bildirgec.org

duygular hakkında tüm yazılar

üşüyorum

necronamber | 17 December 2007 03:05

…. saat 17:00 olmuştu kafam halen boştu doldurmak için caddeye çıktım aramaya başladım kendimi hayatımı beni var eden her şeyi ama bulamadım. Birkaç arkadaş beraber buluştuk saat 18:30’da birlikte tarlabaşı’na gitmeye karar verdik. Saat 19:30 divan otelinin arkasında bulunan parkta oturup soğuk havanın tüm gereksizliğini içimize hapis etme kaygısı idi bizimki. Doldurduk beynimizi beyinsizlik üzerine tüm yargıları sildik hep beraber. Amcalarım yine korumaya başlamışlar şahzadeyi ama nafile, kendilerini kollamaktan aciz bir durumda bulunanları başkalarını korumaya hangi kudret yeter ve ihsan ederdi.
İstiklal caddesi’nde galatasaray lisesi’nin önünde durdum kalabalık insan yığınının akışısı seyrettim seyrüsefer içinde herkes ve onları yönelten hisleri
İleri geri derken kendimi buldum tekrar boşlukda, boşluğumda sen vardın seni buldum orada. Elinden tuttum çekmek istedim ikimizi de o boşluktan ama hiçbir şey gelemedi elimden.
Seni düşünüyorum tekrar tekrar bakıyorum fotoğraflarına galata kulesi’ne girdim baktım istanbul’a aşıktım bu şehre, gecesi ise daha başka güzeldi. Buram buram fotojenik kokular sunuyordu insanlara… Bizler zaten fotoğraf olmuştuk bile.
Evime geldim üşümeye başladım donuyordum, kendimi ısıtmak için her şeyi yaptım ama olmadı halen üşüyordum. İçime girdin taaa derinlerine ama yine de olmadı, üşüyordum. Kalktım ve saçmalamaya başladım tekrar sensizliğin içinde…
(03:08) beni yok edecektin ama hala ben buradayım.

Araya AyrıLık…

necronamber | 06 December 2007 19:09

  • Biliyorum çok şey söylecektin bana. Hayatının sırlarına ortak edecektin beni. Kendini anlatacaktın, özlemlerini, beklentilerini, nasıl,
    Ama araya ayrılık girdi.
  • Sen anlatacaktın, ben dinleyecektim. Hiç bıkmadan bir dinleyici olacaktım. Ne kadar konuşursam o kadar mutlu olacaktım. Ağzından çıkan her cümleyi büyük bir açlıkla içime çekip beynime kazıyacaktım. Sonsuza kadar çıkmayacaktı oradan…
    Ama araya ayrılık girdi.
  • En sevdiğin şarkıyı söylecektin örneğin ben hemen çalacaktım. Bulamazsam, kendim söylecektim. En sevdiğin yemekten söz edecektin, ben üşenmeyip sana onu yapacaktım.“Duru sudan daha temizdir benim sevgim ; Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim, halden hale girer başkaların da sevgi: Neyse hep odur.”
    Ama araya ayrılık girdi.
  • Hayallerini anlatacaktın bana, ben de seninle o hayalin ortasın da olacaktım. Karın yağışına falan aldırmayacaktık, kendimizi güneşin ısıttığı kumsala atacaktık. Masmavi deniz bizi bekliyor olacaktı. Serin suların vücudumuzu ürpertmesine izin verecektik. Sonra yeniden kumsala uzanıp, hayalin içinde başka bir hayak kuracaktık. En çok nereye gitmek istediğini söylecektin, yolculuğa vuracaktık kendimizi. Git git bitmeyecekti yollar ama biz sıkılmayacaktık…
    Ama araya ayrılık girdi.
  • Bana sevdanı anlatacaktın, yüreğim heyecanla çarpacaktı. Bir sevgiliye sunuluş gibi sözcüklerin yüreğime işlecekti. Konuşssaydın, sözcüklerinle sevişecektim. Gözlerimi kapatıp, hazzın en dorukların da pervasızca dolaşacaktım. Kokunla sarhoş olacaktım.
    Ama araya ayrılık girdi.
  • Kelimeler tutuldu sende. Ben gözlerinle konuştum. Bir dalgıç edesıyla daldım derinlere. Bodrum katın da sakladığın ne var ne yok çıkardım gün ışığına. Utandın, sıkıldın, sakladın ama yorulmaz bir keşifle karşı karşıyaydın sen…
    Ama araya ayrılık girdi.
  • Kelimeler tutuldu ama gözlerin konuştu benimle. Sen sustun, gözlerin içini gösterdi bana. Bir konuşsaydın, ah konuşsaydın… Senin kıyılarına vurmuş ve binlerce seferden sonra yorulmuş köhne bir tekne olurum ben.

