bildirgec.org

dost hakkında tüm yazılar

yalnızlık

yirtikcoraplar | 05 August 2007 22:13

Bu aralar devamlı aynı şeyi düşünüyorum. Ben ne kadar yalniz bir insanım ya. Eskiden gayet güzel gezerdim dolaşırdım arkadaşlarım vardı. Şimdi değişen ne oldu peki ? 1senedir çalışıorum ve tatil günlerimde devamlı evde oturuyorum. Arkadaşlarım hafta içi iş çıkış saatlerine yakın arayıp ” bu akşam buluşalım ” diyolar ama ben cüzdana baktıgım zaman onlara hayır diyorum. sonra beni hayırsızlıkla suçluyorlar. Peki onlar neden beni benim evimde görmek istemiyorlar ki. haftasonlar mesela. gelsinler kardeşim otursunlar bende. çay kahve içelim sohbet edelim. amaç brilikte olmak değilmi zaten. ha benim evimde ha cafe de. ama yok. onlar hafta sonlarını daha önemli insanlara ayırmak istiyorlar çünkü.
ne kadar kötü bişeymiş insanın dostunun olmaması. anlatmak istediklerini bu sefer her önüne gelene anlatıyosun. yok ki çünkü paylaşacagın özel bi insan. bu sefer de ne oluyo senin bütün sırlarını herkes biliyo. eğer benim bi dostum olsaydı ben onun fikirlerine önem vereceğim için onun söylediklerini yapacaktım. şimdi her önüme gelene her şeyi anlatıyorum sonra da onlardan yorum bekliyorum. bakıyorum bunun söylediği güzel yok bununki kötü.
bide geçen gün dedim ki kendi kendime dostum olduklarını zanneden kişilere açık açık düşündüklerimi söyleyeyim. Allahııım. bana ne dediler? ayyy parayı mı sorun ediyosun. aşkolsun aramızda paranın lafı mı olur.
madem bizim aramızda paranın lafı olmayacak kadar biz yakın dostuz o zaman neden beni 3 haftada 1 arıyosun.
yok yok ben en doğrusunu yaptım. haytaımdan hepsini çıkarttım.
ama üzülüyorum hemde çok üzülüyorum. 24 yaşındayım ve yalnızım. kendimi beğendiğimden falan değil ama güzelim de.
hayatın tadına varmak istiyorum ama para yok arkadaş yok sevgili yok.
hakkaten delirmek üzereyim yani.
annemle arkadaşlık yapıyorum. aslında tek dost annelerdir ya. kayıtsız şartsız tek dost.
ama hayatımın neden bu şekilde ilerlediğini de anlamış değilim.
bi anda hem param hem sevgilim hemde arkadaşlarım beni terketti.
bu bir sınav herhalde değil mi? Yüce Allahım beni sınıyor. bende bunun altından başarıyla kalkmalıyım ki güzel günler beni beklesin. böyle olsun nolur.
yoksa yalnızlıktan deliricem ben 🙁

İş Görüşmesi

| 03 August 2007 10:47

İş görüşmesine gidecektim. Adeta bir damat gibi giyinmiş, Havamdan geçilmiyordu. Aynanın karşında saatlerce oyalanmıştım. Kendimden nefret edecek bir hale gelmiştim artık. İçeriden arkadaşım “Olm gerchen, sen bu kafayla iş falan bulamazsın. Yırt at o diplomayı. Görünüşü s.ktir edecen olm.” dedi ve ekledi “Önemli olan boyu değil, işlevi olm ehehe.”

