı gemilerinin katlettiği balinaları denizde işleyen bu gemi aslında 2. Dünya Savaşı sırasında kullanılan bir tankerden, yüzen bir fabrikaya döndürülmüştür. Burada da forsunu kullanmıştır. Katlettiği balinalardan kendisi için parçalar ayırmayı da ihmal etmez. Bu parçaları ileride ünlü yatı Christina’ da kullanma fırsatı olacaktır. Uluslararası kuralları hiçe sayarak avlanmaya devam eden Onasis’in gemilerine 1954 yılında Peru hükümeti el koyar. Onasis’in bittiğini sananlar kısa süre sonra yanıldıklarını anlarlar. Gemilerini sigorta ettirmiş olan Onasis, zekasını burada da kullanmıştır. Bugün genciz yaşlılığımızı da düşünmemiz lazım çalışamaz olursak ne yaparız diye düşünmüş olacak ki tüm gemilerini iş durmasına karşı sigorta ettirmiştir. Balina avının herhangi bir sebeple durması halinde de bu kuralın işleyeceği garantisi vardır genel şartlarda. Sigorta şirketinden her bir gün için yüklü miktarda tazminat almaya başlar. Bu avlandığı günlerden bile daha fazla gelir getirir kendisine. Balinalar kurtulmuştur ama kasaları dolmaya ve tonlarca para kazanmaya devam eder. Sonuçta güme gidecek olan sigorta şirketinin imdadına İngiliz Hükümeti yetişir ve Peru makamlarıyla yapılan görüşmeler ile gemiler serbest bırakılır. Olympic Challenger bu olaylardan sonra da katliama devam eder. Bu kez de Norveç’te yayınlanan duyarlı bir gazete Onasis’in balina katili olduğu yönündeki haberlerini sıklaştırınca işin seyri değişir Norveç hükümeti gemilerin Hamburg limanında tahliye ettikleri 6300 ton balina yağının kaçak ve yasadışı olduğunu iddia ederek dava açar. Bu kez de tutuklanan gemilerden kurtulmanın yollarına arayan Onasis kıvrak işadamı zekasını yine kullanır ve tüm filoyu Japonlara satar.

Gemilerin adları değişir. Bu zenginlik ile şatafatlı yaşamına renk gelsin diye ünlü yatı Christina’yı denize indirir. Ve gemileri de hazır satmışken Avrupa Jet sosyetesinin merkezi Monte Carlo’ya gider. Yıllarca balinaları katlederek tonlarca para kazanan Armatör Onasis, bu kez de insanlardan para emmeye devam edecektir. Savunmasız ve masum balinalar kendi istekleri dışında av olmuştur, para kazandırmıştır O’na oysa insanlar kendi ayaklarıyla giderler Monte Carlo’da açtığı kumarhanelerde emilmeye. Paralarına para katmaya devam eder. Zenginleştikçe zenginleşir. Avrupa Jetsetini, hatta Amerika Başkanı Kennedy ve güzel eşi Jacklyn’i bile yatında konuk eder çok sıkı dost olurlar. Yıllardır katlettiği balinalardan topladığı dişleri ve penisleri Christina’nın iç döşenmesinde kullandığını konuklar biliyor mudur, ya da koltuklara oturan jetset neyin üstüne oturduğunun farkında mıdır bilemeyiz ama yatın barındaki sandalye ve koltukları balinaların penis derisiyle kaplatmış, ayak dayama yerlerinde balinaların dişlerini kullanmıştır. Bunları bilemeyen sosyete bayanları banyolarında kullandıkları hoş kokulu sabunların, parfümlerin süründükleri krem ve rujların, sperm balinasının kafasının içindeki kutu denilen bölmede depolanan ve çok değerli hoş kokulu olan kıvamlı ispermeçet yağından yapıldığını da bilmiyorlardır. Hatta ipeksi saçlarını taradıkları tarakların ve pahalı kıyafetlerindeki düğmelerin bile balina kemiğinden yapılmış olduklarına da kafa yormamışlardır muhtemelen. Ancak bir gerçek vardır, bu kozmetik ürünleri kullanmaları ve balina penisinde oturmaları Onasis sayesinde olmuştur.
Birgün bu ihtişamlı yaşam kabusa dönüşür. Hayat hep canım cennette değildir, acılar, kederler ve gözyaşı da vardır. Çok sevdiği oğlunu daha hayatının baharındayken bir uçak kazasında kaybeder. Yavrusundan yetişkinine kadar ayırt etmeden balinaları katleden, anne balinaların karınlarındaki yavrularını bile satan ünlü armatör evlat acısını yaşadıktan sonra yaptıkları kafasına dank etmişmidir onu da bilemeyiz ancak yavruları parçalanırken anne balinaların gözlerinden akan yaşların aynısı şimdi O’nun gözlerinden akmaktadır. Cenazede oğlunu toprağa verirken yanındaki arkadaşına şu sözleri söylediği duyulur. ‘’Dünyanın en yoksul, en acınacak en mutsuz ve hiçbir şeyi olmayan insanıyım ben şimdi.’’