EFT- Duygularınızı serbest bırakın:)

| 10 July 2007 15:11

Makaleci’ye söz vermiştim. Sözümü tutuyor ve EFT’yi biraz olsun anlatmaya çalışıyorum şimdi…
Efendim, sene 2004…İdealist ve girişimci davranıp kendi işimizi kurmuşuz can dostum Yeliz’le…Ancak tecrübesiz ve panik olmak konusunda son derece becerikli iki tipiz ve doğal olarak işler aslında gayet iyi giderken biz battığımıza inandırmışız kendimizi. Derken beklenen sonuç: İkimiz de depresyondayız! Uyumak istiyoruz sürekli, ya da birşeyler yemek…Ya da içki içmek…Kendimizi başarısız, işe yaramaz, aptal ve şanssız hissediyoruz. Bütün dünya bir olmuş üstümüze geliyor sanki. Tanıştığımız günden beri bir kere bile tartışmamış olan biz iki arkadaş her gün kavga eder olmuşuz…
Durum vahim mi? Çok!
Ne yapmalı? Yardım almalı…
Psikologlara güvenimiz yok…Bir sürü para döküp nasihat dinlemek modunda değiliz…
O günlerden birinde kapımız çalıyor. Ofisteyiz. “Öğrenci de gelmeyecekti, hayırdır kim acaba?” diyerek kapıyı açıyoruz. Karşımızda 2 yıldır görmediğimiz eski bir öğrencimiz. Hatun 45 yaşında ve hayatımda tanıdığım en şeker insanlardan biri. Çok seviniyoruz tabi. Kahveler yapılıyor, fallar bakılıyor ve derken sohbet bir şekilde bizim işlere geliyor…Anlatıyoruz durumu. Kadıncağız bize acıyan gözlerle bakıp: “Siz bozmuşsunuz kızlar kendinizi…Ne bu hal? Depresif cümleler bunlar” diyor. Eh, diyoruz, galiba gerçekten dibe vurduk biz…
Ve hayatımızı değiştiren cümlelerden birini duyuyoruz hatundan: EFT yapmalısınız!
Nedir bu EFT? Ne işe yarar? Kim yapar? gibi birkaç sorudan sonra alıp telefonu ve adresi kendimizi atıyoruz mekana.
Bir psikoloğun ofisi ve biz gerginiz çünkü istemiyoruz psikolog dinlemek. Ama geldik bir kere, bir deneyelim bakalım diyoruz ve ilk ben giriyorum içeri…
Macera burada başlıyor işte…İç yolculuk…Muhteşem deneyim…
Oda mis gibi kokuyor. İlk algıladığım bu…Derken varlığıyla tamamen pozitif bir enerji yayan kadın giriyor içeri.
“Hoşgeldiniiiz:)”
Ne kadar hoş bir ses! Ne kadar cıvıl cıvıl…
Konuşmaya başlıyoruz…
Anlatıyorum bir bir ne hissediyorsam…
Mutsuzum…Başarısızım…Değersiz hissediyorum kendimi. Hayat çok kötü…
Ard arda sıraladığım buna benzer birkaç korkunç cümleyi son derece sakin ve dikkatli bir şekilde dinliyor tatlı kadın ve sonra bir sigara yakıyor, Bana da ikram ediyor üstelik…
Ve başlıyor anlatmaya…
“Biliyor musunuz A. hanım, kendinizi çok güzel ifade ediyorsunuz…Bu bizim için, yani ikimiz için büyük avantaj.
Şimdi ben size birşeyler anlatacağım ve dilediğiniz yerde beni bölüp, ben anlamadım, ya da bu ne demekti şimdi, diye sorabilirsiniz. anlaştık mı?”
“Evet…”
“Peki…Öncelikle şurdan başlayalım…Beynimiz “salaktır”! Evet, salaktır. Biz ona ne komut verirsek, nasıl bir düşünce yüklersek onu kabullenir! Şimdi sizden ayağa kalkmanızı rica ediyorum.”
Dediğini yapıp ayağa kalktım…
“Şimdi ellerinizi belinize koyup dik durun”
Durdum…
“Güzel…Şimdi sağ eliniz belinizde kalsın ve belinizden hareket ederek dönebildiğiniz kadar dönüp arkanızda bir
noktayı bana gösterin ve bunu sol elinizle yapın!”
Yaptım…
