Jack London
Jack London

San Francisco Körfezi’ne doğru yol alan “Razzle Dazzle” (ABD argosunda “Şaşırtıcı hareket” anlamındadır) adlı teknenin genç kaptanı bir eliyle dümeni tutarken öteki eliyle dizleri üzerindeki kalın kitabın sayfalarını çeviriyordu. Teknedeki büyük tahta kutularda gün boyu istiridye yataklarından çıkardığı ve kendisine üç aylık işçi ücreti denli gelir sağlayacak olan istiridyeler bulunuyordu.Her an bir devriye botuyla karşılaşabilir ve kaçak avlanmakla suçlanarak hapsi boylayabilirdi. Fakat genç kaptanın çevreyi kollaması gereken bakışları daha çok kitap sayfalarında geziniyordu. Sahil polisinin baskını umrunda değildi; çünkü onlar için en büyük istiridyelerden oluşturduğu bir ikram tabağı hazırlamıştı bile… On yedi yaşına yeni girmiş olan kaptanın adı Jack London‘dı.

Jack London (1876-1916), yoksul bir ailenin çocuğu olarak San Francisc‘da dünyaya geldi. Anne ve babasının koyduğu “John” adını ilkokul sıralarında kendi isteğiyle “Jack” olarak değiştirdi. Sekiz yaşındayken eline ne geçerse okumaya başladı. Yoksulluktan üne ulaşanların ve uzun deniz yolculuklarına çıkanların öyküleri daha çok ilgisini çekiyordu.On yaşında halk kitaplıklarına gitmeye başladığında okuduklarını rastgele seçtiğinden kendisini daha ortaokula gitmeden eğitmeye başlayan çok sayıda ve değişik konulu kitap ve onların yazarlarıyla tanıştı. Ancak delikanlılık çağına geldiğinde kitap kurdu olmak için yeterli zaman bulmakta oldukça zorlanmaya başladı. Para kazanmak için çalışmak zorundaydı. Okul saatlerinin öncesinde ve sonrasında sabah akşam gazete satıcılığı, tatil günleri de rıhtımda tekne bakımı ve temizliği gibi işlerde çalıştı.

Razzle
Razzle

Serüvenci benliği onu denize çekiyordu. Rıhtımda geçirdiği günlerde balıkçılar, zıpkıncılar, dalgıçlar ve tayfalar gibi ilginç kişilerle karşılaşıyor ve onların anlattığı öykülerden etkileniyordu. Düzenli bir gelir için girdiği bir balık konservesi fabrikasından kısa sürede ayrıldı. İnsanın makinelerin kölesi olduğu bu işte hiçbir “ilginç yaşam” kırıntısı bulamamıştı.O zamanlar resmi izin sahipleri dışındakilere yasak; fakat kaçak yapıldığında iyi para getiren bir uğraş olan istiridye avcılığına ilgi duydu. Sütannesi olan zenci kadından aldığı 300 dolar borçla rıhtımda tanıştığı bir balıkçıdan bir tekne satın alarak istiridye korsanlığı yapamaya başladığınd henüz 16 yaşındaydı.

Birlikte işe çıktığı korsanlar filosunda kısa sürede sivrildi. Genç yaşına karşın işin eskilerinden daha hızlı yelken tutuyor, kavgalarda ve içki içme yarışlarında onları alt ediyordu. Başarısını kıskanan rakiplerinin giderek artan saldırgan davranışları ve sonunda teknesi “Razzle Dazzle”ın yakılması Jack’i yıldırdı. Korsanlığı bıraktı. Ancak denizden uzak kalamadığından bu kez taraf değiştirerek korsanlığı denetleyen devriye polisi oldu. Bunun nedeni yalnızca meraktı. Çok iyi tanıdığı korsanlık tarafının karşıtı olan denetim ve izleme tarafını da bizzat yaşamak istemişti.
Daha sonra yine denizin çağrısına uyarak Bering Denizi üzerinden Japonya‘ya giden bir fok avlama gemisine tayfa olarak yazıldı. Gemide geçen haftalar ve uğranan limanlardaki içkil, kavgalı saatler tam Jack’e göreydi. Seferden döndüğünde ailesinin isteğine uyarak düzenli gelir getiren işlerde çalışmayı denedi. İşe girdiği bir iplik fabrikası ve daha sonra bir anda aklına koyarak elektrik mühendisi olma isteğiyle girdiği ve ilk iş olarak ocağına kömür atma işini üstlendiği elektirik santrali uzun ömürlü iş ortamları olmadı. Bunlar balık konservesi fabrikasındaki işinden daha kötü gelmişti Jack’e.

