bildirgec.org

her_kimse-hafif

11 yıl önce üye olmuş, 6 yazı yazmış. 6 yorum yazmış.

Türk kolası ve olası fenomenleri

her_kimse-hafif | 29 August 2003 09:11

Şimdi başlığa bakıp yine mi ‘Cola Turka’ demeyin yoksa en baştan bozuşuruz. Şimdiye kadar birçok şey söylendi, ahkamlar kesildi, yazıldı çizildi. Ama bu konunun boşta kalan bazı yönleri hala var gibi. Reklam üzerine konuşuyoruz tabii ki, yoksa kolanın tadı nasılmış, içilirmiş, içilmezmiş, yerli malmış desteklemek gerekirmiş, falan filan, vb. vs. İsteyen tadını beğenir içer, isteyen beğenmese de Türk malı diye destekler ki orası herkesin kendi bileceği bir iştir, karışılması abestir.

Şimdiiii, o reklamda der ki, cola turka içilince amerikan rüyası turkalaşacakmış. Böyle bir şeyin değil gerçekleşmesi, söylenmesi bile akla ziyan ve dünyanın sonunun gelip de büyük hesap gününün geldiğine dair en büyük alametlerden birisidir. Şimdi düşünebiliyor musunuz, adam amerikalı, dolayısıyla amerikada yaşıyor. Hayat standardları da malumunuz. Hergün orda burda, televizyonda, sinemada bazen yanıbaşımızda görüp yutkunmaktan bademciklerimizi şişiriyoruz (ben değil, yanlış anlamayın). Bu adam kalkacak cola turkayı içecek ve bir anda amerikan rüyası hoooop güm olacak. Bunun yazan varsa eğer yazamadan bozsun. Düşünün ki bu koladan sonra amerikalılar türkleşmiş, amanın da amanın. Neler olabileceğini düşünebilmek için beyninizin olanaklarını sonuna kadar zorlamak gerekecek herhalde, o nedenle bu konuda herhangi bir yorum yapmıyorum, çünkü bu konu ayrı bir makale hatta doktora tezi olabilecek boyutlarda. Zaten bu kola turkayı anti-amerikan şer birliğinin ortaya attığına eminim. Dost(!) ve müttefik (!) bir ülkeyi içten yıkmak ve bölmek için tasarlanmış, bol miktarda yıkıcı ve bölücü unsur içeren, türklerin orta asyadan sonra kurutmaya talip oldukları diğer ülkenin amerika olduğunun açık ve net bir delilidir bu reklam. Lütfen inanmayalım, inananları şiddet kullanarak vazgeçirelim, kendimiz de inanıyorsak çekinmeden aynı uygulamaları kendi kendimize de yapalım.

Sevgililer Günü \’Fix Menüsü\’

her_kimse-hafif | 11 March 2003 04:34

Evet, bazı özel tarihleri olan özel günler vardır. Ama bu özel günler genellikle amacının dışına taşarak, ticari kaygıların rol aldığı bir ortama dönüşüverirler. Ama hakkını vermek lazım ki milletimizin bu dönüştürmede eline kimse su dökemez. Yazının devamını okuyun ve bir ‘özel’ gün anısı dinleyin.

Bahsettiğimiz bu özel gün hepinizin tahmin edebileceği gibi ’14 Şubat Sevgililer Günü’. Herhalde bu gün sevgililer birbirlerini hatırlasın diye konulmuş, ama diğer günler ne olacak orası da ayrı bir konu tabi. Neyse konumuz bu değil şimdi.

