bildirgec.org

değişim

hafifuyku | 16 June 2011 11:19

Sevgili pillinetwork yazarları.

En iyisi, kötü haberi hemen vermek: pillinetwork’te 5 senedir sürdürdüğümüz gelir paylaşımı modelini bırakıyoruz.

Neden?

pillinetwork’ün gelirlerinin %70’ini dağıttığı iş modeli, neresinden baksanız hatalı. Bu hatayı fazla düşünmeden yapmış olmamızın en büyük sebebi, pillinetwork’ü hiçbir zaman tam anlamıyla bir iş olarak göremeyişimizdi.

Projeyi planlarken amacımız, kâr getirmese dahi kendi başına ayakta durabilen ve bize ihtiyacı olmayan bir bina inşa etmekti. Fakat hem bizim başka projelere biraz erken yelken açmamız hem de Türkiye online reklam sektörünün pek de stabil olmayan işleyişi, pillinetwork’ün bağımsızlığını tam olarak kazanmasına bir türlü izin vermedi.

Ekip olarak vaktimiz artık 5 sene öncesi kadar bol ve ucuz değil. pillinetwork’ü kârlı bir girişim haline getirmek ve üzerine hak ettiği şekilde eğilebilmek için para dağıtmayı bırakmamız gerektiği ortada. Bunun üzerine birkaç da aslında halledilebilir, ama tam birer baş belası dert binince bu kararı vermek bizim için kaçınılmaz oldu:

1- Maliye, gelir gönderdiğimiz herkesin T.C. kimlik numaralarını ve ikâmet adreslerini doğrulamamızı ve ödeme makbuzlarına eklememizi istiyor.

2- Google kendisi üzerinden elde ettiğimiz gelirin bizim tarafımızdan dağıtılmasını artık istemiyor.

3- Yazı kalitesi genel olarak düşüyor.

Yazıların kalitesinden birçok eski kullanıcımız şikayetçi. Biz bu şikayetleri, “Onca işimiz arasında ne yapabiliriz?”, “Demek ki talep bu tür içeriğe”, “Bırakın bu elit ayakları” gibi söylemlerle savuşturuyor ama bir yandan da için için utanıyorduk. Bu gidişi değiştirmenin doğru yolu bizce para ödemeyi, dolayısıyla sırf para için yazılmış, samimi olmayan içeriği yok etmek.

Bizi lütfen yanlış anlamayın. Elbette hâlâ harika yazılar geliyor ve bu yazıların dikkatimizi çeken ortak özellikleri para için değil sadece faydalı olmak için yazılmış olmaları. Zaten iyi içerik ya böyle, ya da profesyonel yazarlarla oluşuyor. Bizim seçtiğimiz model ise maalesef gurur duyacağımız kalitede içeriğin sürdürülebilir şekilde üretilmesini sağlayamıyor.

Bu gelir paylaşımı modelini tasarlarken kafamızda hep, senelerdir sitelerimizde harika yazılar yazan insanlara emekleri karşılığında kuru olmayan bir teşekkür edebilmek vardı. Oysa artık pillinetwork güzel yazılara ödül verebilen bir mecra olmak yerine, ödül alabilmek için yazılmış yazılar üreten bir mecra oldu.

Bu belki de evrensel bir sorun, bilemiyorum. Bizi bu hale Google getirmiş olabilir. Zira 5-6 senedir cüsseleri yüzünden uzay-zamanı büken gezegenler gibi Google’ın interneti büküşünü izliyoruz.Google, içinde reklam göstereceği web siteleri arıyor. İnsanlar da, para verdiği için, ona bu içeriği hazırlıyorlar. Böylece (sadece o konuda gösterilecek reklam var diye) aslında kimseyi ilgilendirmeyen konularda bir sürü çöp içeriğin üretilmesinden sorumlu. Amerika’da içerik fabrikaları kuruluyor, işsiz metin yazarlarına 100 kelimesi $3.5’dan (elalemin çöpü bile bizden pahalı) belli kelimelerde “rank edecek” (aramalarda üst sıralarda çıkacak) yazılar yazdırılıyor. Hatta bu fabrikalardan bir tanesi geçenlerde 90 milyon dolara Yahoo’ya satıldı.

