bildirgec.org

garson hakkında tüm yazılar

Cola Varsa, Bi Çay getir de, Ayran İçelim

keremx | 30 December 2008 10:14

GARSONLUK ZOR BİR MESLEK

Kentimin Kültürpark’ında, Çay Bahçelerinin birinde, elimde demli bir çay, demleniyorum.

Yan masada ki genç, garsona seslendi.

Garson : “Buyrun, hoş geldiniz efendim”, dedikten sonra, “ne alırdınız?”, diye sordu.

İşte müşterinin isteği: “Cola var mı?

Garsondan cola var cevabını alan müşteri: “Yok kola kalsın” der. “Bize çay getir sen…..”

Garson çay getirmek için içeriye yönelince müşteri arkasından seslenir: “Garson! Çay da olmasın. En iyisi ayran getir sen bize.”

Garsonunuzdan duyamayacağınız 13 şey!

static | 21 July 2008 15:02

Garsonlardan restoranlar hakkında bilinmeyenler; hangi gün yemeğe çıkmamamız gerektiği, ne kadar bahşiş bırakmamızın uygun olacağı gibi konularda öneriler.

1. Tatil günleri ve cumartesi geceleri yemeğe çıkmayın. Müşterilerin çoğunluğu bu günlerde mutfak çalışanlarının yüksek kalite yemekler hazırlaması için ekstra baskı altında çalıştıkları konusunda hemfikir. Bu da istenmeyen sonuçlara yol açabilir.

2.Restoran işinde neredeyse hiç ölü gün yoktur. 100 lira kazanmak varken kominin boğaz enfeksiyonu kapıp hastalandığında evde kalıp dinlenmesi gibi bir seçeneği olmaz. Bu komiler, yemeklerimizin ellerinden geçtiği kişiler.

EN DEPRESİF MESLEKLER

| 15 October 2007 21:47

http://www.objektifhaber.com/yeni/objhab/default.aspx?id=2O37O110353

” Reİs” in bir günü…

koza 68 | 27 August 2007 15:57

Akşam vakti 18.00 dolaylarında istanbul’un anadolu yakasında bir restoranın telefonu çalar.

Telefonu hostes açar…

-.”……..” restoran
-“…….. ” ver bacım.
– kim diyim efem?
– reis…
– ………………..
– reis, naber?
İyidir..beni dinle; senin restoran adına bi tekne kirala benim için…Benden bahsetme, adım geçmesin, gece bostancı iskelesinden binecem.yengenle bi hava alalım oldu mu koçum?
– Yau zor be reis, bunca işin arasında….
– İşinin a…..na kodurtma lan, ayarla şunu….
Telefon kapanır…Kiralık tekne kaptanıyla birlikte 4 saattir bostancı iskelesinde beklemektedir. kaptan huylanmaya başlamıştır, restoranı arar daha ne kadar bekleyeceğini sorar. Kaptana beklemesi söylenir…
Gece yarısı , beş erkek bir kadın yata binerler. kaptan nereye gidileceğini sorar…adamlar kaptanı denize atarlar…
Tekne limandan ayrılır…Kaptanın şikayeti üzerine polis tekneyi çam limanı açıklarında yakalar…“reis” ve adamları serbesttir…
ertesi gün..restoranın telefonu çalar. reis aramaktadır…
Bana ……bulun
– Şu an yok efendim.
– O zaman bana ………….. ile iki garson gönderin
– Siparişinizi aldım efem 30 dak.içinde yolluyorum.
Garsonlar yemeklerle birlikte müşterinin evine doğru yola çıkarlar…eve geldiklerinde , sorgusuz sualsiz dayak yerler…
reis,olum, partronunuz olacak o, i…..ne buraya gelmeden sizi bırakmam rehinsiniz…
arabada bekleyen restoranın şöförü de arkadaşlarını merak edip, evin zilini çalar…o da bi ton sopa yer ve rehin alınır…

anam avradım olsun!!!…

koza 68 | 16 November 2006 17:31

Amerika ya da İngiltere’ye gidecek arkadaşlara pratik sözlük…En azından bunu kullanınca kendinizi Türkiye’de hissedeceksiniz….

Look my ram , I’m an Anatolian child, If I put, you sit : Bak koçum,
ben Anadolu çocuguyum, bir koyarsam oturursun

My mother to be my wife : Anam Avradim olsun

Come with ball my brother Come with ball : Topla Gel Abicim Topla gel

Master !!! do something burning-turning in the middle: Usta !!! Ortaya yanar döner bişi yapsana…

Clean family girl : Temiz aile kizi

Your hand is on the job your eye is on playing : Elin işte gözün oynaşta…

Where is this waiter who I put : Nerede bu godumun garsonu???

