bildirgec.org

dostoyevski hakkında tüm yazılar

Hiçbir Şey Gercek Kadar İnanilmaz Değildir

Siradanbiri | 07 August 2007 11:49

insanın hayal dünyasının ancak gerçeği taklit etmesi ile şekillenebileceği üzerine, dostoyevski ‘nin kaleminden çıkan ”inanılmaz” cümledir.

okuduklarımız, yaşadıklarımız, tanık olduklarımız ,hayallerimiz gerçeğin aslı ya da taklidi olanlar ve ancak onun kadar bünyemizi sarsanlardır.

Suç ve Ceza Üzerine

webci | 06 October 2006 17:35

Suç ve Ceza adlı kitabı ben gece saat 04’ e kadar okuyup bir hafta içinde bitirmişimdir. O kitap için şunları söylüyorum. Suç ve ceza benim dünyamı çok mühim bir konuda etkilemiştir. Bu kitap bir 18 yaşında bir de 23 yaşından sonra okunması gereken bir eserdir.,
Rasnolnikov’un şahsında iki seyi görüyorsunuz toplumun yapmayı cesaret edemediği bir cinayeti işleme ama hiçbir çıkar sağlamadan bunu gerçekleştirme düşüncesiVicdanın sesi her şeyin üzerinde insana hükmeden bir gerçektir.
Raskolnikov ne kadar hukuk fakültesinde okursa okusun entelektüel bilgi sahibi olsun, vicdan karşısında ona hükmedemez.
Ben şuna inanıyorum Suç ve Cezayı anlayan bir cemiyet içinde varlığın derinlerine inmeye çalışan vicdanı ile hesaplaşan bireyler için yazılmıştır. Duyarsız olmaktan şikayet edenler varsa Suç ve ceza okusunlar

Değişim

super hero | 03 June 2006 17:26

Dostoyevski’nin 1870 yılında yazdığı ünlü Ecinniler romanında bir yerlerde karakterlerden biri “Dünya’nın daha fazla ilerlemeye ihtiyacı yok. İnsanlığa gereken bütün ilerlemeyi yaptık zaten,” der.

İlk bakışta insanın gülüp geçtiği şu gelecekle ilgili yanlış tahminlerden biriymiş gibi görünse de, büyük ustanın bu önermesini söz konusu yanlış tahminlerden ayıran önemli bir özellik var; o da doğru olması.

Bilgisayar başında sohbet ederek sabahlamayı hayat tarzı haline getiren bir nesil için henüz elektriğin bile icat edilmediği bir dönemi teknolojik açıdan yeterli görmek çok saçma gelse de bir düşünün: teknolojik ilerleme bugün duracak olsa, bundan sonra hiçbir yeni icatla karşılaşmasak bile hayatımızı bugün olduğu gibi sürdürebiliriz. Ama bizden değil 150 yıl sonra, sadece 10 yıl sonra yaşayacak olanlar bile onların sahip olduğu imkanlar olmaksızın nasıl olup da yaşadığımıza şaşacaktır. Tıpkı, daha on yıl önce ilk çıktığında zenginlerin yeni oyuncağı olmaktan başka bir işlevi yokmuş gibi görünen cep telefonlarının bugün hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi, zamanında nasıl olup da cep telefonsuz idare edebildiğimize kendimizin bile şaşması gibi.

Dostoyevski haklı mı acaba ?

her_kimse-hafif | 17 July 2002 08:04

İnsan Tanrı olabilir mi?

Neden mi? Yazdıkları şeyler bazı kişileri konuştururlar, ya birinci ağızdan ya da dışarıdan üçüncü bir gözle. Ama sonuçta bütün o yazılanlar, kişilerin konuştuğu her şey, geçen bütün olaylar bir kişiye aittir, yazara. Fikirler çatışır, düşünceler birbirine karışır ama sonuçta bunu bir tek beyin üretmiştir. Bu çelişki midir? Yani o kadar zıt düşünceler üretmek, sonra da bunları ayrı kişilere söyletmek ve sonunda bir senteze ulaşmak. Yazarın hangi düşündüğü şey doğrudur? Okurken bunu hiç düşünmeyiz. Çünkü okuduğumuz yazarın değil, o kitapta geçen kişilerin anlattıklarıdır, en azından öyle gelir bize. O kitapta belirtilen en kötü fikirler ve düşüncelerle, en iyi fikir ve düşünceler de yine yazara aittir. Yani en iyiyi de, en kötüyü de yazar düşünür, bir kişi düşünür. Ama bunu karakterlerine söyletir, ilginç değil mi? Herneyse, bunu tartışabiliriz tabi.