“Güzel…Şu noktaya kadar dönebildiniz. süper. Şimdi gözlerinizi kapatın ve sadece söylediklerimi düşünün: Siz bir
lastiksiniz…Kendinizi lastik olarak hayal edin…Uzuyorsunuz, kıvrak ve esneksiniz, siz bir lastiksiniz çünkü…Burgu burgu olabiliyorsunuz…Çok esneksiniz…Evet harika…Lastiksiniz ve çooook uzayabiliyorsunuz…Ve şimdi gözlerinizi açıp tekrar dönebildiğiniz kadar geriye dönün!”
Döndüm!
Ve gösterdiğim nokta ilk gösterdiğim noktanın yaklaşık 20 cm ilerisindeydi!!!
“Gördünüz mü A.hanım? Beyniniz sizin ona söylediklerinize ne kadar kolay ve çabuk inanıyor!”
Evet görmüştüm…
Uzun uzun konuştuk sonra bunun üzerine. Beni bir şekilde şuna ikna etti tatlı kadın: SEN BEYNİNE NE KOMUT GÖNDERİRSEN O DA ONU ALIR VE UYGULAR! BÜTÜN DUYGULARIN VE BUNUN SONUCUNDA YAŞAMIN VERDİĞİN KOMUTLARA BAĞLIDIR. “BEN İYİYİM, BAŞARILIYIM, SAĞLIKLIYIM, MUTLUYUM, GÜZELİM..”DERSEN ÖYLE HİSSEDER VE HATTA ÖYLE YAŞARSIN…”BEN İŞE YARAMAZIN TEKİYİM…ÇİRKİN VE DEĞERSİZİM. MUTSUZUM” DEMEYİ SEÇERSEN DE BEYNİN BU KOMUTU ALIR VE BUNU YAŞARSIN…
Ve başladık EFT yapmaya…
EFT (emotional freedom technique) duyguların serbest bırakılmasını sağlayan bir teknik. Vücudun belirli yerlerine
hafif vuruşlarla uygulanan ve herkesin kolaylıkla kendi kendine yapabileceği bir teknik. Ben sadece 6 seans yaptım
bunu ve inanılmaz değişimler yaşadım. Kendime olan güvenimi geri kazandım. Geçmişteki bazı kötü anıları sildim, ya da şöyle demek daha doğru olur: O anıların hissettirdiği olumsuz duyguları yok ettim…Hayatta bizleri en çok yoran,
hatta tüm yaşam enerjimizi çeken “öfke, kırgınlık, hayalkırıklığı” gibi duygulardan arındım…Beni çok kırmış olan
ve o güne kadar içimde korkunç bir öfkeyle taşıdığım insanları “serbest bıraktım”…Bu çok önemli EFT sırasında.
Öfkeyi içinizden serbest bırakabilmek…Kızgın olduğum insanları serbest bıraktım, bundan sonra düşünceleriyle
canımı yakamasınlar diye…
Çok ilginç şeyler yaşadım EFT sırasında…Hiç farkında olmadığım bastırdığım duygular açığa çıktı…Babaanneme
annemi dövmeye kalktığı için kızgın olduğumu hep bilirdim ama bunun beni ciddi anlamda etkilediğini ve ona olan
nefretimin ne kadar güçlü olduğunu farketmemiştim EFTye kadar…Babaannemi bile affedip serbest bıraktım:)
EFT burada verdiğim linkte belitildiği üzere hemen hemen her konuda imdada yetişebiliyor. Bir göz atmanızı tavsiye ederim. Burada da bu konuda bilgi verilmekte.
burada izleyeceğiniz videoda son derece kolay bir konuyu, çikolata bağımlılığını ele alarak örneklemişler EFTyi:)
Konu çikolata kadar basit de olabilir, deprem travması kadar ciddi de…Sorun değil. mantık aynı. Vücudunuzda belirtilen noktalara hafif vuruyor ve şu tarz bir cümle kuruyorsunuz:
“…..rağmen kendimi seviyor ve onaylıyorum”
Buna bir örnek verelim:
“İşimde başarısız olduğumu düşünmeme rağmen kendimi seviyor ve onaylıyorum”
“Kimsenin beni beğenmemesine ve şişman olmama rağmen kendimi seviyor ve onaylıyorum.”
gibi cümleler…,
Sonuçta beynimize kendimizi onayladığımıza dair mesajlar veriyoruz ilk önce…Gerisi zaten geliyor.
şimdi aşağıda yazanlar size aşamaları anlatacak:

Lafolsun Sevdaları 2

egomeltem | 26 June 2007 03:27

Sevdanın gülünü dikenler mi sardı komple ? Tutmaz olmuş eller, dayanmaz olmuş yürekler ucu kendine batar olmuş sanki… ömrü koklar gibi koklayanlar sevdayı, ömürden vazgeçer olmuş… kalpler susmuş tik taklar da zaman kalmış artık yarınlarda. Yarım ağız sırıtır birde dişlektir utanmaz bakan kör gözler, neden? Uzatın ürkek bakışlarınızı acıtmadan dokunacağım, uzantın artık sevdanızı korkmadan okşayacağım diyen diller nerede?…………………………….
Busenin tadını hatırladınız mı gönül sofrasında, başköşe dedir hani ağırlar tüm ihtişamıyla gece gündüz misafirlerini. Korkmayın sokulun sıcak nefeslere cana can katandır o hatırla, hatırlat unutanlara kana susamış kanmaz olmuşlara… Yatağa uzanan et giyinmiş üstüne neden? Bırakma ruhunu o soyunmaz ki aslında bedenden… bedene can olan hücrene kan olan ruhun nerede? Silkele üstüne yapışmış hoyratlık dürtülerini, dola insan olan değerlerini erdemlerini tekrar tekrar üşenmeden… ve eğil sonra şereflendir kendini, o zaman taktir sanadır zaten… yoksunma sakın ağlama gururla sun yaşanmışlıklarını hayata. Sonra ğülümsemelerini koyup baş ucuna kendini selamla. Laf olsu sevdalarıyla bedensel dürtülerinle teslim olma. Duygunun yeridir bendende kalp, fikrin yeridir beyinde aklı, mantık el verirse kalp yolunda sevdaya, dürtüye yer mi bırakır? Önce bakışlara dokun inan doyumsuzdur gülüşleri, iğliye arsızdır içindeki feri… sonra pamuklara dola ellerini yakala susulan sözleri… sadece yürek konuşsun bırak özgürce, dinle keyiflidir nameleri… salına salına şımarsın gece, kıskansın gün ışığı, özlesin saatler geçen her saniyeyi… tadına var sessizce ve unutma, masumiyette gizli kalmış sevdanın, utangaçtır lezzeti… Kalbim beynime, beynim elime söyledi kızmayın bana sadece fikrim dile geldi…Meltemce:)

Rehber

plakton | 08 February 2007 22:22

Her şey olduğu gibi akıp giderken, pek de beklenmeyen bir anda çıkıyor karşına yüzleşmek istemediğin isimler, anılar. Uzun zamandır yeni kayıt yapmaktan başka bir iş için kullanmadığım telefon rehberini gözden geçirmekti yaptığım sadece. Hissettiklerim ise bambaşka.

Abur cubur arkadaşlıklardan kalan isimler;
Arkadaş bilinen ama artık çok yabancı isimler.
Rehberden silerken tereddüt ettiğim isimler;
Bir an bile düşünmeden sildiğim isimler…
Bir gün arar, tanımazsam çok ayıp olur dediklerim.

Ve ölüm haberi ile sarsıldığım bir iş arkadaşım. En çok o acıttı canımı. Silmeli miydim? Kabullenmek miydi bu şimdi? Bilmiyorum.Ama sildim.Telefonu hala benimle olsa bile…

Sonra baktım da hala sınıra yakınım doldu dolacak.

