bildirgec.org

hayatı hakkında tüm yazılar

Atatürk’ün bilinmeyenleri

akbelen79 | 21 March 2011 16:52

Atatürk‘ün bilinmeyenleri Mustafa Kemal’in bilinmeyenlerini araştırınca çok ilginç bilgileri yakaladım nette bunları bilmeyenlerle paylaşayım istedim. şöyle ki; * Kendisinden ata diye bahsedilmesinden hoşlanmazmış liderimiz, * Manastır’da askeri lisede okurken severek yediği kuru ie pilav ömrünün sonuna dek bir numaralı yemeği, * Tatlıya düşkün değilmiş ama yediğinde gül reçelini tercih edermiş, * En büyük hayalinin büyük bir dünya turunda türk dilini ve tarihimizi anlatmak olduğunu, * Lacivert rengi sevmezmiş ve elbise olarak tercih etmezmiş, * 174 cm boyu ve 76 kilo olmasına rağmen hastalığı ilerleyince 46 kiloya kadar düşmüştür, * 43 numara ayakkabı giyer ve rumeli şivesini nadirde olsa kullanırmış * Hayatında bir dönem evli kaldığını ve onun da vefatından çok yıprandığını, * çok düzenli hayatı ve kahvaltıyı sevmemesi, * kılık kıyafete çok önem vermesi, * hayvan sevgisi ve daha birçok ilginçlik var Atatürk’ün hayatında. Onu özlüyor ve onun ruhunu yad ediyoruz.

SAFA’DA YOLCULUK

karuma76 | 20 July 2010 10:43

Simeranya’ya gideniniz var mı ya da Server Bedi’yi tanıyanınız? Peki hiç Çanakkale Savaşı’nda bulundunuz mu ya da deniz kıyısında intihar etmeyi düşündünüz mü? Paris’ta yaşamak istediniz mi hiç ya da birini sevdiğiniz için bütün yaşantınızı terkettiniz mi?
Diyeceksiniz ki, “ne diyor bu adam yaa…”. Eğer yukarıdaki soruların cevabını bilmiyorsanız haklısınız. Hiçbir şey anlamadınız. Ama cevapları bilen varsa ne olur yazı bitene kadar bildiklerini unutsun.
Şu an size üniversite ilk sınıfta iken yazdığım bir yazıdan bahsediyorum. Yani yazıyı yazıyla tekrar anlatacağım. Aslında orjinalini bulsaydım buna hiç gerek kalmayacaktı ama olsun. Eminim ki, orjinali tadında yaşayacağız.
Bir hastanın hastalığı boyunca yaşadığı psikolojiyi anlattı bize önce ve Nazım Hikmet’e ithafen dedi hep. Hasta ile birlikte hasta olduk okurken. Yatağımızda sırtımız ağrıdı, ateşler içinde yandık. Sonra “Biz hepimiz sadece kendimizi düşündüğümüz için yalnızız ve yalnız kalacağız dedi bir dönem. Biz de şu koskoca dünyada, binlerce insanın içinde aslında yalnız yapayalnız olduğumuzu anladık. Bir aileden bahsetti bize. Besim, Samim, Meral, Feride, Tarık, Ahmet… Besim’le birlikte aklımıza giden yolun midemizden geçtiğini anladık ve suya soktuğumuz ayaklarımızı ıstakoza benzettik. Samim olarak da sedece sevdik, karşılıksız hem de şöhrete düşkün aklı fikri Paris’te yaşamak olan birini sevdik. O ise hayallerinin peşine düşüp Paris’e gitmek için Cengiz’i seçti. Ya Feriha’ya ne demeli… Ailesi tarafından ablukaya alınmış, düşünce kölesi olan, yaşama hakkı tamamen eşinden alınmış biri. Sonu da bir o kadar trajik. Abisi tarafından cezalandırılarak bir odaya kapatılıyor ve sigara yakmak için teşebbüs ettiğinde heryer tuşuyor. Biz de Feriha ile birlikte o odada yandık.
Nihat’la birlikte Çanakkale Savaşına gittik fakat hiçbir şeyi bıraktığımız gibi bulmadık. Koskoca bir zaferin kahramanı olduk ama geri döndüğümüzde bir iş bile bulamadık. Koşa koşa sefaletin kucağına düştük. Sonra bir Faik olduk Nihat’a yardım elini uzatan, evini açan. Sonra kaderimizin bizi sürüklediği yere gittik Seniha Hanımla Mahir Beyin evine. İstemeyerek ve mecburiyetten Mahir Beyin kirli işlerine muhasebeci olduk Nihat’la birlikte ama hep aşık olduk birilerine durmadan. Bu defa Muazzez di adı. Fakat Alaaddin Beyle evlendireceklerdi onu. Lüks bir hayatın içinden sefalete sevgilinin elini tutarak koştuk. Ama o koşu zorluklar ve Muazzez’in alışık olmadığı bu hayattan dolayı deniz kenarında son buldu. Nihat’la birlikte ayaklarımızı bağlayıp onunla suyun soğukluğunu hissettik. Ama yaşama isteğine yenik düşüp sevgilinin sıcacık kollarına koştuk.
Sonra bir tereddütün tam ortasında kaldık. Bir tarafta okumayı seven, dürüst, saf ve temiz aile kızı Mualla, diğer tarafta kocasını terkederek İtalya’dan kopup gelen Vildan. Bazen kendimizden bile tereddüt ettik.
İşte bu en acısı… Bizi deli gibi sevdiğini zannettiğimiz eşimizin çakan bir şimşeğin ışığında bizi aldattığına şahit olduk. Matmazel Noraliya’nın Koltuğuna oturup bir dönemin düşünce akımına kapıldık.
Biz kim mi olduk? 1901 yılında sürgünde babası ölen Yetim-i Safa olduk. Biz 1899 yılında İstanbul’da doğan, sefalet içinde hayatını yazan, hem de durmadan yazan, yine İstanbul’da 1961 yılının 15 Haziranında hayata gözlerini yuman Peyami Safa olduk.
Ruhu Şadolsun
Aslında size ilham kaynağımı, üniversite yıllarında beni etkileyen tek adamı, kitaplarının tamamını okuyup bitirdiğim (hem de bir solukta) büyük üstadı yazdım. Kitaplarını okumadım aslında neredeyse yaşadım. Yazarla birlikte her kitabında oradan oraya savruldum. Hele bir kitabını okurken karakterin hastalanıp verem olduğunu okuduktan bir hafta sonra ben de verem olup hastaneye yattım. 1999 yılının DEÜ hastane kayıtlarını inceleyen görecektir. Sorarsanız söyleyecekler. O garip bir yazardı diyecekler. Verem olup geldi ve 20 gün yattı diyecekler. 20 gün boyunca durmadan yazdı ve gitti diyecekler…
Peyami Safa severlere ithafen…
Ruhu şadolsun…