2. Bölüm (uzun sıkıcı bir hikaye)

deborahhh | 17 October 2006 04:30

Şık bir restoran. Köşeli koltuk, masa grupları vardır hani. Cama bakan tarafından böyle bir masaya oturdular. Kare bir masanın birbirine komşu iki kenarını kullandılar. Biri bir kenara, diğeri diğer kenara. Resmi bir görüşme için karşılıklı oturmanın daha akıllıca ya da gerekli olduğunu düşünürdü oysa ki. Çünkü o zaman karşındaki insanın gözlerinin içine daha keskin bakışlar fırlatabilir ve gerçeği söyleyip söylemediğini anlamaya çalışabilirdin. Ama Mesut Bey’in böyle düşünmediği açıktı. “Kusuruma bakmazsanız ayaklarımı biraz uzatacağım” dedi. Gülümsemek suretiyle laf olsun diye alınmış bu izne “olur” dedi.
Hemen şık ve kibar bir garson tepelerine dikildi. Menülerini verdi ve iki adım geri atarak beklemeye koyuldu. Mesut Bey’in kendinden beklenmeyecek derecede kibar önerisiyle mantı, kola ve çay siparişleri verildi. Garson mutfağa yönlendirildi.
Sohbete nereden başlaması gerektiğini bilemiyordu. Sonra birden “ben davet edilenim, neden geriliyorum ki? O düşünsün ne konuşması gerektiğini” diye geçirdi içinden.
Sağ kolunu koltuğa uzatmış, sol kolunu ise diğer bacağının üzerine attığı dizini kaşımak için kullanan Mesut Bey daralıp bunalmadan hayatını anlatmaya, insan sarrafı olduğunu kanıtlamaya çalışmaya, paraya para demediğini anlatmaya başladığındaysa Seda konu aramakta zorlanmayacaklarını çoktan anlamıştı. İşte klasik bir zengin maganda karşısındaydı.
Cebindeki üç liraya rağmen lüks bir restorandaydı. Karnı gerçekten açtı. “En azından yemeğimi yerim. Bu dallamanın hikayeleri de dinleme zorunluluğu bitince, yani eve gidince komik hikayeler olarak kalır, daha ne olsun? ” diyordu kendi kendine.
Bir süre sonra adamın herhangi bir dinleyiciye bile ihtiyacı olmadığını anladı. O sadece kendini anlatmaktan hoşlananlardandı. Tek sorun kendini anlatırken “para” dan da kendisiymiş gibi bahsetmesiydi. Mesut Bey’in birazdan gözlerinin dolar işaretiyle parladı parlayacak bir hali vardı. Eğer bu halüsünasyon değilse bile bunca hikayeden sonra şaşılası bir durum sayılmazdı artık.
Birden aklı yıllar evveline gitti. Halk arasında “Kız yurdu” adıyla bilinen manastır- genelev sentezi o garip yer. Aslında genelevden ziyade orada çalışması münasip görüleceklerin hazırlık amaçlı takıldıkları mekan demek daha doğru olurdu.
Bir hafta öncesine kadar iki çift çorap, iki kat çamaşır, bir kot pantolon ve bir kazaktan başka mülkiyeti olmayan kızların sadece günlerle telafuz edilebilecek zaman dilimlerinde kapıya 4×4 lerle bırakılır oluşları….. Zaman su gibi akıyordu. Artık bu tür sınıf (!) atlamalara ağzı bir karış açık, şaşkınlıkla bakacak yaşlarda değildi. Biliyordu tüm bu sürecin neleri kapsadığını.
Ya karşısında şu anda oturan bir ayıdan edinecekti sevgili niyetine, ya bir cemaat evine girip inançlı görünen fahişelerden olacaktı, ya da en yakınındaki zavallı taşralının üç kuruşu dahil hırsız olacaktı….. Seçenekler çoğaltılabilirdi elbet. Ama sıralayıpda can sıkmaya daha ne gerek var?
