bildirgec.org

fransız hakkında tüm yazılar

Madame Coco “İlk Aşkım Annem” Anneler günü yarışması

sSnaKe | 20 April 2011 12:51

http://apps.facebook.com/madamecoco

Madame Coco fransız tarzını yansıtan yakında kesinlikle çok popüler olacak bir ev tekstili markası ve tekrar kesinlikle anneler gününde ne hediye alacağım derdine de ilaç olacak bir marka. Bunun farkına varmışlar ki anneler gününe özel facebook üzerinde bir yarışma başlatmışlar.
Yarışmanın ismi “İlk Aşkım Annem“.
Kullanıcılardan anneleriyle birlikte çekildikleri en mutlu fotoğrafı paylaşmalarını isteyen Madame Coco yarışma sonunda oldukça çekici ödüller veriyor.

Lemmy Caution’un makineyle imtihanı; Alphaville (1965)

queennothing | 08 April 2011 17:02

Fransız Sineması’nda devrim niteliğinde bir akım olan Yeni Dalga, Jean-Luc Godard‘ın da içlerinde bulunduğu bir avuç yönetmen tarafından ortaya çıkarıldı. Amaçlarından biri sinemada gerçekçiliği yansıtmak olan akımın örneklerinden biri olan “Alphaville“, dramatik bilim-kurgu olmasının yanı sıra, Amerikan politikasına yapılan göndermelerle de kendi türünün öncülüğünü yapıyor. 1930 doğumlu yönetmen Godard’ın 220.000 Dolar gibi mütevazı bir bütçeyle çektiği filmde, yönetmenin o zamanlar evli olduğu güzel aktris Anna Karina ve 1993 senesinde (75 yaşındayken) kaybettiğimiz aktör Eddie Constantine yer alıyor. Senaryosu, Fransız sürrealist şair Paul Eluard’un şiirinden etkilenilerek yazılan “Alphaville“, suikastla görevlendirilen bir Amerikan ajanının görev yeri olan Alfakent’e gitmesi ve burada karşılaştığı ‘gerçek’leri konu ediniyor.

Skhizein – Kısa Animasyon

0770 | 23 September 2010 18:29

Afiş
Afiş

2008 yapımı 13 dakikalık bir animasyon filmi. Konusu ilginç, baş kahramanımız Henry’ye evde temizlik yaparken bir meteor çarpar ve hayatı 91 cm kayar. her şey gerçekte olduğundan tam 91 cm yakındadır ona ya da o kendinden 91 cm uzaklaşmıştır. Farklı bakış açılarına açık, ilginç bir film. Farklı yorumlar da var burada. Bence yorumları izledikten sonra okuyun önyargı olmasın.. Orijinal dili Fransızca olan film aynı zamanda bir çok ödüle sahip.

Jamil Dehlavi

frozenresophonic[pilli_silinen_hesap] | 04 September 2010 14:38

jamil dehlavi
jamil dehlavi

Jamil Dehlavi Hint-Fransız asıllı, İngiltere doğumlu bağımsız bir yönetmen. Babası diplomat olunca çocukken birçok ülke dolaşmış. Oxford Üniversitesinde Politika ve Fransız Edebiyatı okuduktan sonra, bir de hukuk üzerine yüksek lisans yapmış aynı üniversitede. Bununla da yetinmemiş, üstüne bir de Amerika Birleşik Devletlerine gidip sinema üstüne bir daha yüksek lisans yapmış Columbia Üniversitesinde.

Dehlavi, bütün filmlerini kendisi yazıyor, yönetiyor ve prodüktörlüğünü yapıyor. İlk filmi Towers of Silence, Times dergisi tarafından “İlk filmi ve olağanüstü” şeklinde yorumlanmış.