Evet, bir bakıma haklıydı da. Lakin dış görünümün de bir önemi olmalıydı aslında. Beni idealleri olan, ciddi, hedefleri olan birisi olarak göstermeliydi. Aksi takdirde benim cıvık bir insan olduğumu sanabilirdi ibişler. Heyecanlıydım. İçimde fırtınalar kopuyordu. 1 saat sonra gidecektim görüşmeye. Karşıma oturttum onu ve beyin fırtınası yapmaya başladık. Bir süre daha bu böyle devam etti ve kendisi sıkılmış olacak ki, yüzüme bile bakmadan çekti gitti. Bir de kapıyı hızlıca kapattı yavşak. İçimden artık bu arkadaşlığın bittiğini, benim derhal yeni arkadaşlıklara yelken açmam gerektiğini düşündüm. Balkona çıktım ve kafasına tükürdüm. O da anlamıştı artık iplerin iyice koptuğunu. Benim onun gibi, arkadaşını satan, zor günlerinde yanında olmayan birine ihtiyacım yoktu. Bu dünyada dost mu bulamayacaktım azizim.

Senin için DOSTUM

plakton | 21 July 2007 18:23

“Bunu okuyacağını biliyorum dostum. Belki söyleyemediklerimi artık söylemem gerekiyor “
Beni yenemediler dostum. Onlara yenilmedim. Güçlü olmak zorundaydım ve oldum da. Senin sayende. Bir seneye yakın zamandır senin yardımınla ayakta durdum. Yıkılmadım. Aklımı kaçırdığımı hissettiğim anlarım çok oldu. Sen sadece gülüp geçtin. Söylediğin iki yâda üç kelimeyle bütün ruh halimi değiştirebiliyordun çünkü.

Bana asıl kaybetmenin ne demek olduğunu öğrettin. Senin sayende öğrendim; neyi kaybedersem ağlamam gerektiğini. O zaman anladım kazandığımı. O zaman anladım bu kazancımın kardeşim olduğunu.

CANIM İKİZİM!

| 26 June 2007 10:16

İkizimi çok küçük yaştan beri tanıyordum. Ben diyeyim beş, siz diyin altı. Biyolojik ikizim değildi elbette. Ama ikizimdi işte. Herkes “ikiz” diye dalga geçmişti bizimle. Biz birbirimize aşıktık resmen o yıllarda.
İlk okul bire beraber başlamıştık. Hatta önlüklerimiz bile beraber alınmıştı. Beslenme çantalarımız, suluklarımız… Herşeyimiz aynıydı. Hep aynı olalım isterdik.Birbirimizden başka kimseyi arkadaş olarak kabul etmezdik aramıza. Yediğimiz yemek, içtiğimiz su ayrı gitmezdi. Çok üretici bir zekası vardı. Fazla hayalperestti. Doğmadan önce, annemizin karnındayken, aslında ikimizin haberleştiğini anlatırdı bana.