Tarihi eksik yasamak …

her_kimse-hafif | 30 September 2002 11:51

Tarihi eksik yasamak gibi bir kavram oldugunu hep dusunmusumdur. Tarih nasil eksik yasanir ? Herkes, aslinda herkes degil tabi, belirli yerlerde, belirli zamanlarda belirli kisiler ve toplumlar. Aslinda buna tarihi eksik yasamak degil de yasanan surec icinde bazi evrelerden gecmemek de diyebiliriz. Neden mi boyle dusunuyorum. Bu ulkenin yasadigi tarihle entegre olmaya calistigimiz Avrupa ulkelerinin tarihinin cakismadigini görüyorum. Bizde eksik kalan bir cok sürec oldugunu düsünüyorum ayrica. Burada söyle düsünülebilir, bütün ülkeler veya toplumlar ayni sürecten mi gecmeli ? Böyle bir zorunluluk mu var ? Tabii ki yok ama bazi konularda belirleyici olabiliyor. Avrupa bu günlere gelene kadar çok sancili bazi süreçlerden geçti. Bir Engizisyon dönemi yasadi, cadi avlarina çikildi, insanlar yakildi, iskenceler altinda inletildi. Ama ayni Avrupa bir Rönesans ve Reform geçirdi. Bu tümüyle bir yenilenme, yeniden yapilanma hareketiydi. O tarihlerde biz yani Osmanli ne yapiyorduk acaba ? Hazinede para kalmadigi icin nereleri fethedecegimizi dusunuyorduk herhalde. Öyle tarakalarda bezimiz yoktu bizim. Din’in koruyucusu bir halife padisahimiz, onun herseyi bilen bir ulema takimi ve sayisiz askerimiz vardi. Bir lokma bir hirka bize yeterdi, daha ne olsun. Avrupa feodal dönemden sermaya birikimi dönemine gecerken bizde de düzgün isledigi sanilan bir timar sistemi vardi. Bircoklarina göre bizdeki bu sistem fedoal sisteme göre daha saglikli bir yapidaydi. Peki sonu öyle mi oldu ? Olamadi tabii ki. Avrupa sermaye birikimiyle burjuva sinifini yaratip feodal dönemde kapitalist döneme geçerken biz timar sistemini padisahin gelir kaynagi olarak görmeye devam ettik ve agir vergi kosullarinda fedoal dönemi bile aratacak bir yasam tarzina yönelttik insanlari. Feodal dönemde bile insanin kendini yeniden yaratmasina yetecek birikim kendisine geri dönerken bizde karni tam doymayan bir kitle yaratildi. Böylece degil sermaya birikimi kendine yetecek bir yasam tarzi bile bulamadi insanlar. Simdi oturup neden bu ülkede sermaye birikimi ve yatirim olmuyor, neden tasarruf edilmiyor diye kafa patlatiyoruz. Bunu da ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzi) gibi çerçeveye oturtarak kendimizi kandiriyoruz. Bu duruma gelmemizin, Avrupanin gecirdigi bu süreçlerden geçmedigimiz için oldugunu söylemek belki biraz fantezi gibi olacak ama gerçeklik payi yok mu acaba ? Ayni süreçlerden geçmek zorunda miydik ? Geçmelimiydik ? Veya söyle sorulabilir, ayni süreçlerden geçenler ayni durumda mi olurlar ? Ayni süreçlerden mi geçmelidirler ? Buna içtenlikle ‘hayir’ diyebilirim. Japonya benzer bir süreçten geçti ama ayni veya birebir bir süreç degildi bu. Amerika (ABD) ise bu süreçle uzaktan yakindan alakasiz bir süreç geçirdi. Peki biz neden böyle olduk ? Tarihe ayak uyduramamak, yasanan süreçleri degerlendirememek, yeniden yapilanmayi becerememek diyebiliriz. Diyebilir miyiz ? Veya bu soruyu tersten de sorabiliriz. Ayni süreçlerden geçenler simdi ayni yerde midirler ? Biraz uzun oldu galiba … Ama devami gelecek.

Oyum neden TKP\’ye

her_kimse-hafif | 13 September 2002 12:52

Bu seçimde oyum TKP’ye Evet bu seçimde oyumu kesinlikle TKP’ye veriyorum, hem de kayıtsız ve şartsız. Neden mi? Bir defa TKP ilk defa seçim pusulasında yer alıyor. Daha önce böyle bir şeyi hayal bile edemezdik. Nerde oy pusulası nerde TKP. Şimdiye kadar TKP’nin hayaliyle avunduk durduk ama şimdi artık önümüzde bir seçenek olarak duruyor. Oyum boşa mı gider. Güldürmeyin beni, hangi partiye verirsem değerlenmiş olacak peki. Beni önce bu konuda ikna etmeniz lazım önce. TKP’ye oy vermek benim için duygusal bir tatmin olacak ayrıca. Programını bilmesem de, başkanı kim, genel sekreteri kim bunlar hiç önemli değil. Önemli olan TKP’nin seçime katılmış olması. Belki bu seçimde kimsenin önemsemediği bir oy alacak ama bu bir süreçtir, bir birikimdir. Sizler de öyle yapın, gelin bu birikime yardımcı olun. Oyunuzun boşa gideceğini düşünmeyin. Damlalar biriksin dere olsun, ırmak olsun ve denizlere katılsın.