“Dişisine Kötü Davranan Tek Hayvan İnsanoğludur”: Jack London

24black mamba24 | 27 January 2010 11:30

Jack London
Jack London

San Francisco Körfezi’ne doğru yol alan “Razzle Dazzle” (ABD argosunda “Şaşırtıcı hareket” anlamındadır) adlı teknenin genç kaptanı bir eliyle dümeni tutarken öteki eliyle dizleri üzerindeki kalın kitabın sayfalarını çeviriyordu. Teknedeki büyük tahta kutularda gün boyu istiridye yataklarından çıkardığı ve kendisine üç aylık işçi ücreti denli gelir sağlayacak olan istiridyeler bulunuyordu.

Her an bir devriye botuyla karşılaşabilir ve kaçak avlanmakla suçlanarak hapsi boylayabilirdi. Fakat genç kaptanın çevreyi kollaması gereken bakışları daha çok kitap sayfalarında geziniyordu. Sahil polisinin baskını umrunda değildi; çünkü onlar için en büyük istiridyelerden oluşturduğu bir ikram tabağı hazırlamıştı bile… On yedi yaşına yeni girmiş olan kaptanın adı Jack London‘dı.

Jack London (1876-1916), yoksul bir ailenin çocuğu olarak San Francisc‘da dünyaya geldi. Anne ve babasının koyduğu “John” adını ilkokul sıralarında kendi isteğiyle “Jack” olarak değiştirdi. Sekiz yaşındayken eline ne geçerse okumaya başladı. Yoksulluktan üne ulaşanların ve uzun deniz yolculuklarına çıkanların öyküleri daha çok ilgisini çekiyordu.

Ölmeden Önce İzleyin 3 – les amants du pont neuf

screamofthebutterfly | 20 April 2009 12:30

Afiş
Afiş

Les amants du Pont-Neuf Tutkulu aşk filmlerinin belki de en derin içeriğine sahip olan filmidir. Bu tutku romantik bir bakış açısı ile verilmez yönetmen Leos Carax
tarafından. Filmde görsel ve estetik olarak abartılan Fransa sokakları bir harabeyle köprüyle özdeşleştirilerek küçük düşürülür, yoksulluk ve yalnızlık fransanın gerçek yüzüdür. Yönetmen fransanın politik tavrını eleştirirken, bir sokak ressamını yüceltir ve onu Özel bir kahraman yapar.

Bu kahraman Michèle Stalens “Juliette Binoche”
kült bir sembol olur. ve Ressam-sanatçı ikileminde Bir Salvodor Dali bir Rembrandta dönüşür ve sanatsal bir aşkı yaşatır bize. Bir oyuncuya söylenebilecek büyük sözlerdir bunlar.
Filmin öteki köşesindeki esas oğlan Alex “Denis Lavant” ise bize asiliğin ve anarşistliğin hüküm sürdüğü bir karakter izletir ve asilik sizin damarınızdanda akmaya başlar.
Başka türlü yazılabilecek bir film değildir. Ya farklı bir ruh halinde izlersin yada izleyemezsin bir filmdir. İzlemeden önceki atmosferiniz ve ruh haliniz çok önemlidir.

Rosetta Taşı

nazokiraze | 24 March 2009 09:45

Antik Yunanlılar ve Mısırlılar arasında milattan önce 196 yılında bir antlaşma yapılır, adını bulunduğu Rosetta kasabasından alan 760 kg ağırlıgında siyah bazalt bir taşın üzerinde yer alan bu antlaşma, Ptolemaios Hanedanı hükümdarı tarafından yazdırılmıştır ve üç dildedir.

Napolyon 1798 yılında Mısır seferine çıkar, sefere katılan askerlerinden biri( Bouchard)tarafından bulunan Rosetta taşı, tarihte önemli bir çığır açar, çünkü o zamana kadar Hiyeroglif yazısı sadece şekiller,resimler zannediliyordu.Üzerindeki dillerden sadece eski yunanca okunabiliyordu,diğer demotik ve Hiyeroglif alfabelerinden henüz haberdar olunmamıştı.

Irk ve Gurur

Galanthus | 13 February 2009 18:06

Başlangıcının ne zaman olduğunu bilmiyorum ama bizlerin yıllardır yaptığı bir şey var; başka ırklara özenmek, hadi biraz daha yumuşatılmışını söyleyeyim imrenmek. Peki, neden bu kadar imreniyoruz? Neden sahip olduklarımıza sahip çıkmak yerine sürekli ve sürekli, hep başka ırkların, milletlerin özelliklerinin bizde olmasını istiyoruz? Ya da özenmek istemediğimiz milletler, kültürler var mı?