Daha birinci sınıftaydık. Birgün annesi onu okula geç getirmişti. Ne annem nede sınıfın öğretmeni beni onsuz sınıfa sokamamışlardı o gün. Ne kadar ağlamıştım. Sonunda kapıda görününce rahatlamıştım. Ve oturmuştuk beraber sıramıza… İkinci sınıfa geçtiğimizde benim öğlenci, onun sabahçı olma sebebi ile ayrılmıştık. Ancak evlerimizde görüşüyorduk. Ama henüz aslında ayrılmadığımızı, yine görüşebileceğimizi idrak edebileceğimiz yaşta olmadığımızdan, bana çok zor gelmişti ayrı sınıflarda olmak. Bir süre sonra vücudumda kızarıklıklar olmaya başladı. Babam doktora götürdü. Sıkıntıdan kurdeşen çıkarmışım. Safın tekiydim ben o yıllarda. Sessiz sakin, pısırık, korkak, sapsarı bir kız çocuğuydum. İkinci ve üçüncü sınıfı onsuz geçirdim. Çocukça bir stres yaşamıştım. Onsuz kendimi savunamazdım bile. Onsuz parmağımı bile kaldıramazdım. Dördüncü sınıfa geçtiğimizde hak yerini bulmuştu ve özel okula alınarak birleşmiştik. Babam, ikimiz aynı sınıfa düşelim diye ne kadar uğraşmıştı. Beşinci sınıf da bitti. Artık duygusal ilişkimiz dayanılmaz boyuttaydı başkaları için. Ailelerimiz endişe ediyorlardı. Sınıf öğretmenimiz annelerimizle konuşmuştu, bizi başkalarıyla arkadaşlığa teşvik etmeleri için. Olmadı. Başkaları bizim için hiçti. Birbirimizden başkasını görmezdi gözümüz. Beraber oyun oynadığımız arkadaşlarımız vardı. Ama onlar da bize tek kişi muamelesi yapıyorlardı. “Yapışık ikizler” diye dalga geçiyorlardı. Artık ortaokuldaydık. İkizimi özel okuldan almaya karar verdiler. Benden ayrılıyordu. Yine içten içe üzüntülere boğuldum. Okulun ilk günüydü, yapayalnızdım. Yemek yiyordum bir başıma. İştahım yoktu. Sanki herkes bana bakıyordu. Çok yalnızdım. Mıy mıy mıy yemeğimi yemeye çalışırken ikizimi gördüm. Bana doğru geliyordu. Almamışlardı o okuldan. Başka okula gitmiyordu. Dünyalar benim olmuştu. Yemeğimi öylece bıraktım. Beraber yapışık bir yıl daha geçirdik. Orta ikide yollarımız gerçekten ayrılmıştı. Başka okula almışlardı. Üzüldüm yine çok… Ortaikinin sonunda fazlasıyla kopmuştuk birbirimizden. Bizi koparan sebep neydi, hatırlamıyorum. Ama görüşmüyorduk eskisi gibi. Ayda yılda bir.

İlk ergen olduğum yıllardı. Çok zor bir ergenlik dönemi geçirmiştim. Annem neler neler çekmişti benim yüzümden. İlk iki sene evdekilere kan kusturmuştum. Çok değişmiştim. Evrim geçirmiştim diyebilirim. O eski sakin, sevimli, tatlı halim gitmişti. Yerine cadı mı cadı, her birşeye bağıran agresif, deli bir yaratık gelmişti? Herşeyden nefret eden… Herşeyden sıkılan… İki sene geçirdim bu deli halimle. Hatta bir arkadaş o sıkıntıları atlattıktan sonra o zamanlar ne manyak olduğumu, benden nefret ettiğini yüzüme vurmuştu. İkizimin yokluğunda bir sürü aptal saptal arkadaşlıklar kurmuştum. Gül girmişti hayatıma. Aman evlerden ırak… Nasıl ekşimik surat birşeydi o öyle? Nasıl arkadaşlık yapmıştım? Tabi benim dünyalar tatlısı Ayşem gibi olamazdı ki herkes. Sonra B. girdi hayatıma. Yeni ergen olmanın ateşi başına vurmuş olacaktı ki, erkek peşine düşmüştü o yaşta. En fazla 6-7 aylık arkadaşlıklardı. Sonra toz misali püff diye uçup gitmişlerdi. Hiç aramamıştım da onları. Ayseciğimin yeri başkaydı ama… O birtaneydi. O bir melekti. Ardından lise sıralarında buldum kendimi.

