bildirgec.org

screamofthebutterfly

11 yıl önce üye olmuş, 12 yazı yazmış. 0 yorum yazmış.

Ölmeden Önce İzleyin 3 – les amants du pont neuf

screamofthebutterfly | 20 April 2009 12:30

Afiş
Afiş

Les amants du Pont-Neuf Tutkulu aşk filmlerinin belki de en derin içeriğine sahip olan filmidir. Bu tutku romantik bir bakış açısı ile verilmez yönetmen Leos Carax
tarafından. Filmde görsel ve estetik olarak abartılan Fransa sokakları bir harabeyle köprüyle özdeşleştirilerek küçük düşürülür, yoksulluk ve yalnızlık fransanın gerçek yüzüdür. Yönetmen fransanın politik tavrını eleştirirken, bir sokak ressamını yüceltir ve onu Özel bir kahraman yapar.

Bu kahraman Michèle Stalens “Juliette Binoche”
kült bir sembol olur. ve Ressam-sanatçı ikileminde Bir Salvodor Dali bir Rembrandta dönüşür ve sanatsal bir aşkı yaşatır bize. Bir oyuncuya söylenebilecek büyük sözlerdir bunlar.
Filmin öteki köşesindeki esas oğlan Alex “Denis Lavant” ise bize asiliğin ve anarşistliğin hüküm sürdüğü bir karakter izletir ve asilik sizin damarınızdanda akmaya başlar.
Başka türlü yazılabilecek bir film değildir. Ya farklı bir ruh halinde izlersin yada izleyemezsin bir filmdir. İzlemeden önceki atmosferiniz ve ruh haliniz çok önemlidir.

Ölmeden Önce İzleyin 2 – Keiner Liebt Mich

screamofthebutterfly | 14 April 2009 11:23

vcd kapağı
vcd kapağı

bundan bir önceki yazım “Jeux d’enfants” ta belirttiğim DVD dükkanlarından alına bilen bir film değildir. Arayıp bulmak gerekir.1994 yapımı bir filmdir. torentinin bile bulunabilceğini sanmıyorum. Fakat izledikten sonra 3 kitap okumuş kadar kafanızı dumura uğramış olursunuz, yönetmenin “Doris Dörrie” filmin sonu için düşündüğü finalde “Nasıl yani?” diyeceğiniz bir filmdir. Filmin Senaristi de, görüntü yönetmeni de o dur.

Evvela filmde bir will smith yada liv tyler oynuyor izlenimine kapılmayım, film gayet basit yüzlerin oynadığı bir filmdir. Zaten filmi güzel yapan şey karakterlerin çirkinliğidir. Hele bir Hava durumu sunucusu tip vardır. Sizi kusturabilir.
Fakat filmin belkide dünyanın şuana kadar yapılmış en iyi dostluk filmidir. Çok güzel naif ve sevecendir.
Filmin sinopsisi şöyledir.

Maria Schrader
Maria Schrader

Fanny Fink rolünde Maria Schrader diye gudubet bir hatun karşımıza çıkar. Bir iş kadınıdır ve tamamiyle topluma yabancılaşmış bir apartmanda yaşar, yanlızdır, umutsuzdur. Bir sevgili istemektedir. Bu sırada kehanetlerde bulunan (Falcı yani) bir komşu; Orfeo de Altamar rolüyle Pierre Sanoussi-Bliss karşımıza çıkar. Filmde bundan sonra başlar. İkisi de hayatlarındaki eksikleri birbirinde tamamlamaya başlar ve ikisinin aşk hayatları, umutları beklentileri birbiri içine girer. 23 rakamı ile ilgili bulunduğu kehanetten ötürü orfeo hatundan çok çeker. Hatun ise kibirli bir züppeye delicesine aşık olmuştur.

