bildirgec.org

cesaret hakkında tüm yazılar

Ciddi Şeyler Yapabilmek

Ahmet Meliksah | 04 March 2007 20:14

Ciddi şeyler yapmak istemiyor değildim tabi. Bir kitap yazmak yada bir enstrüman çalmayı öğrenebilmek gibi mesela. Ama yapmadım. Evet yapmadım. Hiçbir zaman bunları ya da bunlardan birini yapabilecek enerjiyi kendimde bulabilmeyi başaramadım.

Enstrüman çalabilmek için yada düzenli bir spor hayatı edinebilmek için hiçbir ciddi çaba harcadığımı söyleyemem tabi, ama ya yazmak, yazabilmek… İşte bunun için gecemi gündüzüme kattım. Okudum, okudum, okudum. Sürekli okudum ve bir gün kitap yazabilme birikim ve altyapısına ulaşabilmek için bekledim. Ama olmadı, başaramadım. Bir türlü o noktaya ulaşamadım. Birkaç kere denedim kitap yazmayı ama her seferinde utanç verici bir yetersizlik duygusu ve bezginlik hissiyle son verdim çabama.

MUTLULUK

hipangel | 06 December 2006 20:19

Amaç, her şeyin başı ve sonu.
Sevgi, her şeyin anahtarı.
İnanç, her şeyin alt yapısı.
Cesaret, her şeyin silahı.
Teslimiyet, her şeyin ilacı.
Mutluluk, her şeyden bağımsız -tıpkı benim gibi- kendinden bile bağımsız.

başka bir dünyanın hikayesiydi bu

wurgun5 | 25 May 2006 16:37

Başka bir dünyanın hikayesiydi bu…

“Bütün aşklarda sınanmadan sevdana sevda demeyeceğim”

“Bin yılına tanık oldum Güneyin. Yaralı ve yorgunken yakaladı zaman beni. Her şey değişiyor. Her şey yeni baştan yıkılıyor ve kuruluyordu. Karanlığın güçleri dışında,
kimse ama hiç kimse hazır değildi ; ne yıkmaya ve yıkılmaya ne de kurmaya ve kurulmaya” demişti Tanrıça

Tarihin başlangıcı ve bitişine inanılmayan zamanlarda yaşıyorlardı. Sadece zaman vardı; nadiren iyi ve genellikle kötü zaman.

“Brahm aşkına Zena ” diye haykırmıştı savaşçı ve bütün hikaye böyle başladı.

kuvaternerde bir an

yuka | 20 December 2002 00:16

Ellerim, ellerimi daha önce hiç böyle görmemiştim. Damarlarım patlamak üzereydi sanki, mosmor olmuştu. Gitmeliydim, gitmemek için her türlü bahaneyi uydurdum kendime, cesaretsizleğe gelmeden bir engeldi önümde ki, cesaretsiz olabilmekten korkmaktı belki, ya da değildi. Yaz dedim o an yazmadım.

Gidecektim affedin beni diyerek, gitmek için en ugun an “O” andı. Ama tutuklandı. Çok küçüğüm ihmal edilecek kadar binleri birleştirsek yine ihmal edilecek kadar küçüğüm. Milyonlarca ben olsam yine ihmal ediliriz. “Neglect” anlamında ihmal, duygusallık yok, mekaniklik işlemiş terminolojimize, daha işlenen binlerce şey gibi. Çok sıkıldım insani duygulardan, insanlıktan. Biz de bir hayvanız, anlamı yok günlük yaşamın, kuralların.

Gitmek için en iyi o andı demiştim. Nefes alışımın değiştirdiğini hissettim, içimde kurduğum bahanelerin. Çıkmalıydım dört duvar arasından. İnsandım sadece insanlığımla var olabilirdim. Bir senaya ihtiyacım olmaz, biraz yemek, yeterli uyumak ve diğerleri. İçimdeki değerler, yıkılmalı hepsi, yenileri gelecektir. Sonra yenileri de yıkılmalı, yıkılınlardan kalanlardır, doğal seleksiyonu aşabilenler, yaşatılması gerekenler, evrimleşmedir. Evrimleşmeliyim, ama nereye geldiğimi göremeden gideceğim. İnsanlığın yüklediği değerler ne kadar ağırlaşmış, kimi görsen üstünde sadece değer var.

Bir hayvan gibi yaşamak için gitmeliydim o an.

Bahanemi anlatayım; kalmak için bulduğum en iyisi olanı: gitmek değildi istediğim gidebilme özgürlüğünü hiseetmekti, gittiğim anda gitmiş olabileceğimi görmekti. İnsani özgürlüğümdü istediğim özgürlük. Ne anlamı vardı sınavın ne anlamı vardı keyifle içilen bir kahvenin, ne büyük zavallılıktı mutluluk. Mutluluktan çok mutlu olduğun sanmak. Büyük oyunları bunlar bize gelmez, paranın yanında sunulan mutluluk bahanesi, kahvenin yanında ki su gibi, kim içer acı kahveyi, yumuşatacak suyu olmadıkça, yanında ki çikolatanın bıraktığı tat, kahvenin ardından gelmedikçe.