Dostoyeski de ilginç bir yazardır. Bana göre ortaya çıkamamış, anlaşılamamış dahilerden birisidir. Bütün kitaplarını okudum. Hangi ruh hallerinde bu kitapları yazdığını çok anlıyorum ve biliyorum. Dostoyeski der ki, madem ki insanlara can vermeye ve can almaya yetkili olan tek kişi Tanrı’dır, o zaman kendi canını kendisi alan bir kişi de Tanrı’dır. Tahmin edebileceğiniz gibi ihtihar etmekten söz ediyor. Peki sizce nasıldır? Dostoyeski haklı mı? Düşününce mantıklı gelmiyor mu size de. Bana geliyor. Peki neden insanlar Tanrı olmak istemiyorlar, işte sorun burada bence. Tanrı olmak kolay mıdır? Bunu denemek isteyen birçok insanın görüntülerini izlemişsinizdir. Hiç de kolay görünmüyor değil mi. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide duran insanlar ama yaşama daha yakın olan insanlar. İnsanlar kendi hayatlarına son vermek istemezler çoğu zaman. Sadece hayatlarını rehin alırlar, o rehineyi de hayatlarını değiştirmek için kullanırlar. Çelişki. Ortaya konan kendi hayatlarıdır ama istenen yine kendi hayatlarıdır. Yani şunu demek istiyorum, Tanrı olmak için ölmek isteyen bir kişiye rastlamadım ben daha. Zaten bunu isteyen kişi bunu yapar. Ne köprüye şıkıp şov yapar ne de hapı içtikten sonra sevgilisine telefon eder. Çok mu acımasız oldu bu, sanmıyorum. Dostoyeski de aslında bunu söylemek istiyor zaten. Tanrı’ya başkaldırmak istiyorsan, ona kafa tutmak istiyorsan, onunla eşdeğer olmak için sana sadece bir tek yol öneriliyor, onun yetkisini kullanmak. Sakın kimseyi intihara falan teşvik ettiğimi sanmayın. Zaten ben bu işin teşvikle falan olacağına da inanmıyorum. Hiç kimse şimdiye kadar ‘dolduruşa geldim, o yüzden intihar ediyorum’ diye yazılmış bir not bırakmadı. Bundan sonra da bırakmayacak. Bir deneyin sizde bakalım, yüksek bir yere çıkın, kenarda durun, aşağıya bakın, son adımı atabilecek cesaretiniz var mı? Tabancayı başınıza dayadıktan sonra tetiği çekebilecek cesaretiniz var mı? Yok değil mi. Fark burada işte. Yaşam insanlara verilmiş en büyük armağan. Ya 12 amino-asit tarafından veya Tanrı tarafından, hiç farketmez. Tanrı olmak mı? Karar sizin.

Korkarım Korkacak Hiçbir Şey Kalmadı!

NuMB | 11 May 2002 23:29

“Kedinin fareye üstünlüğü, delik başında ki sabrından” demiş Mazhar Candan. Kendi sabrımı kim bilir kaç delik başından denedim, kaç kez “biraz daha mı bekleseydim?” diye bırakarak bitirdim beklemeyi sonra. Delikten çıkacaklardan korktum kimi zaman, kimi zaman beklediğim deliğin ağzını hiçbir şey çıkmasın artık diye kendim tıkadım.

Kedinin fareye üstünlüğü, delik başında ki sabrından” demiş Mazhar Candan. Kendi sabrımı kim bilir kaç delik başından denedim, kaç kez “biraz daha mı bekleseydim?” diye bırakarak bitirdim beklemeyi sonra. Delikten çıkacaklardan korktum kimi zaman, kimi zaman beklediğim deliğin ağzını hiçbir şey çıkmasın artık diye kendim tıkadım. Dimdik ayakta durduğumu sanıyordu herkes, oysa ben bekliyordum ve çok korkuyordum beklerken. Dünyanın gideceği yerden, insanların acılarının daha çok artacağından, bir daha aşk olmayacağından, yeni Hitler’lerden, Dostoyevski’nin bir daha öleceğinden, Bach’ın hiç yaşamamış olmasından, çocukların açlıktan ölmesinin sonu gelmeyeceğinden, masum, günahsız insanların dünyevi çıkarlar uğruna yaşamlarının ellerinden alınmasından korkuyordum. Korkularımı paylaştıkça insan olduğumu anlıyor, bir daha korkmamaktan korkuyordum. Korkarım başıma geldi korktuğum, korkarım kimse de artık korkacak hiçbir şey kalmadı…..