Tüm içeriğimiz, istisnasız bir şekilde anında çalınıyor. Hemen şimdi bildirgec.org’un en üstündeki yazıdan bir cümleyi Google’da arattırın, yazıları kendileri yazmışlar gibi davranan hırsızları göreceksiniz. Onlar da reklam gösteriyorlar. İçerikleri çalıntı olmasına rağmen ve şikayet edilmesine rağmen AdSense hesapları kapatılmıyor, zira trafik üretiyorlar. Bazıları belli kelimelerde bizim yazılarımızla bizden daha üst sıralarda çıkıyorlar.

Bir ay önce bir tanıdık, “hurda” kelimesinde “rank etmek”ten bahsediyordu. Artık buradan anlıyorum ki, bu iş bizim bildiğimiz anlamda yayıncılık ile alakası olmayan, başka bir meslek haline gelmiş durumda. 2006 yılında verdiğimiz birkaç doğru karar ve “tüm yazılar özgün olacak” diye tutturmamız dışında bu yeni meslekte herhangi bir ustalığımız yok. İşte tüm bu sebeplerin bir araya gelmesinin oluşturduğu kolektif darbe yüzünden, 5 sene 2 ay, 250.000 üzerinde yazı ve 4.000 farklı kişiye dağıtılmış 144.000 Amerikan dolarından sonra, gelir paylaşımını bu yazı itibariyle durduruyoruz.

Şimdi Ne Olacak?

Herhalde birikmiş paralarımız ne olacak diye düşünüyorsunuz. Eğer havale masraflarını karşılamayı kabul eder, IBAN’ınızı, T.C. kimlik numaranızı ve ikametgâh adresinizi doğru girerseniz hesabınızda kaç para var olursa olsun, göndereceğiz (unutmayın, bir de %17 stopaj düşülecek).

Hesabınızdaki miktar sizin için uğraşmaya değmeyecek bir tutarsa ya da kendinizi cömert hissediyorsanız, bu birikmiş geliri belirleyeceğimiz 5 STK’dan birine bağışlamayı da seçebilirsiniz. Buna biz de memnun oluruz, STK’lar da eminiz çok sevinirler.

Bir sonraki ödeme döneminde bu seçimi yapmanızı sağlayacak değişikliği hayata geçirmiş olacağız, hesabında gelir olan herkese bir davet e-postası göndereceğiz ve 1 Temmuz Cuma günü son ödemeleri yapmaya başlayacağız. Bundan sonraki 1 ay boyunca seçim yapma hakkı sabit kalacak. 1 Ağustos’tan itibaren havale/EFT trafiği duracak ve yeni dönemimiz başlamış olacak.

Yazılarım ne olacak diyorsanız, siz ne isterseniz o olacak. İsterseniz hepsini yayından kaldırtabilirsiniz ya da bir kopyasını alıp kendi blogunuza taşıyabilirsiniz. Yazılarınız sizin malınız. Ama burada bırakırsanız seviniriz.

Siteler yayın hayatlarına devam edecekler. Pek tutmamış olanlar, içeriklerini ilgili başka bir pillinetwork sitesine devredip kapanacaklar. Sitelerin altyapıları baştan yazılacak. Belki bu arada bizim de yıllar önce denediğimiz, ama henüz kalabalıklaşamadığımız için hiç işlemeyen, Hacker News, Reddit, Digg, Slashdot gibi sitelerin kullandığı oylamalı moderasyon mantığını deneyebiliriz. Zira ofisimizi editörlerle doldurmak şu aşamada imkansız. Ama daha sıkı spam ayıklaması ve daha çok editoryal müdahale olacağı kesin.

İçinde bulunduğumuz durumu anladığınızı umuyor, çok çok teşekkür ediyor ve bu yeni dönemde de harika yazılarınızı bekliyoruz.

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.