Ölmeden önce izlemeniz gereken Filmler 1: Jeux d’enfants

screamofthebutterfly | 08 April 2009 15:55

Film Afişi
Film Afişi


DVD dükkanlarında yada internette romantik komedi, derin, aksiyon, heyecanlı v.b. kaba sınıflandırmalarda saçma saçma filmleri ala dururken,Jeux d’enfants gibi birkaç film gözümüzden kaçar ve izlenmez. Belki çıktığı yıl olan 2003’te bu popülerliğinin az olması Yönetmenin o zaman için iki tane genç ama uluslararası başarı potansiyeli olabilecek oyuncuya yatırım yapmasındandır çünkü film bir fransız şarabını kıskandıracak kadar değerlenir zaman içinde.
Yönetmenin seçtiği oyuncular.Marion Cotillard (2008 en iyi kadın oyuncu oscarı) ve Guillaume Canet‘dir.

X Files – I want to belive (İnanmak İstiyorum)

screamofthebutterfly | 22 September 2008 09:39

X Files dizisi çoğumuzun hafızasında henüz televizyonlarda yüzlerce Türk dizisi yokken eski tgrt yeni fox televizyonunda takip ettiğimiz Haktan Akdoğan tadında bir dizi idi. Bu dizi film bildiğiniz üzere 2 FBI ajanının Fox Mulder(David Duchovny) ve Dr. Dana Scully(Gillian Anderson)‘nin açıklanamayan olağan üstü olayları araştırmasını konu alan etkili aksiyon ve bilimkurgu tabanlı bir dizi idi. Dizi bir dönem fenomene dönüştü hatta belli tarikatlerin x files temelli propagandalar yaptığını bile okumuştuk.

X Files 1998
X Files 1998

Dizinin 2 tane filmi çekildi bunlardan ilki The X Files – Fight the Future -(1998) yılında bence mükemmele yakın bir filmdi. Filmde Bilimkurgu, aksiyon, oyunculuk ve yaratıcı senaryo adına herşey vardı. Uzaylı olgusu o kadar etkili bir biçimde işlenmiştiki kesinlikle tutarlı bir film olarak izleyebiliyordunuz. Arılar, mısır tarlaları, alaska bir yandan afrika bir yandan dolaşıp duruyorlar. meraklısına ise “İşte budur” dedirtiyordu. Aradan 10 yıl geçti birden X Files – I want to belive (Gizli Dosyalar – İnanmak İstiyorum) diye bir film ortaya çıktı ne yalan söyleyeyim unutmuşum bile diziyi. Birden hafızam çalışmaya başladı, flaşbeklerimi yaşadım. Yukarıda yazdığım şeyler aklıma geldi ve filmi izledim.

I want to belive
I want to belive

Wall-E film incelemesi

screamofthebutterfly | 19 September 2008 15:02

Wall-E
Wall-E

Galiba gelmiş geçmiş en güzel animasyon filmi Wall-E. Pixar Animasyon diye bir şirket olmasaydı acaba sinema sektörü özellikle çocuklara yönelik filmler nasıl olurdu,kestirmek zor; fakat piksar(pixar) animasyoneline atttığı her işte yaratıcı Dramanın ve bilgisayar teknolojilerin optimum kullanımıyla çok naif ve güçlü eserler meydana getiriyor.
Wall-E bence bir manifesto niteliği taşıyor. Global ısınma, çevre duyarsızlığı ve insanların yaşantı biçimlerine adeta meydan okuyor. Kahraman bir robot (wall-e) yardımcı rollerde ise bir hamamböceği ve diğer robot arkadaşları var. İnsan figürü bir kişi hariç sadece sürü ve hizmet edilen bireyler olarak görülüyor.

Wall-E
Wall-E

Film derin mizanseller içeriyor, Türkçe fragmanlarında da gördüğümüz bir sahne “Wall-E’nin elmas kutusuna elmastan daha çok değer vermesi” dünyanın şu andaki değer kavramını bir robotun gözünden yok ediyor. Şuanki Popüler kültüre ait hiçbir nesne ve müzik kullanılmamış, Edit Piaf‘ın sesinden dinlemeye alıştığımız “La Vie En Rose” şarkısı Luis Armstrong‘un sesinden terk edilmiş dünyada mükemmel bir yankı buluyor. Film 80 kuşağında çocuk olan insanların oyuncaklarını,oyunlarını öne çıkarıyor, heralde 90’lı yıllardan sonra yaşanan gelişmelerin melankoliden yoksun olduğunu göstermeye çalışıyor. Çünkü dikkat ettim günümüze ait hiçbir nesne yok.