DİBE VURMAK İYİDİR DOSTUM…

| 21 June 2007 10:33

Çok sevdiğim, çok inandığım, güvendiğim bir dost söylemişti bana bunu:
DİBE VURMAK İYİDİR…ÇÜNKÜ GİDEBİLECEĞİN TEK YER YUKARISIDIR…
Okuldan çıktım, yürüyorum eve doğru bugün…Hava kasvetli. Sıcak ama ağır işte bir yandan.
İçimden dua ediyorum…
Tüm sevdiklerim ve kendim için…
Yeliz’im, canım arkadaşım, kötü gün dostum…
Nasıl oldu bütün bunlar? Tam da bebeğin olmuşken…Tam da en rahat günleri yaşaman gerekirken…Nasıl oldu da iflas ettiniz? Ama neden?…
Yine de;
Üzülme arkadaşım.
Hepsi geçecek biliyorsun…
Oğluşumuz büyüyecek ve bana anlatacak sana anlatamadığı kaçamaklarını:) Ben, O’nun hem teyzesi hem arkadaşı olacağım….Öyle konuştuk, anlaştık, biliyorsun. Oğluşumuzun sevgilileriyle ilgili dertler benim sorumluluğumda:)
Üzülme canım arkadaşım.
Hepsi geçecek…
İflas dediğin maddi sıkıntı değil mi sadece? Para değil mi eni sonu çözümü? Sıkma sen canını…
Dibe vurmak iyidir canım arkadaşım…
Gidecek tek yer yukarısıdır çünkü…
Oğluşumuz okullara gidecek daha…
İlk aşkını dinleyeceğiz…
İlk karnesini alıp kutlayacağız…O bizden spiderman oyuncak isteyecek karne hediyesi, sen tutturacaksın “Hayır, kitap alalım da bi işe yarasın” diye…Ben dayanamayıp alacağım gizlice spiderman…
Para! senden nefret ediyorum!……………..

MESAFE (suuguurccann)

| 18 June 2007 11:53

Evden çıkmadan önce aynaya baktım. Ne kadar da güzelim. Neye yarar ki? Bu kadar güzel olmasaydım S. benim hayatımda olur muydu acaba şimdi? Olmazdı. Belki ben de ondan hoşlanmazdım o zaman. Ne bileyim işte.
Çok kırgınım insanlara… Tatilden ilk geldiğim hafta ruhsal çöküntü yaşadığımı sandım. İlk iki gün zırıl zırıl geçti zaten. Salya sümük… Havalarda gün geçtikçe kötüleşti. O kötüleştikce ruhsal durumum iyice çökmeye başladı. Bir de dostum dediğim, beraber 5 sene geçirdiğim arkadaşım G. ile artık arkadaş olmadığımız ortaya çıktı. Ve beraber konuşarak bir daha görüşmemeye karar verdik. Yani ben verdim. Dayanamıyordum çünkü onun bu değişimine. Belki de ben çok ilgi beklemiştim sevdiklerimden. En iyisi bir daha görüşmemekti. Benim canımı daha fazla yakamayacaktı. S. haklıydı belki de arkadaşım hakkında beni uyarırken. Ama ben yine bildiğimi okudum. Hayır, sen onu tanımıyorsun, onun arkadasşı olan benim, diyerek susturdum onu da. Böyle bir konuda haklı olduğunu öğrenmek ne acı… Sevdiklerim vardı… Değer verdiklerim… Sanki hiç yok olup gitmeyeceklermiş gibi yakın hissediyordum onları kendime. Ama gittiler… Bir coğu gittiler. Arkadaşlarımın arasından ayrılıp buraya gelirken nasıl da farklıydık. O zaman herşey daha masumdu. Ne kadar ağlaşmıştık G. ile. Arkamdan az ağlamamıştı. Vedalaşıp arkamızı dönüp uzaklaştığımızda tekrar dönüp sarılması ömür boyu canım olarak kalacağını fısıldamıştı bana sanki. Birkaç sene öyle kaldık. Ta ki G. yeni hayatına başlayana kadar… Çok üzülmüştüm onun gidişine. En zor zamanlarımda beni yalnız bırakışına. Beklemiyordum ben bunu ondan. Gerçekten beklemiyordum.