Tabi yanlış anlaşılmasın; tüm ırklara özenmek gibi bir durum söz konusu değil, bizim özendiğimiz hep malum Avrupa ülkeleri. Haklarını yememek lazım, gerçekten güzel bir sistem geliştirmişler, düzenli bir şekilde yaşıyorlar, insan haklarını biliyorlar ve insanlarına bizim insanlarımıza verdiğimiz değerden kat be kat üstün değer veriyorlar. Bunlar gerçekten ister istemez insanı cezbeden şeyler ama şöyle bir durum var ki biz onların gelişmişliklerinden, teknolojilerinden, sistemlerinde farklı bir şeylere imreniyoruz. Ne zaman biri Fransız kızlarına benziyorsunuz, tarzınız onları andırıyor derse ya da ne zaman biri İngilizler gibi gözüküyorsunuz derse sevinirim. Ama iş biri gözlerin İranlıların gözlerine benziyor derse değişir! Çünkü İran tu kakadır. Kızları karadır, beyazlamak için kremler kullanmak zorundadırlar.

Irreversible

emrextreme | 11 February 2009 17:33

Irreversible

Yönetmen: Gaspar Noé
Oyuncular: Monica Bellucci, Vincent Cassel, Albert Dupontel, Jo Prestia

Özet

Film, sevgilisine(Monica Bellucci) tecavüz edilip, komaya sokulan bir adamın intikam arayışını anlatıyor. Filmdeki klişe konuyu bozan şey yönetmenin filmi anlatım şekli. Film geriye doğru ilerliyor.

– Önce Marcus’un(Vincent Cassel) Rectum adındaki bir bardan kelepçelenip polisle çıktığını görüyoruz.

– Daha sonra bu bara Tenya denen adamı aramak için geldiğini görüyoruz. Tenya zannettiği adamla kavga etmeye başlayan Marcus yere düşünce, yanındaki arkadaşı yangın söndürücüyle Marcus’u kurtarıyor.

– Sonradan bu bara gelmesinin nedeninin bir travestinin, Tenya’yı Rectum’da bulabileceklerini söylemesi olduğunu anlıyoruz.

– Tenya’yı aramalarınının nedeninin, Marcus’un kız arkadaşına tecavüz edip komaya soktuğu daha sonra anlaşlıyor.

– Sonra Monica Bellucci’yi yoldan karşıya geçmeye çalışırken görüyoruz. Bir kadın ona altgeçidi kullanmasını söylüyor. Bu altgeçitte Monica Bellucci Tenya ile karşılaşıyor ve tecavüze uğruyor.

– Filmin sonlarına doğru Monica’nın hamile olduğunu öğreniyoruz. Film, Marcus ve Monica’yı bir parkta zaman geçirirken göstererek bitiyor. Büyük yazılarla “zaman herşeyi yokeder” yazısı çıkıyor.

Largo Winch

13thMonkey | 24 January 2009 09:30

2009 un ülkemizde vizyona giren ilk çizgi roman uyarlaması Fransa’dan geliyor.. Filmin konusu kısaca şöyle: Varlıklı iş adamı Nerio Winch’in şüpheli ölümünün ardından, sıfırdan zirveye çıkardığı şirketinde entrika dolu iktidar kavgaları başlar.Yönetim kurulu üyeleri eski patronlarının herkesten gizlediği Largo adında bir oğlu olduğunu öğrenince kimsenin beklemediği olaylar baş gösterir. Maceraperest ve isyankar bir ruha sahip olan Largo (Tomer Sisley), tehlikeli bir yaşam sürmektedir. Babasının öldüğünü öğrenen Largo, bu olayı araştırmak ve şirketin iktidarını ele geçirmek için babasının düşmanlarıyla amansız bir mücadeleye girişir.