bildirgec.org

dostluk hakkında tüm yazılar

eş kutuplar…

medical waste | 13 February 2007 21:35

the L word =)
the L word =)

Bazen, gerçekten aradığınız özelliklere sahip birine rastlarsınız. Onunla her şey harika olabilir belki…Hiç demez misiniz ona:

“Sen eğer erkek olsaydın, seninle evlenirdim.”
“Biz çok iyi anlaşıyoruz be kanka, kız arkadaşımla bile böyle anlaşamıyorum.”

İşte bu noktada, cinsiyetiniz önünüzde aşılamaz bir duvardır. Toplumun önyargılarından, alışkanlıklarınızı yıkmaktan korkarsınız. Hemcinsiniz bir bilim adamına,şarkıcıya ya da ressama hayran olursunuz. Bu hayranlığın altında güçlü bir hoşlanma ve aşk gizlidir. Ama siz bunu hiç düşünmezsiniz, farkına bile varmazsınız.

dostluğun nesli tükenmesin!

sortie | 11 February 2007 20:11

Dostluk,sadece anılarda kalmış bir gerçek olarak mı kalıcak çok da yakın bir gelecek de diye düşünmeye başladım bugün.iyi gün ,kötü gün dostu diye birşey vardır ya insanların dillerinden düşürmedikleri;herkes hep kötü gün dostu arar ısrarla, eyvallah ama iyi gün dostu çok daha iyi bişey diil midir ya?kötü günümüzde herkes yanımızda zaten insanlar birilerine ah canım vah canım yazık canım demeyi o kadar çok seviyorlar ki ben ondan daha iyi durumdayım şükürler olsun demek adına, karşısındaki ne yaşıyor onu bile anlamadan kendi hayvansal egosunu okşamak adına ıvır zıvır teselli dostluk akrobasileriyle sadece duruyorlar insanların yanında böyle insanlar bize bişrşey vermedikleri gibi birde olanı alma meraklısılardır ki bu insanlara karşı iyiyim ,çok mutluyum ben demek adeta onlara küfür etmekle eşdeğer birşeydir!ne mide bulandırıcı birşey diil mi, böyle aşşağılık insanlarla yaşamaya alışmak?tüm bunların yanı sıra gerçek dostlar tabi ki de vardır ama hayat bir yerden sonra insanları öyle noktalara getirebiliyor ki bunun var olması, yürümesi gerçektende imkansızlaşabiliyor!herşeyi korkunç bir şekilde tüketiyoruz,lütfen dostluğun neslini tüketmiyelim ki dünya olduğundan daha da fazla bozuluyor olan bir gezegen olmasın!

Bayramınız Kutlu Olsun!

yusuph | 22 October 2006 09:00

nice bayramlara...
En delice esen seher yeli, en güneşli günler, en parlak gecedir

iş güç derken zaman ne çabuk geçiyor. ucu bucağı görünmeyen bir telaş içerisinde bazen o kadar kayboluyoruz ki eş dost unutuveriyoruz.
bizleri hatırlayan, bizleri seven, bizleri benimseyen, bizleri gören görmeyen dostlarımın, arkadaşlarımın kısacası tüm herkesin bayramını kutlar, daha nicelerinde beraber olma dileklerimi iletirim.
gönül isterki hepinize somut bir hediye armağan edeyim.
bende sizlere bayram hediyesi, kimi sizler için, kimi bayramı yaşamak isteyenlere yardım etmek için…

123 ya sizin hediyeniz ?

(yazımın bayrama kadar anca yayınlanacağını düşünerek erken bir zamanda gönderdim.)

İnsan, insanın dostudur da…

Paga | 09 June 2006 02:53

Demek kendini çok yalnız hissediyorsun? Oysa dünya, senin için bile yeterince büyük ve emin ol ki seni ilgiyle dinleyebilecek ya da desteğine gereksinim duyabilecek, sayabileceğinden daha çok insan var.

Üstelik, çok sıkıldıysan, ekonomik nedenler ya da tanıdığın olmaması nedeniyle, asla yurtdışına gidemeyeceğini sanıyorsan çok yanılıyorsun.