Wall-E
Wall-E

Filmde kullanılan kamera açıları ayrıca dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak düşünülebilir, güvenlik kameraları ve harekete duyarlı kameralda var olan görüntü açıları kullanılmış bu klasik şablonlar kullanan animasyon filmlerinde farklı bir tarz vermiş Wall-E’ye aynı zamanda bilim kurgusal anlatımıda desteklemiş bir yapıda.
Wall-E temelinde bir çocuk animasyon filmi,harika bir karakter her davranışı sempatik,mükemmel bir biçimlendirme ve aksiyon becerisi var. Filmdeki tek eksik yan bence “Eve (eva)” karakterinin,kişisel görüşüm, ifadelerinin yeterli oranda wall-e’yi desteklememesi.Yanılmıyorsam “Steampunk” esinlenmeleri taşıyan wall-e çok kısa bir sürede bir ikon ve pazarlama aracınada dönüşecek. Filmin en çarpıcı yanı ise bilimkurgu özelliği, kesinlikle çok gerçekçi tezler ileri süren hatta tartışılması gereken konuları da içinde barındırıyor. Eğer sinemada izlerseniz filmi ve o sinema filmin sonunundaki jenerik animasyonlarını size izletmezse biletinizi geri alın çünkü filmin ana fikri jeneriklerinde saklı.

Hollywood- Ve Bizim Türkler

screamofthebutterfly | 16 September 2008 09:52

Birkaç fırlama arkadaşımız yapmış, benim güldüğüm afişler dilerim sizi de güldürür. Herhangi bir açıklama yapıp sizi ve kendimi salak yerine koymak istemiyorum o yüzden açıklama yapmadan koyuyorum 🙂

Kafasına Göre Takılan “Adam” Sandler

screamofthebutterfly | 30 July 2008 11:47

He is a NewYorker
He is a NewYorker

Sayısız komedi filmine yapımcı ve oyuncu olarak imza atmış hemen hemen tüm dünyada 80 ve sonrası kuşakları komedi filmi diyince aklına ilk gelen isimlerden biride Adam Sandler‘dir. Kendisini çokta özen göstermeden takip edenlerin sayısı oldukça fazladır. Hiçbir zaman seyirciyle arayı açmaz verimli bir insan olduğu ve bu verimliliği ekonomik olarak çoğu önemli aktörlerden daha zengin oluyuşla da pekiştirmiş insandır. Tabi bunda en büyük pay kendisinin aynı zamanda bir yapım şirketinin olmasıdır. Bu şirket Sandler’ın yazdığı iki filmin isimlerinden oluşur. Happy Gilmore(1996) ve Billy Madison(1995) = Happy Madison Size bu şirketin çektiği filmlerinden bir kaçını söyleyince zaten onu biraz tanısanız bu filmleri yadırgamazsınız. The Hot Chick (2002) ve Deuce Bigalow: European Gigolo başrolünde neredeyse Adam Sandler’in bütün filmlerinde bir şekilde sahnede boy gösteren Rob Schneider‘in oynadığı filmlerdir.

Bunlar klişe komediler olsa da bunlara kötü film demek bence yanlış olur. Adam Sandler bence Sinemanın en güzel abur cubur filmlerini yapan adamdır.
Kendisi 1966 yılında Brooklyn/Newyork doğumludur. Jerry Seinfeld’e benzer bir kariyer başlangıcı yapan Sandler Stand up showlarda baş gösterir. Biraz abartılmış olabilir ama şarkıcı olarakta ulaştığı başarılar en azından Amerikada hiçte kolay olmayacak başarılardır. Funny happy Birthday Song ile büyük bir başarı sağlar diğer şarkılarını dinlemek için buraya tıklamanız yeterli. Birde arkadaş ortamlarında dinlediğimiz “Sesame Street On Marijuana” şarkısı iyi bir geyik şarkıdır. Amerikada artık bir efsane olmuş olan Saturday Night Live Show‘un akıl takımı içinde yer alır ve bazı parodilerinde kendini oyuncu olarakta gösterir. Bence Komedi oyuncusu olmak için yeterli birikimi yapmış birisidir.