Değişim

super hero | 03 June 2006 17:26

Dostoyevski’nin 1870 yılında yazdığı ünlü Ecinniler romanında bir yerlerde karakterlerden biri “Dünya’nın daha fazla ilerlemeye ihtiyacı yok. İnsanlığa gereken bütün ilerlemeyi yaptık zaten,” der.İlk bakışta insanın gülüp geçtiği şu gelecekle ilgili yanlış tahminlerden biriymiş gibi görünse de, büyük ustanın bu önermesini söz konusu yanlış tahminlerden ayıran önemli bir özellik var; o da doğru olması.Bilgisayar başında sohbet ederek sabahlamayı hayat tarzı haline getiren bir nesil için henüz elektriğin bile icat edilmediği bir dönemi teknolojik açıdan yeterli görmek çok saçma gelse de bir düşünün: teknolojik ilerleme bugün duracak olsa, bundan sonra hiçbir yeni icatla karşılaşmasak bile hayatımızı bugün olduğu gibi sürdürebiliriz. Ama bizden değil 150 yıl sonra, sadece 10 yıl sonra yaşayacak olanlar bile onların sahip olduğu imkanlar olmaksızın nasıl olup da yaşadığımıza şaşacaktır. Tıpkı, daha on yıl önce ilk çıktığında zenginlerin yeni oyuncağı olmaktan başka bir işlevi yokmuş gibi görünen cep telefonlarının bugün hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi, zamanında nasıl olup da cep telefonsuz idare edebildiğimize kendimizin bile şaşması gibi.Ama teknoloji hep gelişiyor. Teknolojik ilerlemeyi zenginleşme, üretim sürecindeki değişim, ve en nihayetinde sanayi devrimiyle açıklayan teoriler kendi bağlamları için de su götürmez bir şekilde doğru olsa bilse, teknoloji aslında insanoğlunun karşılayamadığı tek ihtiyacı yüzünden gelişiyor: değişim ihtiyacı.Mevcut olandan daha iyisine sahip olma ihtiyacı hiçbir zaman yok olmadığı ve yok olmayacağı için teknoloji sürekli gelişiyor, geliştikçe de hayat tarzımızı değiştiriyor. Teknolojinin zorladığı yeni hayat tarzını bazen farkında bile olmadan içimize sindiriyoruz. Bazen cep telefonu örneğinde olduğu gibi başlangıçta burun kıvırdığımız halde bir süre sonra hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geliveriyor. Bazen de, sabaha kadar sohbet etmek gibi yeni nesillere bırakmayı tercih ettiğimiz alışkanlıklara sebep oluyor.Teknolojiyi takip etmek son çıkan ürünleri satın almak, ya da bilgisayarınızda hep en güncel programları bulundurmak demek değildir. Teknolojiyi takip etmek demek yeni teknolojilerin yaratılmasında itici gücü oluşturan değişim ihtiyacının hangi noktalardan kaynaklandığını, ve meydana gelen değişimin hem kendi bireysel hayatımızı hem de genel olarak toplumu ne şekilde etkileyeceğini anlamak demektir. Bu değişikliği önceden görüp, gerekli hallerde kendi değişimimizi yaratacak şekilde hazırlıklı olmadığımız takdirde hep başkalarının verdiğini tüketen, dolayısıyla da hep başkaları tarafından konulmuş kurallara ayak uydurmaya çalışan bireyler olarak kalırız.

yorumlar

ginger7 | 03 July 2006 19:05

Benim gibi düşünen başkalarının olması ne güzel. Yazını çok beğendim devamını bekliyorum.

deborahhh | 04 July 2006 01:47

Bir zamanlar teknolojik aletler evlere girdiğinde insanlar onların ne işe yaradığını, tüm özelliklerini, az ya da çok malzemesinin ne olduğunu bilirlerdi. Şimdiyse daha aldığımız aletin ne işe yaradığını tam kavrayamadan bırakıp hemen bir üst modeline ulaşmaya çalışıyoruz. Bir çeşit teknolojik doyumsuzluk noktasındayız. Evimde şu an bir çamaşır makinem yok, ama 15 dakikada çamaşır yıkayanından istiyorum. Neden? Çok mu yoğunum? Vaktim mi yok? Hayır. Ama istiyorum, tıpkı kameralı cep telefonları, plazmalar,lap-toplar gibi…Çoğunun gerekliliğinden şüpheliyim. Ama kendime engel olamıyorum ve istiyorum… Sanırım bu uzun bir süre daha bir çoğumuz için böyle sürüp gidecek. Sonrasına dair ise çok ama çok karışık düşüncelerim var. Ben bile emin değilim tam olarak ne düşündüğümden.