Martı kanadında rüzgar taşıyan adam: HASRET GÜLTEKİN

lavinya76 | 30 June 2010 13:42

Sivas katliamında hayatını kaybettiğinde henüz 22 yaşındaydı. Geride gözü yaşlı bir eş, doğmadan yetim kalmış bir bebek, emek verdiği türküler ve Hasret’i her an yüreğinde duyacak dostları kaldı.

İki iki buçuk yaşlarındaydı ailesi İstanbul’a taşındığında. Evlerinin kömürlüğündeki yaşlanmış bağlamanın tellerine dokunmak için sık sık inerdi karanlık mahzene. Birkaç kez o bağlamayı alıp eve çıkarmak istese de minik kolları taşıyamadı. Bir gün annesine sordu:

_ Bunu eve çıkaralım mı?

Sonraki bağlama macerası nasıldı pek bilmiyoruz. Bağlamayla oynadı mı yoksa bir iki bakıp attı mı bir köşeye? Bağlamayı kömürlükten eve taşıdıklarında dört, dört buçuk yaşlarındaydı.

Hasret Gültekin 1 Mayıs 1971 de Sivas’ın İmranlı ilçesine bağlı Han köyünde dünyaya geldi. Süleyman ve Hacıhanım Gültekin’in üçüncü evladı. Sahne tozunu içine dolu dolu çektiğinde henüz 11 yaşındaydı. Haylaz bir öğrenci sayılmazdı ama Kadıköy Anadolu Lisesi ikinci sınıftayken okulu bıraktı. Okula gidiyorum diyerek kaçamak ziyaretler yaptığı “Deli Derviş” tarzının yaratıcısı ve ustası Haydar Acar’ın yanında alıyordu soluğu. Önceleri hafta sonları yaptığı ziyaretler yetiyordu ona ama bağlama aşkı yüreğinde alev alev yanmaya başlayınca okulu terk edip tüm vaktini ustanın yanında geçirmeye başladı.

CardiAid AED (Otomatik Eksternal Defibrilatör)

check please | 06 October 2008 10:09

Kalp ile ilgili sorunlar başlıca ölüm nedenleri olarak düşünülen trafik kazaları, kanser ve AIDS’ten çok daha fazla ölüme sebep oluyor; dünyada her yıl yüzbinlerce kişi bu nedenle yaşamını yitiriyor. Ani kalp durması (sudden cardiac arrest) yaşlı-genç, kadın-erkek çok geniş bir kitlede, hatta çok sağlıklı görünen insanlarda bile görülebiliyor. Boğulma, donma, elektrik çarpması, travma, aşırı stres, yoğun fiziksel aktivite gibi durumlar ani kalp durmasının en sık görülen nedenleri.

CardiAid AED (Automated External Defibrillator) - Taşınabilir Kalp Şok Cihazı
CardiAid AED (Automated External Defibrillator) – Taşınabilir Kalp Şok Cihazı

WWF Doğal Hayatı Koruma Vakfı

akdem | 18 October 2007 20:47

WWF (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) nin yayınladığı ve küresel ısınma, çevre kirliliği, zararlı atıklar, bilinçsiz yerleşim ve hayvanların yaşam alanlarının kısıtlanması gibi birçok konuyu barındıran 30 adet poster yayınladı. resimlere burdan ulaşabilirsiniz.