Devrimciler yanlış mı yaptı ?

her_kimse-hafif | 17 July 2002 18:21

Devrimciler yıllar çok şey yaptı ve hala yapmaya devam ediyorlar.

Gerçi fikirlerim hala değişmemiş olmakla birlikte, eski bir Dev-Genç üyesi olarak şimdiye kadar yaptıklarımız ve yapamadıklarımız hakkında aklımada kalan ve hala net olmayan bazı şeyler var.

Devrimciler olarak ne yaptık ? Ne yapamadık ? Kendimizi ne kadar anlatabildik, anlatabildik mi ? Hep halkın iyiliği ve daha iyi yarınlara sahip olması adına birşeyler yaptık. Belki hala yapmaya devam ediyoruz ve edeceğiz. Peki halkın bundan haberi oldu mu ? Halk kendisi için birşeyler düşünen, birşeyler yapmaya çırpınan, hatta bu uğurda ölen insanlar hakkında neler düşündü. Bu soruyu sorduk mu kendimize. 12 Eylül öncesini hatırlayan pek çok kişi vardır herhalde içinizde. Devrimciler için en iyi zamanlardı ya da öyleydi, en azından bugünle kıyaslanınca. Peki o dönemin halkı neler düşünürdü devrimciler hakkında ? İlk akla gelen ne yazık ki Terorist olduklarıydı. Neden ? Çünkü devlete karşı geliyorlardı, devletib düzenini değiştirmek istiyorlardı. Bunun için de çok geçerli nedenleri vardı. Peki bunu halk biliyor muydu ? Pek sanmıyorum. Halk kendi iyiliği için devlet düzenini değiştirmeyi düşünen bu genç beyinleri ne yazık ki anlayamadı. Anlayamadı mı sizce de ? Yoksa anlatılamadı mı ? Devrimciler kendi aralarında komiteler kurdular, çalışmalar yaptılar, fikir jimnastiği yaptılar, sigara dumanı altında bu halkın sorunlarını ve çözüm yollarını düşündüler ve belli çözümlere ulaştılar. Sonra ne oldu, bunu sadece kendileri bildiler, kendi bildikleri şeylerle halkın iyiliği için çalışmaya başladılar. Ama halk bunu hiç bir zaman bilemedi, anlayamadı, anlatılamadı.

Bizde ne yazık ki toplumsal hafıza zayıftır, hatta hiç yoktur. Bugün ak olan şey 2 gün sonra lacivert olmuştur. Acaba halkımız 12 Mart döneminde asılan 3 gencin hiç kimseyi öldürmediğini, asılacak bir suç işlemediklerini, bugün aynı şeyleri yapsalar karakoldan salıverileceklerini biliyor mu acaba. Ama o 3 kişi asılarak öldürüldü. Ne uğruna ? Halkı için düşünme, bir şeyler yapma, sadece ve sadece bunları düşündükleri için. Ama halktan bir tepki geldi mi peki. Güldürmeyin beni. O zamanlar bir kamuoyu araştırması yapılsa herhalde 3 defa falan idam edilmeleri gerekirdi. Çünkü onlar teröristti. Toplumsal bilinç zaten onları mahkum etmişti. O 3 kişi de daha önce yine sebepsiz yere asılmış olan 3 kişinin intikamını almak için idam edildi. Devlet intikamını almıştı. Başka bir ortamda, başka bir ülkede, başka bir toplumsal bilinç olsaydı belkide 0 3 kişi bugün bu ülkede yönetici olacaklardı. Tıpkı bir zamanlar katil ve mafya üyesi olanların, zincirle kızları dövenlerin meclis çatısı altında bizi yönetmeye çalıştıkları gibi. ‘Gibi’ lafı kasdını aşıyor aslında. Onlar gibi anlamında değil elbette.

Halk şimdi iyice depolitize olmuş durumda. Hem de öyle bir durumdaki sadece yarın karnı doyacak mı diye düşünüyor. Ama hala bir lokma bir hırka mantığı devam ettiğinden ‘şükür’ deyip oturmaya devam ediyor. Peki yollara mı dökülsün ? Yağma mı yapsın ? Tabii ki hayır. Ama biraz bilinçlensin artık. Yıllarca kendini yöneten sağ iktidarlardan kendine bir yarar gelmediğini ve gelmeyeceğini anlasın. Bu çok mu zor. Ama devrimciler kendilerini anlatamadığı sürece bu süreç böyle devam edecek gibi görünüyor. ‘Kader’ !. Kader mi gerçekten.