Onun oynadığı filmlerin çoğu komedidir; fakat kariyerinde komedinin dışına çıktığı ve gerçek oyunculuğunu gösterdiği 3 filmi vardır. bunlar Spangilish, Punch Drunk-Love ve Reing Over Mefilmleridir. Özellikle (PTA)Paul Thomas Anderson‘un yönettiği Punch Drunk-Love filminde Altın küreye en iyi erkek oyuncu dalında aday gösterilir. En son There will be blood filminde Daniel Day-Levis‘in en iyi erkek oyuncu oscarını aldığı düşünürsek PTA’nın oyuncusunu filmine ne kadar güzel adapte ettiğinide söylemeden geçemem.

Punch Drunk-Love filmi şaşırtıcı bir filmdir. Adam Filmde kendisine ait olan klışe tarzı kullanmaz. PTA filmlerinde seyirciye oyuncu ne hissediyorsa hissettirmeye çalışır. İzleyici eğer karakter sıkılıyorsa kendini sıkıntı içinde bulur, bekleyiş her iki taraf için aynı anda geçerlidir. Şuan hala çözemediğim çok gizli bir Ajitasyon hissettirir. Adam Sandler olaya bu taraftan bakıldığında kusursuz bir oyunculuk sergiler, bence mükemmeli oynamıştır.7.4lük imdb puan az bile dedirtir.

Charles Spencer Chaplin = Şarlo

screamofthebutterfly | 29 July 2008 11:46

Charles Chaplin
Charles Chaplin

Chaplin,o eski ama adını hala yaşatabilen,dünyanın neresinde olursanız olun eğer çocuksanız sürekli izleyebileceğiniz biri. Çoğunuzun ilgisini çekmediğinin farkındayım bu yazının ama değinmek istediğim konu bence önemli.
Evvela Charles Chaplin Amerikada bağımsız sinemacıları kurdu. Böylece Sinema isterse bir patron güdümünden çıkıp, bir sanatçı(yönetmen) güdümüne girebileceğini gösterdi. Bunu açmak gerekirse
bağımsız sinema: Ekonomik yada psikolojik olarak bir kurum,kuruluş ya da kişiye bağlı olmadan,yönetmen insiyatifinde çekilen filmlerdir, aklıma ilk gelen film Koş Lola Koş.Bağımlı sinemaya en güzel örnek ise Rocky ve Rambofilmleridir.propaganda içerir.
“O bir “Türk” Dostu. Özellikle Albert Einstein ile dostluğu sırasında Türkiye de yayınlanacak bir radyo programında konuk Chaplindir.(Einstein’in İnönüye yazdığı mektup.)

Chaplin solda,Einstein sağda
Chaplin solda,Einstein sağda

Kısaca Şöyle der “spikerin ‘Dostlarımıza ne anlatacaksınız? sorusu üzerine, tüm dinleyicileri şaşırtacak konuşmasına başlar: Onlara bir hikaye anlatmak istiyorum. Bütün ömrümde işittiğim hikayelerin en güzeli ve en hoşu. Bu bir Nasrettin Hoca hikayesidir’!!!..”
Hatta bu röportajı yapan gazeteci Ahmet Emin Yalman ise Türkiye’ye döndüğünde gazetesinin kapandığını görür; çünkü Chaplin anlattığı fıkrada “Eşeğe mi inanacaksınız,insana mı? sorusunu sormuştur. Burada eşek olarak kastedilen “Hitler”dir ve Nazi baskısı gazeteyi kapatır.

Kendisi yahudi olmakla itham edilir;ama değildir.The Golden Rush (Altına Hücum) filmindeki sahnelerinin Kominist propagandası olduğu idda edilir ve hiç bir zaman Amerikan vatandaşı olmak istemediği için sınır dışı edilir.