Bir adım ileri gittiğini görmek, bir adım geriye düşmek değil mi?

Aman insanlık ihmal etmesin beni çabasıyla öyle inandırmışız ki kendimizin bir bok olduğuna, insalık oyunları, saygısızca, ukalalıkla, beyni kullanabildiğini sanmanın verdiği patavatsızlıkla, geçiyor. Kim kendini ne zannediyor.

İhmal edilebilecek kadar yoksun, ihmal edilebilecek kadar varsın. Anlamsızsın. Bir geçişsin, bir parçasın, hepimiz birleşip sadece bir parça olacağız, yuvarlanmaya çalışacağız.

Pazarda vazolar görüp bununla mutlu olmayacağız mesela, gidemediğimiz her yön için üzmemiz gerekirken.

Ölüm korkusu, ben senin için sen onun için herkes biri için çok değerli, herkes kendi balonu içinde, şu clemantine balonlarından, herkes ulaşılmaz kendi içinde. Bir avuntu değil mi bu? Herkesin özel olması bir avuntu? Küçücük dünyanın prensi olmuşsun ama kendini bile tanımıyorsun. Boş boş konuşuyorsun. İnanacak ulaşılmaz bir güç bulmuşsun, ulaşamadığın için korkmuşsun, korktuğun için tapmışsın, taptığın için bitmişsin. Canın sıkılıyor bugün, neden canın sıkılıyor? Doyuramıyorsun kendini, zannediyorsun ki doyar, insani değerlerinle, inandırmaya çalışmışsın, kimi zaman insanmışsın, kanmışsın kendine, ama ne kadar kaçabilirsin kendinden, ne kadar kaçabilirsin doğandan, varlığından, varoluşundan.

Herkesi dinledim herkese hak verdim bunca zaman, şimdi düşünüyorum da herkesin kendini inandırdığı bahaneleriymiş savundukları, hak verdiklerim. Kızmıyorum, alınmıyorum, kırgın umutsuz değilim ama ilgilenmiyorum, ne kadar küçük olduklarını biliyorum, görüyorum. Kendimi değersiz buldum hep, haklıymışım. Yanıldığım yer ise, herkesin değerli olduğunu sanmam olmuş. Var olmak için kendilerine verdikleri değerlerin, kafalarındaki beyinin şımarıklıymış. Kendi için var olamamanın, insalığını kabul edememenin, sistemin bu olduğunu zannedip elenmekten korkmanın zavallılıkları bunlar. İnsanın oluşturduğu sistem nedir ki? Avukatlıktan farklı mı? Kendin koy kendin oyna. Ne kadar sıkıcı… yap boz yap boz. Sonra neden yaptığını neden bozduğunu unut öyle devam et.

Taklit, gözlemde önemli ama sadece taklitle geçmiyor yaşam, yaratıcılık birşeyler eklemek gerekiyor. En büyükler, en çok koyup en azı olduğunu bilenler.

İŞTE AŞK

Efsane-hafif | 18 August 2001 12:27

Aşkı anlatmak için uzun cümleler kurmaya gerek yoktur aşkım; “aşık oldum” dediğinde herşey anlaşılır. Akan sular durur, küçücük bir çocuk bile “aşık oldum” dendiğinde anlar. Çünkü aşkın dili tektir.
Aşk, cesaret isterek, kocaman, koskocaman bir yürek ister. Elektrik gibidir aşk… Gözle görülmez, elle tutulmaz. İnsanı çok fena çarpar. İnsanın dünyasını aydınlatır.
Aşk, bana göre çok güzel bir sürprizdir. Ne zaman kalpleri ele geçireceği belli olmaz. Ne olduğunu bile anlama fırsatı bulmadan, aşkının egemenliği altına giriverirsin.
Aşk, galiba hayata karşı işlenen en güzel, en doğru suç ortaklığı da… Tekdüzelikten insanı kurtaran, sıradan bir yaşantıya soylu bir biçimde başkaldırmadır aşk…

Aşktan kaçılmaz. Kaçmaya çalışmak, insanın kendisine saygısızlık etmesi demektir. İnsan, göğsünü gere gere “seni seviyorum” diyebilmeli aşık olduğu kişiye… Aşk, işte o zaman aşktır. Bunun doğrusu yanlışı olmaz. Çünkü aşkın kendisi doğrudur. Yanlış insana aşık olunmaz, olunamaz.
Aşkın zamanı yoktur, hep hazırlıksız yakalar insanı. Evli olmanız, sevgilinizin olması, bir ayrılığın yaralarını kurutmaya çalışmanız, bağlanmaktan korkmanız, ailenizden çekinmeniz, aşık olmanızı engellemez.
Aşk, işte tüm bunlara karşı koyabilme, yeni bir hayata geçebilme cesaretidir.