Dünyada hala, her zaman olduğu gibi, iyi insanların sayısı kötülerden çok, sadece; kötüler kadar iktidar heveslisi olmamak gibi bir zaafımız/erdemimiz var. Ama kötüler kadar cesur olamasak bile, bir adım atabiliriz.

Hayatı kazanmak gerek

wurgun5 | 28 May 2006 17:37

Hayatı Kazanmak Gerek: Değerleri Kurumsallaştırmalı

Kurum ve değer kavramları yan yana geldiğinde itici duruyor. Sanki biri maddi bir şeyi, diğeri daha içsel bir şeyi temsil ediyor gibi görünüyor. Biri iç dünyamıza, diğeri dış dünyaya ait gibi.

Yaşanan hayat bize ikisini birbirine karıştırmamayı daha çocukluğumuzdan itibaren öğretiyor. İşin, başka bir yerde, dostluğun, başka bir yerde durması gerektiği fikri kafalarımıza bir hayat tecrübesi olarak kazınıyor. İş, bazen bir sosyal teşkilat olur, bazen bir fabrika; kural değişmez, değerler ve duygular subjektiftir, profesyonelliği engeller. İnsanların kafasında yaşam parçalanmıştır, ve iş “kirliliğin serbest olabileceği” bir şey olarak bir yerde durur ve piyasanın kurallarıyla yürütülürken, dostluk daha özel bir alan olarak başka bir yerde durur. Çünkü değer denen şey, kişiseldir ve iş yaşamının vahşiliği ve acımasızlığı karşısında bir zemin, bir duruş noktası olmasının sözü bile edilemez. İkisinin birbirini tamamlayarak sahici bir bütünsel yaşama erişilebileceği düşünülmez. İnsani olan bütün değerleri, bir perspektif düzeyinde kurup, özel alan, kamusal alan ayrımı yapmaksızın, topyekün bir yaşamın toprağı haline getirmeden, örneğin, dayanışmadan nasıl söz edebiliriz. Dayanışmayı, bir özel alana, kişisel bir tercihe ve iradeye indirgersek, hayat bizi hep aynı yere çıkartır. Kişisel iyi niyetlerimiz, hep aynı çıkışsızlıkla, bize yeni hayat dersleri olarak geri döner: “İnsanlara güvenmeyeceksin, acımayacaksın, hak ettiğinden fazlasını vermeyeceksin” Bunlar anlaşılır ama kabul edilemez hayal kırıklıklarının tezahürleridir. Kişisel iyi niyetler değişime uğramadığı takdirde, değerlerimiz bu sistemlerin vahşiliği karşısında kaybetmeye mahkum olur (mu).

Labirent

ELOY | 25 September 2002 20:54

Klasik, klişe, sıradan lanetli bir labirent. Yaşam!

Çabalıyorum işte boşu boşuna! Her zaman istediğim, hiç bir zaman olamadığımdı… ve zamanın realitesi ne kadar kaçsama ensemde oldu hep.. hep sıkıştım aşk’la dosktluk arasında. Seni Seviyorum demek hep zor geldi. Olmayacak kılıklara girdim durdum.

Saplantılarım oldu çoğu zaman, birde amaçlarım. Ama bu amaçlar diğerlerine hep saçma geldi. – hayal, ütopya… ama hepsi pembeydi… – Klasiktir bir şey çıkar karşına son sürat gidiyorken, frenlersin. Mecbusundur. Çünkü onu öldürmek istemezsin… ama nerden bile bilirsin ki onun daha sonra seni öldürebileceğini…

Tanıdıklarım, isteklerim, çevrem ve hayallerim hep çakıştı durdu. Dünyayı taşımak istedim… Dünyayı taşımak olanaksız mı?.. Hiç denemedik ki!..

Dostlarım oldu bir de, ama bunlar gerçek olanlarıydı, sadece sandıklarımda vardı… Şimdi bir daha düşünüyorumda hayat bir labirent değil mi?..