Biz var ettik Peşinden koşuyoruz

beyrek | 22 January 2007 22:44

Anlamadığım çok şey var şu dünyada. Mesela çok para kazanma hırsı. İnsanların hayatının bir çoğu para peşinde koşmakla geçiyor. Yani para artık insanların hayatında birinci sırada. Aşklar sevgiler samimiyetler hep pazara çıkmış, parayla alınır satılır duruma gelmiş.
Bizim dünyamız bu değil ki. Biz parayı kendimize amaç etmek yerine, araç olarak kullanmayı tercih etmişiz. Halbuki parayı yaratan bulan ortaya çıkaran basan biz yani insanoğlu değil mi? Nihayetinde bir kağıt parçası ama biz onun üzerine kendimizin bastığı rakamlarla değerler vermişiz ve onu paşımıza taç etmişiz.
Bedavayı sevdiğimiz kadar hiç bir şeyi sevmemişiz. hayatını kurtarmak deyiminin bile anlamı değişmiş. Artık hayatını kurtarmak ” Öss yi kazanmak, üniversite okumak, okulu bitirmek, çok iyi maaşı olan bir işe girmek veya çok tutulur bir meslek sahibi olmak ” olmuş.

sinirli karga ve icraatları

junkie | 16 August 2006 09:25

2 karga az önce işyerinin önündevi evin çatısında ekmek parçası buldu, fakat kargalardan biri kendine müslüman çıkıp, yemeğini paylaşmayınca olanlar oldu.

yemeği alamayan karga önce 2dk kadar gaak sesleri ile kulağı çınlattıktan sonra, evin üstündeki diğer kuşlara saldırdı, hızını alamayıp uydu anteninin kablosu ile uğraşmaya başladı, bayağı bir zarar verdi fakat koparamadı.

evimi korusun diye karga almayı planlıyorum. 150 yılda yaşıyorlarmış. ölmeden öncede satarım 🙂

togoyu anmak

ConeHeaD | 19 March 2006 19:20

Uzun zaman önce kaybettiğim yeteğinimi buldum..

Dün arkadaşımın ölümünün 2.yılıydı. Kokain denilen o b**kla tanışmasının ardından basketbolu bırakan sevgili arkadaşım Togo geçen hafta cumartesi günü kokainin aldığı canların masasına dördüncü olarak gitti. dünde onu anmak adına 2 yıldır oynamamaya yemin ettiğim basketbolu oynamak istedi canım. Kaç zamandır oynamıyordum mereti.

önce ayaklarım biraz miskinlik etti. çıkmak istememiştim dışarıya. Ama onu o şekilde anmalıydım. Odamda eskimeyi ve renkleri solmayı bekleyen ve togoyla beraber çok zor şartlar altında aldığım Basketbol şortumu giydim. Biraz kilo almışım ama olsun hala oluyor. Beyaz spor çoraplarımı giydim telefonumu ve o öldükten sonra başladığım Sigaramı bel çantama koyup ayakkabılığa doğru yöneldim. Reebok ayakkabılarım hala güzel görünüyormuş. giydim ayakkabıları aldım topumu fırladım sokağa. 7 aydır çıktığım ve bizimle hala aynı binada oturan kız arkadaşımı da aldım. beraber potalara gittik. başladım atmaya. Ben atamadıkça kız arkadaşım gülmekten katlandı. o güldükçe ben hırslandım. o güldü ben ağladım. O ağladı bende ağladım. Hırs,gülmek ve ağlamakla geçen atışların ardından atmaya başladım. Sırayla. 1-2-3…

Küstah olduğunuz kadar kötüsünüz de

clemente | 14 February 2005 19:35

Artık şöyle bir manzarayı neredeyse her gün görüyoruz.; bir televizyon programındasınız hemen birileri kendisini yırtarcasına ortaya atıyor ve çemkirmeye başlıyor. Yahu sana ne? Dur biraz dinle yada bir fikrin varsa düzgün bir ruh haliyle bunu tartış. Yok sanki biri diğerinin dinine küfür etmiş gibi kendini ortaya atıyor. Bu ne ihtiras böyle? Belki daha önce yazdığım yazıyı ve yorumları okumayanlar ne dediğimden bir şey anlamayacak ama eski yazıya dönmek istemiyorum. Ben daha önce başka sitelere (kendi siteme de dahil, başkaları gibi her yere linkimi atmaya da gerek duymuyorum) dergilere yazdım, yazıyorum da. Ama ilk defa bu kadar düzeysiz cevaplar alıyorum. Bir taraftan da anlamıyorum, hem hakaret dolu mesaj yazılıyor hem de aynı kişiler bana alttan alan özel mesajlar yolluyorlar bu ne şimdi? Komik olan da şu, çok büyük teşhis yapmış gibi feminist falan saptamalarında bulunuyor. Hayata kazmalardan şikayet etmek için bayan mı olmak lazım? Feminist mi olmalıyım? Hiç bir klişeden korkmadım. Keşke her kes sivil toplum kuruluşlarıyla fikir alışverişi yapa bilse hatta yardıma ihtiyacı olan insanlara bir merhem olabilse. Hayır herkes kendine hayran ve bu sebepten kimseyi beğenmiyor, dinlemiyor, acımıyor, tanımaya çalışmıyor. Sadece cevaplarını düşünüyor. Herkes kuyruk acısını diğerinden çıkartıyor, “ben aşık oldum o beni sevmedi bütün kadılar böyle” gibi cümleleri baltayı taşa vurmak uygun bir durum. Apartman toplantılarında kavga eden insanlardan olmaya bu kadar heves etmesek diyorum. Ha bir de genelleme yapıyor denmiş benim için. Bir durum genelleme yapmadan nasıl anlatılır? İsimi vereyim? Önerim boş işlerle uğraşmayalım, internette doğuya yardım eden siteler var tıklayalım ve buralarda kendimize bir kardeş edinelim.