Dostoyevski haklı mı acaba ?

her_kimse-hafif | 17 July 2002 08:04

İnsan Tanrı olabilir mi?

Neden mi? Yazdıkları şeyler bazı kişileri konuştururlar, ya birinci ağızdan ya da dışarıdan üçüncü bir gözle. Ama sonuçta bütün o yazılanlar, kişilerin konuştuğu her şey, geçen bütün olaylar bir kişiye aittir, yazara. Fikirler çatışır, düşünceler birbirine karışır ama sonuçta bunu bir tek beyin üretmiştir. Bu çelişki midir? Yani o kadar zıt düşünceler üretmek, sonra da bunları ayrı kişilere söyletmek ve sonunda bir senteze ulaşmak. Yazarın hangi düşündüğü şey doğrudur? Okurken bunu hiç düşünmeyiz. Çünkü okuduğumuz yazarın değil, o kitapta geçen kişilerin anlattıklarıdır, en azından öyle gelir bize. O kitapta belirtilen en kötü fikirler ve düşüncelerle, en iyi fikir ve düşünceler de yine yazara aittir. Yani en iyiyi de, en kötüyü de yazar düşünür, bir kişi düşünür. Ama bunu karakterlerine söyletir, ilginç değil mi? Herneyse, bunu tartışabiliriz tabi.

Dostoyeski de ilginç bir yazardır. Bana göre ortaya çıkamamış, anlaşılamamış dahilerden birisidir. Bütün kitaplarını okudum. Hangi ruh hallerinde bu kitapları yazdığını çok anlıyorum ve biliyorum. Dostoyeski der ki, madem ki insanlara can vermeye ve can almaya yetkili olan tek kişi Tanrı’dır, o zaman kendi canını kendisi alan bir kişi de Tanrı’dır. Tahmin edebileceğiniz gibi ihtihar etmekten söz ediyor. Peki sizce nasıldır? Dostoyeski haklı mı? Düşününce mantıklı gelmiyor mu size de. Bana geliyor. Peki neden insanlar Tanrı olmak istemiyorlar, işte sorun burada bence. Tanrı olmak kolay mıdır? Bunu denemek isteyen birçok insanın görüntülerini izlemişsinizdir. Hiç de kolay görünmüyor değil mi. Yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide duran insanlar ama yaşama daha yakın olan insanlar. İnsanlar kendi hayatlarına son vermek istemezler çoğu zaman. Sadece hayatlarını rehin alırlar, o rehineyi de hayatlarını değiştirmek için kullanırlar. Çelişki. Ortaya konan kendi hayatlarıdır ama istenen yine kendi hayatlarıdır. Yani şunu demek istiyorum, Tanrı olmak için ölmek isteyen bir kişiye rastlamadım ben daha. Zaten bunu isteyen kişi bunu yapar. Ne köprüye şıkıp şov yapar ne de hapı içtikten sonra sevgilisine telefon eder. Çok mu acımasız oldu bu, sanmıyorum. Dostoyeski de aslında bunu söylemek istiyor zaten. Tanrı’ya başkaldırmak istiyorsan, ona kafa tutmak istiyorsan, onunla eşdeğer olmak için sana sadece bir tek yol öneriliyor, onun yetkisini kullanmak. Sakın kimseyi intihara falan teşvik ettiğimi sanmayın. Zaten ben bu işin teşvikle falan olacağına da inanmıyorum. Hiç kimse şimdiye kadar ‘dolduruşa geldim, o yüzden intihar ediyorum’ diye yazılmış bir not bırakmadı. Bundan sonra da bırakmayacak. Bir deneyin sizde bakalım, yüksek bir yere çıkın, kenarda durun, aşağıya bakın, son adımı atabilecek cesaretiniz var mı? Tabancayı başınıza dayadıktan sonra tetiği çekebilecek cesaretiniz var mı? Yok değil mi. Fark burada işte. Yaşam insanlara verilmiş en büyük armağan. Ya 12 amino-asit tarafından veya Tanrı tarafından, hiç farketmez. Tanrı olmak mı? Karar sizin.