“Galiba onlardan biri gibi görünüyorum şu anda.” Birden bire kendinden tiksindi. Bu aptalca görüntüye daha ne kadar katlanabilirdi ki? Hem sanki herkes kafasından geçenleri aynen düşünüyormuş gibiydi. Örneğin şu garson. “Bana imalı imalı gülümsemiyor mu? Ohh adamda para var tabii kızlar da etrafında diye düşünüyordur. Eminim. Ben de garsonluk yaptım. Bilirim. Mutfağa gidince hemen göze batan müşteriler hakkında hikayeler yazılır. Yaftalar yapıştırılır. Üzerine de sos olarak kocaman kocaman kahkahalar patlatılır patron görmeden. Ben biliyorum şu anda mutfakta nelerin konuşulduğunu. Bakma bana öyle. Bir çay daha ister misiniz diye sorarken bile içten içe ne dediğini biliyorum. İstersin tabii. Adam zengin. Sen zaten adisyona bakmayacaksın diyorsun. Al bir çay daha. Ama karşında oturan ayıya söyle bahşişi az bırakmasın……….”
“Ne dersiniz?”
Mesut Bey’in bu sorusuyla kendine geldi. Ama ne diyebilirdi ki? Adam ne sormuştu ki ne diyecekti?
“Aslında….” diye gevelemeye başlamışken telefonu ilk kez doğru yerde çalmaya başladı. “ahh pardon!”
“Rica ederim”
“Efendim? Ah canım ben bir saate gelirim. Nasıl? Kapıda mısın? Ha tamam dışardaysan sorun yok. Ne zaman biter işin? Oldu canım ben bir saate kadar evde olurum. Sen dert etme. Öpüyorum” Telefonu kaptıp çantasına koydu.
Kurtarıcı soruyu sorabilirdi artık. “Ahh kafam dağıldı. Nerede kalmıştık?”
“İş için diyorum. Ne dersiniz?”
İçten içe nasıl geri çevireceğini düşünmeye başladı. Bu adamla çalışılır mıydı? Adam yarın öbür gün bir ev kiralar, sana yük olmasın burada yaşa derdi. Sonra hediyeler başlar, ardından da metres hayatına hoşgeldin denirdi herhalde.
“Nişanlıma danışmalıyım. Biraz hassastır. Yalnız başıma karar vermem doğru olmaz. Beni anlıyorsunuz değil mi?”
Pat diye çıkıverdi ağzından laflar. Artık yalan söylemek konusunda ne kadar ustalaştığına kendi de şaşırıyordu. Acaba yirmi yedi yıllık hayatında daha önce “nişanlım” demiş miydi?
Mesut Bey” Elbette, en doğal hakkınız, siz biraz düşünün. Kalkalım mı?” dedi. Evet artık bir iş alamayacağını Seda da biliyordu. Çünkü “nişanlım” demişti. Çünkü “kararlarımı başkalarına bağımlı olarak veriyorum” mesajını vermişti. Çünkü “Bana asılma artık, zenginsin ama yetmez” demişti.
Aradan günler geçti. Mesut Bey yediği yemekten keyif almamış olacak ki bir daha aramadı.
Seda gazete ilanından kendine asgari ücretle bir iş buldu. Şık bir restoranda garsonluğa başladı. Bir gün bir müşteri geldi. Tanıdık bir sima yanında hoş bir hanımla.
“Hoş geldiniz. Ne alırsınız?”
“Bize iki mantı lütfen, birer de çay alabilir miyiz?”
“Elbette”
Zengin görünümlü, bu magandayı Seda tanımıştı. Mutfağa gittiğinde dedikodusunu yaptılar. Garsonlardan biri ” Bu krolar nereden bulur bu parayı yahuu?” diye sordu. Seda “İnan bu adamın bu kadar parayı nereden bulduğunu ben de anlamadım. Arjantin’deki bir restoranda daha iki hafta önce garsonluk yapıyordu…….”

Yanlış Hesap?

reoxy | 18 July 2006 14:51

3 kişi bir restoranda yemek yemişler ve 250 ytl’lik hesap gelmiş. 3’ü de 100’er lira vermiş. Garson hesabın üstünü getirirken kendi kendine: “bu 50 lirayı geri götürürsem, nasıl olsa 3’e bölemeyecekler, en iyisi 20 lira bahşişi kendime alayım ve 30 lira geri vereyim diyerek para üstünü getirmiş.
Herkes 100 ytl verip 10 ytl’sini geri aldığına göre ceplerinden 90’ar lira çıkmıştır. Garsonun aldığı 20 lirayı da eklersek (90×3)+20=290 ytl yapar. Peki kalan 10 ytl’ye ne oldu?