1894 yılında serserilik günleri başladı. İşsizliği protesto etmek amacıyla ülkenin öteki ucuna, yani Washington‘a yürüyüş düzenleyen Kelly adındaki birinin peşine takılıp onun Sanayi Ordusu’na katıldı. Kısa sürede olaya karşı ilgisini kaybeden Jack yürüyüş kolundan ayrıldığı yörelerdeki kent ve kasabaları dolaşmaya başladı. Serserilikten 3 aya hapis cezası aldığında sürdürdüğü yaşamın ulaşılmaya değer hiçbir amaca yönelmediğini anladı ve eve dönerek liseye başladı. Üniversiteye gitmek istiyordu.İki yıllık bir hazırlık döneminden sonra Kaliforniya Üniversitesi‘ne gitmeyi başardı. Fakat daha ilk yılını bitirmeden parası tükendi ve yine para kazanmak için bu kez bir çamaşırhanede çalışmak zorunda kaldı. Üniversiteye dönemedi.Aslında üniversite onu düş kırıklığına uğratmıştı. Eğitim yöntemlerini beğenmemiş, özellikle İngilizcesini kısa sürede ve zorlanmadan yazı yazabilecek düzeye getirebilmesine olanak sağlayacak nitelikte ders ve kursların bulunmadığına tanık olmuştu.

Jack London’un lise ve üniversite yılları yazma isteğinin alevlendiği bir zaman dilimidir. Jack; yazmak, yazılarıyla ün ve servet kazanmak istiyordu. Bir tayfunu tanımladığı yazısıyla bir gazetenin ödülünü kazandığında bu başarının anısı belleğinden silinmedi. Çocukken okuduğu kitaplardan aklında kalan bir yaşam öyküsünün kahramanının, ünlü bir piyanist olan köylü çocuğun yaptığını o daktilo makinesiyle yapacak, ailesini servete boğacaktı.Belleği bu düşlerle dolu olan Jack London, özellikle üniversite günlerinde yazma etkinliğini yoğunlaştırdı. Kısa öykeler, denemeler, şiirler yazıyor ve karşısında birer kale gibi gördüğü yayınevlerini yazılarıyla topa tutuyordu. Birkaç yazıdı kabul edildi; fakat geçimini sağlamak için ağır işlerde çalışmak zorunda kalması Jack’in zamanını ve enerjisini önemli derece tüketiyordu. Günlüğüne “Çamaşırhaneden dönüşte elimde kalem oynatacak güç kalmadığını görüyordum” diye yazıyordu.

Bu arada Klondike‘da altın bulunduğu haberi yayıldı. Kayınbiraderinin kışkırtmasıyla Jack kuzeyin kar ve buz kaplı düzlüklerine doğru yola koyuldu. Kendinden daha yaşlı olan kayınbiraderi yola devam edemeyince Jack kuzey serüvenine yalnız devam etti. Çetin koşullarda geçirdiği zor günlerin sonunda zayıf düşerek eve dönerken Jack’in çantasında altın tozu bile yoktu; ama tuttuğu günlük, öykü ve romanlarında canlandıracağı yaşam kavgası anılarıyla kaynıyordu.
Kuzeyden döndükten 5 ay sonra zamanın tanınmış bir dergisinde bir ay arayla peşpeşe iki öküsü yayınlandı. İki yıl içinde tanınmaya ve yazılarını daha kolay satmaya başladı. 1900 yılında “Kurdun Oğlu” adlı ilk öykü kitabı yayımlandı. Bunu ötekiler izledi.

Jack London’un 1903 yılında yayımlanan ve hemen çok satanlar listesine giren “Vahşetin Çağrısı” adlı uzun öyküsüyle üne kavuştuğunu söylenebilir. Bu öykü ve Kuzey’in yaban ortamında geçen “Beyaz Diş”, “Beyaz Issızlık” ve “Ateş Yakmak” gibi öyküleri ve bu gruba girenler London’un Kuzey’in donmuş, fakat içindeki canlıların son güçleriyle yaşam kavgası verdiği doğasından ne denli etkilendiğini göstermektedir.
London’un yapıtları, yukarıda sözünü ettiğim Kuzey öykülerine ek olarak istiridye korsanlığı döneminin anılarından öyküleştridiği “Dazzler’in Seferi” ile “Balıkçılık Devriyesinin Serüvenleri”, yollarda geçen serserilik günlerini anlattığı “Martin Eden”, içkiyle içli dışlı olduğu anılarını öykülediği “John Barleycom”, işçi sorunları ve sosyal sınıf çatışmalarına ilişkin görüşlerini yansıttığı “Demir Ökçe”, acımasız bir kaptanın yönettiği bir gemiyi ve baskı altındaki yolcularını konu edinen “Deniz Kurdu”, bir yayınevinin verdiği görevle gittiği Londra’da varoşların dramını yansıttığı “Uçurum İnsanları” ve “Snark” adlı teknesiyle çıktığı dünya dünya turunun anılarını anlattığı “Snark’ın Seferi” biçiminde listenebilir.

Anatole France
Anatole France

Jack London yaşamı kısaca tüm gerçekleriyle dolu dolu yaşamayı seven bir yazardır. Ünlü Fransız yazar Anatole France’nin dediği gibi, “Jack London’un yapıtlarının hepsinde kımıl kımıl yaşam ve düşünce kaynar”.