zephyr | 04 July 2006 14:20

Hazımsızlık kötüdür. Yersiniz, fakat sindiremediğiniz için olası faydaları edinemezsiniz, ihtiyacınız devam etmektedir, daha fazla yersiniz, yine sindiremezsiniz böyle devam eder. Bugün, belki de sanayi toplumuna geçişten itibaren, insanlığın ihtiyacının ötesinde üretim yapıldığı görülebilir. Pazarlama, reklam gibi alanların ortaya çıkış sebeplerinden biridir bu. Birşeyler üretilir, akabinde o ürünü yada servisi satın alacakların peşine düşülür, bombardıman devam eder. Bu ürün ve servislerin teknolojisini oluşturmayan tüketici konumundaki siz, neye gerçekten ne kadar ihtiyacınız olduğunu belirleyemiyorsanız, size sunulanı kayıtsız kabul edersiniz. “Daha” kelimesi bu açıdan algılama üzerinde etkilidir. Aradığımız, bir üründen alınacak ortalama fayda olmaktan çıkmaktadır. Aksi halde işlevini yerine getiren bir ürüne, bize ek olarak nasıl fayda sağlayabileceği hakkında fikrimizin olmadığı fakat teknolojik açıdan “daha” yeni ürünü tercih etmezdik sanırım. Gariptir ki bunun sonu yoktur. Ekonomik kısıtlardan kurtulduğumuz vakit, birbirimizle yarışırasına tüketmeye olan eğilimimiz canlı tutulur ki birilerinin ürettiklerini koşulsuz tüketmeye devam edelim.Önemli olan teknolojinin ne kadar hızlı değişime uğradığı değil, bizim bu değişimi ne kadar anladığımız, buna karşılık ihtiyaçlarımızın tespitini iyi yapıp yapmadığımızdır. Ayrıca ne yazıktır ki, 13 yaşındaki bir çocuğun iletişim aracı basit bir cep telefonu için annesini bıçaklamasına sebep olan şey insanların araçlara, ürünlere yükledikleri hastalıklı anlamdır.

Bedrettin Dunkucocuk | 30 April 2010 12:26

Teknolojinin hızı sabit kalsa, benim bir problemim yok açıkçası. Ha şu var, çok fazla artık ürün üretiliyor sürekli. Bu da hani gelir dağılımsızlığına yol açıyor falan ama, Mill’in yaklaşımıyla baktığımızda bunlar yalnızca ahlâki sorunlar.Beni endişelendiren, tarihte 200 yılda bir, sonra 100 yılda bir, sonra 50, 40, günümüzde ise 2-3 yılda bir tanınmayacak hale gelen, o derece değişen “şey”lerin, muhtemel kuşak çatışmalarını artıracak olması. ikincisi, kapitalizmin gereği güçlü olanlar hayatta kalacaktır ve bu korkunç sonuçlar doğurabilir. hani meselâ, yarın bir gün varoş bir yere gittiğinizde afrika’ya ilk çıkmış kâşifler gibi olabilirsiniz aradaki muazzam teknoloji farkından -ki bu da hızdan kaynaklanıyor- ötürü.insanın değişime olan ihtiyacı kadar, bir şeylerinin sabit durmasına da ihtiyacı vardır. giysilerimizden eğlencelerimize kadar her şeye sirayet eden bu koşturmacaya hakim olmaktan ziyade, ona direnmeyi daha insanî bir tavır olarak görüyorum.

aerc | 30 April 2010 12:35

Bilgisayar başında sohbet ederek sabahlamayı hayat tarzı haline getiren bir nesil için henüz elektriğin bile icat edilmediği bir dönemi teknolojik açıdan yeterli görmek çok saçma gelse de bir düşünün: teknolojik ilerleme bugün duracak olsa, bundan sonra hiçbir yeni icatla karşılaşmasak bile hayatımızı bugün olduğu gibi sürdürebiliriz.

katılmıyorum.hayatımızı bugün gibi sürdüremeyiz.teknoloji oyuncak değildir. sıkılınca oynamama lüksü yok.teknoloji “fotosentez” yapıyor.gelişim varlığı ancak bir sonraki gelişimi taahhüt etmekle orantılı.teknolojinin de – ve 0 ve + değerleri mevcut.bu dediğin şuna benziyor:”dünyada 50 yıl kimse ölmese ve kimse doğmasa biz yine bu keyifle yaşarız.”