Bir ben var bende, benden içeri

| 24 January 2007 02:57

......
……

Birşeyler yazmaya ilk defa 13-14 yaşlarımda, “merhaba, ben şuyum, yaşım şu…” tadında günlük ismi altında bir defterle başladım. Ne kadar da büyük bir hevesle almıştım. Yanında da bir dünya janjanlı kalem… O zamanlar farklı birşeydi benim için günlük olayı. Muhtemelen günün bitiminde, özenle, içine hiç bir his katıştırmadan bir kaç tümce yazardım o günkü yaptıklarıma dair. Belirttiğim gibi o zaman başka birşeydi benim için yazmak. Belli bir saatte, bir hayır işiymişçesine, gönüllü olarak çalıştığım bir görev misali. Böylelikle tam bir defter doldurdum. İkinci bir deftere başladığımda, gönlümce işleyebileceğim yepyeni bir hayat vardı karşımda. Cahil cesur olurmuş. Hiç korkutmamıştı yeni yaşamım beni, derinliklerini hiç tanımamış bilmemiş olsam da. O mu beni işleyecekti, ben mi onu işleyip benim hayatım yapacaktım? Hiç birşey bilmeden, tanımadan, sormadan karar vermiştim. Ve aradan sonunda tam tamına dört sene geçti. Ben ben miyim diye soracak olursam kendime, ben aynı ben değilim. Aynaya her bakışımda eskiden yansıyan görüntüyü özlemle hatırlayan bir ben var simdi. Gözlerinin saçtığı anlamı ne yazık ki görmek istemeyen bir ben. Pişmanlık! Ondan kaçan, ondan kaçtığı gibi bir çok şeyden de arkasına bakmak istemeyerek kaçan ve “Hatırlamıyorum… Gözlerimdeki o ışığı bastıran, o anlamın altında yüklü olan acıyı, korkuyu hatırlayamıyorum” sözleri ardına sığınan bir ben. 5 günlük doldurdum böyle böyle derken. Artık bıraktım, günlük sayfalarından bıktım. Aklıma eserse karalıyorum yine birşeyler , adı günlük değil ama. Şimdilerde yazmak bir tutku benim icin. Lanet olsun… Beceremiyorum bu işi. Ama yazamasam da yazmak istiyorum. Saçmalasamda, olmasa da, yırtıp atsam da kusuna kadar yazmak istiyorummmmmm…

ZITLIKLAR LABİRENTİ

hipangel | 06 December 2006 10:50

Korkarak yaşıyorum.Deli gibi cesurum.
Pişmanlık duyuyorum.İyi ki yapmışım.
Çok seviyorum.Uzak durun benden.
Mutsuzum.Keyifliyim.
Acı çekiyorum.Gözlerimin içi gülüyor.
Halsizim.Yerimde duramıyorum.
Serseri gibiyim.Planlarım var.
Çok istiyorum.Kaçıyorum.
Güveniyorum.Tereddütlerim var.
Fazla duygusalım.Mantığım ön planda.
Bazen özlüyorum.Aklıma bile gelmiyor.
Aşık oluyorum.Uzaklaşıyorum.
Acıyorum.Nefret ediyorum.
Uyumuyorum.Sürekli rüya görüyorum.
Taştan farkım yok.Ağlıyorum.
Düşünüyorum.Yapmıyorum.
Acımasızım.Kıyamıyorum.
Midye gibiyim,kabuğumda yaşıyorum.Kuşlar gibiyim,doyasıya özgür.
Hiç takmıyorum.Önemsiyorum.
Kararlıyım.Çelişkilerim var.
İnanıyorum.Reddediyorum.
Zaman çok önemli.Oyalanıyorum.
İntikam alıyorum.Affediyorum.
Unutuyorum.Hiç aklımdan çıkmıyor.
Heyecanlanıyorum.Kaçınıyorum.
Kaygılıyım.Umutluyum.
Küskünüm.Barışığım.
Başım dik.Devekuşu gibiyim.
Önemsiyorum.Umrumda bile değil.
Geleceğe bakıyorum.Gözüm arkada.
Zıtlıklar labirenti ördüm kendime.
Mutsuzken mutlu,mutluyken mutsuz.
Unuttum yine.Buranın anahtarı nerde?

Müzik İnsan Ruhu Üzerine

webci | 05 October 2006 18:41

Arkadaşlar nağmeli müziğin insanın ruh dünyasında derin hisler uyandırdığını gürültülü müziklerin insanı o derin duygulardan ziyade insanı bayağı kıldığını sırf oyun havası niyeti ile çalınan şeylerin insanı artık körelttiğini söylesek yanılmış olur muyuz?
Ben tercih olarak oğu egzotizmi ve ruhani müzikler dinliyorum. Size de tavsiyemdir ki sizde var olan sırları açığa çıkaracaktır