Kariyerine dikkat edilmesi gerekenler 1: Ryan Reynolds

screamofthebutterfly | 23 July 2008 11:54

Ryan Rodney Reynolds
Doğum Günü : 23-10-1976

Bazı oyuncular vardır yetenekleri ya da yüzlerine çok fazla dikkat etmezsiniz ama işini düzgün yaptığı için bir teşekkürü hak ederler sizden. Onun oynadığı rol aklınızda kalır; ama kim olduğu umurunuzda değildir, 5 yıl sonra karşınıza harika bir filmle çıkar, başrol oynamaya başlar ve herkesin ilgisi bir anda ona çevrilir, çok büyüklerle kıyaslanır ve yavaş yavaş onlardan biri olur. Kariyerinin zirvesine ulaşır. Çok fazla belaya bulaşmazsa, özel hayatında çok büyük hatalar yapmazsa, örneğin kokain ile yakalanmak gibi, o zaman kimse onu yerinden indiremez, Bradd Pitt bu kıyasa uygun düşer Herkes bir “Fight Club” daha bekliyor olsa da o “Babel” ile işini yürütüyor, yorgun rollere, pasif kahramanlara kendini hazırlıyor. Belki eski ilahlardan olmayacak ama yinede kimse ona “sen bittin” diyemeyecek,
İşte Ryan Reynolds‘ın kariyerinin tamda bu aşamasında olduğuna inanıyorum, İleride belki bir süper kahramanı oynayacak ve biz ona ben bu adamı “Just Friends” filmden hatırlıyorum kendisi tombul bir şişkoyu oynuyordu diyeceğiz. Zaten biraz biraz ilk bahsettiğim rollerde oynamaya başladı Blade: Trinity (2004)deki Hannibal King karakteri buna örnek olarak gösterilebilir, ayrıca 2009 yılında “X-Men Origins: Wolverine” filminde Wade Wilson / Deadpool rollerini canlandıracak. Yani Gümbür gümbür ilerliyor yaşıda müsait bir ara yıldızı parlayan yok yeni Brad Pitt bu dedirten Jude Law’dan daha etkili bir ilerleme seziyorum, onun gibi verimsizleşmedi çünkü.
Kendine has bir oyunculuk tekniği olan bir oyuncu “Chaos Theory”deki Frank Allen karakteri ile döktüren özellikle kromozom testi sonuçlarını doktordan dinlediği sahnedeki tepkileri oyunculuğunun derinliğini göstermesi açısından harika bir sahne, kusursuz rahatlık sunuyor size.

Kendini çok kolay değiştirebiliyor “The Amityville Horror” filmindeki kötü adam benzeri oyunculukları ile sönük filmlerde bile onun rolünü yine biraz parlıyor.
Bir solukluk filmler vardır hani onları DVD ve televizyonda izlemeye bayılırız, işte öyle rolleri çok oynamış ve bu filmleri öyle iyi seçmiş ki ileride “bay mükemmelleri” oynadığında kimse geçmişten bir çamur atarak onu rahatsız edemeyecek. Belki abartı olabilir ama “Just Friends” ile Eddie Murphy’e bile meydan okuyabilecek seviyede oyunculuk göstermiş.
Onun izlediğim filmlerindeki rollerden biraz bahsedersem sanırım beni anlarsınız. çünkü karşınıza sürekli farklı bir tip olarak çıkacak ve üst üste 3 filmini bile izleseniz (ben izledim) aynı adam olduğunu anlamayacağınız değişiklikler yapıyor ve sizi sıkmadan filmlerini izletiyor.
Karizmatik rollerinin en etkilisi ve dramatik olanı Smokin’ Aces (2006) (Tehlikeli As’lar.) Richard Messner” filmdeki seyirciyle Ajitasyon kurabilen tek karakterdi, bu harika filmin, en harika oyuncusu oydu, güvenebileceğiniz bir polis arıyorsanız o benim dedi. Filmdeki kargaşa ve aksiyon onun yüzündeki gerilimle veriliyor işlerin ters gideceğini ifadesiyle çok iyi bir şekilde açıklıyordu.
Foolproof2003 (Kusursuz),şimdiye kadar izlediğiniz en güzel banka filmi olabilir, üstelik adam mükemmel banka soyguncusu size bir sigortacı kimliğiyle sunar. Sinsi bir zekâ ve “aslında böyle oldu finallerinin” filminde bay muhteşem kendini gösterir.