aerc | 30 April 2010 12:41

Bedrettin Dunkucocuk DİYOR Kİ, (30 Nisan 2010 12:26)Teknolojinin hızı sabit kalsa, benim bir problemim yok açıkçası. Ha şu var, çok fazla artık ürün üretiliyor sürekli. Bu da hani gelir dağılımsızlığına yol açıyor falan ama, Mill’in yaklaşımıyla baktığımızda bunlar yalnızca ahlâki sorunlar.Beni endişelendiren, tarihte 200 yılda bir, sonra 100 yılda bir, sonra 50, 40, günümüzde ise 2-3 yılda bir tanınmayacak hale gelen, o derece değişen “şey”lerin, muhtemel kuşak çatışmalarını artıracak olması. ikincisi, kapitalizmin gereği güçlü olanlar hayatta kalacaktır ve bu korkunç sonuçlar doğurabilir. hani meselâ, yarın bir gün varoş bir yere gittiğinizde afrika’ya ilk çıkmış kâşifler gibi olabilirsiniz aradaki muazzam teknoloji farkından -ki bu da hızdan kaynaklanıyor- ötürü.insanın değişime olan ihtiyacı kadar, bir şeylerinin sabit durmasına da ihtiyacı vardır. giysilerimizden eğlencelerimize kadar her şeye sirayet eden bu koşturmacaya hakim olmaktan ziyade, ona direnmeyi daha insanî bir tavır olarak görüyorum.

teknolojiyi nasıl algıladığını bilmiyorum.kanseri teknoloji üretti.ve teknoloji kazıyacak dünyadan.bu kadar basit bir mantığın üzerine.teknolojiyi pc,tel, gibi pazarda satış payı yüksek birkaç enstrümanla düşünmek darlık olur.ve direnmek insani değildir.siz belki pc ye direnebilirsiniz.ancak pc çetleşmekten ibaret değildir.bugün bir pc’den : kasığınızdan giren çok ince kablonun beyninizde gezmesini ve tıkanıklığı öldürmesini izleyebiliyorlar.buna mı direneceksin.

aerc | 30 April 2010 12:47

Bedrettin Dunkucocuk DİYOR Kİ, (30 Nisan 2010 12:26)Teknolojinin hızı sabit kalsa, benim bir problemim yok açıkçası. Ha şu var, çok fazla artık ürün üretiliyor sürekli. Bu da hani gelir dağılımsızlığına yol açıyor falan ama, Mill’in yaklaşımıyla baktığımızda bunlar yalnızca ahlâki sorunlar.Beni endişelendiren, tarihte 200 yılda bir, sonra 100 yılda bir, sonra 50, 40, günümüzde ise 2-3 yılda bir tanınmayacak hale gelen, o derece değişen “şey”lerin, muhtemel kuşak çatışmalarını artıracak olması. ikincisi, kapitalizmin gereği güçlü olanlar hayatta kalacaktır ve bu korkunç sonuçlar doğurabilir. hani meselâ, yarın bir gün varoş bir yere gittiğinizde afrika’ya ilk çıkmış kâşifler gibi olabilirsiniz aradaki muazzam teknoloji farkından -ki bu da hızdan kaynaklanıyor- ötürü.insanın değişime olan ihtiyacı kadar, bir şeylerinin sabit durmasına da ihtiyacı vardır. giysilerimizden eğlencelerimize kadar her şeye sirayet eden bu koşturmacaya hakim olmaktan ziyade, ona direnmeyi daha insanî bir tavır olarak görüyorum.

ve işin ilginç ve zevkli yanı:kapitalizmde değişti.tek kapital yetmiyor.artı bilginin büyücü gücü.ve teknoloji bilgiyi herkesin yatağına sokmaya söz verdi.hoş kim ister bilgiyle sevişmeyi.ve bunun adı kapitalizm değil artık.solculuğun da toprağı bol olsun.

super hero | 05 May 2010 01:17

aerc, teknolojinin oyuncak olduğunu hiçbir yerde söylemedim. teknolojiye direnmeyi de hiç bir şekilde önermediğim gibi, doğum ve ölümle ilgii verdiğin örneğin benim anlatmaya çalıştığım şeyle bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum.teknolojk gelişme bugün dursa, ve bundan sonra hiçbir ilerleme kaydedilmese, ama herkes yine arabasına binmeye, eve gittiğinde televizyon seyretmeye devam etse, hayatın bu şekilde de devam edebileceğini, bu yüzden kimsenin ölmeyeceğini, hayatın eskiden olduğu şekilde akmaya devam edeceğini; AMA işte, insanoğlunun içindeki bir dürtüden -değişim ihtiyacının bizzat kendisinden dolayı ilerlemenin devam ettiğini söylemeye çalıştım.

Yorum yapabilmek için giriş yapmış olmalısınız.