Sevgilimle her kavga edişimde gözünü kırpmadan bana “ayrıl yenisi gelir” demen gözümün önüne geliyor. Şimdi sen de gittin. Geriye birtek o hiç umursamadan ayrıl diyebildiğin sevgilim kaldı. Peki ayrılsaydım sen olacak mıydın? Beni en zor dakikalarimda dinleyip avutacak mıydın? Havaalanına kadar gelip beni uğurlarken ağlayıp gitmesen olmaz mı diyebilecek miydin eski masumluğunla? Bunların hiç birini yapamayacaktın. Adice çekip gittin sen sadece. Adice… Maddeleştin sen… Gözün görmez oldu masum yıllarımızı, ilk tanıştığımız yıl, ikimizde ingilizce hazırlık sınıfindayken öğle yemeğine kadar bekleyemeyip beraber zeytinli ekmek paylaştığımız günleri… Sen maddeleştin… Sen adileştin… Bir arkadaşımız daha vardı… Sahi o nerede? O da mı gitti? Evet o da gitti… Ama senin kadar adice değil…
Şu puslu yağmurlu günde yanımda olan birtek kişi var… O da maalesef sen değilsin. Maalesef… Mesafeler bu kadar arayı soğutur muydu, hiç bilmiyorum…

Napolyon ve Nasrettin Hoca balgamlı tükrüğü hangimize gönderiyor?

NLPMaster | 15 June 2007 12:23

Şirketleri geçtik de
kişilerin değerlerinin bile
sadece bilançolardan oluşmaya başladığı dünyamızda
hâlâ umudum var insanlıktan…

  • * *
    Napolyon’u inim inim inleten,
    fukarayı el pençe divan durdurup dinleten,
    makam önünde demirci çekici gibi arşı inleten para…
    “Varlığın bir dert, yokluğun bir yara!”
  • * *
    Ama biliyor musun ki aslında
    beş para etmezsin 🙂

Ama “dostumuzun yüz karası,
düşmanımızın maskarası” olmamak için kazanacağız seni.

  • * *
    Ama heveslenme;
    TAPMAYACAĞIZ sana!
  • * *

Cahiliye adetleri gibi
sabah tapıp öğle de yemeyeceğiz seni…
Ömer’in helvadan tanrıları kadar da olamayacak saltanatın
kalplerimizde…

Hayatına iyi bak!!!

incitanem | 23 May 2007 09:12

Hayatta pek çok insanla karşılaşırsın.Ama sadece gerçek dostlar senin kalbinde bir iz bırakır.İstenmeyen şeyler bir tehlikeyle ilgilidir.Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur.Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur.
Akıllı insanlar yeni fikirleri tartışırlar.Normal insanlar sonuçları tartışırlar.Küçük insanlarsa başka insanları tartışırlar.
Kim para kaybederse çok şey kaybetmiştir.Kim bir dost kaybetmişse daha fazlasını kaybetmiştir ve kim inancını kaybetmişse herşeyini kaybetmiştir.
Başkalarının hatalarından öğren,kendi hatalarından öğrenemeyecek kadar kısa bir hayatın var.Hiçbir zaman bir başlangıç yada son yoktur.Dün geçmiştir.Yarın bilmece.Bugün ise hediye…

göründüğü kadar kolay değil hayat

beyrek | 22 March 2007 17:16

Hayat göründüğü kadar kolay değil aslında, bugün birkez daha anladım bunu.
her zamanki gibi yine iş stresi ile başladı günüm. o kadar yoruldum ki yeni bir iş şart artık bana. Aslında bende bilmiyorum ne beni böyle sıkan. Çevremdekilere baktıkça biraz şanslıyım aslında, çok şükür yanlarında mutlu olduğum bir ailem, beni canından çok sevdiğini bildiğim ve çok sevdiğim bir aşkım ve kötü günlerimde yanımda olan dostlarım var.
Ama bazen yetmiyor galiba, ben mi çok doyumsuzum yoksa hayat mı oyun oynuyor bana. içimi dökemediğim dakikalar oluyor bazen ve bazen etrafımda kimse yokmuş gibi yanlız hissediyorum kendimi. Aslında öyle doluyorum ki hiç kimse anlamıyor sanki beni. kalabalığın içinde yanlızım yine bugün.
Oysa daha 23 yaşında hayalleri olan umut dolu biriyim ben, ne bu karamsarlık ne bu sıkıntı bilmiyorum gerçekten. Kötüyüm ve yazıyorum işte. zaten sadece bu sakinleştiriyor bu aralar beni…